Güncelleme Tarihi:
“Demokratik açılım” konusunda Mecliste yapılan Genel Görüşme önergesi üzerinde söz alan Erdoğan, üç gün önce, vefatının 71. yılında minnetle anılan Gazi Mustafa Kemal'in, TBMM'nin açılışı öncesinde yayınladığı tebliğde, “O günden, yani 23 Nisan 1920'den itibaren, askeri ve sivil bütün makamlarla, bütün milletin, tek mercinin, Büyük Millet Meclisi olacağını” ifade ettiğini hatırlattı.
TBMM'nin o günden itibaren, aziz milletin tek merci olduğunu belirten Erdoğan, “Bu Meclis, Gazi, Kurtuluş Savaşımızı sevk ve idare eden Meclis'tir. Bu Meclis, millet iradesinin tezahür ettiği, tecessüm ettiği Meclistir. Bu Meclis, açıldığı 23 Nisan 1920'de, bu ülkenin bütün renklerini, bütün çiçeklerini, bütün kokularını, bu ülkenin topyekün sesini, nefesini bünyesinde toplamış, bu ülkeyi teşkil eden, Cumhuriyeti kuran bütün unsurları çatısı altında birleştirmiş bir Meclistir” dedi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1920'de ilk Meclis'te Ankara Mebusu Mustafa Kemal, Afyonkarahisar'dan Ömer Lütfi Ergoşa, Ardahan'dan Filibeli Hilmi, Balıkesir'den Abdulgafur Efendi, Bilecik'ten Mostarlı Boşnak Ahmet Lakşe, Bitlis'ten Derviş Sepunç, Burdur'dan Mehmet Akif, Çankırı'dan Müştak Torbo, Diyarbakır'dan Abdülhamit Hamdi, Manisa'dan Çerkes Reşit, Dersim'den Diyab Ağa var.
Kurtuluş Savaşı'na başkumandanlık yapan, Türkiye Cumhuriyeti'ni inşa eden ruh ve irade, Türkiye'nin tüm unsurlarını işte bu Meclis'te cem etmiştir.
Atatürk'ün en büyük başarılarından biri, her türlü farklılığı önce TBMM çatısı altında, ardından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı paydasında birleştirmek, millet olma bilincini güçlendirmek olmuştur.”
İlk Meclisin açılışında Gazi'nin dile getirdiği, “Efendiler... Burada maksut olan ve Meclis-i Alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden
mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır...” ifadelerinin her an hatırda bulundurulması gerektiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, “Bu Meclis, aziz milletimizin hamurunu çokluk içinde birlik anlayışıyla yoğurmuş, milletimizin birlik ve bütünlük ruhunu tesis etmiştir” dedi.
“HER MESELESİNİN ÇÖZÜM YERİ BU MECLİSTİR”
Büyük Millet Meclisi'nin Kayseri'ye taşınması teklifi karşısında söz alan ve “Biz buraya Ankara'dan kaçmak için gelmedik. Savaşmaya, dövüşerek ölmeye geldik” diyen Dersim Mebusu Diyab Ağa'nın, bu Cumhuriyetin hangi ruh ve ideal üzerine inşa edildiğinin en somut abidelerinden yalnızca bir tanesi olduğunu ifade eden Erdoğan, “89 yıl boyunca da bu Meclis hep milletin Meclisi olarak kalmıştır ve hep öyle kalacaktır. Türkiye'nin her meselesinin çözüm yeri bu Meclistir. Türkiye'de her meselenin cesaretle, samimiyetle, açık seçik konuşulacağı zemin işte bu Meclistir. Bu Meclis, 89 yıl öncesinin gerisine düşemez. Bu Meclis, 89 yıl önce, renklilik üzerine, özgürlük üzerine, en önemlisi de demokrasi üzerine inşa ettiği temellerinden ve ilkelerinden taviz veremez” diye konuştu.
Başbakan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Varlık yokluk mücadelesi veren, istiklal mücadelesi veren, bir milleti küllerinden ayağa kaldıran bu şanlı Meclis, elbette her türlü sorunu ele alabilecek, her türlü sorunu çözüm yoluna koyabilecek bir tarihi geçmişe, derin bir tecrübe ve sağduyuya sahiptir.
Türkiye'nin en önemli sorun alanlarıyla ilgili meseleleri de elbette Meclis'te konuşmak, tartışmak durumundaydık ve bu amaçla genel görüşme yapılmasını istedik. Bundan daha doğal ne olabilir. Her meselenin özgürce konuşulduğu, cesaretle konuşulduğu, millet adına konuşulduğu, nezaketle, edeple, adapla, karşılıklı saygıyla, hoşgörüyle ele alındığı İlk Meclis, bugünkü Meclis için bir model olmak, bir ilham kaynağı olmak zorundadır.
İktidar kadar muhalefet de demokrasinin olmazsa olmaz unsurudur. Muhalefetin, iktidarla her konuda bire bir düşünmesini, mutabık olmasını, her konuda ittifak etmesini asla bekleyemeyiz, bu, demokrasinin de doğasına aykırıdır.
Ancak, her konuya, sırf iktidarın önerisidir, fikridir, girişimidir diyerek karşı çıkmak; yapıcı bir öneri, yapıcı bir eleştiri getirmek yerine, temelden her meselenin karşısında durmak millet istifadesine de değildir, memleket yararına da değildir. Demokrasinin en temel şartı diyalogtur, müzakeredir, uzlaşı aramaktır. Her konuda uzlaşmak, her konuda aynı düşünmek demokrasinin bir gereği değildir, ama her türlü farklılığa rağmen konuşmak, tartışmak, sorunlara çözüm aramak demokrasinin bir gereğidir. Konunun özüne dönük görüş beyan etmek, eleştiri getirmek yerine, hükümet kendisini anlatamasın diye çaba göstermek, farklı polemiklerle konuyu saptırmaya çalışmak bir muhalefet tarzı olamaz.
Bizler bu Meclis'te yeni değiliz. Uzun yıllardır bu Mecliste olan milletvekilleri var. Bu Meclis'in kurulduğu günden beri tutanakları var. Bugün, Türkiye'nin her tarafında bizi izleyen aziz vatandaşlarımız, siyasette tutarlılık istiyor. İzleyici tribünlerine eli tutularak getirilenler olursa bunlar, bu Meclisin asaletiyle bağdaşmaz. Milletin Meclisi'ndeki üslup, elbette çocuklara, elbette gençlere, elbette tüm bir millete örnek teşkil edecek bir üslup olmalı, sağduyuyu ve aklı selimi yansıtan bir üslup olmalıdır.'
“KİN GÜTMEMİŞ, İNTİKAM HİSSİ İÇİNDE OLMAMIŞ”
86 yıl önce, birlik, beraberlik ve dayanışma üzerine inşa edilen Cumhuriyet'in, 86 yıl boyunca gelişerek, güçlenerek, bölgesinde ve dünyada, tarihine, kültürüne, medeniyetine yaraşan bir ağırlık kazanarak bugünlere ulaştığını belirten Erdoğan, Cumhuriyet'in, 86 yıl boyunca, dünyadaki değişime ayak uydurduğu ölçüde, demokrasisini ilerlettiği ölçüde, kendisini yenilediği,reformları hayata geçirdiği ölçüde ilerlediğini ve kalkındığını dile getirdi.
Trablusgarp Savaşı'nda, Tobruk ve Derne'de savaşan; Balkan Savaşı'nda, Gelibolu, Bolayır, Dimetoka ve Edirne'yi savunan; Çanakkale Savaşı'nda Anafartalar Grup Komutanı olarak zafere imza atan ve Kurtuluş Savaşımızın Başkumandanı olarak bu ülkeyi istiklaline kavuşturan Gazi Mustafa Kemal'in, Cumhuriyetin ilanının hemen ardından, savaştığı tüm ülkelerle diplomatik ilişkileri geliştirmenin gayreti içinde olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, “Atatürk, kin gütmemiş, intikam hissi içinde olmamış, küsmemiş, husumet beslememiş, tam tersine, işgalci ülkelere Kurtuluş Savaşı'nda gereken cevabın verildiği düşüncesiyle yeni bir dönem başlatmıştır” dedi.
Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal'in, ülkenin etrafına duvarlar örmediğini, ülkenin ufkunu daraltmadığını, tam tersine, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek Türkiye'yi büyütmenin mücadelesine, istikbal mücadelesine yoğunlaştığını söyledi. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Soruyorum; Yurtta sulhu tesis edemeyenleri cihanda sulhu tesis edebilir mi? Bunun başarılması lazım. Bugünün, ulusal ve uluslararası meselelerini, dar kalıplar üzerine inşa edenler, meselelere hissi yaklaşanlar, ulusal ve uluslararası problemleri kin, nefret ve intikam duygusuyla mülahaza edenler, Cumhuriyet'in kuruluş ruhuna ve kurucusuna haksızlık ederler.
Biz, 'Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili' diyen bir anlayışla değil, 'Yurtta sulh, cihanda sulh' anlayışıyla hareket ediyoruz. Biz, düşman üretmek değil, dost kazanmak yaklaşımıyla dış politika belirliyoruz. Bizim barışçı aktif dış politikamızı eleştiren anlayış o gün var olsaydı, ne Kurtuluş Savaşı son bulurdu, ne Lozan olurdu, ne Cumhuriyet, ayakları üzerinde doğrulurdu. Emin olun ki bu anlayış, Atatürk'ün diplomatik temaslarına da 'dünyada sulh' anlayışına da karşı gelir, ayak direrdi. Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923'te ne kadar büyük düşündüyse, bugün de o kadar büyük düşünmek durumundadır… Bu devlete ve bu millete Büyük düşünmek yakışır. Bizler, küçük meselelere takılıp kalamayız. Biz, ülke olarak, millet olarak, devlet olarak, tarih boyunca her zaman büyük düşündük, büyük adımlar attık, büyük hedefler belirledik ve büyük ideallerin peşinden koştuk. Bugün de aynı ruh ve aynı heyecanla büyük düşünmek ve büyük hedeflere doğru kararlı adımlarla ilerlemek, bizim ve tabii ki bu yüce Meclisin asli vazifesidir.
Bu Yüce Meclis, memleketin meselelerine çözüm üretecek güce sahip bir Meclistir. Hiçbir ülke, topluluk, grup ya da zümre, milletin bu aziz Meclisine hiçbir şey dayatamaz. Bu Meclis yıllar yılı hayali tehditlerle meşgul edilmiştir, şimdi olduğu gibi. İçini bildikleri için değil, gerçekleri bildikleri için değil, dış güçlerin talimatlarıyla, oralardan verilen emirlerle, Büyük Ortadoğu Projesi gibi ifadelerle. 'Nedir' diye sorsanız, içeriğinde ne var diye sorsanız bilmezler. Söyledikleri bir şey de zaten yok. Hiç bir zaman bir belgeye, delile bağlı olarak da konuşamazlar. Çünkü o kapasiteleri de yok. Böyle bur durumları var.
Bu ülkenin enerjisi, var olmayan tehditler nedeniyle israf edildi.
Dünya değişirken, dönüşürken, gelişirken, bu ülke sonu gelmeyen tartışmalarla, çözüm üretilmeyen meselelerle oyalandı, duraklatıldı, geri bırakıldı. Bugün, o eski anlayışla, o eski siyaset tavrıyla, artık tedavülden kalkmış siyasi üslupla, Türkiye'ye yeni tehditler, yeni korkular, var olmayan ve var olmayacak yeni düşmanlar üretmek suretiyle kimsenin sanal tehditler üretmeye hakkı yoktur.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin tüm sorun alanlarına el atmak, sıkıntıları hafifletmek, demokrasiyi her alanda hakim kılmak için “demokratik açılım” sürecini başlattıklarını bildirdi.
“Demokratik açılım” konusunda TBMM'de yapılan genel görüşmede, eleştirileri hükümet adına yanıtlayan Erdoğan, Hükümet olarak, 7 yıldır bu ülkenin kronik meselelerini çöze çöze bugünlere geldiklerini söyledi. Erdoğan, enflasyondan faizlere, dış ticaretten uluslararası yatırımlara, turizm gelirlerinden ücretlere, bölünmüş yollardan dersliklere, modern teknolojiyle donatılmış okullardan üniversitelere, yüksek standartlı demokrasiden dış politikaya kadar her alanda ezberleri bozduklarını, statükoyu değiştirdiklerini ve Türkiye'ye yeni bir ufuk çizdiklerini bildirdi.
7 yıl boyunca, ekonomiyi, toplumsal yaşamı, dış politikayı sağlam bir zeminde yüceltmek ve büyütmek için, demokratik hak ve özgürlükleri olabildiğince genişlettiklerini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
“Bu iktidar döneminde, temel hak ve özgürlüklerin almış olduğu irtifa hiçbir dönemde olmamıştır. Bugün çağdaşlığın da modernliğin de evrensel değerlerle buluşmanın da yolu demokrasiden, daha ileri, daha gelişmiş bir demokratik standarda ulaşmaktan geçiyor. Ülkemizdeki tüm sorun alanlarına el atmak, sıkıntıları hafifletmek, demokrasiyi her alanda hakim kılmak için demokratik açılım sürecini başlattık. Yani bu olayı sadece terör sorunu olarak algılamak veya anlatmak ayrı bir yanlıştır. Sadece Kürt sorunu olarak algılamak veya anlatmak ayrı bir yanlıştır. Hedef, milli birlik ve kardeşlik projesidir. Süreç, demokratik açılım sürecidir. Burada tabi ki öncelikli sorun terörle, terör sorunuyla mücadeledir. Etnik unsurların sorunlarıyla mücadeledir. Bunun içinde Kürt sorunu da vardır, Arnavut sorunu da vardır, benim Türk vatandaşımın sorunu da vardır. Abaza, Arnavut, Roman... Hepsinin sorunu vardır, kendilerine göre, bunları çözmek durumundayız. Bunun yanında azınlıkların da sorunları var, inanç gruplarının da sorunları var.”
Bu sözlerine karşın, muhalefetin söz atması üzerine Erdoğan, “Sana gelmiyor, bana geliyor bunlar. Bu sorunlar bana geliyor, size gelmiyor çünkü kimse sizi zaten muhatap olarak kabul etmez. Sizin ilafta yeriniz yok” diye konuştu.
Erdoğan, daha sonra sözlerine şöyle devam etti:
“İstiyoruz ki her sorun alanı demokratik standartların yükselmesiyle, temel hak ve özgürlüklerin gelişmesiyle, adalet ve hakkaniyetin her vatandaşı kuşatmasıyla, ezilen, horlanan, dışlanan herkesin kucaklanmasıyla aza insin... 7 yıl boyunca bu anlayıştan, bu yaklaşımdan, bu kucaklayıcı tavırdan taviz vermedik. 72 milyon vatandaşımızın her birinin sofrasındaki ekmeğin, özellikle büyütülmesi gayreti içinde olduk.”
Muhalefet partilerinin konuşmasını laf atarak bölmesi üzerine Erdoğan, “Sayın Başkan, şahsım ve grubum diğer liderler konuşurken en ufak bir müdahalede bulunmadılar. Şurada bakıyorum iki muhalif grup sürekli laf atıyor. Ben hem Hükümet hem de grubumun başkanı sıfatı ile konuşuyorum. Lütfen anlayın ki anlatabilesiniz. Dinlemesini öğrenin. Dinlemediğiniz sürece de hiçbir şey anlatamazsınız bu ülkede” diye konuştu.
Daha sonra konuşmasını sürdüren Erdoğan, çözüm üretmeyen bir siyasetin, sorunları ele almayan, hafifletmeyen bir demokrasinin, halkın taleplerine duyarsız kalan bir devlet anlayışının olamayacağını ifade ederek, “Bu noktadan hareketle, bizler dedik ki insanı yaşat ki devlet yaşasın, insanı yücelt ki devlet yücelsin” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 7 bölgenin 7'sinde de birinci parti, 81 vilayetin 80'inde milletvekili çıkartan tek parti olduklarını belirterek, “Niçin? Çünkü halkımızın tümünü kucaklıyoruz, dışlamak bizim anlayışımızda yok. Ayrımcılık bizim anlayışımızda yok” dedi.
“Demokratik Açılım” konusunda TBMM'de yapılan genel görüşmede, eleştirileri hükümet adına yanıtlayan Erdoğan, demokrasiden hiç kimsenin korkusu, çekincesi ve tereddüdünün olmaması gerektiğini bildirdi.
“Demokrasi bu ülkeyi bölmez, tam tersine birleştirir, bütünleştirir, kardeşliğimizi daha da pekiştirir” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Demokrasi korkuların pazarı değil, panzehridir. Demokrasi en temel meşruiyet zeminidir. Meşru siyasetin görevi, iktidarıyla muhalefetiyle, bütün sivil mekanizmalarıyla meşruiyet alanını genişletmektir. Bütün sistemler, dinler, insanın mutluluğu için birer araçtır. Amaç insanın mutluluğudur. Bunu öğren. Bizim demokratik açılımdan, milli birlik ve kardeşlik projesinden kastımız budur. Yani sorunların minimize olduğu bir Türkiye. Her yönüyle. Bunun için de bizim muhatabımız, ele aldığımız bu devlet projesiyle, millettir. Destek veren olur, olmayan olur, millettir. Biz bugün milletimizin vekillerinin huzurunda bunu konuşuyoruz. Yarından itibaren milletimize gidiyoruz. 81 vilayette milletimize anlatacağız. Sivas'ın ötesine gitmemek gibi bir durumumuz, kaygımız yok. 81 ilin 81'ine de gideceğiz.
Aksini iddia edenler, bize eski yöntemleri önerenler, (yangını niye söndürmek istiyorsunuz, bırakın devam etsin, bırakın bu yara açıkta kalsın, kanama devam etsin) demiş olmuyorlar mı? Hayır, doğru yol bu değil. Aklın ve vicdanın yolu bu değil. Demokrasinin yolu bu değil. Biz diyoruz ki; peki nedir onu söyleyin. Biz diyoruz ki Türkiye'ye güvenin, demokrasiye güvenin.”
İçişleri Bakanı'nın bir çok başlığı ifade ettiğini dile getiren Erdoğan, “Ama siz anlamakta zorlanıyorsanız benim söyleyecek bir şeyim yok” dedi.
“FARKLILIKLAR ZENGİNLİK”
Erdoğan, farklılıkların zenginlik ve renk olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
“Gökkuşağı ne kadar güzelse, ne kadar muhteşemse, ne kadar etkileyiciyse, farklılık da o kadar güzeldir, o kadar muhteşemdir, o kadar etkileyicidir. Bu ülkenin dağlarını, Ağrı'yı, Munzur'u, Kaçkar'ı, Erciyes'i, Uludağ'ı döşeyen, binlerce, onbinlerce çiçek, farklılıklarıyla, farklı renkleri, farklı kokuları, farklı güzellikleriyle bizimdir. Hepsinin kökü bu topraktadır. Burada herhangi bir sıkıntısı benim grubumun yok. Ama bunu benim gruba sormaya da kimsenin hakkı yok.
Her biri suyunu Kızılırmak'tan, Dicle'den, Fırat'tan, Yeşilırmak'tan, bu ülkenin nehirlerinden, derelerinden alır. Hepsi bu toprakların çiçeğidir. Hepsi bizim çiçeğimizdir. Hep beraber... Derdimiz bu zaten. Biz, yanı başımızdaki komşumuzun derdini biliriz, hastalığını biliriz, ihtiyaçlarını biliriz ama etnik kökenini bilmeyiz. Bilsek de inkar etmeyiz, hor görmeyiz, sadece saygı duyarız. Biz, millet olarak öyle bir medeniyetten geliyoruz.”
Erdoğan, “Komşusu açken, kendisi tok yatan bizden değildir” anlayışıyla, bir tas çorbayı komşusuyla paylaşabilme anlayışına sahip olduklarını bildirdi. Erdoğan, “Bunu küçümsemeye de kimsenin hakkı yok. Bu farklı bir alicenaplıktır, farklı bir kadirşinaslıktır. Kimsede bunu bir sadaka kültürü olarak vasıflandıramaz” diye konuştu.
“YARADILANI YARADANDAN ÖTE SEVİYORUZ”
Burada da bir dalalet ve gaflet olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları ifade etti:
“Biz insanı insan olduğu için, ne Türk olduğu için, ne Kürt olduğu için, ne Gürcü, Abaza, Pomak vesaire olduğu için sevmiyoruz. Biz yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz. Zaman zaman benim alındığım gücendiğim bazı durumlar oldu. Bazı topluluklarda örneğin, Kürt kökenli bir vatandaşıma birisi kalkar (şu Kürt, şu Laz...) Bu tür ifadeleri yakıştırmak bile yanlış. Sanki o ifadeyle orada küçümseme mantığı yatıyor. Bunlardan bir defa kurtulmak lazım. Sen söyleme, ben duyduklarımı, bildiklerimi gördüklerimi söylüyorum. Zaten sıkıntının altında bu var.”
İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın genel görüşmenin öngörüşmeleri sırasında söylediği sözler karşısında kıyametlerin kopartıldığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
“Ben söylüyorum, son seçimlerde ve ondan önceki 22 Temmuz seçimlerinde, sizlerin seçim neticesi olarak Güneydoğu ve Doğuda aldığınız oylar ortadadır. Sizlerin oralarda bir bölge partisi olduğunuz ortadadır. Benim milletim niçin size oralarda oy vermiyor, ortadadır. Niçin? Biz oraların birinci partisiyiz. Güneydoğu Anadolu'da da birinci partiyiz, Doğu Anadolu'da birinci partiyiz. Toplamında birinci partiyiz. 7 bölgenin 7'sinde de birinci partiyiz. 81 vilayetin 80'inde milletvekili çıkartan tek parti biziz. Niçin? Çünkü halkımızın tümünü kucaklıyoruz, dışlamak bizim anlayışımızda yok. Ayrımcılık bizim anlayışımızda yok. Dedim ya yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz. Bizim anlayışımız bunun üzerine inşa edildi.”
Erdoğan, Halepçe'de katledilen masum yavruların, masum insanların acısınıyüreğinde hisseden yegane milletin Türk milleti olduğunu dile getirerek, 1991'deyerinden, yurdundan, köyünden, toprağından edilen bir milyon Iraklı Kürt kardeşlerine kucak açan yegane milletin yine Türk milleti olduğunu bildirdi.
Kendisinin o dönemde bir partinin il başkanlığında bulunduğunu söyleyen Erdoğan, tırlarla ilaç, yiyecek, gıda götürdüğünü söyledi.
“SANA NE? ARAŞTIR BAK”
Hangi partinin olduğu yönünde laf atılması üzerine Erdoğan, “Sana ne? Bir partinin il başkanıydım. Eğer sen yakın siyasi tarihi bilmiyorsan ben ne yapayım, aç biraz araştır bak. Siyasetçisin, politikacısın, nerede siyaset yaptığımı bilirsin” karşılığını verdi.
“Bizim tarihimiz bir, kültürümüz bir, medeniyetimiz bir, türkülerimiz bir, acılarımız, sevinçlerimiz bir” diyen Erdoğan, “Sarı gelin türküsü çalındığında, sözleri hangi dilde olursa olsun, ezgisiyle yürekleri titreyen biziz. Hazreti Hüseyin Kerbela'da Sahra'ya düşenden beri göz yaşı döken hep birlikte biziz. Sema ile elini göğe ve yere açan da biziz, semah ile kainat gibidönen de biziz” ifadelerini kullandı.
Laf atılması üzerine Erdoğan, “Genel başkanınla beraberdik, semaları beraber izledik” dedi.
“STATÜKOYU SÜRDÜRMEK...”
Erdoğan, siperlerde yan yana düşerek, bu toprakların kardeşliğini parçalanamaz şekilde birleştiren şehitlerin bulunduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Malazgirt'te nasıl bir ve berabersek, bütün Haçlı seferlerine karşı da bir ve beraber olduk, aynı sancak altında toplandık. Biz, artık bu ülkenin kronik meselelerine, ekonomik sorunlarına, işsizliğe, teröre, hiç bir demokratik hak ve özgürlük talebine karşı kulaklarımızı tıkayamayız. Yaklaşık 25 yıldır devam eden terör meselesine, tutucu, statükocu, ezberini değiştirmeyen tek boyutlu bir anlayışla çözüm üretemeyiz. Statükoyu devam ettirmenin ülkemize, milletimize menfaati varsa devam ettirelim. Ama görüyoruz ki yok. Türkiye'yi daha büyük tehlikelere, daha büyük risklere sokacak olan statükoyu benimsemek ne aklen, ne mantıken, ne vicdanen mümkündür. Statükoyu sürdürebilmek mümkün ise buyurun sürdürelim. Ama geçmişin yanlış politikalarının, bildik ezberlerin artık sürdürülebilir bir tarafı kalmamıştır. Sürdürülemez bir yaklaşımda ısrar etmek, büyük devletlere yakışmaz. Yakın tarihimiz bize şunu çok net olarak göstermiştir; sorunları yok saymak, sorunları ortadan kaldırmıyor, tam tersine daha karmaşık hale getiriyor.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bu Meclis, Şırnak'taki asker oğlunu bekleyen Ayşe Hanım'a da yıllardır haber alamadığı dağlarda oğlunu yitiren Fatma Hanım'a da bugün bir şeyler söylemek zorundadır. Artık bebekler, çocuklar, gençler kaybettikleri yakınlarının acısını büyüterek, intikam hissini kabartarak, kinine kin katarak büyümemelidir” dedi.
“Demokratik Açılım” konusunda TBMM'de yapılan genel görüşmede konuşan Erdoğan, terörle mücadele meselesinin yaklaşık 25 yıldır, salt bir güvenlik meselesi olarak görüldüğünü ifade ederek, şunları kaydetti:
“25 yıl boyunca acaba güvenlik sorunu olarak ele aldığımız terörle mücadelede dağlar bombalandı mı? Bombalandı. Sınır ötesi operasyonlar yapıldı mı? Yapıldı. Terör sıfırlandı mı? Hayır, devam ediyor. Demek ki terörle mücadele salt olarak güven sorunu olarak, sadece güvenlik güçleriyle çözülebilecek bir sorun değil. Bunun psikolojik, sosyolojik, diplomatik, ekonomik boyutu var. Bütün bunların üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. İşte bizler 2005'teki Diyarbakır konuşmamdan itibaren yoğun bir çalışmayı bu alanlar üzerinde geliştirmeye başladık. Bizim sadece Güneydoğu ve Doğu'da yaptığımız yatırımların, ekonomik olarak söylüyorum... Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, enerjide, tarımda, bütün toplu konut yatırımlarında yaklaşık 15 katrilyon lirayı bulmuştur. Bunlar cumhuriyet tarihinde bu bölgede görülmemiş yatırımlardır.”
Baykal'ı, “lütfedip Güneydoğu'yu, özellikle de Hakkari'yi ziyarete davet eden Erdoğan, şunları söyledi:
“Hakkari'de bir tane Yüksekova'da bir tane merkezde gayet modern iki tane hastane var. Oradaki okulları bizzat kendim gidip açtım. Oradaki okullarımızda bilişim teknoloji sınıflarını göreceksiniz. Bütün bunlarla beraber orada atılan adımlar, yapılan yol çalışmalarıyla birlikte Van-Hakkari arasındaki yolların yapılmasıyla ihmal edilmiş olan bu ilimizi ele aldık. Şemdinli'de suyu yoktu... Bizzat kendim gittim. Şemdinli'nin susuzluğunu giderdik. Bütün bunları anlatırken... Ankara'dan izlemiyorum veya bana gelen bilgilerle hareket etmiyorum. Ama ben muhalefette lütfetsin de oraları şöyle bir dolaşsınlar istiyorum. Gidin bir gezin oraları. Ne var, ne yok bir görün. Görmeden olmuyor bu işler. Okullarda neler var neler yok... Size anlatılanlarla konuşmayın. Bizzat yerinde inceleyin.”
CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol'un laf atması üzerine Başbakan Erdoğan, “Ben sana anlatmak durumunda değilim zaten. Çünkü diyorum ya... Kulağın var duymuyorsun, gözün var görmüyorsun, dilin var doğru söylemiyorsun. Ne yapayım ben?” diye konuştu.
“72 MİLYON VATANDAŞA KONUŞUYORUM”
Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı olarak, milletin vekillerine konuşurken, “aziz millete” de hitap ettiğini belirtti. Erdoğan, şöyle devam etti:
“Ben bugün, sizlerin vekaletiyle, 81 vilayetimize, ülkemin 780 bin kilometrekaresine, 72 milyon vatandaşıma konuşuyorum. Ben bugün, gözü yaşlı, yüreği yaralı annelere konuşuyorum. Canından can kopmuş, can parelerini yitirmiş, yürekleri dağlanmış analara sesleniyorum. Nişanlısından mektup beklerken, şehadet haberini alan, ölüm haberini alan bacılara, hanım kardeşlerime sesleniyorum.
Bu Meclis, Şırnak'taki asker oğlunu bekleyen Ayşe Hanım'a da yıllardır haber alamadığı dağlarda oğlunu yitiren Fatma Hanım'a da bugün bir şeyler söylemek zorundadır. Artık bebekler, çocuklar, gençler kaybettikleri yakınlarının acısını büyüterek, intikam hissini kabartarak, kinine kin katarak büyümemelidir.”
Birilerinin, kabaran hissiyatı biraz daha kabartmak, bilenen hissiyatı biraz daha bilemek, kızgınlığa kızgınlık katmak isteyebileceğini, yangına körükle gitmeyi siyasetine uygun görenlerin de olabileceğini belirten Erdoğan, “Ama böyle bir siyaset, milletimizin birlik ve bütünlüğüne güç katmaz, böyle bir siyaset sevgi ve barış dolu bir geleceğe hizmet etmez” dedi.
“GÜN, BÜYÜK DÜŞÜNME GÜNÜDÜR”
Ne Hükümet olarak, ne de AK Parti olarak, gündelik ve popülist siyaset kaygılarıyla hareket etmediklerini kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
“Türkiye'nin derdi bizim derdimizdir. Türkiye'nin meselesi bizim meselemizdir. Bu ülkenin her neresinde olursa olsun, sorunu olan, derdi olan, acısı olan her bir vatandaşımın vebali bizim üzerimizdedir. İşte onun için, biz, görmezden gelemeyiz, duymazdan gelemeyiz, bilmezden gelemeyiz. Başımızı kuma gömüp, kendimizi karanlığa mahkum edip, ışığa, aydınlığa gözümüzü kapatamayız.
Gün, bağırıp çağırma günü değildir. Gün, sesi en yüksek çıkanın rantı toplayacağı gün de değildir. Gün, oy kaygısıyla, koltuk sevdasıyla ülkenin sancıya, ateşe, ağrıya, sızıya terk edileceği gün hiç değildir. Gün büyük düşünme günüdür, kucaklayıcı ve kuşatıcı düşünme günüdür, nezih bir üslupla, yapıcı bir üslupla, birleştirici bir söylemle, ortaya, millet adına, memleket adına bir vizyon koyma günüdür.
Ne güzel ifade etmiş Şair Orhan Veli: 'Neler yapmadık şu vatan için. Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik.' İşte gün, hamaset dolu, heyecan dolu, tahrik dolu nutuklar atma değil, ölümlere çare bulma günüdür. Herkes elini vicdanına koysun ve lütfen, sadece ve sadece vicdanıyla konuşsun. Bir çocuk, bir bebek, anne ve babasının ırkından olduğu için, mezhebinden olduğu için, annesinin dilini konuştuğu için, dışlanabilir mi, eleştirilebilir mi, mağdur bırakılabilir, ötelenebilir, itilip kakılabilir mi? İnsanlar, etnik aidiyetlerinden, dillerinden, dinlerinden, mezheplerinden dolayı ikinci sınıf, üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görülebilir mi? Böyle bir tavır hakkaniyete sığar mı?”
“TERÖRLE SONUNA KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ”
Başbakan Erdoğan, güvenlik güçlerinin, 25 yıldır terörle başarıyla mücadele ettiğini, sonuna kadar da mücadele edeceklerini belirterek, şunları kaydetti:
“Ancak, terörle mücadelenin ötesinde, sinsi bir öfkenin, sinsi bir intikam duygusunun, sinsi bir kin ve nefretin, gizliden gizliye bu toplumun kardeşliğini, birlik ve bütünlüğünü kemirmeye çalıştığını daha ne kadar görmezden gelebiliriz? Terör belası yüzünden, komşuların, akrabaların, kardeşlerin birbirine kuşku duymaya başladığını daha ne kadar inkar edebiliriz? Siyasetçilere, aydınlara, medyaya sirayet etmiş olan farklı dil ve üslubun, tahrik edici tavırların, toplumun değişik tabakalarında dalga dalga ayrışmayı körüklediğini daha ne kadar kayıtsızlıkla izleyebiliriz? Ülkenin sorunlarını bölen, gündemini bölen, hassasiyetlerini bölen, hissiyatını bölen bir anlayış nasıl bölücülükten yakınabilir? 25 yıl bu sorun görmezden gelindi. Güneydoğu'nun, Doğu'nun, Karadeniz'in belli bölgelerinde aynı sıkıntıları hep beraber gördük. Orta Anadolu'nun belli bölgelerinde hep gördük. Onun için de yola çıkarken bir şey söyledik, o da şu; 'biz etnik milliyetçiliğe, bölgesel milliyetçiliğe, dinsel milliyetçiliğe karşıyız.' Neyi kapsıyor biliyor musunuz? İşte bunu kapsıyor... Bu ülkede biz, bütün etnik unsurları, kaç adet olursa olsun fark etmez, Türküyle,Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Abazasıyla, Romanıyla hepsiyle... Hepsine saygı duyarız, sevgi duyarız, yaradandan ötürü severiz. Hepsini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından topladık, topluyoruz, toplarız ve bundan dolayı da bu üst kimlikle hareket ederiz. Olay budur.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Sizin hiç köyünüz boşaltıldı mı? Sizin ekip biçtiğiniz tarlalarınız, hayvanlarınızın otladığı yaylalarınız yasak bölge ilan edildi mi? Oğlunuzu, kızınızı, malınızı mülkünüzü aldı mı, sizden haraç topladı mı? Köylerinizin yollarına mayın döşendi mi? (Analar tabii ki ağlayacak) diyenler, sizin hiç oğlunuz, yavrunuz öldü mü?” diye konuştu.
“Demokratik açılım” konusundaki genel görüşmede eleştirileri yanıtlayan Erdoğan, bölgesel milliyetçiliğe karşı olduklarını yineledi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz bölgesel milliyetçiliğe de karşıyız. O da nedir? Güneydoğu, Doğu, Doğu Karadeniz acaba buralara bugüne kadar ne kadar yatırım yapıldı. Hiç incelediniz mi, üzerinde durdunuz mu? Bunlar, tabii en iyi yaşayan, o bölgede yaşayan vatandaşlarımdır. Bütün o çileleri onlar çektiler. Ama şu anda 11 bin kilometre bölünmüş yolla Güneydoğu'nun, Doğu'nun, Doğu Karadeniz'in bu karanlık talihini ortadan kaldırdık. Oralara şimdi bölünmüş yollarla ulaşabiliyoruz. Oralarda havaalanları... Adı vardı kendisi yoktu. Şimdi artık havadan ulaşımda orada var. Ağrı'ya git bak çalışıyor, Kars, çalışıyor, Van çalışıyor, Siirt'te pisti uzatıyoruz, uzatınca daha rahat ineceksin. Hakkari'dekinin de adımları atıldı. Orada da havaalanı göreceğiz. Bütün bunlarla birlikte Türkiye modern bir dünyanın yakaladığı imkanlar neyse o imkanları bizim dönemimizde yakaladı ve yakalamaya devam ediyor. İnanın şu anlattıklarımdan muhalefetin haberi yok. Biliyor musunuz? Böyle bir şey var mı yok mu haberleri yok. Olamaz da... Bu ülkede hızlı bir tren var mı yok mu bunların haberi yoktur. Şöyle Ankara'dan Eskişehir'e bin git, tadını gör.”
“RAYDAN ÇIKAN SENSİN”
Başbakan Erdoğan, CHP'li Anadol'un “Hızlı tren raydan çıktı” şeklinde laf atması üzerine, “Sen öyle zannet. Raydan filan çıkmadı. Aynen yoluna devam ediyor. Raydan çıkan sensin. Dünyanın her yerinde kazalar mukadderdir. Amerika'sında, Avrupa'sında her yerde olur. Kazaların olmadığı yer var mı? Her yerde var. Dolayısıyla kalkıp da sataşmak için kendine malzeme arama” karşılığını verdi.
Başbakan Erdoğan, bu ülkenin hangi coğrafi bölgesinde olursa olsun bölgesel ayrımcılıkları ortadan kaldırdıklarını vurgulayarak, “Ülkemizin yüzde 99'u Müslüman. Yüzde 1 farklı inançta insanlar var. Yüzde 99 Müslümanın içinde farklı mezhep, meşreplerde olanlar var. Şu anda biz Alevi çalıştaylarını başlattık, 5'ncisi bitti” dedi.
CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir'in laf atması üzerine Başbakan Erdoğan, “Rahatsız olma. Siz yapamadınız, biz yaptık devam ediyor. Bundan sonra da kararını vereceğiz. Yapamadıklarınızı biz yapıyoruz, onun için rahatsız oluyorsunuz. Zaten sıkıntının altında yatan temel esas bu... AK Parti, sizin yapamadıklarınızı yaptığı için rahatsız oluyorsunuz” diye konuştu.
Recep Tayyip Erdoğan, hangi coğrafi bölgede, hangi ilde olursa olsun, hangi mezhebe, siyasi görüşe sahip olursa olsun, her bir vatandaşın kendisine ötekinin yerine koymasını ve düşünmesini istedi.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, laf atmaya devam eden CHP'li Özdemir'i uyardı. Başbakan Erdoğan da “Sayın Baykal, lüften grubunuza hakim olun. Edep, adaptan uzak hareket ediyorlar. Siz konuşurken ben grubuma böyle bir saygısızlık yaptırttım mı? Lütfen grubunuza hakim olun” dedi.
“SİZİN HİÇ KÖYÜNÜZ BOŞALTILDI MI?”
Erdoğan, “Sizin hiç köyünüz boşaltıldı mı? Sizin ekip biçtiğiniz tarlalarınız, hayvanlarınızın otladığı yaylalarınız yasak bölge ilan edildi mi? Gece yarısı köyünüzü teröristler sarıp, camide namaz kılanların üzerine kurşun yağdırdı mı? Oğlunuzu, kızınızı, malınızı mülkünüzü aldı mı, sizden haraç topladı mı? Köylerinizin yollarına mayın döşendi mi? (Analar tabii ki ağlayacak) diyenler, sizin hiç oğlunuz, yavrunuz öldü mü?” diye konuştu.
TBMM Başkanı Şahin, Erdoğan'a laf atan milletvekillerini tekrar uyardı. Konuşmasını sürdüren Erdoğan, “Dersim'de olanları savunanları ben insanlık noktasından nasibini almamış olarak değerlendiriyorum. Benim aziz milletimin her bir ferdi bu soruları kendisine sorsun. Kendisini ötekinin yerine koysun. Samimi bir şekilde vicdan muhasebesi yapsın. Terör örgütüne yönelik öfke, tüm bir etnik gruba veya toplumun bir bölümüne yöneliyorsa, bu son derece hatalı bir bakış açısıdır. Terör örgütüyle benim Kürt kökenli vatandaşlarımı, kardeşlerimi biraraya getiremezsiniz, getiremezsiniz... Kürt kökenli vatandaşlarımın, kardeşlerimin sorunu farklıdır, terör örgütü farklıdır. Ne yazık ki burada, bu kürsüde Sayın Bahçeli'nin AK Parti'yi terör örgütüyle el ele adeta kol kola benzetme yapmasını çok sakil buluyorum. Tabi kendi grup toplantılarında da çok yaptılar. Ama bunların hepsini hukuka havale ettim, hukukta görüşülüyor. Orada devam edecek. Çünkü buna, içinden kendisi de inanmıyor, biliyorum. Ama buradan nemalanıyor, nemalanıyor mesele bu...” diye konuştu.
CHP, GENEL KURUL SALONUNUN TERK ETTİ
Her milletin kutsal değerleri olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim toprağımız, vatanımız, bayrağımız, İstiklal Marşımız, Cumhuriyetimiz tartışmaya açamayacağımız kutsallardır. Bunu bir kere söylemedik ki yüzlerce binlerce kez söyledik. Bunun için de zaten siz bizi test edemezsiniz. Bizim mazimiz, tarihimiz bunun en açık ifadesidir. Benim hangi kültürle, hangi değerlerle yetiştiğimi, benim mazim ortaya koyar. Bunu siz test edemezsiniz, onu edecek kalitede de değilsiniz. Bu konuda bize bu şekilde saldıranlar benim milletimden gerekli dersi, cevabı, dersi, vakti geldiğinde alacaktır. Bölünmekten bahsetmek, ihanetten bahsetmek, bu milletin en hassas olduğu konuları tamamen bir hayal ürünü olarak sürekli gündeme getirmek, vatanseverlik de olamaz milliyetçilik de olamaz.
Sürece karşı çıkanları da kabaca 3'e ayırıyorum. Birincisi bu açılım sürecine, içeriğini bilmediği için karşı çıkanlar var. Onları bilgilendirmek boynumuzun borcudur. Benimle beraber seyahat ediyorsun. Taa Orhun Abidelerinden Karakurum'a, oraya yapılanları gören sen değil miydin? 3,5 yıl iktidar oldunuz. 3,5 yıllık iktidarınızda soruyorum size Türk Cumhuriyetlerinin hangisine hangi yardımı götürdünüz? Edirne'den Ardahan'a kadar karış karış, mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev dolaşıp bunları anlatacağız.”
Erdoğan, sürece karşı çıkanlardan ikinci grubun ise açılımın sonunda rant kapıları kapanacak olanlar olduğunu belirterek, “Bu açılımın sonunda rant kapıları kapanacak olan istismarcılar var. Şiddet üzerinden, şehit cenazeleri üzerinden siyaset yaptığını zannedenler var. Bunlar tabii ki bu sürece karşı çıkıyorlar. Hatta 'şehitler gelsin de biraz daha fazla bağıralım' diye bekleyenler var” dedi.
Milletvekillerinin tepkisi üzerine Erdoğan, “(Yok) diyorsanız niye bağırıyorsunuz? Siz yapmıyorsanız niye alınıyorsunuz? Alınmayın rahat olun. Niye rahatsız oluyorsunuz?” karşılığını verdi.
Bu sözler üzerine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile CHP'li milletvekilleri Genel Kurul Salonunu terk etti. Erdoğan, “CHP grubuna 'güle güle' diyorum. Siz olmadan (laf atılmadığı için) daha rahat konuşurum. Bunların düşünceye tahammülü yok, bunların meseleleri konuşmaya tahammülü yok. Bunlar izleyici tribününü provoke edenleri buraya getirenlerdir. Anlayış bu...” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, partiyi kurduklarında, “sorunun toplum hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle, bölge halkının mutluluğunu, refahını, hak ve özgürlüklerini gözeten, Türkiye'nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir şekilde; kalıcı, tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izleyecektir” ibaresini programlarına koyduklarını bildirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye için hayati bir süreç başlattıklarını belirterek, “Ben, bugünün Türkiye için bir milat, bir yeni başlangıç kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum” dedi.
Genel Kurulda, “Demokratik Açılım” konulu genel görüşmede Hükümet adına konuşan Erdoğan, süreçten Güneydoğu ve Doğu'daki iller kazanırken, 81 ilin de atılan adımlardan olumlu etkileneceğini ifade ederek, kendilerinden önce her ikibölgenin ihracatının yaklaşık 800 milyon iken, bugün 5 milyara ulaştığını
söyledi. “Bu bir hareketlenmeyi gösteriyor” diyen Erdoğan, bunun yeterli olmadığını ve daha da hareketleneceğini kaydetti.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın “Terör bu işin engeli değil” dediğine işaret eden Erdoğan, “Nasıl engeli değil canım? Bir defa ekonomide bir kaide var; yatırımcı güven ve istikrar arar. Güven ve istikrarın olmadığı yere yatırımcı gelmez. Bütün bunlara rağmen bizim girişimcimiz orada yatırımları sağ olsun yaptılar ve şu andaki noktaya geldik” diye konuştu.
Televizyonlar ile ilgili yeni bir düzenlemenin ortaya konulduğunu, eylemlerde istismar edilen çocukların hukuki durumunun yeniden gözden geçirileceğini, üniversitelerin attığı adımların kendilerini imrendirdiğini kaydeden Erdoğan, tüm bunların yanında daha büyük hedefleri olduğunu vurguladı.
Erdoğan, “Bu bir süreç...Bu süreç içerisinde gelişmelerle bizler, o sorun alanlarını minimize edeceğiz. Bunlar bir anda hemen çözülebilecek ya da bir anda neticelendirilecek sorunlar değil. Dünya değişiyor, dönüşüyor. Bu değişim ve dönüşüm içinde tabii ki karşımıza farklı alanlarda farklı sonuçlar çıkabiliyor. Bu sorunlar da çıktıkça çözüme kavuşturacak olan biziz” diye konuştu.
Erdoğan, meselelerin ilk kez bu dönemde ortaya çıkmadığını, “Gazi Mustafa Kemal'e kadar uzanan bir geçmişi olduğunu” belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz diyoruz ki bu sorunları minimize edelim ve gelecek nesillere sorunun çok daha azaldığı bir Türkiye bırakalım. Liderlerin geçmişte söyledikleri var. Gıyabında konuşmak işime gelmez ama maalesef kaçıp gittiği için söylemek zorundayım. 1989'da SHP Genel Sekreteri Sayın Deniz Baykal tarafından hazırlanmış rapordan alınmış ifadeleri söylüyorum; 'Kürt kökenli yurttaşlarımız da dil, kültür, folklor ve kimliklerini koruma, geliştirme ve açıklayabilme, kendi ana dillerinde yazılı basın, radyo ve televizyon dahil her türlü medya aracılığı ile yayın yapabilme, özel okullarda kendi ana dilleri ile eğitim yapabilme, Kürt dil ve kültürü üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri kurumların kurulabilmesi, haklarına kavuşmalıdırlar.' Nereden nereye, sıkıntı burada...
Özellikle Sayın Bahçeli'nin Başbakan Yardımcısı olduğu koalisyon hükümeti tarafından atılmış adımlar var. Ama Sayın Bahçeli bütün bunlar olurken meseleyi, kendi dilinden 'Üniversite sınavında bir soruya takılıp kalmazsınız, onu atlar, diğer sorulara geçersiniz' diyerek izah etmiş, ama o atladığı soruya geri dönmeyi asla düşünmemiştir. Yine bu, o dönemde Yabancı Dil ve Öğretimi Kanunu değişikliğiyle, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğrenmelerinin önündeki hukuki engellerin kaldırılmasıyla olmuş.”
“TÜRKİYE SİYASETİ KENDİSİNİ POPÜLİZMDEN KURTARMALI”
Türkiye siyasetinin, popülizmden kendisini kurtarması gerektiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bunu beraber çözeceğiz. Burada sizin bir öneriniz yok mu? Biliyoruz ki açık yaraları kanatmak isteyenlerin işi kolaydır, ama bu yarayı sarmak isteyenlerin işi zordur. Söyleyeceğimiz her sözün, atacağımız her adımın, alacağımız her kararın bu ülkenin hangi köşesinde nasıl yankılanacağını hesap etmek durumundayız. Biz, Türkiye ölçeğinde, dünya ölçeğinde büyük düşünmeye devam edeceğiz. 4 aydır, siyasi bir terbiyeyle, nezaketle, tevazuyla, bu süreci muhalefete anlatmak, bu tarihi süreçte onların da mutabakatını almak için gayret gösterdik. Ama masaya gelmediler veyahut da kendi merkezlerine kabul etmediler, lütfetmediler. Şehitleri istismar eden bir tavır var ortada. Gazileri istismar eden bir tavır var ortada. Şehit ve gazi derneklerini tahrip eden bir tavır var ortada. Atatürk'ü istismar eden bir tavır var ortada. Hıyaneti, ihaneti, bölünmeyi, Sevr'i dilinden düşürmeyen, vehim ve korku üreten, toplumu geren ve provoke eden bir tavır... Bu tavrın, ne aziz milletimize, ne memleketimize, ne devletimize bir faydası vardır.”
“SON DERCE SAMİMİYİZ”
Erdoğan, Türkiye için hayati bir süreç başlattıklarını, Türkiye'nin büyümesine, gelişmesine, ilerlemesine engel teşkil eden kronik meseleleri çözmek için cesur bir adım attıklarını söyledi. “Son derece samimiyiz” diyen Erdoğan, 72 milyon vatandaşın her birinin bu süreçte kazanacağını, Türkiye için çok daha geniş ufuklar açılacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“İnanıyorum ki Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü, 2023'ü Türkiye bambaşka, çok farklı bir Türkiye olarak karşılayacak. Umudumuz var, heyecanımız var, coşkumuz var. Aşkla, sevdayla, barış ve kardeşlik içinde hep birlikte yarınların Türkiyesini inşa edeceğiz. Kimseyi kırmak, duygularını örselemek istemiyorum. Elimizde tarihi bir imkan var. Milletimiz bizimle, milletimizin hayır duaları bizimle... Bizim yolumuz, bizim üslubumuz ise milletin yoludur, milletin üslubudur. Türkiye 72 milyon vatandaşımızın vatanı, bu bayrak 72 milyon vatandaşımızın bayrağı, bu istiklal Marşı hepimizin, ama hepimizin istiklalinin, bağımsızlığının sembolüdür. Demokratik laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye, Cumhuriyetimizin güvencesidir. Devlet ile millet arasındaki kaynaşma duygusunu yediden yetmişe bütün vatandaşlarımızın yürekten hissetmesi en büyük rüyamızdır. Herkes emin olsun ki Türkiye bu yolda emniyet içinde mesafe alıyor. Evet, bugün yeni bir gün ve yeni şeyler söylemeliyiz; Ben, bugünün Türkiye için bir milat, bir yeni başlangıç kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum.”
Erdoğan, kendisine laf atan bir milletvekiline, “Çok çirkin oluyor. Sen zillet içindeysen onu bilemem. Ama bu toplum, bu milletvekilleri asla zillet içinde değiller” karşılığını verdi.
Türkiye'nin yarın geleceğe daha umutla bakan bir Türkiye olarak uyanacağını belirten Erdoğan, buna gönülden inandığını dile getirdi. Erdoğan konuşmasını, “Şuna bütün kalbimle inanıyorum; biz birlikte Türkiyeyiz. Allah yar
ve yardımcımız olsun” diyerek tamamladı.