Güncelleme Tarihi:
AK Parti'nin yeni yılın ilk grup toplantısında, MHP'den iki belediye başkanının partiye katılımı oldu.
Davutoğlu, Çanakkale Ecebat Belediye Başkanı Adem Ejder ve Çanakkale Çan Terzialan Belde Belediye Başkanı Tuncay Göymen'e, "Aramıza, ailemize katıldıkları için tebrik ediyor, hoşgeldiniz diyorum" diyerek, parti rozetlerini taktı. Davutoğlu, AK Parti ailesinin, önümüzdeki haftalarda, aylarda yeni katılımlarla daha da güçleneceğini, Türkiye'nin her yerinde ailelerinin derin muhabbetinin hissedileceğini söyledi.
İç ve dış gündem açısından yoğun geçen 2015'in ardından yeni umut, hedef, iddialarla 2016'ya girdiklerini belirten Davutoğlu,yeni yılın ülkeye, millete ve bütün insanlığa huzur, barış, hayır, bereket getirmesini temenni etti.
"ÇOK ÇETİN SINAVLARLA DA KARŞILAŞTIK"
Başbakan Davutoğlu, 2015'te sosyal politikalardan bölgesel yatırımlara, ekonomiden dış politikaya kadar hemen her alanda çok önemli kazanımlar elde ettikleri bir yılı geride bıraktıklarını bildirdi. Davutoğlu, çok çetin sınavlarla da karşılaştıklarını dile getirerek, bu çetin sınavları milletin desteği, AK Parti Grubu'nun hiç sarsılmaz, kararlı ve inancıyla aştıklarını, aşmaya devam edeceklerini vurguladı.
Davutoğlu, "Bir kez daha aziz milletimize hitaben söylüyorum, 2016'da hangi zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım arkamızda milletimizin desteği, önümüzde 2023 Türkiye hedefleriyle, bütün bu engelleri aşacak, 2016'yı refah, mutluluk, barış yılı yapmaya muktedir olacak bir performans sergileyeceğiz" dedi.
"BİZ SÖYLEDİĞİMİZİ YAPARIZ"
Geçen yıl iki kritik seçimi geride bıraktıklarını anımsatan Davutoğlu, iki seçim arasında yaşanan belirsizlik ortamı ve ülke gündeminin siyasi yoğunluğuna rağmen 13 yıldır istikrarla sürdürdükleri atılımlara yenilerini eklemeye devam ettiklerini belirtti.
Davutoğlu, geçen yıl içinde yaptıkları icraatlar hakkında da bilgi verdi. Davutoğlu, 1 yıl içinde şehit ve gazi yakını, vazife malulü kamu görevlileri, sivil terör mağdurları yakınları ile maden kazasında hayatını kaybeden madencilerin yakınları olmak üzere 8 bin 102 kişiyi devlet çatısı altında, devletin himayesinde yeni görevlerine başlattıklarını anlattı.
AR-GE, inovasyon kapasitesini artıracak dev proje, açılışlar yaptıklarını anımsatan Davutoğlu, Radar ve Elektronik Harp Teknoloji Merkezi, Atış Test ve Değerlendirme Merkezinin de aralarında bulunduğu 4 açılışa değindi.
Sismik araştırma gemisi Turkuaz'ı denize indirdiklerine işaret eden Davutoğlu, denizlerde yüzde 100 Türk yapımı, her tür teknolojik donanıma sahip sismik gemilerinin seyir halinde olduğuna değindi.
Davutoğlu, "4 proje de 2002'den önce Türkiye'de hayali dahi kurulamayan, dışarıdan ve içeriden çevrelerin 'siz yapamazsınız' dediği projelerdi. Biz şunu gösterdik, biz söylediğimizi yaparız, yaptık, yapıyoruz, yapacağız inşallah" dedi.
"DENİZLERİ, DAĞLARI, ENGELLERİ AŞIYORUZ"
Başbakan Davutoğlu, TUSAŞ Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi'nin açılışını yaptıklarını, TÜRSAT 4 B uydusunu Kazakistan'dan uzaya fırlattıklarını dile getirdi. Davutoğlu, Türkiye'nin, Avrupa'nın ilk, dünyanın 3. denize inşa edilen Ordu- Giresun Havalimanı'nı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile hizmete açtıklarını anlattı. Davutoğlu, yapılamaz, ulaşılamaz denilen hedeflere ulaştıklarını, Yüksekova Selahaddin Eyyubi Havalimanı'nı hizmete açtıklarını söyledi.
Davutoğlu, bir çok uluslararası projeye imza attıklarını ifade ederek, Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı'nın Kars'ta temel atma törenini yaptıklarını belirtti. Davutoğlu, dünyada ilk kez askıda deniz geçişi sistemi olarak tasarlanan KKTC'ye su götürme projesinin açılışını yaptıklarını bildirdi. Davutoğlu, "Denizleri, dağları, engelleri aşıyoruz ve her yerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kudretini ve şefkatini gösteriyoruz" diye konuştu.
"ZİRVE DÜZEYİNDE BAŞLAYAN YENİ DÖNEM"
Başbakan Davutoğlu, yeni dünya liderlerini ağırladıkları G-20 Zirvesi'ni Antalya'da düzenlediklerini anımsattı.
Dünya ile ilişkilerini güçlendirmek üzere 3'ü Almanya, 3'ü Brüksel, 2'si ABD olmak üzere 19 yurt dışı ziyareti gerçekleştirdiklerini vurgulayan Davutoğlu, "Bu görüşme trafiği sırasında AB süreci adına da büyük gelişmeler yaşadık. Bu gelişmeler tam bir ivme ile devam ediyor. Geçen aralık ayı içinde 17. fasıl olan ekonomik ve parasal politikalar faslı müzakereye açıldı. Ayrıca 5 faslın daha müzakereye açılması için yoğun gayret içindeyiz. Bu AB -Türkiye ilişkilerinde zirve düzeyinde başlayan yeni dönemin en somut işaretleri olarak 2015'in kayıtlarına geçti" diye konuştu.
Davutoğlu, dış ziyaretlerinin sonuncusunu geçen hafta Sırbistan'a gerçekleştirdiklerine işaret etti. Davutoğlu, Sırbistan ile ilişkilerinin son yıllarda büyük ivme kazandığına işaret ederek, ilişkilerin gelişmesinin hem iki ülke halkı hem de bölge barışı açısından sembolik ve büyük önem taşıdığını bildirdi. Davutoğlu, son 4-5 yıl içinde yürüttükleri temasların, Balkanlar'da siyasi istikrarın korunmasına, büyük katkı sağladığını vurguladı.
İki ülke arasında ekonomik alanda ciddi ticaret potansiyeli bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, bu ülkeyle geçen yıl 700 milyon dolar olan ticaret hacmini, 1 milyar dolar seviyesine çıkartmayı hedeflediklerini dile getirdi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, şunları kaydetti:
"2015'de demokrasi tarihinde önemli yere sahip olacağına inandığımız iki genel seçimi birlikte yaptık. Milletimiz, 7 Haziran ve 1 Kasım'da yüksek katılımla bir kere daha iradesini büyük olgunlukla sandığa yansıttı. AK Parti olarak yapılan iki seçim sonrasında da halkımızın verdiği mesaj neyse onu aldık, bu mesajını gereğini yerine getirmeye gayret gösterdik. 7 Haziran sonrasında diğer partilerle uzlaşı noktası yakalanamamış olmasına rağmen ülkemizi hükümetsiz bırakmamak adına sorumluluk aldık. 7 Haziran akşamı verdiğimiz sözü yerine getirdik. Türkiye'yi bırakın bir hafta, bir gün, bir saniye dahil hükümetsiz bırakmadık, bırakmayacağız. Diğer partilerin çeşitli bahaneler altında elini taşın altına koymaktan kaçındığı dönemde, biz milletimizin verdiği görevi yerine getirdik. Bütün bu süreçte demokrasinin tüm kurum, kural ve teamülleriyle
işlemesini sağladık. Türkiye'nin istikrar zemininden uzaklaşmasına asla meydan vermedik. Nihayet 1 Kasım'da milletimiz, AK Parti'nin bu sorumlu siyaset anlayışını takdir ederek, emaneti yeniden bize, siz AK Parti Grubu'na, Türkiye'nin bütün illerinde toplumumuzun kılcal damarlarına kadar bir aile ferdi olarak işlemiş olan AK Parti kadrolarına tevdi etti."
"Her zaman olduğu gibi Türkiye'ye yakışan büyüklükte hedeflerimiz var" ifadesini kullanan Davutoğlu, Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir meselesi bulunmadığını; AK Parti'nin bu meseleleri çözmeye hem talip hem muktedir olduğunu belirtti.
Davutoğlu, "Allah'ın izni milletimizin desteğiyle her meselemizi çözerek Türkiye'yi hedeflerine ulaştıracağız. Daha fazla demokrasi, hukuk, adalet, refah ve daha adil bir bölüşüm için var gücümüzle çalışacağız" dedi.
İktidardaki 14. yılda büyük bir tecrübe, birikim ve öz güvenle yola devam ettiklerinin altını çizen Davutoğlu, hükümetin kuruluşunun ardından eylem planı ve reform paketini açıkladıklarını anımsattı.
Seçim öncesinde millete ne vaat edilmişse hepsini tek tek gerçekleştirmek üzere takvime bağladıklarını dile getiren Başbakan Davutoğlu, ilk bir hafta içinde bu vaatlerin bir kısmını yerine getirdiklerini, aşamalı olarak diğer vaatlerin de yerine getirileceğini kaydetti.
Davutoğlu, dün gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısında da en önemli gündem maddelerinden birisinin vaatlerin yerine getirilmesi konusunda yapılan sunumlar ve reform uygulama planı olduğunu bildirdi.
"Vatandaşlarımıza verdiğimiz tek bir sözden tek bir milim dahi geri adım atmayacağız" diyen Davutoğlu, ilk iki haftada yapılanlarla, 3 ay içinde gerçekleştirileceği söylenilen vaatlerin yüzde 30'unun; 3 ay içinde gerçekleştirileceği vaat edilen reformların da yüzde 25'inin fiilen gerçekleştiğini belirtti.
Davutoğlu, bu oranlara Ayrımcılık Mücadele ve İnsan Hakları Kurumunun etkinleştirilmesi gibi Meclis'e sevk edilen ancak henüz yasalaşmayan reformların da dahil edilmediğini söyledi.
"SÖZ VERDİK Mİ GEREĞİNİ YAPIYORUZ"
"Allah'a şükür milletimize verdiğimiz sözleri harfiyen yerine getiriyoruz, getirmeye devam edeceğiz" ifadesini kullanan Davutoğlu, geçen hafta Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışmalarını tamamladığın ve asgari ücretin 1300 TL'ye yükseltildiğini hatırlattı. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz onlar gibi 'nasıl olsa iktidara gelemiyoruz, her türlü sözü verelim, biraz fazla oy oranına ulaşırız' gibi bir düşünceyle hareket etmiyoruz. Biz söz verdik mi bunun gereğini yapıyoruz.
İşverenlerimizin rekabet gücünde olumsuz etkileri azaltmak için de tedbirlerimizi aldık, alıyoruz. 274 TL olan işverene ek maliyetin yüzde 40'ından biraz fazlasını yani 115 TL'yi Hazine tarafından karşılayacağız. Böylece hem asgari ücret alan işçilerimizin refah seviyeleri yükselecek hem de işverenlerimizin rekabet gücü azalmayacak.
Aynı şekilde 2015 yılını son gününde çiftçimize yeni yıl hediyesi olarak gübre ve yemde KDV oranını yüzde 1'e düşürdük. Topraklarımızı daha bereketli kılan çiftçilerimize de hayırlı uğurlu olsun.
Çalışanlarımızın ve emeklilerimizin mutluluğu, huzuru birinci önceliğimizdir. 2016 yılı ilk altı aylık dönem için yüzde 6; ikinci altı aylık dönem için yüzde 5 ve enflasyon farkı oranında artış sağladık. Kamu görevlisi emeklilerin maaşlarına, oransal zamlarla oluşacak artış dışında 100 TL ilave zam ve kamu görevlisi emeklileri ikramiyelerine 3 bin 760 TL toplam ilave zam verdik. Bu, 30 yıl üzerinden emekli olan kamu görevlileri için. 4/C'lilere oransal zamlara ilave olarak 158 TL ek ödeme artış sağladık.
Uzman erbaşlar ile polislerin ek gösterge rakamlarını 2 bin 200'den 3 bine çıkarttık ve emniyet hizmetleri tazminatlarının artırılması konusunda yasa tasarısını da hazırladık. 2005'ten sonra göreve başlayan kamu görevlilerine 1 Ocaktan itibaren geçerli olmak üzere ilave 1 derece verdik. Yurt dışı teşkilatlarındaki sözleşmeli personele de aynen memurlarda olduğu gibi aile yardımı ödeneği verdik.
KİT'lerde sözleşmeli personel pozisyonlarında istihdam edilen personelin yıl içinde kullanamadıkları yıllık izinlerinin ertesi yıla devri konusunda da gerekli adımları attık.
Ayrıca işçi ve bağkur emeklilerimize yılık ilave 1200 TL verilmesine ilişkin ilişkin çalışmaları da tamamladık. Söz konusu düzenlemeye ilişkin kanunu 2016 yılında aylık bağlanacak olan vatandaşlarımızı da kapsayacak şekilde yürürlüğe koyduk."
"HERKES HUZUR İÇİNDE CUMA NAMAZINA GİDECEK"
Cuma günleri ile öğle tatilinin ibadet hürriyetini engellemeyecek şekilde kullanılabilmesi için Başbakanlık Genelgesi taslağı hazırladıklarını bildiren Davutoğlu, "Bu, hepimizin bütün hayatı boyunca karşı kaşıya kaldığı bir zorluktu, güçlüktü" dedi.
"Huzurla, sakin bir şekilde, bir kalp huzuruyla gidilmesi gereken namaza nasıl telaşla gidilip nasıl telaşla tamamlayıp hatta bazen imamlardan 'aman hutbeyi kısa tutun da öğrenciler, memurlar işlerine dönebilsin' diye ricada bulunduğumuzu hatırlarız" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Bundan sonra herkes huzur içinde cuma namazına gidecek, isteyen gidecek istemeyen gitmeyecek, herkesin kendi inancına göre ama gitmek isteyenin huzur içinde gitmesini sağlayacak şekilde gerekli esneklik gösterilecek ve Cuma günleri bir bayram günü kutlaması şeklinde bütün Türkiye'ye kardeşliğimize daha da fazla katkı sağlayacak bir ortam gerçekleşmiş olacak" diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, mesaiden de hiçbir kayıp yaşanmayacağını, hem mesainin tam olarak gerçekleşeceğini hem de ibadet etmek isteyenlerin ibadet etme imkanlarını en iyi şekilde kullanacaklarını dile getirdi.
YENİ ANAYASA
Artık Türkiye'nin enerjisini kısır çatışmalarla, boş polemiklerle harcanmasına müsaade etmeyeceklerini belirten Davutoğlu, Türkiye'nin geçmişi değil geleceği yaşaması, geleceğe hazırlanması gereken bir ülke olduğunu kaydetti.
Yapıcı katkı vermeye hazır her partiyle, her kesimle işbirliği yapacaklarını ve Türkiye'nin meselelerini çözmeye yoğunlaşacaklarına dikkati çeken Davutoğlu, Türkiye'de yıllardır konuşulan ana konuların başında bir anayasa sorunu geldiğini ifade etti.
1982 Anayasasının yürürlüğe girdiği günden bu yana bu konunun sürekli tartışıldığının altını çizen Davutoğlu, şunları söyledi:
"Artık tüm toplumsal kesimler tüm siyasi partiler bu anayasanın Türkiye'ye dar geldiğini, daha kuşatıcı ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyaç olduğunu ifade ediyor. Biz 12 Eylül darbesini yaşamış nesiller olarak her şeyden önce 12 Eylül anayasasının yapılış biçimine, o anayasaya giden sürece, o süreç içinde yapılan zulümlere karşı hep sesimizi yükselttik, bundan sonra da yükseltmeye devam edeceğiz.
Bu anayasanın değişmesi gerektiği her kesim tarafından sürekli dile getiriliyor. Milletimiz yıllardır siyaset kurumundan bu yönde adım atmasını bekliyor. Yeni dönem bu beklentilerin en üst düzeye çıktığı yeni anayasanın artık daha fazla geciktirilemeyeceği bir dönemdir. Biz AK Parti'nin kuruluşundan bu yana Türkiye'nin bir anayasa, bir sistem sorunu olduğunu bunun da ötesinde bir anlayış ve zihniyet sorunu olduğunu ifade ediyoruz. 2002'den bu yana anayasadan kaynaklanan zaafları gidermek için birçok adım attım. Gerek kanuni düzenlemeler gerekse de mevzuat düzeyinde onlarca düzenleme hükümetimiz döneminde yapıldı. Bu düzenlemelerin tamamında, özgürlüğü esas alan, millete hizmeti esas alan bir perspektifi hayata geçirmeye gayret sarf ettik. Türkiye'nin ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarını karşılamak için doğrudan 1982 anayasasında da birçok değişiklik yaptık. Ama tabiatıyla bu değişiklikler bütüncül bir perspektiften uzaktı. Türkiye'nin artık bu anayasa değişikliğini yapması artık bir ihtiyacın ötesine geçerek bir zorunluluk halini almıştır."
Başbakan Davutoğlu, "Öyle bir Anayasa istiyoruz ki gölgesinin üstünde darbe gölgesi olmasın. Öyle bir Anayasa istiyoruz ki üstünde bir devlet otoritesini tesis eden ama vatandaşın ve insanların hak ve hürriyetlerini gözardı eden anlayış olmasın. Öyle bir Anayasa istiyoruz ki 20-30 yıl sonra değil, birkaç yıl sonra değil, asırlar geçse bile eskimesin ve ihtiyaçlara cevap teşkil etsin. Öyle bir Anayasa istiyoruz ki insan onurunu esas alsın ve tarihimizin derin siyasi irfanında geleceğin büyük hedeflerine yürüyecek şartları oluşturabilsin. Biz geleceğin Türkiye'sini inşa edecek olan, ortak siyasal aklın eseri olacak bir anayasa istiyoruz. Biz Türkiye'nin siyasi ve ekonomik kazanımlarıyla uyumlu, Türkiye'ye yakışan bir anayasa istiyoruz" diye konuştu.
Anayasa konusunda geçmişte TBMM çatısı altında AK Parti ya da Meclis Başkanlığı öncülüğünde bazı çalışmaların yapıldığını anımsatan Davutoğlu, maalesef o günkü olumsuz şartlar içinde çalışmaların istenen sonuca ulaşmadığına dikkati çekti. Kimilerinin siyaset olarak, “Bu Meclis anayasa yapamaz" diyerek ülkenin sorunlarını çözümsüz bırakmayı tercih ettiğini, kimilerinin de 1982 Anayasası'nın zihinsel ve ideolojik kodlarından kendilerini koparamadıklarını, ayıramadıklarını ifade eden Davutoğlu, çeşitli nedenlerle akamete uğrasa da Türkiye'nin yeni anayasaya olan ihtiyacının ortadan kalkmadığını vurguladı.
Davutoğlu, 1982 Anayasası'nın milleti değil, kısıtlayıcı bir devletçiliği merkeze alan, özgürlükleri genişletmeyi değil, kısıtlamayı arzu eden bir zihniyetin eseri olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Türkiye'nin tüm toplumsal kesimlerini kuşatmak, sorunlarını çözmek yerine yeni sorunlar üreten bir darbe anayasasıdır. 1982 Anayasası; darbe
yönetiminin yeni demokratik bakımdan sağlıksız bir dönemin ürünüdür. Ayrıca, Türkiye yıllar içinde önemli değişiklikler geçirmiş, hem ülkemizin hem insanlarımızın ihtiyaçları farklılaşmıştır. Zihniyet sorununu bir kenara bıraksak bile -ki bırakamayız- bu haliyle bu anayasa ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Bu metnin ruhu da lafzı da eskidir ve Türkiye'yi kuşatmamaktadır. Bu nedenle, Türkiye'nin yeni anayasaya olan ihtiyacı artık tartışılması anlamsız
bir konudur. Konuşulması, tartışılması gereken husus, bu anayasanın hangi ilkeler ve değerler üzerinde inşa edileceğidir."
"HİÇBİRİMİZ SİYASİ SORUMLULUKTAN KAÇAMAYIZ"
Davutoğlu, hükümet olarak, 1 Kasım sonrası ortaya çıkan siyasi tabloyu bir fırsat olarak gördüklerini, gerek seçime katılım oranı gerekse Meclis çatısı altındaki temsil oranının Türkiye'nin yeni anayasa yapmasına imkan verdiğini belirterek, Türkiye'nin yeni anayasa olan ihtiyacının daha fazla ertelenemeyeceğine işaret etti.
"Bunun siyasi sorumluluğundan hiç kimse, hiçbirimiz kaçamayız. En başta AK Parti olarak, iktidar partisi olarak biz bu görevden kaçmıyoruz. Bu görevin gereğini yapmak için derhal harekete geçmeye karar verdik" diyen Davutoğlu, 1 Kasım'a giden süreçte millete verdikleri söz doğrultusunda hareket etme durumunda olduklarını bildirdi.
Aynı sorumluluk ve görevin diğer partilerin de omuzlarında olduğuna vurgu yapan Davutoğlu, "Bu bizim Türkiye'ye borcumuzdur. Milletimiz, bunu bütün partilerden bekliyor. İlk günden beri söylüyoruz; biz bu konuda tüm partilerin sorumlu ve uzlaşma temelinde adım atmasını ve birlikte bir gayret göstermesini çok önemsiyoruz" dedi.
Davutoğlu, konuyla ilgili geçen hafta ilk adımlarını attıklarını anımsatarak, kendileri açısından Türkiye'nin yeni anayasaya olan ihtiyacının polemiklere, küçük hesaplara ve şahsi bir takım yorumlara kurban edilemeyecek kadar önemli bir konu olduğunu dile getirdi.
Bu çerçevede milletin beklediği yeni anayasa sürecini başlatmak üzere CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmek üzere randevu talebinde bulunduklarını hatırlatan Davutoğlu, liderlerle gerçekleştirdiği görüşmelerin gündemi dışında, sembolik olarak büyük önem taşıdığını ve iktidar ile muhalefet ilişkilerinin sağlıklı zemine oturmasına katkıda bulunmak üzere görevi üstlenen başbakanın muhalefet liderleriyle görüşmesine ilişkin bir gelenek başlatmak istediklerini anlattı.
Davutoğlu, her iki liderle yaptığı görüşmede gündeme girmeden önce bu hususları kendileriyle paylaştığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu ziyaretlerimin gündem dışında, özellikle de yeni bir geleneği başlatmak amacına matuf olduğunu ifade ettim. İktidar; en kısa sürede, en fazla hizmeti yapmakla yükümlüdür. Muhalefet, denetim hakkını kullanmakla birlikte, bu icraatın önünde engel oluşturmadan denetim hakkını kullanmakla yükümlüdür. Biz onların denetim ve eleştiri hakkına saygı duyarız. Onların da bizim bir an önce, en etkin icraat yapma irademize saygı duymasını bekleriz.
Eğer bundan sonra, şimdi başlattığımız bu gelenek devam ederse, yani göreve başlayan hükümetin başbakanı, muhalefetle oturup 4 yıllık perspektifini, önündeki temel hedeflerini daha Meclis ortamı yeni yeni oluşurken paylaşırsa, muhalefet beklentilerini dile getirirse ve önümüzdeki 4 yılın ilişki biçimi liderler düzeyinde doğru bir zemine oturtulursa eminim Meclis Genel Kurulunda çok daha medeni, çok daha zarif, siyasi nezakete uygun bir atmosfer oluşur.
Bizim liderler olarak görevimiz, kendi gruplarımıza bu anlamda demokratik olgunluk içinde karşılıklı görüşleri dile getirilmesini sağlamak ama asla bu Meclis çatısına uygun düşmeyen ifadelerin, gerilimlerin bu ortamda yaşanmasına izin vermemektir. Ümit ederim ki bundan sonra da Türkiye'de bu gelenek devam eder ve iktidar partisinin başbakanı, muhalefet partileriyle görüşme iradesini sürdürdükçe muhalefet partilerinden de olumlu tepkiler gelir.
Liderler de bu adımımıza, bu randevu talebimize siyasi nezakete uygun olarak olumlu karşılık verdiler ve bu çerçevede ilk görüşmelerimizi yaptık. Mutabık kaldığımız husus da gerekli gördüğümüzde her zaman kapılarımızın birbirine açık olmasıdır. Olumlu yaklaşımlarından dolayı kendilerine bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. "
"ÜÇ KONUDA UZLAŞIYA VARDIK"
Davutoğlu, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile yaptığı ve olumlu geçen görüşmelerde bir ilk adım olarak üç noktada uzlaşıya vardıklarını bildirdi.
Bunlardan ilkinin anayasa yapımı sürecinde nasıl bir yöntem izleneceği konusu olduğunu anlatan Davutoğlu, bir uzlaşma komisyonu kurulması ve anayasa yazım sürecinin bu komisyon tarafından işletilmesinde mutabık kaldıklarını bildirdi.
"Görüşmelerimizden bu anlamda anayasanın muhtevası itibarıyla çıkan en olumlu sonuçlardan biri de üç liderin, her birimizin 12 Eylül Anayasası'ndan memnun olmadığımızı ifade etmemizdir" diyen Davutoğlu, yeni anayasaya duyulan ihtiyacın liderler arasında kabul gördüğünü, bunun önemli bir başlangıç noktası olduğunu vurguladı.
Görüşmelerden ortaya çıkan ikinci uzlaşma alanının, TBMM İçtüzüğü değişikliği ile geçen dönemde kurulan komisyonun çalışmaya devam etmesi olduğunu anlatan Davutoğlu, üçüncü uzlaşma noktasının da AB uyum süreci, özellikle vize muafiyeti çerçevesinde getirdikleri reform paketlerinde ortak hareket edilmesi olarak kaydetti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu anlamda kaybedilecek hiç vakitlerinin olmadığının altını çizerek, şunları söyledi:
"Bu çerçevede ilk olarak gündeme alacağımız vize muafiyeti paketi konusunda muhalefetin görüşmelerde dile getirdiği desteği Genel Kurul ve komisyonlarda göstermesini bekliyoruz. Çünkü 31 Mart'a kadar bu paketlerin geçmesi halinde inşallah Temmuz ayında pilot uygulama, Ekim ayında da vize muafiyetine geçişle vatandaşlarımızın Avrupa'ya vizesiz geçme dönemi başlayacak. Bu bizim için 2016 yılını taçlandıran bir gelişme olacak. Yeni anayasa sürecini başlatmak üzere liderlerle gerçekleştirdiğimiz görüşmelerin ardından inşallah yarın Meclis Başkanımız ile görüşerek, görüşmelerle ilgili bilgi ve izlenimlerimi paylaşacak ve bundan sonraki sürece Meclis zemininde öncülük etmesini rica edeceğim. Bu oluşan mutabakat sonrasında artık mesele TBMM sathı mahallindedir ve Sayın Meclis Başkanımızın dirayetli yönetimiyle en kısa sürede komisyonun oluşması ve çalışmalara derhal başlanması konusunda da uygun ortam oluşmuş bulunmaktadır. Elbette farklı görüşler olacak ama burada önemli olan Türkiye'nin yararını gözetmektir."
Anayasanın esasen bir mutabakat meselesi olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, toplumun genelinin mutabık olmadığı bir anayasadan ülke ihtiyaçlarına cevap üretilemeyeceğini anlattı. "Dolaysıyla en geniş mutabakatın sağlanacağı ortak zeminin oluşturabilmek için ısrarlı olacağız" diyen Davutoğlu, görüşmelerde esas olarak yeni anayasaya nasıl baktıklarını ifade etme imkanı bulduğunu kaydetti.
Davutoğlu, her anayasanın bir ruhu ve iskeleti olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Anayasanın ruhu, insan ve devlet ilişkisine nasıl bakıldığıyla ilgilidir. Bir anayasanın iskeleti ise kurumlar arası ilişkilerin nasıl tanzim edildiği ve yönetim sisteminin nasıl oturduğuyla ilgilidir. Ruhundan yoksun bir iskelet, hangi yapıya sahip olursa olsun hareket edemez. Ruh olup da iskelet olmazsa bu sefer de o yapının işlemesi imkansız hale gelir. Anayasanın ruhu konusunda toplumun kahir ekseriyetinin ve siyasi partilerimizin önemli ölçüde ortak bir zemine sahip olduğu kanaatindeyim. Anayasanın ruhu derken insanı esas alan, insan onuruna saygıyı temel alan anayasayı kastediyoruz. Şimdi biz öyle bir anayasa yapmalıyız ki insanı esas alsın ve sadece insanı esas alsın. Türkiye'ye yakışan anayasa temel hak ve hürriyetler konusunda hiçbir kısıtlamanın yer almadığı az, öz, net bir anayasadır. Herhangi bir şekilde gücün tekelleşmediği, güçler ayrılığı prensibinin en iyi şekilde gerçekleştirildiği bir anayasaya ihtiyacımız var. Gücün tek meşruiyet kaynağının halk olduğu, halkın onayını almamış hiçbir mekanizmanın, hiçbir vesayet odağının meşruiyet kazanamayacağı bir yapı öngörüyoruz. "
Davutoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, millet iradesini Anayasanın ruhuna yerleştirmemiş hiçbir anlayışın gerçek anlamda demokratik olamayacağını söyledi.
"Bunu en iyi şekilde gerçekleştirebileceğimiz sistem hangisi ise bunu da her yönüyle konuşabilmeli, her türlü ön yargıdan arınmış bir şekilde bunları tartışabilmeliyiz" diyen Davutoğlu, Anayasa'nın iskeletiyle kastettiğinin, Anayasa'nın öngördüğü siyasal sistem tercihi olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Özgürlükçü, demokratik ruha dayanan Anayasa'da siyasal sistem meselesinin daha rahat konuşulabilmesi ve çözülmesi gerekir. Biz cari Parlamenter sistemin ki muhataplarımla yaptığım bütün görüşmelerde kendilerine de ifade ettim, parlamenter sistemi savunduklarında. 140 yıllık Meclis tecrübemizde Teşkilat-ı Esasiye'den bu yana, Kanun-i Esasiye'den bu yana yapılan bütün çalışmalarda her zaman eksik olan husus, sistemin iç işleyişindeki bütüncülük olmuştur. Kimse bize, bugüne kadar parlamenter sistemin mükemmelen işlediği iddiasında bulunamaz. '140 yıldır Türkiye'de parlamenter sistem var. Dolayısıyla bu sistemi devam ettirelim' diyenler, parlamenter sistemin doğasını ve dokusunu bilmiyorlar demektir. Allah aşkına, tek parti döneminde, milli şef kavramının olduğu dönemde, parlamenter sistemden bahsetmek mümkün müydü? 27 Mayıs'ta parlamenter sistemin içinden çıkmış ve görev üstlenmiş başbakanı idam sehpasına gönderenlerin yaptığı Anayasa parlamenter sisteme uygun olabilir miydi? Millet iradesini Meclis ve organlar eliyle... Bu organların kim olduğu tanımlanmadan, 'organlar eliyle kullanır' diyerek, bazı organlara Meclis'e şirk koşar şekilde yetki veren bir sistemin parlamenter olduğunu iddia etmek mümkün mü?
12 Eylül döneminde parlamenter sistemin bütün dokusu ve doğası yok edilerek yapılan uygulamaları parlamenter sistem olarak telakki etmek mümkün mü? Bugün parlamenter sistemi savunanların, parlamenter sistemin tam da kalbine bir mermi gibi gönderilen 27 Nisan e-muhtırası günlerinde, suskun kalmış olmaları da her türlü soruya ve eleştiriye açık bir husustur. Eğer o gün parlamenter sistemi bizim savunduğumuz gibi 27 Nisan günü savunmuş olsalardı, bugün parlamenter sistemi savunmalarını anlayışla karşılayabilirdik. 27 Nisan e-muhtırası doğrudan Meclis'e müdahale eden, parlamenter sistemi yok sayarak Meclis'in kendi içinden cumhurbaşkanı seçmesine müdahale eden vesayet anlayışı idi. Biz o gün AK Parti olarak, her zaman ve her vesayette olduğu gibi, o vesayet arayışına karşı dimdik durmasaydık, bugün Parlamento'nun özgür iradesinden bahsetmek mümkün olmazdı."
"BAŞKANLIK SİSTEMİNİ NEDEN HER YÖNÜYLE MASAYA YATIRIP KONUŞMAYALIM?"
Başbakan Davutoğlu, parlamenter sistemin de iradenin de en güçlü savunucusunun AK Parti olduğunu söyledi.
Bugün gelinen çarpık anlayış ve parlamenter sisteme her yönden yapılan müdahalelerle artık bu sistemin işlemesinin çok zor, hatta imkansız hale geldiğini vurgulayan Davutoğlu, "Biz cari parlamenter sistemin, yani parlamenter sistemden de sapmış olan bugünkü sistemin ürettiği sorunları göz önünde bulundurarak, Türkiye için en doğru siyasal sistemin başkanlık sistemi olduğunu düşünüyoruz. Bunu da açık yüreklilikle konuşmaya, her zeminde tartışmaya hazırız" dedi.
Ahmet Davutoğlu, muhalefet partilerinin ise başkanlık sistemini tartışmadan, en baştan reddetme yolunu tercih ettiklerine dikkati çekerek, "Başkanlık sistemini veya parlamenter sistemi, neden her yönüyle masaya yatırıp konuşmayalım? Neden herkes eteğindeki taşı dökerek bütün bu konuları bugünkü konjonktürün dışına çıkarak mütalaa ve müzakere etmesin?" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den ricada bulunduğunu belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:
"(Gelin dedim, konjonktürel şartların dışına çıkalım. Bugünkü konjonktürün zihnimizde bıraktığı izler, korkular üzerinden Anayasa tartışması yapmayalım.) Türkiye'de ortalama insan ömrü belli, dünyada da belli. Rabbimizin takdiridir. Belki bir saniye sonra, belki bir dakika sonra, bilemeyiz ama bildiğimiz bir şey var ki 30-40 yıl sonra, bugünkü siyasi liderlerin hiç birisi muhtemelen hayatını sürdürmüyor olacak. Siyasi hayatını değil, fiili, biyolojik hayatı da bitmiş olacak. Dedim ki 'gelin konjonktürel şartlardan çıkalım. Bu mevki ve makamlar hiçbirimize baki değildir. Bu mevki ve makamlar hiç birimize babamızdan miras kalmadı. Milletten emaneten devraldık ve bu emaneti hakkıyla geri vermenin çabası içindeyiz.
Bu mevki ve makamların bize getirdiği konjonktür üzerinden değil. Torunlarımızın, onların torunlarının, onların da torunlarının belki asırlarca gurur duyacağı bir Anayasayı hep beraber yazalım. Çağrımız da budur, çok açık ve net çağrıdır. Hiçbir şahsi hesap yapmadan, hiçbir konjonktürel şartı göz önünde bulundurmadan, insan onuruna dayalı, insan haysiyetini esas alan ve 'devlete, insanı yaşattığı için devletin yaşadığı ilkesiyle' yaklaşan, gerçek anlamda sivil bir Anayasayı hep beraber yapalım. İsimlere, makamlara takılmadan bu sistemleri artılarıyla eksileriyle, avantajları ve dezavantajlarıyla enine boyuna konuşalım. Bu dönemde hiç başka bir şey yapmasak ki yapacağız, böyle bir Anayasa'yı yapmış olmak, hem iktidar olarak bizlere hem de muhalefet olarak diğer partilere en büyük şeref olur. Torunlarımıza bırakacağımız en büyük miras olur. Samimiyetle çaba sarf edersek emin olunuz, Anayasa'nın ruhu ve iskeleti konusunda da anlaşmamamız mümkün değil. Yeter ki samimi bir şekilde bu gayret içinde olalım."
"BİR SİSTEMİ OTORİTER YAPAN ŞEKLİ DEĞİL, NASIL UYGULANDIĞIDIR"
Başbakan Davutoğlu, "7 Haziran'dan sonra nasıl samimiyetle uzlaşma çabası içine girdiysek, sizlerin huzurunda söz vererek ifade ediyorum bütün milletimize: Anayasa konusunda da her türlü samimiyetimizi göstererek bu uzlaşma ortamını sağlamaya ve beraberce Anayasa yapmaya katkıda bulunacağız. Torunlarımızın rahat edeceği kalıcı bir siyasal sistem kurgulama anlayışla hareket etme sorumluluğumuz var" dedi.
Kendilerinin bu makamlarda geçici olduğunu ancak ülkenin bu gerçeklerle ve beraber yazılacak Anayasa ile yaşamaya devam edeceğini vurgulayan Davutoğlu, tabular bir yana bırakılarak konuşulması gerektiğini dile getirdi. Davutoğlu, Türkiye için hangi sistem doğruysa herkesin teklifini ortaya koyması ve bütün ayrıntılarıyla olgunluk içinde konuşulması gerektiğine işaret ederek, "Ama kimse hiçbir teklifi baştan reddetmesin. Bir sistemi otoriter yapan şekli değil, nasıl uygulandığıdır. Aklı selim içerisinde en doğruyu bulabileceğimize samimiyetle inanıyorum" ifadelerini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin konuşarak çözemeyeceği hiç bir sorunu olmadığını söyledi.
Geçmiş dönemde Anayasa çalışmalarına katılan arkadaşlarıyla geçen cumartesi günü görüştüğünü ve dün MYK'da tekrar istişare ettiklerini ve bugünkü MYK'da da tartışacaklarını belirten Davutoğlu, parti içinde Anayasa çalışmalarının dirayetle yürütülmesini sağlamak üzere, yeni komiteler ve görevlendirmelerin söz konusu olacağını kaydetti.
Davutoğlu, "Biz en kısa sürede milletimizin özlem duyduğu Anayasa'yı gerçekleştirmek için gece gündüz çalışmaya hazırız. Allah, inşallah bu gayretlerimizin semeresini verir ve bu zillet duyduğumuz 12 Eylül Anayasasının yerine, izzetle gelecek nesillere aktardığımız sivil bir Anayasa'yı yapmayı bize, bu Meclis'e, size nasip eder" değerlendirmesini yaptı.
HDP'nin siyaseti gayrimeşru gören tavırlarına rağmen Mecliste grubu olması hasebiyle, kendilerine oy veren seçmenlere duydukları saygı gereği randevu talebini ilettiklerini belirten Davutoğlu, "Ancak bizim bu iyi niyetli yaklaşımımıza rağmen, kendilerinin bu teklifimize aynı ciddiyetle yaklaşmadıklarını gördük ve randevu talebimizi derhal iptal ettik" dedi.
Davutoğlu, HDP ile görüşme istediklerini, ancak onların kendileriyle görüşülecek sorumluluk, ciddiyet ve nezaket düzeyinde olmadıklarını gösterdiğine işaret ederek, şöyle konuştu:
"Bu randevu taleplerinden sonra yaptıkları açıklamalarda, 'Sayın Başbakan gelirse Cizre'de, Sur'da ne olduğunu ona soracağız' diyerek, sanki biz hesap vermek için onların huzuruna gidiyormuşuz gibi bir tavra yöneldiler. Buradan bir kez daha sesleniyorum: Onlar hesap sorma makamında değil, hesap verme makamındalar.
Teröre karşı tavır koyamadıkları için, siyasetin meşru zeminde yapılmasını sağlayamadıkları için, her türlü ifadeleriyle millet arasına nifak ve şiddet tohumu ekmek istedikleri için onlar hesap verme makamındalar. Bize kimse, milletimizin birliği ve beraberliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü için sarf ettiğimiz çabalar dolayısıyla hesap soramaz, soramayacak. Biz hesabı 1 Kasım öncesi millete verdik, milletimiz de o hesap neticesinde bize bu emaneti tevdi etti. Milletimizden aldığımız emaneti ve sorumluluğu kimseyle paylaşmadık, paylaşmayız. Gerek siyaset kurumuna karşı saygısız ve ciddiyetsiz ifadeleri, gerekse şiddeti meşrulaştıran söylemleri bizim için asla kabul edilebilir değildir. Eğer bu ülke için siyaset yapacaklarsa, şiddeti savunmaya, terörü meşru göstermeye, terör örgütüne sözcülük yapmaya bir an önce son vermelidirler. 7 Haziran ve 1 Kasım seçim sonuçları, tüm partilerimiz için ciddi bir muhasebe imkanı vermiştir. HDP'nin bu muhasebeyi sağlıklı yapamadığı görülüyor."
"EN AYKIRI FİKİRLER SAVUNULABİLİR"
HDP'lilere seslenen Başbakan Davutoğlu, "Artık bir karar vermeleri şart. Bir yol ayrımındalar. HDP, Kandil'in kanlı diline mi kendini teslim edecek, yoksa siyasetin meşru zeminine mi? Kandil'in kanlı diline kendilerini teslim ederler, terörün, hendeğin, şiddetin savunucusu olmaya devam ederlerse, kendilerini muhatap almayız. Siyaseti merkeze alarak, çatısı altında bulundukları Mecliste meşru siyaset yapmaya kalkarlarsa işte o zaman kendileri muhatap alınacak konuma gelirler" ifadesini kullandı.
HDP'nin bu tutumunu, söylemini, en önemlisi de zihniyetini gözden geçirmek zorunda olduğunu vurgulayan Davutoğlu, TBMM'de en aykırı fikirlerin bile savunulabileceği demokratik bir ortamın bulunduğunu söyledi.
Davutoğlu, Tükiye'de herkesin fikirlerini açıklama ve savunma hakkına sahip olduğunu hatırlatarak, buna en başta kendilerinin sahip çıktığını, TBMM'de ve Türkiye'nin her yerinde her türlü fikrin savunulmasının önünü açtıklarını bildirdi.
BÖLGE HALKINA VE KAMU GÖREVLİLERİNE TEŞEKKÜR
Davutoğlu, "HDP bırakın siyaset kurumunun imkanlarını kullanmayı, siyaset yapma hakkını savunmayı, bir siyasi parti gibi davranmayı bile özümsemiş, benimsemiş değil. Sürekli hendekleri, barikatları savunuyor, terör örgütünü mazur gösteriyor. Her açıklamalarında devlet ve güvenlik birimlerini suçluyorlar. Terör çetelerine en ufak bir eleştiri imasında dahi bulunmuyor. Şiddeti ve terörü, hendek ve barikatları 'yanlış bulduklarını' ifade ettikleri tek bir açıklamaları yok" dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın değişik yayın organlarında yayımlanan açıklamalarını hatırlatan Davutoğlu, şunları ifade etti:
"Devleti sonuna kadar eleştir, hakaret et ama terör baronlarına dönüp tek bir söz söylemeyin. Terör örgütüne bunlar söz söyleyemezler. Bilirler ki Türkiye demokratik hukuk devletidir. Dolayısıyla devlete yönelik olarak rahatça konuşurlar ama ne demokrasiden ne hukuktan nasibini almamış terör örgütüne dönüp tek bir kelime söyleyecek yürekleri yoktur. Mecliste olan yüreklerini Kandil'e doğru kullandıkları söylemde de göstermek durumundalar. İşte bunların cesareti bu kadar. Ama bu terör odağına karşı son dönemde gösterdikleri dirayetli, basiretli tutum dolayısıyla, bölge halkına buradan selamlarımı, hürmetlerimi, muhabbetlerimi iletmek istiyorum."
Başbakan Davutoğlu Cizre'de, Sur'da, Silopi'de bütün tahriklere rağmen teröre prim vermeyen yiğit bölge halkına destek vermek için hastanelerde roket saldırıları altında çalışan doktorlara, hasta bakıcılara, hemşirelere, kamu görevlilerine, Mehmetçiğe, güvenlik birimlerine teşekkür etti.
"HUZUR VE GÜVENLİK TESİS EDİLECEK"
Sağlık çalışanlarıyla geçen hafta bir araya geldiğine işaret eden Davutoğlu, Cizre Devlet Hastanesinde çalışan doktorların, "roket saldırıları, mermi ve ateşli silahlar altında" nasıl görev yaptıklarının kendilerine anlatıldığını aktardı. Davutoğlu, "Ben buradan bütün doktorlarımızın, hasta bakıcılarımızın, hemşirelerimizin sizler adına alınlarından öpüyorum. Allah gayretlerini zayi eylemesin" diye konuştu.
Bölge halkının yarasını saran her eli, onlarla kalbini birleştiren her kamu görevlisini mübarek gördüklerini belirten Davutoğlu, "Bölge halkının gözünün içine bakıp da 'ben kardeşinim' diyen her askerimizi, polisimizi alnından öperek tebrik ediyorum. Bölge halkının bütün bu tahriklere rağmen hiçbir şekilde terör örgütünün planlarına alet olmaması karşısında o bölge halkını muhabbetle kucaklayan bütün kamu görevlilerimize şükranlarımı arz ediyorum" dedi.
Davutoğlu, bu zor günlerin geçeceğine işaret ederek, "Türkiye doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle her bölgesiyle bir olmaya, beraber olmaya, iri olmaya, diri olmaya devam edecek. Bugün bölgede yaşanan çatışmaların tek bir sebebi var, o da terör örgütünün barıştan, huzurdan, istikrardan rahatsız olması ve HDP'nin de buna çanak tutması. Ancak terör baronlarının ve onların siyasi sözcülüğüne soyunmuş olanlar bilsinler ki biz Allah'ın izniyle milletimizin elinden almaya çalıştığınız huzuru ve güvenliği kısa sürede tekrar tesis edecek, bu hedefe ulaşıncaya kadar da bütün imkanlarımızı seferber ediyoruz" ifadesini kullandı.
"TÜRKİYELİLEŞMENİN YOLU MOSKOVA'DAN GEÇMEZ"
Bölgedeki esnafa geçen hafta 5 milyon lira yardım gönderildiğini anımsatan Davutoğlu, buraları tekrar bereketli ticaretin yürüdüğü, bol ve helal rızkın Diyarbakır sokaklarında elden ele dolaştığı refah şehir haline getireceklerini söyledi.
"Diyarbakır, Cizre, Nusaybin'de kazılan hendeklerden öz yönetim
ucubesi çıkmayacağı gibi demokrasi de hiç çıkmaz" diyen Davutoğlu, şöyle devam
etti:
"Türkiye'de öz yönetim, söz yönetim yok. Türkiye'de demokrasi var, milli irade var, onun da mercisi, odağı Türkiye Büyük Millet Meclisi. Biz, Kürt vatandaşlarımızın hakkı, hukuku ve 78 milyon vatandaşımızın barış ve huzuru için asla bu tür gayrimeşru uygulamalara müsaade etmeyeceğiz. Milletimiz her şeyi görüyor. Terör çetelerine karşı verdiğimiz mücadelede sivil vatandaşlarımızın mağdur olmaması ve onların yaralarının sarılması için nasıl kılı kırk yardığımızı, terörden etkilenen vatandaşlarımızın yaralarını sarmak için nasıl seferber olduğumuzu milletimiz görüyor. Bu süreçte kimin haklı kimin haksız olduğunu, kimin yanlarında kimlerin karşılarında olduğunu milletimiz engin ferasetiyle görüyor. Hiç şüpheniz olmasın HDP savunduğu bu hendek siyasetinin bedelini kendi ödeyecek, kazdığı hendeğe mutlaka kendi düşecektir. Onca insanın canına kast etmenin, onca insanı evinden etmenin, mahalleleri işgal etmenin teröristlere bir bedeli olduğu gibi bunu savunan HDP'ye de siyasi bir maliyeti olacaktır."
Sadece masum insanların değil, kendisine inanmış mensuplarının bile canlarını hiçe sayan bir kanlı şebekeden ve onun savunucusu haline gelmiş siyasetten Türkiye'ye hayır gelmeyeceğini vurgulayan Davutoğlu, "Türkiyelileşme yalanıyla yürüttükleri siyaset, kazdıkları hendeklerde tükenmiştir. Türkiyelileşmenin yolu İstanbul'dan, Edirne'den, Diyarbakır'dan, Konya'dan, Kayseri'den, Trabzon'dan, Samsun'dan, Hakkari'den geçer, Moskova'dan geçmez" ifade etti.
"DİYARBAKIR'IN GELECEĞİ ANKARA'DAN ŞEKİLLENİR"
Türkiyelileşmek isteyenlerin, Türkiye ile derdi olan, problem çıkarmak isteyen başkentlerde değil, Türkiye'nin her bir köşesinde başı dik bir şekilde dolaşması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, "Eminim son gelişmelerle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki aziz vatandaşlarımız, Sarıkamış destanını yazanlar, o bölgede Rus işgaline karşı direnen kahramanların torunları bunlara hak ettikleri cevabı verecekler. Ve bu yolun, Diyarbakır'ın geleceğinin Moskova'dan değil, Ankara'dan şekilleneceğini bir kez daha görürler" dedi.
Davutoğlu, İdris-i Bitlisi'den bu yana, İstiklal Harbinde, Çanakkale'de "torunlarımız özgür, hür, al bayrağın, Ezan-ı Muhammedi'nin altında yaşasın" diye şehit olan Kürt, asil, yiğit insanların torunlarının bunlara hadlerini bildireceğini kaydetti.