Güncelleme Tarihi:
Bardakoğlu, yaptığı açıklamada, tüm dünya medyasının yoğun ilgi duyduğu Papa'nın ziyaretinin, Türk insanının konukseverliğini göstermesi, Türkiye imajı ve Diyanet İşleri Başkanlığı açısından oldukça olumlu geçtiğini kaydetti.
İki dini liderin karşılıklı saygı içinde kendi düşüncelerini ifade ettiği ziyaretin, Türkiye'nin sahip olduğu zenginliğin ve farklılığın dünya kamuoyuna tanıtımına da katkıda bulunduğunu vurgulayan Bardakoğlu, farklı din ve kültür mensupları arasında diyalog yönünden ne gibi bir anlam ifade edeceğini ise zamanın göstereceğini belirtti. Bardakoğlu, şöyle konuştu:
“Bu tür görüşme ve buluşmalar akabinde genellemeci ve tüketici değerlendirmelerin yapılması doğru olmaz, çünkü karşılıklı ve sağlıklı bir iletişim, güven ve diyalog ortamını kurmak uzun soluklu bir çabayı, pratiğe yansıyan samimi ve tutarlı adımları gerektirir. Bu tür ziyaretleri normal zemininden taşırarak ve abartarak tüm beklentileri ve sonuçları buna bağlamak doğru değildir. Şayet iki farklı din, kültür, ve medeniyet mensupları arasında bir buluşma ve iletişim isteniyorsa iki tarafın da bu konuda abartıdan ve gösterişten uzak bir tavır sergileyerek, gayet yapıcı, tutarlı, etkili ve inandırıcı adımlar atması beklenir.”
İster aynı, ister farklı dinlere mensup olsun, dini liderlerin ve din bilginlerinin bir araya gelmesinin, birbirini ziyaret etmesinin, buluşup konuşmalarının birbirlerinin düşünce ve davranışlarını onaylaması anlamına gelmediğine dikkati çeken Bardakoğlu, insanların ortak sorunlarına çözüm için ilgili herkesin buluşulabilmesi ve ortak mesajlar verilebilmesinin, dinlerin yapıcı katkısının ortaya konmasında önemli olduğunu vurguladı. Ziyaret sırasında basın önünde yaptığı konuşmada, şahısları ve kurumları değil, fikirleri ve yanlışları hedef aldığını belirten Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“Katılmadığımız, yanlış bulduğumuz bir söz ve davranış varsa, onu eleştiririz. Bu yanlışın içine kim giriyorsa, dolaylı olarak o, sözün muhatabı olur. Doğrudan bir şahsı, bir din mensubunu hedef alan, hele genelleştiren konuşmalar yapmayız. Bizim yaptığımız yanlış fikir ve davranışları eleştiren, onların muhtemel olumsuz sonuçlarına dikkat çeken bir konuşmaydı. Günümüzde dini liderler ve kurumlar öteki din mensubunun kutsalına ve inancına saygı göstermede daha özenli davranma, bu konuda daha bir duyarlı olma durumundadır. Ben, bu ziyaretin böyle bir duyarlılığı pekiştireceği, o konuda eğitici bir rol üstleneceği kanaatindeyim.”
“DİNDAR, HOŞGÖRÜLÜ, ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR TOPLUMUZ”
Türk toplumunun dindar, milli ve manevi değerlere saygılı, özgürlükçü olduğuna, laik ve demokratik yapının toplumda ortak kabul gördüğüne işaret eden ve Türkiye'nin asırlardır devam ettirdiği hoşgörüsünü bugün de en iyi şekilde koruduğuna dikkati çeken Bardakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkemizde dini azınlıkların din özgürlüğü, hem tüm toplumun benimsediği, hem de yasaların güvence altında tuttuğu ve güçlendirdiği bir husustur. Tartışılarak çözülmesi gereken münferit bazı sorunları abartarak, 'Türkiye'de din özgürlüğü yok' demek Türkiye'ye haksızlıktır. Keşke dünyanın her ülkesinde dini azınlıklar benzer bir özgürlük içinde olsalar, bütün dini liderler ilkesel davranıp her yerde ve herkes için dini özgürlükten yana tavır koysalar.”
Başkanlık olarak din özgürlüğünü desteklediklerini, ama bu özgürlüğün herkes için her yerde olması gerektiğini sürekli söylediklerini belirten Bardakoğlu, şöyle devam etti:
“Din özgürlüğü deyince sadece Türkiye'deki Hristiyanların ve diğer dini azınlıkların değil, her yerdeki dini azınlıkların özgürlüğünü kast etmekteyiz.Trabzon'da üzücü bir hadise olmuş, bir rahip öldürülmüştür, ancak bu münferit olayı öne çıkararak 'Türkiye'nin hoşgörüsüz ve dini azınlıklara öfke dolu bir ülke olduğunu söylemek' büyük bir haksızlıktır. Günümüzde Avrupa'da da cami ve mescitlere sayısız saldırı olmakta, Müslümanlar sırf dinleri sebebiyle çeşitli ayırımcılıkla karşılaşmakta, ön yargılı ve rahatsız edici bakış ve tavırlara muhatap olabilmekte. Ama biz bundan hareketle hiçbir zaman Batılı ülkeleri ve Hristiyanları toptan hedef alan ithamlarda bulunmuyoruz. Gönlümüz arzu eder ki bu tip münferit kötü örnekler hiç olmasın. Ama bunları da dinleri, toplumları, ülkeleri ve milletleri genel olarak itham etmek için bir malzeme olarak kullanmamak gerek.”
Türkiye'nin asırladır farklı dinleri bir arada yaşattığını vurgulayan Bardakoğlu, Türkiye'de ne geçmişte ne bugün, bir kimseye sırf inancı, farklı bir dine mensup olması sebebiyle tepki gösterilmesinin söz konusu olmadığını söyledi.
“TÜRKİYE'NİN TANITIMINI DAHA ÇOK YAPMALIYIZ”
Son bir kaç hafta içinde yabancı basının yoğun ilgisini, gerek Türkiye'deki din, toplum ve devlet ilişkisi, gerekse Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında sağlıklı bilgiler vererek karşıladıklarını belirten Bardakoğlu, yabancı basın mensuplarına Türkiye'nin özgünlüğünü ve özelliklerini, Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye'deki anlamını, yapısını ve misyonunu anlattıklarını ifade etti.
Türkiye'nin kendini dış dünyaya anlatmakta yetersiz kaldığına dikkati çeken Bardakoğlu, “Dünya medyasının daha çok stratejik, sosyo-politik ilişkiler bağlamında İslam ve Türkiye hakkında yarattığı imaj haliyle insanlarını
etkiliyor. Birçok yabancı, ülkemiz ve insanımız hakkında doğru bilgiye sahip değil ve peşin yargıların etkisinde. Kendimizi daha çok anlatmaya ihtiyacımız var” diye konuştu.
Bardakoğlu, yabancıların, Türkiye'yi yakından tanıdıklarında, İslam ve Hz. Peygamber'e, maneviyata bağlılık, demokrasi, laiklik, modernlik ve geleneğin ahenkli biçimde bir arada yaşatıldığını gördüklerinde yerleşik kanaatlerini yeniden gözden geçirdiklerini ifade etti.
“HERKES KENDİ İBADETİNİ KENDİNCE YAPMALI”
Son zamanlarda diyalog kavramına herkesin gönlünce ve birbirinden oldukça farklı anlamlar yüklediğini, bunun için de kelimenin hayli eskidiğine işaret eden Bardakoğlu, bu tanımın “dinler arası diyalog” olarak değil, “farklı din mensupları arasında diyalog” şeklinde kullanılmasının daha doğru olacağını kaydetti.
Sağlıklı bir diyaloğun, iki farklı din mensubunun kendi kimlik ve inançlarını koruyarak, yani kendileri kalarak birbiriyle konuşabilmesiyle mümkün olacağını belirten Bardakoğlu, farklı dinler arasında sağlıklı ilişkiler kurulması için ötekinin inancına, değerlerine ve kimliğine saygı gösterilmesinin yeterli olacağını vurguladı. Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“Böyle bir anlayışın yerleşebilmesi için, öteki din mensubunun inancını onaylamak, onun yaptığı ibadete katılmak gibi bir beklenti elbette doğru değildir. Bu konuda belki de en anlamlı olan, herkesin kendi inancını ve çizgisini koruması, kendi ibadetini kendince yapmasıdır. Sağlıklı bir diyalog için ötekinin ibadetinin benzerini yapmayı, mesela, bir imamın haç çıkarmasını, kilisede oturup Meryem Ana önünde dua etmesini, bir papazın camide secdeye kapanmasını arar ve beklersek bu doğru olmaz. Bu tür davranışlar, imaj ve popüler kültür açısından dikkat çekici gelse de sağlıklı bir diyaloğun yolu olamaz. Çünkü dinler ve inançlar bizatihi ve tek başlarına hakikat iddiasına sahiptir ve her bir inanan, kendi dinini hakikatin ifadesi olarak gördüğü, kendi dininin gereklerine sadık kaldığı sürece doğru ve samimi bir dindarlık sergilemiş olur.”
DİNLERARASI MÜSAMAHA
Osmanlı'dan beri din özgürlüğü ve dinler arası müsamahanın 'Müslümanı camide, Hristiyan'ı kilisede, Yahudi'yi havrada görmek isteriz' denilerek sağlandığını kaydeden Ali Bardakoğlu, “Herkes kendi ibadetini kendince yapsın ve herkes buna saygılı olsun, anlamlı olan budur” dedi.
Bardakoğlu, hiç kimsenin diyalogdan, farklı dinlerin buluşmasını, harmanlanmasını ve ortak bir inancın üretilmesini kastedemeyeceğini kaydederek, ”Bu pratikte gayri mümkün olduğu kadar dinlerin özüyle de taban tabana zıt bir yanılgı, afaki bir hevestir. Diyalog demek, herkesin kendi kalarak kendi dinine ve kimliğine sahip çıkarak ötekiyle saygı ve karşılıklı anlayış içinde konuşabilmesidir” görüşüne yer verdi.
“ULUSLARARASI POLİTİKALARIN AKTÖRÜ OLAMAYIZ”
Medeniyetlerin buluşması ve insanlığın ortak yararı için din bilginlerinin de devrede olmasının ve iyi şeyler yapmasının önemine değinen Bardakoğlu, ”İnsanları, toplum ve medeniyetleri kavga ettirmek kolay, buluşturmak, ortak değerle üzerinde barışı sağlamak zordur” dedi.
Bardakoğlu, insanın iç dünyasındaki zaaflarının, bencillik ve hırslarıyla toplum ve ülkelerin strateji ve çıkar hesaplarının, en insani ve en temel değerleri bile çatışma kültürünün bir parçası haline getirebildiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
“İnsan hakları, demokrasi, özgürlük gibi üst kavramlar ve ahlakın temel erdemleri de zaman zaman çatışmanın bir aracı ya da bahanesi yapılabiliyor; yanlış amaçlar için kötüye kullanılabiliyor. Biz din bilginleri ve İslam dinine inananlar, hiçbir zaman kavgadan yana olmamalıyız. Buluşmadan, görüşmeden, konuşmadan yanayız. Medeniyetler çatışması bir vaka olarak değil, bazı kesimlerce sürdürülen bir planlama ve başka amaçları kolaylaştıran bir araç olarak gündemde tutuluyor. Ancak, başkaları neyi düşünürse düşünsün, din adamları, dini liderler ve din bilginleri buluşma, bir araya gelme ve barıştan yana olmalı. Biz çatışmacı ve gerilim üretici uluslararası politikaların aktörü veya destekçisi olamayız.”