Güncelleme Tarihi:
Avrupa’nın en önemli çevre sorunları neler? Avrupa Parlamentosu doğa koruma konusunda önümüzdeki dönemde nasıl bir politika izleyecek?
- Avrupa’da halen üç önemli meselemiz var: İklim değişikliklerini engellemek, atmosfere karışan gazları azaltmak, yenilenebilir enerjileri kullanmak. Teknolojide geri dönüşümü artıracak çabalar lazım.
Almanya geçen günlerde nükleer enerjiyi 2023 yılına kadar terk edeceğini açıkladı. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer ülkeler bundan nasıl etkilenecek?
- Avrupa nükleer enerji konusunda ikiye ayrıldı: Fransa nükleer enerjinin yanında yer alıyor. Danimarka, İrlanda, Avusturya gibi ülkelerse tam tersi. Almanya, nükleer enerjiyi tercih etmemek konusunda en kararlı duruşu sergileyen ülke. Diğer ülkeler Almanya’nın tecrübelerini takip ediyor. Örneğin İtalya, Polonya gibi ülkeler Almanya’nın nükleer enerjiden uzaklaşma çabasıyla ilgileniyor. Almanya’nın yenilenebilir alternatif enerji için çabaları devam ediyor.
BARAJLAR SİSTEMİ YENİDEN DÜZENLENMELİ
Türkiye ise yakın dönemde nükleer enerji santralları kurmayı planlıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye daha önce Çernobil kazasıyla nükleer enerji santralı felaketinin acısını yaşadı. Bunun risklerini gördü. Diğer yandan enerji kaynağı olarak sadece bir teknolojiye odaklanmak için çok fazla harcama yapmak gerekir. Bu yüzden alternatif enerjileri göz ardı etmemek lazım. Gelecek için yenilenebilir, yeni, alternatif enerjileri aramak zorundayız.
Barajların ve hidroelektrik santralların riski daha az gibi görünüyor ama onlar da büyük göller yaratarak doğal su akışını bozuyor, başka sorunlara neden oluyor, Türkiye’de bu konuda birçok tartışma var. Dünya enerji ihtiyacını karşılamak için nasıl bir yol izlemeli?
- Yenilenebilir enerjinin 12 değişik türü var: Toprak, su, güneş enerjisi, jeotermal enerji, hidroelektrik bunların bazıları. Burada sorun göründüğünden biraz farklı aslında. 12 enerji türünü ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Başka çözüm yok. Örneğin Norveç’te hidroenerjinin payı yüzde 95’e yakın. Küçük barajlar var ve halk bunu kabul ediyor. Türkiye’de ise barajlar olması gerekenden daha büyük. Daha çok merkeziyetçi bir yaklaşımla inşa edilmişler. Eğer barajlar çok büyükse insanlar karşı çıkar. Bu yüzden Türkiye’de barajlar sistemi yeniden düzenlenmeli.
Türkiye AB ile üyelik müzakereleri yürütüyor. Çevre koruma çalışmalarının müzakerelerdeki yeri ne?
- Avrupa Birliği’nin bu konuda çok yüksek standartları var. Bazı yasaları değiştirme konusunda Türk hükümetiyle görüşme halindeyiz zaten. Temiz sudan temiz havaya kadar giden bir süreç bu. Atıkların geri dönüşüme kazandırılması, doğal korunmuş alanlar yaratılması da bunun içinde. Ayrıca canlıların yaşamasına olanak sağlayan, ormanlık arazi geliştirmek ve tarım ilgilendiğimiz konular arasında. Türkiye çok zengin bir doğaya sahip. Bunu korumalı ama bu zenginliği yok eden bir anlayışı da var.
TOPLUM DAHA BİLİNÇLİ VE AKTİF OLMALI
Türkiye’deki doğa koruma çalışmalarını takip ediyor musunuz? Eleştirdiğiniz ya da onayladığınız konular neler?
- Türkiye’nin yaşaması gereken çok uzun bir süreç var. Olumsuz neticeleri daha aza indirmek için ekonomik olarak da güçlenmesi lazım. AB’yle yapılan müzakerelerde Türkiye’nin standardın çok altında kaldığını gördük. Diğer yandan Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Romanya, Bulgaristan, Polonya gibi AB’ye son dönemde üye olmuş ülkeler Türkiye’den daha iyi durumda değil. Türkiye Kyoto Protokolü’ne imza attı. Küresel ısınmaya karşı duyarlılık gösterdi. Çevre alanında da bir gelişmeye ihtiyaç olduğunun hükümet de farkına vardı. Doğa koruma ve çevre konusunda insanlar bilinçli ve aktif olmalı. Bunun için gerekli ortam da var Türkiye’de. Mesela ödül aldığım Çevre Koleji’nde çok güzel tecrübeler edindim. Anaokulundan liseye kadar okullarda olması gereken çevre bilinci sadece Çevre Koleji’nde değil, diğer okullarda da benimsenmeli.
GDO’LU GIDALAR ÇOK TEHLİKELİ
Genetiği değiştirilmiş gıdalar üzerine birçok tartışma var. Artık soframızdaki gıdaların hangisinin ne derece değiştirilmiş olduğunu takip edemiyoruz bile. Bu gıdaların insan sağlığı üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Ziraat alanında biyolojik açıdan değiştirilmiş birçok ürün var. Bunlar birtakım süslemeler, katkı maddeleriyle sunuluyor. Bu genetiği değiştirilmiş ürünlere karşı Avrupa son derece şüpheci bir yaklaşım sergiliyor. ABD ve Kanada’da ise durum farklı. Biz onların görüşlerini eleştiriyoruz. Genetiği dönüştürülmüş organizmaların bulunduğu yiyeceklerde bakteri üreme oranı çok daha yüksek. Bu ürünleri kullanmak ve üretmek de doğadaki çok yaşamlılığa engel olacak. Benim komitem bununla ilgili bir yasama çalışması yapıyor. Çoğunluk olarak GDO’ya karşıyız.
Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde adına EHEC denilen, sebzelerden insana geçen bir bakteri ölümlere neden oldu. Dünya Sağlık Örgütü bunun yeni bir bakteri türü olduğunu söylüyor. Önümüzdeki dönemde bu tür salgınlarla daha sık karşılaşabilir miyiz?
- Mide ve böbreğe yerleşen çok tehlikeli bir bakteriden söz ediyoruz. Laboratuvarlarda teknik olarak bu bakterinin sebebi araştırılıyor. Paketlenmiş ürünler ve genetiği değiştirilmiş ürünlerden bu bakterinin geçtiği tespit edildi. Bana kalırsa GDO’lu ürünlere tabiat direnç gösteriyor. Tabiat kendi kendine yeni direnç kaynaklarını üretiyor. Tehlikeli bir gidişat söz konusu.
Kağıt kullanımı konusunda çok titizim
İLKER AYRIK (OYUNCU)
O DA BİR YEŞİL
Çevrenin gidişatı için kısa ve net olarak üzülüyorum. Bir dizide 100’e yakın bölümdür oynuyorum ve bugüne kadar senaryo okumak için hiç kağıt kullanmadım. Bu işi, telefonla ve mail yoluyla hallediyorum. Bu şekilde çok ciddi bir kağıt tasarrufu yaparak ormanların korunmasına katkıda bulunduğumu düşünüyorum. Kâğıt kullanımı konusunda çok titizim. Bu kadar değil: Ağaç dikmeyi de hep planlıyorum fakat bir türlü gerçekleştiremiyorum.
2. Yaşam Yolculuğu’nda Karadeniz’e destek verin
Bİ’ŞEY YAPMALI
Yaşama ve Doğaya saldırılara karşı 2. Karadeniz Yaşam Yolculuğu 9 Temmuz Cumartesi günü Hopa’dan başlıyor. İstanbul ve Ankara’dan yola çıkan kafilelerin ulaştığı Hopa’dan yola çıkacak konvoyun amacı tıpkı 1. Yaşam Yolculuğu’ndaki gibi HES’lere, nükleere, termik santrallara madencilik faaliyetlerine ve ormanların ticarileştirilmesine karşı Karadeniz halkının sesini duyurmak. İki hafta sürecek yolculukta Arhavi, Fındıklı, Pazar, Maçka, Giresun, Ordu, Sinop, Karabük gibi kasaba ve şehirlerden geçen konvoy Bartın’da son noktayı koyacak. Bilgi için: karadenizisyandadir.wordpress.com