Bana ‘Müslüman’ım diyenleri sayınız!

Güncelleme Tarihi:

Bana ‘Müslüman’ım diyenleri sayınız
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 07, 2011 00:00

Ortaya çıkan sonuçlar farklılık gösterse de Hz. Muhammed’in nüfus sayımı yaptırdığına dair bir terüddüt bulunmuyor. Uhud ya da Hubeydiye öncesinde yaptırıldığı ileri sürülen sayımla ilgili rivayetlerde sonuçlar 500 ile 1500 arasında değişiyor.

Haberin Devamı

BUHARİ, “el-Camiu’s-Sahih” adlı hadis çalışmasında, Huzeyfe Bin El Yamani’nin, “Nebi, bir seferde: ‘Haydi bana halktan, Müslüman’ım, diyenleri sayınız!’ buyurdu” rivayetine yer verir. Bu rivayet Hz. Muhammed’in nüfus sayımı yaptırdığının delili olarak kabul edilir.

Düşmandan korkar mıyız

Huzeyfe’nin nüfus sayımıyla ilgili rivayeti şöyle devam eder: “...Biz, ordu mevcudunu bin beş yüz kişi saydık. Ve istiğrab ederek (tuhaf bularak): ‘Biz, bin beş yüz kişilik bir kuvvet olduğumuz halde, düşmandan korkar mıyız’ dedik. Bir zaman sonra, bir de kendimizi öyle bir fitneyle müptela olmuş gördüm ki, hani o korku bilmeyen er kişi, şimdi bu fitneden korkarak, cemaate gidemeyip, evinde münferiden namaz kılar oldu.”

Rivayetin, Müslim tarafından aktarımında ise Hz. Muhammed’in isteği “Müslümanlığını sözü ile açıklayan kaç kişi olduğunu sayınız” şeklindedir. Müslim, rivayeti şöyle sürdürür: “...‘Bizim için mi korkuyorsun ya Resulallah? Halbuki biz ‘600, 700 arasındaydık’ dedik. ‘Siz bilmezsiniz. Belki bir fitne ile karşılaşırsınız’ buyurdu. Hakikaten öyle bir fitneye müptela olduk ki içimizden bazıları namazlarını gizli kılmaya başladı.”

Sayımın zamanı ve tekrarı

Rivayetlerin benzerliğine karşın sonuçlarla ilgili farklılıklar İslam tarihçileri için de bir “iddia” konusu olmuştur. Merhum Prof. Dr. Tarık Okiç’in konuyla ilgili kapsamlı makalesine göre, Buhari’de 1500, Müslim’de 600 ile 700 arasında olmasıyla ilgili olarak bazı tarihçilerin görüşü, “1500 sayısının tüm müslümanları; 600-700 sayısının ise erkekleri kapsadığı” yönündedir.
Hatta bu yaklaşıma kanıt olarak Hz. Muhammed’in nüfus sayımı emrini “Uhud Savaşı” öncesinde (Hicretin 3. yılı 625) verdiği gösterilir; Uhud Savaşı’na katılanların sayısının 700 civarında olduğu vurgulanır. Bazı tarihçiler ise Hubeydiye Seferi öncesini işaret eder. Hubeydiye’ye katılan Sahabe sayısının 1500 civarında olması ve ilk rivayetteki sayıya uygunluk taşıması bu seçeneğin dayanağı olarak kabul edilir.

Veda Haccı’nda 110 bin kişi

Prof. Dr. Muhammed Hamidullah ise nüfus sayımının tarihi olarak Hicretin 1. yılını savunur. İlk nüfus sayımının Uhud Savaşı öncesinde yapıldığı ve 1500 sayısı kabul edilirse, Müslümanlığın yayılım hızının anlamak için Hicret’in 10 yılında gerçekleşen Veda Haccı’na bakmak yeterli olur; Hz. Muhammed’nin hutbesin yaklaşık 110 bin kişinin dinlediği belirtilir.

Haberin Devamı

Sultanahmet’te iftar saati
İhsan DÖRTKARDEŞ / DHA

İSTANBUL’da Sultanahmet, Ayasofya ve Topkapı Sarayı’nın bulunduğu tarihi ada, ramazanla birlikte her akşam binlerce ziyaretçi ile dolup taşıyor. Akşam saatlerinin yaklaşması ile birlikte binlerce kişi yanlarında getirdikleri iftariyelikleri ile Sultanahmet Camisi ve çevresinde bulabildikleri boş alanda oturarak oruçlarını açacakları dakikaların geçmesini beklemeye başlıyor. Televizyon ekiplerinin canlı yayın stüdyolarına dönen Sultanahmet ve çevresinde ezan ile birlikte oruç açılırken, binlerce kişi daha sonra tarihi yarımadayı adım adım dolaşıyor. Belediyelerin özel olarak hazırladığı platformlarda açılan tezgahlar oruçlarını açanların yanı sıra turistlerin de ilgisini çekiyor.

Haberin Devamı

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU KARARLARINDAN

KATLI Mezar: Yer darlığı ve ekonomik zaruretler nedeniyle, zeminin altında oluşturulan ve tabakaları arasında toprak bulunan katlı mezarlara cenaze defnedilmesinde dînen bir sakınca yoktur. Mezar katlarının zeminin üstünde bulunması defin kavramıyla bağdaşmadığından bu tür mezarlara defin yapmak uygun değildir. Zira Kur’an-ı Kerim’de ölünün toprağın altına gömüleceğine işaret edilmiş (Maide, 5/31; Nahl, 16/59), İslamî uygulama da bu şekilde olagelmiştir.

KONULU HADİS PROJESİ

Cennete götüren bir erdem: Haset etmemek

ALLAH Resûlü bir gün ashabıyla sohbet ederken, “Yanınıza şimdi cennetlik bir adam geliyor” dedi ve akabinde ensardan bir zat geldi. Belli ki henüz abdest almıştı, sakalından su damlıyordu. Aynı manzara üç gün üst üste yaşandı. Her seferinde aynı sahabi geliyordu. O gün herkes dağılınca genç sahâbîlerden Abdullah b. Amr, bu cennetlik sahabinin peşine düştü. Onu cennetlik yapan şeyi öğrenmek istiyordu. Ona gidip, “Babamla tartıştık. Üç gün eve gitmeyeceğime yemin ettim. Eğer uygun görürsen bu süre geçene kadar seninle kalabilir miyim” dedi. Gerisini genç Abdullah’tan dinleyelim: “Konuşmaları esnasında bu sahabinin sadece güzel şeyler söylediğini işittim. Ancak ibadetini neredeyse küçümseyecektim. Bunun üzerine ona dedim ki: ‘Aslında ben babamla tartışmadım. Ancak Hz. Peygamber üç kere, “cennetlik bir adam geliyor” dedi, üçünde de sen geldin. Ben de senin yanında kalıp ne yaptığını görmek ve aynısını yapmak istedim. Ancak görüyorum ki sen çok da fazla bir şey yapmıyorsun. Seni, Hz. Peygamber’in bu müjdesine mazhar kılan şey nedir o halde?’ O da ‘gördüklerinden başka bir şey yok’ dedi. Bu cevap üzerine yanından ayrıldım. Fakat çok uzaklaşmadan beni geri çağırdı ve şöyle dedi: ‘Bu arada bir şey daha var. Ben kalbimde hiçbir Müslüman’a karşı kin, nefret ve samimiyetsizlik bulundurmadım ve Allah’ın verdiği güzelliklere sahip olduğu için hiç kimseye haset etmedim.” Bunun üzerine Abdullah b. Amr şöyle demiştir: “İşte seni yücelten bu! Bizim yapamadığımız da bu!” (İbn Hanbel, III, 166, no: 12727)

ESMA-İ HÜSNA

Haberin Devamı

es-Selam: Sözlükte bir işten kurtulmak, ayıp, afet, noksanlık, acizlik, hastalık vb. şeylerden beri olmak anlamına gelen “selâm”; Allah’ın sıfatı olarak; insanlara arız olan ayıp, kusur, eksiklik, afet, hastalık, acizlik, ölüm vb. şeylerden berî olan; yaratıklarını afet ve belalardan kurtaran, onlara selamet veren, zulmetmeyen, kendisinden selamet umulan, güven arayanları güvene erdiren demektir. Allah’ın sıfatı olarak selam ismi, Kur’ân’da sadece, Haşr suresinin 23. ayetinde geçmektedir. Namazların sonunda dua olarak okuduğumuz “Allâhümme ente’s-selâmü ve minke’s-Selamü “Allah’ım! Sen selamsın ve selamet de sendendir” (Müslim, Mesacîd, 135-136) hadis-i şerifi, Allah’ın selam isminin anlamını ifade etmektedir; Yüce Allah; eksiklik, acizlik, hastalık, ölüm ve benzeri şeylerden salimdir, O aynı zamanda kullarına güven ve selamet verir. Biz selameti, emniyeti, güven ve huzuru O’ndan isteriz. Namazlarımızın akabinde, “Allah’ım! Sen selamsın ve selamet de sendendir” diye dua ederiz. (Hazırlayan: Doç. Dr. İsmail Karagöz)

Haberin Devamı

PEYGAMBER DUALARI

‘Orucumu açıyorum’

HZ. Peygamber, iftar edeceği zaman şöyle dua ederdi: “Allah’ım senin rızan için oruç tuttum. Senin rızkınla orucumu açıyorum.” (Ebu Davud, Savm, 22) Hz. Peygamber namazdan sonra ise şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Küfürden ve fakirlikten sana sığınırım. Allah’ım kabir azabından da sana sığınırım.” (Ebu Davud, Edeb, 110)

Allah inancı
Doç Dr. İlyas Üzüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İSLAM inançlarının temeli Allah’a imandır. Allah inancı, bütün ilahî dinlerin merkezinde yer alır. Kur’an-ı Kerim’de, en çok üzerinde durulan konu Allah inancıdır. Tarih boyunca toplumların ortak özelliklerinden biri, hangi isimle anarlarsa ansınlar, “aşkın ve içkin” bir “ilah” anlayışına sahip olmalarıdır. Ancak İslam, insanları sadece Allah’a inanmaya çağırmaz, evrendeki eserlerini gözler önüne sererek O’nu özellikleriyle tanımaya çağırır; sonra da O’na itaat edip bağlanmaya.

Evrenin düzeni

Söz gelimi, evrendeki küçük büyük her şeyin Allah tarafından yaratıldığını ve yaratılmakta olduğunu söyleyerek, O’nun yaratıcılığını ifade eder. Yine, en küçük varlıklardan en büyük gök cisimlerine kadar her şeyin Allah’ın kudret eseri olduğunu beyan ederek O’nun her şeye güç yetiren (kadîr) olduğunu belirtir. Aynı şekilde, en küçük bir organizmadan en karmaşık varlıklara kadar evrendeki eşsiz düzene dikkat çekerek Allah’ın sınırsız ilim sahibi olduğunu dile getirir. Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleri Allah’ı kimi özellikleriyle ifade eden örneklerdendir:
“O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran, büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. O, Allah’tır, yaratandır, yoktan var edendir, şekil verendir. Güzel isimler onundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey onu tesbih eder (yüceltir). O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 59/23-24)

Olmayanlarla paylaşma

Allah’a, kendi varlığımızda, evrendeki eserlerinde ve indirdiği ayetlerde ortaya koyduğu kanıt ve açıklamalar çerçevesinde inanmalı; O’nu özellikleriyle tanımalı ve O’na içtenlikle itaat edip bağlanmalıyız. Söz gelimi, Allah, ‘rahim’dir, yani merhamet sahibidir. Çatlamış toprağa, pamuk gibi atılmış bulutlardan yağmur indiren O’dur; dünyaya gözlerini açan minicik yavruya, annesinde süt yaratıp onun hizmetine koşturan O’dur. Bu bağlamda, biz de merhametin kaynağının O olduğunu bilmeli ve O’nun emrine uyarak bütün yaratıklara merhametli davranmalıyız. Yine Kur’an-ı Kerimde ifade edildiği üzere, “Sayılamayacak çoklukta nimetleriyle bizleri donatan O’dur” (Nahl 16/18). Biz de bundan dolayı O’na samimiyetle, sınırsız şekilde şükretmeli, imkanımız nispetinde “Bizde olanı”, daha doğrusu “Bize verileni” olmayanlarla paylaşmalıyız.

Cömert olunmalı

Aynı şekilde “Gökleri yıldızlarla süsleyen O’dur” (Mülk 67/5)); “Yarattığı her şeyi en güzel biçimde yaratan O’dur.” (Secde 32/7). Biz de bütün güzelliğin kaynağının O olduğunu bilerek O’nu tanımalı ve kendimizi O’na sevdirmeliyiz. Görüldüğü gibi Allah inancı, salt bir kabul olmayıp dinamik, harekete geçiren bir tasdiktir. Allah’a inanan O’nu tanır; O’nun bağışlayıcı olduğunu, şefkatli olduğunu, cömert olduğunu bilir, bilmelidir. O da kendi çapında tüm yaratıklara şefkatli, bağışlayıcı, cömert olmalıdır.

O’nun hoşnutluğuna

Bir hadiste Hz. Peygamber, Allah ve ahiret inancıyla bazı ahlakî ilkeler arasındaki bağlantıya işaret ederek şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa komşusuna ikram etsin! Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa misafire ikram etsin! Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin veya sussun!” (Buhari, Edeb, 31). Şu halde, Allah inancı kalpte tasdikle başlar, inanç seviyesine göre, kişinin gönül dünyasını sarar, hayatının bütün alanlarını yönlendiren temel bir dinamik olur. Bu Allah inancı bizi Allah’a, O’nun hoşnutluğuna ulaştırır. Ne mutlu, “Görüyormuş gibi” Allah’a iman ve ibadet eden ve O’nun rızasına erenlere!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!