Güncelleme Tarihi:
Â
Ä°ÅŸte o röportajdan çarpıcı bölümler:Â
BANA HAİNLİK EDENİ ÇEVİK PAŞA İFŞA ETTİ
-Güneş Taner geçenlerde Mecliste darbeleri araştırma komisyonuna 28 Şubat döneminde Ülker grubuyla ilgili çok enteresan bir hikaye anlattı.
-Basketbol takımıyla ilgili. Orhan var bizim enişte. Güneş Taner ne söylüyor diyor bana. Bilmiyorum dedim, seninle arasında geçti. Sen başkandın kulüpte.
-O dönem Ülker grubuna teşvik vermiyor asker. Sonuçta basket Ülker'in basket maçında insanların eline Türk bayrağı vererek sizin ne kadar vatanperver olduğunuz kanıtlanıyor ve yasak delinmiş oluyor.
-Önce şunu söyleyeyim. Geçmişe değil ileriye bakmak lazım. Ben işimde de, politikalarda da her zaman yarın ne olur, ben ne yapabilirim, nasıl muvaffak olabilirim ona bakıyorum. Burada geçen bir hadiseyi anlatayım. Bu odadaydık. Bir bayram öncesiydi.
-28 şubat dönemi mi?
-Evet. Bizde adettir, bayram kolisi yaparız. Hâlâ da yaparız. İşçilere de dağıtırız. Arkadaşlara da veya iş yaptığımız insanlara da göndeririz. Bayram kolilerini dağıtmanın çok etkili bir jest olduğunu, mutlu bir an olduğunu da biliyoruz. Biz tabii askeri erkâna da gönderiyoruz.
-Çevik Bir'e mi gönderdiniz koliyi?
-Paşaların hepsine gönderdik. Götüren adam döndü geldi, suratı asık böyle. Efendim, almadılar dedi. Hiçbir yerden hediye almıyorlarmış. Çevik Paşa size bir mektup gönderdi dedi. Açtım zarfı. İçinde kendi el yazısıyla yazmış. "Hediyeyi alamıyoruz, karargâhta böyle bir kararımız var. Yalnız yanındaki adamlara dikkat edin" diyor. Altında bir mektup daha. Açtım bizim paketleri götüren adam yazmış. Beş dakikada telaşla karalanmış bir yazı. Bizim kolilerle beraber onu da vermiş Çevik Paşa'ya. Paşam diyor, ben bunların yanındayım, bunlar şöyle kötü adamlar, böyleler, zart zurt. İhbar mektubu. Adamı çağırdım birkaç gün sonra. Bir dilekçe yazdırdım. İki mektubu yan yana koydurdum. Aynı yazı. Adamın yüzü bile kızarmadı. Gönderdim adamı.
-Ne dediniz?
-Biz hırsıza hırsız, kötüye kötü demeyiz. Dersen bir kere yüzgöz olursun. İkincisi sen de kötü olursun. Geride kalana aman o kötü örnekti, siz iyi olun deriz. Bana hainlik yapan bir adam varmış. Çevik Paşa bana onu ifşa etti diye memnun oldum. 28 Şubat'ta Genelkurmay başkanı kimdi?
-28 Şubat'ta İsmail Hakkı Karadayı.
-Onun sınıf arkadaşı, onun damadı filan biz arkadaştık. Onlar dediler ki ya Çevik Paşa ile bir görüşsene. Görüşeyim dedim.
ÇEVİK BİR'İN MUSKASI
-Ne diye? Anlat kendini. Biz iyi insanlarız diye mi?
-Evet. Biz seni tanıyoruz yani dediler. Nereden çıkıyor bu işler filan. Peki görüşelim. Bir otele gittik. Şehrin içinde butik bir otel. Paşa da geldi oraya. Baktı bana, "Murat sen misin?" dedi. Evet benim. Dedi "Sen o musun?" Dedim ya benim. "Sen hep böyle mi geziyorsun?"
-Sarıkla mı gezeceğinizi düşünmüş?
-Bilmiyorum. Herhalde öyle bir zehaba kapıldı. Paşa dedi ki, "Ya ben çok inançlı biriyim, öyle bir şey yok. Biz yaptığınız işleri takdir ediyoruz." Şudur budur. Peki paşam. "Ayrıca bak ben de Müslümanım" dedi. Çıkardı cebinden bir muska. "Ben bunu cebime koymadan çıkmam dışarı" dedi. Dedim benim batıl inançlarım yok, böyle şeylere inanmam.
BAKKAL AMCAYI KÃœSTÃœREMEM DEDÄ°M
-28 Şubat döneminde TSK bağlantılı birçok vakfa para aktarmak zorunda kalmanız ödediğiniz bedellerden biri miydi?
-Yo, bir kere ben sormuştum. Bu işin önderlerinden bir Paşaya, şimdi de konuşan, fikir zerk eden... İsmini boşver. Bana dedim haber gönderildi Ülker de bir şey yapsın. Memlekette kimin yanında olduğunu göstersin filan. Dedim ne yapabiliriz? Mesela dediler ilan verseniz.
Peki yaparım ama şöyle bir şey var. Ben 150 bin tane bakkala gidiyorum, mal dağıtıyorum. Siz bakkalları tanıyorsunuz. Benim işimin hacmini biliyorsunuz. Bu ilanı versem, 28 Şubat'ı desteklesem bakkal amca küsmez mi dedim. Çünkü onlar da biliyorlar ki halkın çoğunluğu demokrasiden, özgürlükten yana. Ben de bir ticari firma olarak böyle bir şey yaparsam ticaretim zarar görür. Bakkal amca bana küsmez mi? Haa dediler, biz bunu görüşelim dediler. Bir hafta sonra dediler ki sen doğrusunu yapıyorsun, bakkal amcayı küstürme dediler.
-Para yatır şu vakfa demediler mi?
-Yok ya, kimse öyle bir şey istemedi. Sabri Bey'in kendisi dedi. "Oğlum biz zekât veriyoruz. Ben çok üzülüyorum, Güneydoğu'da çocuklar kolsuz bacaksız kalıyorlar. Bunlara bir protez falan yapsak, böyle bir şey bulsak, onlara yardımcı olsak. Genç çocuklar, bunların hayatları, nasıl devam edecek?" dedi. Peki, bakayım ben dedim. Gittim Milli Savunma Bakanlığı'na. İsmet Sezgin'den randevu aldım. Konuştum, anlattım. Dedim İsmet abi böyle böyle. Sabri Bey'in böyle bir arzusu var. Tamam, ben konuşayım paşalarla dedi. Bir rehabilitasyon merkezi kuruluyormuş. O zaman iyi bir para verdik. Hatta Milli Savunma Bakanlığı'na çağırdılar beni. Çeki ben götürdüm. Orada bir seremoni yaptılar. Paşalar geldiler. Ama Sabri Bey bana tembih ettiği için, İsmet abi dedim bu verdiğimiz para Sabri Bey'in zekâtıdır. Ona göre, böyle bir işe harcayacaksınız dedim. Biz Müslüman değil miyiz biliyoruz zekâtın ne olduğunu dedi.
BENÄ°M MALLARIM PAHALI ORDU KANTÄ°NÄ°NE GÄ°REMEZ
-O dönemde yönetim kurullarınızda paşalar yer aldı mı?
-Yok, kimse öyle bir şey istemedi. Kimse şuraya bağış yapın demedi. Kimse şu yönetim kuruluna şu paşayı alın demedi. Bunları yazanlar, çizenler ya kendi gölgesinden korkanlar yahut da diğerlerini korkutmak için yazanlar. Böyle bir şey yok. Ben akıl ettim. Yaşar Büyükanıt'a gittim. O da bir Fenerbahçelidir. Konuştuk ettik, görüştük. Aslan Paşa vardı istihbarat başkanı. Şimdi Harp Akademileri'nin başında. Onunla da konuştuk o zaman. O gün Hrant Dink vuruldu hatta. Aslan Paşa kitap kurdudur. Ona bir takım güzel kitaplar da götürmüştüm. O da bana kitap vermişti. Yaşar Paşa'ya da Ülker'in büyüklüğünü, durumunu anlattım. O bana "Bir şey var mı yapabileceğimiz?" dedi. Mal alıyorlar, almıyorlar filan. Paşam dedim. Benim mallarımı siz kantinlerde satamazsınız.
-Neden?
-Benim mallarım pahalı. O kantinlerde ucuz mal satıyorlar. Ucuz malı belki pahalı satıp para kazanıyorlar. Döner sermaye yapıyorlar. Bütün kantinler öyledir. Ama bir problem yok. Çünkü terhis olduklarında Ülker yiyorlar. Her yerde var çok şükür. Çok da satılıyor. Böyle bir iyi görüşmemiz olmuştu. Sonra Tolon Paşa'dan randevu aldım. Selimiye'de komutan. Gittim. Başka bir işadamı daha vardı. İkimiz beraber gitmiştik. Sen dedi hangi Murat Ülker'sin? Paşam dedim şu meşhur olan. "Ha" dedi, "Sabri Bey'in oğlu musun? Babanı tanırım" dedi. Üç beşten sonra, "sen" dedi "Tayyip Erdoğan'ı tanıyor musun?" Paşam dedim Tayyip Erdoğan şu kadar zaman İstanbul'da belediye başkanlığı yaptı. Ben de burada işadamıyım. Onu bırak dedim kendisi şimdi başbakan. Ne demek tanıyor musun? Tanımayı bırak dedim, destekliyorum. Herhalde o konuşma ona ters geldi ki, öyle bakınca dedim, ben ondan önceki hükümeti de destekliyorum. Ben işadamıyım. Türkiye'de ticaret yapıyorum. Bundan sonra gelecek hükümet kimse onu da peşinen destekliyorum dedim. Sonra biraz konuştuk. Bu şehit cenazelerinde falan namaza duruverseniz ne olur.
---
ORDU KANTÄ°NLERÄ°NDE ÃœLKER VAR
-Şu anda ordu kantinlerde Ülker var mı?
-Var. Onlar almak istiyorlarsa, ben satmak istiyorsam her zaman var.
-Ne zamandan itibaren bu yasak delindi?
-Resmi olmayan bir yasağı soruyorsun. Olmayan bir yasak nasıl delinir. Yok ise olmamıştır.
-Israr ediyorum ve soruyorum.
-Cevap veremem. Hekimlerin hasta gizliliği gibi bizim de müşteri gizliliğimiz var.
-AK Parti iktidara geldikten ortalık yumuşadıktan sonra mı, hadi gelsin mallar dendi?
-Ak Parti iktidara geldikten sonra ortalık yumuşamadı ki. Epey bir kavga gürültü oldu. Hatırla.
-Peki. Bu mahkemeler filan... Süngü düştükten sonra mı girdiniz kantine?
-Süngünün düştüğünü duymadım. Süngüsüz tüfek ne işe yarar. Düz bir av tüfeği olur o zaman. Türkiye Cumhuriyeti'nde, Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusunda, Ülker gibi bir firmadan ben mal almam diye resmen yazı yazacak, söyleyecek adam yok. Olamaz da.
-Gayri resmi olabilir.
-Gayri resmi herkes söyleyebilir.
28 ŞUBAT'A HÖT DEMESEYDİK TAŞ TAŞ ÜSTÜNDE KALMAZDI
-O dönemde asker sizin reklamlarınızı ve ilanlarınızı merkez medyada yayınlanmaması doğrultusunda bir takım çabalar içine de girdi mi?
-Öyle bir şey olmadı. Bu 28 şubat insanların muhayyilesinde olan psikolojik bir şey. Böyle bir şey yok.
-Nasıl yok?
-Höt dersen yok. Karanlıktan korkuyorsan her yer karanlık. Karanlıktan korkmuyorsan karanlık yok.
-Çok höt diyebildiniz mi onlara?
-Ben hiç kimseye eyvallah etmedim, etmem de. Kötü bir huyum vardır. Bilirler arkadaşlar.
---
ÇAMLICA CAMİİ İÇİN PARA İSTENMEDİ BENDEN
-Çamlıca'da yapılacak camiye para verecekmişsiniz?
Haberim yok. Ben burada bile değildim. Şimdi nasıl diyeceksin vermem, vermeyeceğim. Tekzip mi edelim. Böyle bir şey olabilir mi? Ben diyorum ki Vatan Gazetesi benim o camiyi yaptırmamı istediği için böyle haber çıkarıyorlar.
-İstemediler yani sizden cami için para?
-Ä°stemediler.
-Ä°sterlerse verir misiniz?
-Bakarız o zaman.
-Çamlıca'ya cami ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?
-Ben Çamlıca'da oturmuyorum ki, Vaniköy'de oturuyorum. Vaniköy'de de iki tane cami var, bir sağımızda, bir solumuzda.
-Bana göre yok cami ihtiyacı Çamlıca'da. Size göre var mı?
-Diyanet var, şehir planlaması var, cami ihtiyacı varsa tespit edilir yapılır. Hükümetimiz, devletimiz büyüktür.
---
BEN FENERBAHÇE'YE TARAFTARIM, FANATİK DEĞİLİM
- Aziz Yıldırım'ın Hocaefendi'ye ne kadar öfkeli olduğu yazıldı çizildi... Bütün bunlar sizi rencide etti mi?
-Ben bunları Aziz Yıldırım'dan duymadım. Yine 28 şubat hikayesi gibi. O söylüyor bu söylüyor. O yazıyor, burada çıkıyor. Ama aslında adam ne söylemiş. Ben taraftardan da duymadım böyle bir şeyi. Dedikodu ile bir iş olur mu?
-Ertuğrul Özkök yazdı.
-Onu okumadım. Aziz ile de görüşemedim çıktıktan sonra.
-Bütün bu olaylara taraftar duygusuyla mı bakıyorsunuz?
-Ben Fenerbahçe'ye taraftarım, fanatik değilim.
-Bizim başkan neylerse güzel eyler gibi düşünüyor fanatikler.
-Demek ki ben fanatik deÄŸilim.
-Son kararı Yargıtay verecek ama mahkeme hüküm verdi, bunu önemsiyorsunuz öyleyse.
-Mahkeme şike ile alakalı bir hüküm vermedi ki. Çete ile alakalı verdi.
-Åžikeden de verdi.
-Kararı okumadan bir şey diyemem.
-Siz Fenerbahçe delegesi misiniz?
-Bilmiyorum.
-Delege olup olmadığınızı bilmiyor musunuz?
-Bilmiyorum.
-Böyle bir şey olabilir mi?
-Nereden bileceğim. Böyle delege kağıdı mı veriyorlar?
-Tabii.
-Bana öyle bir kağıt vermediler. Demek ki değilmişim.
-Siz Fenerbahçe'ye para yatırıyorsunuz. Destekliyorsun. Desteklediğiniz takımın içinde bir takım katakulliler var mı yok mu diye merak etmiyor musunuz?
-Ben seyrederken görüyorum, biliyorum nasıl oynuyorlar, ne yapıyorlar. Onun için zevkle maçı seyrediyorum zaten.
-Åžike mike yok, bunlar uydurma ÅŸeyler mi diyorsunuz?
-Åžike var veya yok diyemem. Niye? Mahkemede olan bir konu. Mahkeme devam ediyor.
---
GODİVA'YI ALIRKEN DİNİ GÖRÜŞ ALDIM
-Godiva'ya neden helal sertifikası aldınız?
-Bana sordular. Dediler ki, biz Türkiye'ye de satıyoruz, başka İslam ülkelerine de satıyoruz. Sen Müslümansın, nasıl olması lazım bunun? Ben biliyorum ama söylemem dedim. Benim işim bu değil. Gidin bunu helal sertifikası veren bir yerden öğrenin. Ona göre formüllerinizi düzeltin. Öyle yaptık. Koşer sertifikamız da var mesela.
-Godiva için mi, bütün ürünler için mi?
-Buradakiler için de var. şöyle. Bu Koşer ve Helal sertifikaları yurtdışında Türkiye'deki gibi değil. Tek tek ürüne verilir. Burada markaya veriyorlar. Markaya olmaz sertifika.
-Bu helal sertifikası likörlü çikolatayı da kapsıyor mu?
-Yok ona nasıl versinler ki. Likörden kastınız alkolse.
-Üretiyor ama Godiva değil mi? Bundan vazgeçmedi.
-Seyrek. Bazı çeşitlerimiz var, bazı Türkiye dışında bazı ülkeler için yapıyoruz. Amerika'da mesela bazı eyaletlerde alkollü çikolata imalatı ve satması yasaktır. Onun için çok tradisyonel bazı çeşitler var. Onlarda kullanılıyor. Ama geçen mesela sunum vardı. İşte Belçikalı ustalar geliyorlar. Manhattan'da bizim ofis var. Orada adam yeni çeşitlerini tanıtıyor. Esas bana gösteriyor tabii. Yönetim kurulu da karşımda. Bana da tattırıyor. Dedi bunlar şampanyalı. Karşıdan millet kaşını kaldırıyor, bilmem ne yapıyor. Adam yine anlatıyor. Dur bakalım ne olacak diye bekliyorum. Sonra sordu o kaşını kaldırana. Niye öyle yaptınız? Dedi adam Müslümanım. Helal mi? Dedi şampanyalısı helal proof dedi. İlk defa öyle söz duydum. Nasıl oluyor helal proof? Şöyle. Şampanyadaki lezzeti, aromayı verecek, onu aynı şekilde sizi kandıracak taklit bir aromayı koyuyor içine. Şampanyalı oluyor ama şampanya koymadan oluyor.
-Godiva'dan evvel Ülker'in hiçbir ürününde likör yoktu. Godiva ile birlikte böyle bir şey de katılmış oldu ürünlerinizin içine. İnanç dünyasında ne değişti?
-İnanç dünyasında bir değişiklik yok. İnançlı bir insanın inancı bunu koymamayı gerektirir. Ama zaten ticari de değil. İstatistiklere göre, Türkiye'de bir dükkanda içki satılıyor diye ben buradan alışveriş etmem diyen bir yüzde kırk var. Bir dükkanda içki satılmıyorsa ben niye oraya gideyim diyen yüzde sekiz. Siz yüzde sekizİ kazanabilirsiniz ama yüzde kırkı kaybedebilirsiniz. Ticari düşünürseniz içki satmazsınız. Bir de bunun yanına içkili çikolata yap, al başına belayı. Bunu Türkiye'de başka yapan da yok. Bu bir talep meselesi. Belçika'da yapmışlar bir pazarlama faciası. Kutunun arkasında dikkat diyor, bu kutuda alkol vardır. Hamile kadınlar yiyemez. Yerseniz araba kullanırken dikkat edin. Alkol dikkatinizi dağıtır bilmem ne. Ya dedim böyle çikolata kutusu olur mu? Bir öldürür demediği kalmış.
-Peki az da olsa likörlü çikolata satmakta bir sakınca görmüyoruz noktasında mısınız?
-Hayır, o noktada değilim. Ben Müslüman bir adamım.
-Ama satıyorsunuz.
-Müslümanlığın bana müsaade ettiği şeyleri yapıyorum.
-Dediniz ya az da olsa var diye
-O sizin Müslümanlığınız, kitapta yazan Müslümanlık öyle değil.
-Ben anlamak için soruyorum.
-O zaman hocaya sormanız lazım.
-Az olunca satılır mı deniyor?
-Öyle denmez. Onun çok özel bir izahı var. Ben onu size yapamam. Çünkü teknik bir izah. Onu hocaya sormak lazım.
-Siz hocadan aldınız mı öyle bir şey?
-Biz öyle çalışırız.
-Diyanetten mi aldınız?
-Yoo.
-Peki sorunuz neydi? Bizim ürünlerimizin küçük bir bölümü böyle böyle olabilir mi şeklinde mi?
-Hayır öyle sormadım. Olanı anlattım. Ben nerede ne yapıyorum, dünyada ne yapıyorum, nasıl çalışıyorum. Onlar da şunu yapabilirsin, bunu yapamazsın dediler. Hatta Godiva'yı almadan bunu sordum.
-Likörlü olabilir mi dediler?
-Öyle demediler. Onu yine onlara sorup onlardan cevabı almak lazım. Başkasının adına konuşursam yanlış olur. Ona sorarsınız.
-Ama sormuÅŸsunuz. Ne cevap verdiler?
-Godiva böyle çalışabilir dediler.
----
COLA TURKA, PEPSİ'NİN GERİSİNE DÜŞTÜ
-Cola Turka'ya geçelim. 2003'te piyasaya gayet agresif bir biçimde girdiniz. Şimdi reklamı bile yok. Neden?
-Reklam parayla.
-Para mı bitti?
-Yo yo. Ne kadar satıldığını gördük. Reklam yapmadan da o kadar satılıyor. Para harcamıyoruz.
---
ARABA YARIÅžINDA SCHUMACHER DERECELERÄ°NÄ°N YÃœZDE ALTIMIÅžINI YAPIYORUM
-Direksiyon başında hız yapar mısınız?
-Yurtdışında yarış arabalarını kullanırım. Michael Schumacher var ya. Onun derecelerinin yüzde atmışı kadarını yapıyorum. Elli küsur yaşında bir adamım.
-Maşallah size. Nereden geldi bu hız arzusu? Hayat bitiyor bir şey yapayım duygusu mu?
-Yelken yaparım hobi olarak. Avdan çok daha iyi. Sonra düşündüm başka ne yapabilirim diye. Vodafone'un CEO'su ile buluşmuştuk, onlar arkadaşlarıyla toplanıp yarış arabalarıyla yarış yapıyorlarmış. Pistlerine gidip. Benim de buna meraklı birçok arkadaşım vardı. Yapıyoruz yani. İspanya'da yaptım. Almanya'da yaptım. Türkiye'de yaptım. Güzel olur. İki gün yaparız arka arkaya. Üstü açık arabalar olur. Her çeşit Ferrariler. Arkadaşların arabaları var. Arabalar sonunda epey yoruluyor tabii, servise gidiyor. Ama benim sahip olduğum herhangi bir yarış arabam yok. Kiralıyoruz.
---
EMELLERİMİN KÖLESİYİM
-Ülker'den Türkiye'nin beşinci büyük firması diye söz ediliyor.
-Olamaz, çünkü devlet hala ekonominin içinde. Koca koca KİT'leri var. Onlardan üç beş tane koyunca hepimizi geçer.
-Rakamlar büyük ama... 300 marka. 30 bin çalışan, 85 ülkeye ihracat, 9'u yurtdışında 55 fabrika. Sonuç olarak çok büyük bir işgücünden bahsediyoruz. Kendinizi kral gibi mi hissediyorsunuz, yoksa varlıklarınızın kölesi gibi mi?
-Kendimi köle gibi değil, aciz hissediyorum.
-Acizseniz, kraldan çok köleye yakın duruyorsunuz demektir.
-Varlıklarımın kölesi değil ama. Emellerimin kölesi.
-Hangi emellerinizin?
-Kader... İnsanların hep bir tutkusu vardır. Şöyle olaydı, böyle olaydı, şöyle yapaydım diye geçer hayatı. Leyleğin ömrü nasıl laklakla geçiyor, bizimki de öyle koşuşturmayla geçiyor işte.
...
ANNEM ÖLDÜKTEN SONRA SOĞUK SU İÇMEYE BAŞLADIM
-Geçtiğimiz ay Kapadokya gezisinde babanızın vefatından sonra ne hissettiğinizi sorduğumda "büyüdüm" demiştiniz. Büyümek özgür kalmak anlamında mı?
-Yok. Rahmetli annem hepimizi çok düşünürdü. Bizi bizden çok düşünürdü, babam dâhil. Hatta babam bazen "Ne olur üstümüze bir şey giyelim" derdi. Niye? Annem "Ben üşüyorum" derdi, herkes giyinirdi. Annem "Bana sıcak geldi" derdi, hepimiz soyunurduk. Annem öldükten sonra ben soğuk su içmeye başladım. Ellisinden sonra.
...
-Babanızla her konuda aynı görüşte miydiniz?
-Yoo, aynı görüşte olmadığımız çoktur. Mesela babam bana hep "önce sus, dinle. Çok konuşuyorsun, dinlemeden konuşuyorsun. Yaptığın işleri anlatmıyorsun bana. Gel anlat, şunları izah et" derdi.
-İş yapma tarzınız bakımından büyük çatışmalar yaşamamışsınızdır.
-Babam bana "yavaş" derdi. "Çok yatırım yapma. İşleri çoğaltma. Adam bulamazsın" derdi. Hepsinde de haklıydı. Ama yaptık.
-Ama siz haklı çıktınız. Sonuçlar iyi oldu.
-Bilmem ki. Yapmasaydık belki daha rahat olurdu. Gerçi rahat da batar adama. Bir fabrikayı alacaktık. Rusya'da Bolşevik adlı fabrikayı. İhtilalden sonra özel fabrikayı alıp devletleştirip Bolşevik yapmışlar. O satılıyor.
-Yıl kaç?
-Belki beş yıl önce. Halen duruyor fabrika. Onu bir Avrupalı ile alacaktık. Büyük bir ortaklık işiydi.Sabri Bey'e bilgi vereyim dedim. Belki hoşuna da gider, ironik bir şey. Anlattım. Bir taraftan da endişe ediyorum, diyecek ki niye bu kadar dağıtıyorsunuz. "Dağıtma peynirleri" derdi annem bana.
-Paraları saçma anlamında mı?
-Herhalde, ne bileyim. Onları söyleyince böyle baktı bana. Dedi ki, "Bekleniyordu zaten."
-Nasıl yani? Bolşevik fabrikasını sizin almanız mı bekleniyordu, sizin böyle saçmanız mı?
-Anlaşılmadı. Hiçbir şey demedi. Siz de kalkıp sorar mısınız sen ne diyorsun, denmez.
-Niye denmez?
-Töre töre. Ayıp, adam üzülür. İnsan babasını üzer mi?
-Ben olsam "Baba ne demek istiyorsun" diye sorarım.
-Hiç öyle bir şey demem. Ben çocuklarıma bile demiyorum ne demek istiyorsun diye.
----