Bana ‘Baba’ diyebilirsiniz

Güncelleme Tarihi:

Bana ‘Baba’ diyebilirsiniz
Oluşturulma Tarihi: Ekim 13, 2002 00:00

GEÇEN hafta yazdığım ‘‘Değer mi sence Kinetix’’ başlıklı yazıma Kinetix'den yanıt geldi. Genel Müdür Hüseyin Güçlü'nün yanıtı özetle şöyle:‘‘Yazınızda markamızı ayakkabı satmak için ‘okulu kırmayı' özendiren bir konuma koymanız ve şirketimizi eğitim düşmanlığı yapmakla suçlamanız bizi oldukça şaşırttı çünkü, bu tür tepkileri beklemekle birlikte bunların sizin birikiminizdeki bir bilim adamından gelebileceğini tahmin etmemiştik. Oysa reklam filmimiz okuldan kaçmayı özendirmekle ilgili hiçbir öğe içermemekte, sizin de yazınızın başında belirtmiş olduğunuz gibi, okula sadece spor ayakkabı giymek gibi bir suç(!) işlediği için alınmayan bir gencin ruhsal durumunu ironik bir şekilde yansıtmaya çalışmaktadır. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, konuyla ilgili en üst otorite olan Milli Eğitim Bakanlığı kılık kıyafet yönetmeliğinde okullarda spor ayakkabı giyilmesiyle ilgili bir yasak veya kısıtlama koymamış, yönetmeliğin 14. maddesinde çok açık bir ifade ile ayakkabı konusunu okul yönetimi ve okul aile birliğinin inisiyatifine bırakmıştır. İşte bu nedenle, okullarda spor ayakkabı giyilmesiyle ilgili tamamen keyfi uygulamalar görülmektedir... Bu çifte standart ne yazık ki tüm sosyo ekonomik sınıflardaki okullarda mevcuttur. Gençlerin kendilerini ifade özgürlüklerini kısıtlayan bu tür gereksiz ve altı boş baskıcı uygulamaların, onların ruh sağlığını olumsuz etkileyen esas faktörler olduğunu düşünmekteyiz... Sizin de değindiğiniz gibi, eğitim konusunda çok fazla ciddi sorunu olan bir ülkede, sorunlara çözüm üretmeye çalışacak yerde spor ayakkabı yasağı koyan zihniyetin gerçek eğitim düşmanı olduğuna inanıyoruz. Sayın Bir, gençleri anlayan ve onların yanında yer alan tavrımızı suçlamayı işte bu nedenlerle sizden beklemiyorduk. Konunun tarafınızca yanlış yorumlandığına inanıyoruz.’’Kinetix’den özür dileyerek, bir sakınca yoksa, yorumumda ısrarcı olduğumu belirteyim. Bu reklamın, okulu kırmayı, başkaldırıyı, okulun tutsaklığı karşısında özgürlüğü seçmeyi özendirdiği konusunda ısrarcıyım. Eğer reklam Kinetix'e yönelik tüketici davranış ya da tutumunu değiştiriyorsa, neden ‘‘başkaldırıya’’ yönelik tutumu ya da davranışı değiştirmesin?Reklamın hedefi olan kesim şöyle mi düşünüyor yani: ‘‘Ya tamam bu Kinetix için söylenenler tamam ama yani özgürlük mözgürlük yaş iş, yok baba ya, yemezler...’’Gelin bir senaryo yazalım. Türbanlı bir kızımız, türbanı nedeniyle okula alınmıyor. Sonra dönüp ironik bir şekilde hızla sahile, hatta ironik bir şekilde kayalıklara doğru koşmaya başlıyor. İronik bir şekilde kitabı atıyor, defteri atıyor. Hatta o da yetmiyor, bir de ironik bir şekilde kayalıklardan atlıyor. (Aslında burada ekrana ‘‘Kontrolsüz Güç Güç Değildir’’ yazısı gelse iyi olur ama hadi senaryonun selameti açısından vazgeçelim) Hatta bizim senaryonun yönetmenliğini daha fazla reklamdan anlayan bir yönetmen çekeceği için daha inandırıcı olsun.Ne dersiniz? Etkili olur mu? İsterseniz çekin bu senaryoyu, bir deneyin, reklamın toplumu değiştirme konusunda ne kadar etkisiz olduğunu hep birlikte görelim! Merak etmeyin canım ben size hapiste bakarım temiz pijamalar getiririm, cebinize harçlık koroyarım.Suçunuz ne mi olur? Çok basit: İsyana teşvik! Hatta DGM savcılarının halkı galeyana getirmek, halkın arasına nifak sokmak gibi suçları da size yükleyeceklerinden hiç şüpheniz olmasın!NOT: ‘‘Birikimli bir bilim adamı’’ tanımlaması kulağa hoş geliyor! Ben aynı zamanda 40 yaşını geçen Pazar devirmiş, terazi burcu, iki himinili ve oldukça da birikimli bir baba olduğumu düşünüyorum. Okul başlayalı 20 gün oldu, sıkıntıdan Küçük Himini (9) zona çıkarmak üzere Büyük Himini (15) ise ‘‘Şafak 210. Gel yaz tatili gel’’ diye ortalarda geziniyor. Onların acılarını paylaşıyor ve acılarını dindirmek için her önlemi alıyorum. Bu dönem hafta arası istedikleri iki diziyi izleme hakkı elde ettiler. Çok mutlular.Mitsubishi bir de boyutta aşırıya kaçsaÇOĞU zaman televizyon reklamı eleştiriyorum diye gazete reklamlarını önemsemiyorum sanmayın. Gazete reklamlarının önem açısından TV reklamlarından farkı yok. Çoğu zaman televizyon kampanyası ile birlikte gazete kullanılmadığında harcanan parayı çöpe atın daha iyi!Örneğin alın bir süredir televizyonlarda yayınlanan Al Baraka Türk reklamını... Gazete reklamı yok, mesaj suya yazılmış yazı gibi unutulmaya mahkum.Örneğin şu anda yayınlanan Hasan Şaş'lı Arzum reklamı. Niye gazetesi yok? Olur mu? Gazete yok, reklamın gündem yaratma gücü de, kampanya-fiyat gibi ayrıntılar görüp satışı tetikleme gücü de yok! Ben gazete reklamı eleştirmiyorum çünkü emin olun eleştiriyi hakedecek düzeyde gazete reklamı çok az buluyorum.Bu da, dost acı söyler, Türkiye'de reklam sektörünün ayıbı. TV reklamı yaratma sürecine verilen önem gazete reklam yaratma sürecine verilmiyor. Aslında bu asıl reklamverenin ayıbı. TV reklamı yaratmada yarılan kırk kıl, gazete reklamına gelince yarılmış iki üç tüye dönüşüyor.‘‘Peki, iyi basın reklamı nasıl olur?’’ derseniz şu sıralarda yayımlanan ‘‘Beklentilerinizde Aşırıya Kaçın’’ başlıklı Mitsubishi Carisma ilanına bakmanızı öneririm. Görselde bir kedi var. Akvaryumun içinde dev bir balık hayal ediyor. Görsel başlık uyumu çok iyi. Carisma'nın önden fotoğrafı konarak da asıl gönderme yapılan konu vurgulanmış. Yani deniyor ki ‘‘Carisma'yı hafife almayın, yanılırsınız.’’Ancak bu kadar iyi bir fikir renk kullanılmadığı ve reklamın iddiasıyla uyuşmayan bir boyuta indirgendiği için sınırlı etkiye mahkum edilmiş. Bu iddiaya reklamın boyutu bir numara küçük gelmiş anlayacağınız. Yine de çizginin üstünde bu gazete reklamı için yaratıcıları kutluyorum. (Reklam Ajansı:İlancılık, Rating: * * * *)Meeee... Meee diye bağırırPAZARLAMA İletişimi Dergisi Mediacat bu yıl aylık dergi kapaklarını usta reklamcılara ısmarlıyor. Ekim ayının konusu Siyasal Reklamcılık olunca usta belli olmuş: Mehmet Ural. Sonuçta Mehmet Ural ve Yorum'dan arkadaşları da siyasal reklamcılığı tanımlamak üzere Mediacat kapağına pembe gözlük takan bir koyun koymuşlar. Eğer Salı günü konferansa giderseniz Mehmet Ural'a şu soruyu sorar mısınız lütfen.Bu kapağın anlamı ne?A) Seçmen koyundur, reklam ona dünyayı toz pembe gösterme sanatıdır.B) Dünyayı toz pembe gören seçmen koyundur.C) Aslında seçmen koyun değildir, reklam onu koyunlaştırır.D) Seçmen koyun değildir, hiçbir zaman da olmaz ama parti ve reklamcı ona koyun muamelesi yapar.E) Aslında bu koyun gerçek bir koyundur, gözlüğü de Lionsların bir köyde yaptıkları göz taramasında edinmiştir.F) Hepsi.Ülker'e yakışmadıÜLKER Sunny'nin yeni reklamında Cem Yılmaz'ın benzerini kullandı, bilerek. Ülker kusura bakmasın ama bu kadar büyük oynayıp, bu kadar takdir edilecek iş yapıp sonra da ‘‘taklitçi’’ durumuna düşmek hiç hoş değil. Sunny reklamında Cem Yılmaz'ın mirasından yararlanmak için böyle ‘‘basit’’ bir yola başvurmak, oldukça ‘‘basitlik’’ örneği geldi bana. Madem Cem Yılmaz'a benzeyen oyuncuyu kullandığın reklamı iki günde yayından kaldıracaksın, niye yayına sokuyorsun ki? Anlamak gerçekten güç. Aslında konuyu meslek etiği açısından ele almak daha doğru olur.Bir psikoloğun hastasının özel yaşamı hakkında uluorta konuşması ne kadar ayıpsa, bir markanın da diğer markanın ayrılmaz parçası olmuş çağrışımlarından uluorta yararlanması o kadar ayıptır ve ayıp sayılmalıdır. Bu ayıp için Ülker'i protesto ediyor ve Sunny reklamını yorumlamıyorum. (Reklam Ajansı: Y/R Reklamevi, Rating: Protesto)Siyasal iletişim demokrasi ve reklamSEÇİM haberlerinden ‘‘öööö’’ ve ‘‘bööö’’ geldi değil mi? Ekranlarda önüne gelen konuşuyor ama sonra bir bakıyoruz bir arpa boyu yol gidememişiz. Ne olacaksa olsun da kurtulalım.Şimdiden söyleyeyim, gelecek seçimlerde parti kurmaya niyetliyim. Eğer siz de şimdiden örgütlenirseniz, kısa sürede iktidara alternatif parti hatta iktidar oluruz. Böyle bir niyetiniz varsa bu hafta iki toplantıya katılın.Biri yarın Ankara'da ATO’da yapılacak olan Siyasal İletişim ve Demokrasi sempozyumu. Mediacat, Ankara Ticaret Odası, Reklamcılar Derneği birlikte düzenliyor. Reklam, Halkla İlişkiler, Medya ve Siyasal Parti dünyasının ünlüleri; Deniz Baykal, Necla Zarakol, Nesteren Davutoğlu, Mehmet Ural, Tayfun İçli, Ayfer Yılmaz, Selçuk Pehlivanoğlu, Reşat Kadayıfçılar, Muharrem Sarıkaya, Tuncay Özkan, Mete Belovacıklı, Reg Lascaris, Atilla Aksoy, Fehmi Koru, Abdullah Gül orada olacaklar. Oturumları ise Ali Atıf Bir (Ben oluyorum) ve Haluk Gürgen yönetecek. Katılım ücreti yok.Diğer toplantı ise Politik Reklam konferansı, salı günü İstanbul'da Conrad Otel’de yapılacak. RV, RD ve Kalite Derneği birlikte düzenliyor. Konuşmacıların üçü yurt dışından politik reklam uzmanı. Dennis Kavanagh, Reg Lascaris, Paul Baines. Dördüncü yurt içinden eski Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu. Moderatör Yorum Publicis'ten, deneyimli politik reklamcı Mehmet Ural. Katılım ücreti: 200 milyon TL.Hadi, gelin bu toplantılara, Türkiye'nin önünü açmayı öğrenin!ÇekirgelikBir şeyi yapmanın daha iyi bir yolu varsa bul! (Thomas Edison)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!