Oluşturulma Tarihi: Kasım 21, 2003 00:00
İskoç ve Kanadalı araştırmacılar Pasifik uskumrularının bağırsak gazıyla atımlı sesler ürettiklerini buldu. Araştırmayla ilgili sonuçlarını Proceedings of the Royal Society B dergisinde yayımlayan British Columbia Üniversitesi bilim adamı Ben Wilson, balıklarda daha önce bu tür bir iletişiminin bilinmediğini söylüyor. Pasifik uskumrusunun ses rengi 1,7 Ğ 22 kilohertz ile üç oktavı aşıyor. İnsanın bu sesleri aynı şekilde çıkarması mümkün değil. Bu konuda Atlantik uskumrusundan daha becerikli olan Pasifik uskumrusu 7,6 saniye kadar ses çıkarabiliyor. Bilim adamları önce sindirim gazlarının yanlışlıkla yüzme keselerine ulaştığını sanmışlarsa da video görüntüleriyle, seslerle birlikte yükselen hava kabarcıklarının balıkların bağırsak gazıyla ürettikleri ortaya çıkmış. Ve sesler akvaryuma daha fazla balığın konmasından sonra iyice çoğalmış. Araştırmacılar buradan yola çıkarak bağırsak gazıyla üretilen seslerin balıkların özellikle de gece karanlığında işe yarabileceğini tahmin ediyorlar. Wilson ayrıca balıklardaki bağırsak gazının sindirimle ilgisi olmadığını söylüyor. Çünkü balıklar aç veya tok olsun hep aynı şekilde ses çıkarıyorlar. Süper hızlı göz tarayıcısı geliştirildiViyana Üniversitesi bilim adamları, Amerikalı meslektaşlarıyla birlikte insan gözünün ağtabakasını sadece bir saniye içerisinde tarayabilen optik tarayıcı geliştirdi. ‘Optik Koherens Tomografisi’ daha önceki modellere kıyasla on kat hızlı ve bir metre derinlikte üçboyutlu görüntü alabiliyor. Christoph Hitzenberger yönetiminde geliştirilen optik tarayıcı manyetik rezonans tomografisinden üçboyutlu görüntü ederken bir lazer ışını objeyi veya gözün ağtabakasını tarıyor. Optik tarayıcı farklı derinliklerdeki tabakaları görüntüleyebilmek için ışık dalgalarının üst üste binmesine dayanan yöntemden yararlanıyor. Lazer ışını ilk önce bir ayna sistemiyle iki parçaya bölünmekte. Işık parçasından biri sadece ağtabakayı tarayarak kısmen yansıtılırken, ikinci parçada bir modülatörle bir frekans kayması oluşturulur. İki ışık parçası daha sonra yeniden birleşerek, halkalardan oluşan tipik bir girişim motifi oluştururlar. Bilgisayar bu motiften ağtabakanın görüntüsüne belli bir derinliğe göre hesaplayabilir. Üçüncü boyuta daha fazla yakalaşabilmek için frekans kaymasına uğrayan ışının yönü, objektif ışığıyla birleşmeden önce bir ayna yardımıyla değiştirilmesi gerekiyor. Bu işlemler gerçekleştirildiğinde yeni oluşan girişim motifi, ağtabakanın biraz daha altındaki tabakayı kaydediyor. İşte bu şekilde ağtabakanın 1mm derinlikteki üçboyutlu görüntüsünü elde eden Hitzenberger, şimdi bir Amerikan firmasıyla birlikte tarayıcıyı pazarlamaya çalışıyor. Uzun süre izlenen objeleri daha güzel buluyoruz Amerikalı beyin araştırmacıları hoşumuza giden bir objeye uzun bir süre bakmamız halinde onu daha fazla beğendiğimizi buldu. Bilim adamları Nature Neuroscience dergisindeki araştırma yazılarında bu fenomenin göz hareketleriyle ilgili olduğunu söylüyorlar. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü bilim adamlarından Shinsuke Shimojo, araştırması sırasında katılımcılara iki yüz resmi göstererek beğenilerine göre ikisi arasında bir tercih yapmalarını istemiş. Deneklerin tercihi sırasında göz hareketlerini izleyen Shimojo, hareketlerin ilk başta iki resim arasında gidip geldiğini ancak zamanla beğenilen resim üzerinde odaklandığını saptamış. İkinci bir deneyde ise katılımcılara belli süreler verilmiş ve ilginç bir biçimde denekler, daha uzun süre izledikleri yüzleri beğenmişler. Fakat bu etki, sadece deneklere gözlerini resmin üzerinde gezdirmelerine izin verildiğinde ortaya çıkıyor. Denekler tek bir noktaya odaklandıklarında, izleme süresinin beğeni üzerinde etkisi olmamakta. Araştırmacıların tahminlerine göre izleme ve beğeni arasında şöyle bir ilişki söz konusu: Beğendiğimiz bir kişiye ya da bir objeye daha uzun süre bakıyoruz. İzleme süresi uzadıkça da daha fazla beğeniyoruz. Bir yılda 800 megabaytlık veri kaydediyoruzBerkeley Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre 2002 yılında her insan 800 megabaytlık veri kaydetmiş. Bu bilgi yaklaşık olarak on raf kitap bilgisine eşit. Hesaplar, kağıda, filme, optik ve manyetik medyalara kaydedilen veri miktarının 1999 yılından bu yana %30 oranında artarak beş eksabayta ulaştığını gösteriyor. Bu bilgiler kitap olarak saklanacak olsaydı Amerika’daki Kongre Kütüphanesi büyüklüğünde yarım milyon kütüphaneyi doldurabilirdi. 2002 yılında telefon, radyo, televizyon ve İnternetten edinilen verilerle bu birikim 18 eksabayta çıkıyor. Berkeley Üniversitesi’nin EMC, HP, Intel ve Microsoft kuruluşlarının işbirliğiyle gerçekleştirmiş olduğu ‘How much informatinon? 2003’ araştırmasına göre yeni kaydedilen bilgilerin %92’si sabit disk gibi manyetik medyalara kaydedilmiş. Verilerin heterojen (ayrı türden) olması nedeniyle her medya bu tür bilgiler için uygun değildir. Örneğin dijital fotoğraflar,
filmler veya arÅŸiv verileri uzun bir süre deÄŸiÅŸmeden depolanabilmesine raÄŸmen diÄŸer bilgiler kısa sürede deÄŸiÅŸebiliyor. Bellek üreticisi EMC bu yüzden tüm bilgilerin doÄŸru zamanda, bulunması gereken yerden ulaşılabilir olmasına izin verecek ürünleri mümkün olduÄŸunca ucuza üretmeye çalıştığını bildirdi. ‘Aramberri Canavarı’nın gizi çözülüyorMeksika’nın Aramberri kentindeki buluntu yerinde dev deniz canlısı fosiline ait yeni kalça kemikleriyle birlikte yeni kafatası parçaları da bulan Alman ve Meksikalı bilim adamları, Aramberri canavarının gizini çözebileceklerine inanıyorlar. Karlsruhe DoÄŸal Bilimler Devlet Müzesi’nden Eberhard Frey ve Karlsruhe Ãœniversitesi Jeoloji Enstitüsü bilim adamlarından Wolfgang Stinnebeck, yeni kemikler sayesinde Pliozorun yaÅŸam biçimini ve türünü bulabileceklerini bildirdiler. 1986 yılında Meksikalı ve Alman paleontologlar tarafından kazılan ilk kalıntılar o tarihlerde yanlışlıkla dinozor olarak sınıflandırılmıştı. Dev deniz canlısının Jura dönemine ait bir Pliozor olduÄŸunu 2000 yılında Karlsruhe Ãœniversitesi Jeoloji Enstitüsü araÅŸtırmacılarından Marie-Celine Buchy saptadı. Yeni kalıntıların Ocak ayında müzeye ulaÅŸmaları bekleniyor. Ani bebek ölümlerinde yeni bulguNeurology dergisinde yayımlanan araÅŸtırma yazısında ani çocuk ölümlerinde beyinde belli baÅŸlı bir proteinin biriktiÄŸi ortaya çıktı. Bilim adamları 19 bebeÄŸin beyninde yoÄŸun veya orta yoÄŸunlukta Ä°nterleukin 1 proteini saptamışlar. Oysa Louvain Katolik Ãœniversitesi araÅŸtırmacılarından Hazim Kadhim, ölüm nedenleri farklı olan diÄŸer sekiz bebekte çok daha az miktarda Ä°nterleukin 1 bulmuÅŸ. Söz konusu protein bağışıklık sisteminin ayarlanmasında etkili olan sitokin grubuna dahildir. Kadhim, sitokinler ve nöroiletkenler arasındaki karşılıklı etkilerin, merkezi sinir sistemindeki uyartıların reaksiyonunu deÄŸiÅŸtirebileceÄŸini ve bu deÄŸiÅŸimin de ani ölüme sebep vereceÄŸini tahmin ediyor. Kadhim ve ekibinin araÅŸtırması yaÅŸları 6 hafta ila 10 ay arasında deÄŸiÅŸen bebeklerin incelenmesine dayanıyor. Kontrol grubunda ise öldüklerinde 18 aylıktan büyük olan bebekler incelemiÅŸ. Ä°ÅŸitme duyusuyla daha iyi görmek mümkünGörme bozukluklarına sahip kiÅŸiler iÅŸitme duyusundan yararlanarak daha iyi görebilirler. Ä°lginç sonuç, Wake Forest Ãœniversitesi araÅŸtırmacılarından Mark Wallace tarafından Amerikan Sinirbilimleri BirliÄŸi’nin konferansında sunuldu. Wallace, araÅŸtırması sırasında karanlık odada bulunan deneklerden bir ışık noktasını bulmalarını istemiÅŸ. Işık kaynağı bazen bir ses eÅŸliÄŸinde bazen de sessiz olarak yansımış. Gözleri iyi görenler sese ihtiyaç duymadan ışık noktasını kolayca bulabilirlerken, miyoplarda baÅŸarı oranı düşmüş. Fakat ışığı bulmalarına yardımcı olan sesle miyoplar da diÄŸerleriyle aynı baÅŸarıyı gösterebilmiÅŸler. Körler, gündelik yaÅŸama daha iyi ayak uydurabilmek için iÅŸitme yetilerini geliÅŸtirirler. Beyin, bir duyunun bozulması halinde diÄŸer duyuların bilgilerinden yararlanacak durumdadır. Bilim adamlarının son araÅŸtırmaları ileri derecede görme bozukluklarına sahip kiÅŸilerin de iÅŸitme yetilerini geliÅŸtirerek daha iyi ‘görebileceklerini’ ortaya koyuyor. Wallace ve çalışma arkadaÅŸları ÅŸimdi hangi görev sırasında hangi beyin bölgesinin etkinleÅŸtiÄŸini araÅŸtırarak, farklı duyuların birlikte iÅŸleme mekanizmasını aydınlatabilmeyi umuyor. Hatalı veya doÄŸru hatırlamanın sırrıBelli baÅŸlı beyin etkinlikleri bir bilginin doÄŸru veya hatalı hatırlandığını göstermekte. Bu önemli fark ise hatırlama anında ortaya çıkıyor. AraÅŸtırmacılar Daniel Schacter ve Scott Slotnick, bilgilerin doÄŸru hatırlanması halinde beyindeki duyumsal bölgelerin etkinleÅŸtiÄŸini buldular. Harvard Ãœniversitesi’ndeki deneylerle elde edilen sonucun hatalı hatırlamayla ilgili yeni testlerin geliÅŸtirilmesinde etkili olacağı sanılmakta. Belli bir biçimi akılda tutmaları istenen denekler ÅŸekli doÄŸru hatırladıklarında görülenlerin iÅŸlenmesinden sorumlu beyin bölgesi yani ön ÅŸakak lopu etkinleÅŸmiÅŸ. Kelimelerin doÄŸru hatırlanmasında ise iÅŸitmeden sorumlu beyin bölgeleri etkinleÅŸmekte. Schacter’e göre daha önce edinilen bilgiler için özel bir iÅŸaret söz konusu. Ayrıca ölçümler, bilinçsiz hatırlamanın bilinçli olarak hatırlananlardan daha doÄŸru olabileceÄŸini de göstermiÅŸ.Evde uyuÅŸturucu testiAlman Ulti Med firmasından Ulrich Schwarz evde kolayca uygulanabilecek bir uyuÅŸturucu testi geliÅŸtirdi. Test uyuÅŸturucu kullanan kiÅŸiden habersiz olarak gerçekleÅŸtirilebildiÄŸinden mesela çocuklarından kuÅŸkulanan anne babaların iÅŸine yarayacak. Schwarz bununla birlikte uyuÅŸturucu aldığı sanılan çocuktan test için izin alınmasının daha doÄŸru olduÄŸunu aksi taktirde çocukların iyice uyuÅŸturucu bağımlısı olabilecekleri konusunda uyardı. Hangi tür uyuÅŸturucunun kullanılmış olduÄŸunu idrar örneÄŸiyle gösteren test, beÅŸ farklı test ÅŸeridinden oluÅŸmakta ve %95 doÄŸru sonuç vermekte. UyuÅŸturucu testi geçtiÄŸimiz haftalarda Almanya’da 29,90 eurodan satışa sunuldu. Dev buzdağı sekiz parçaya bölündüAntarktikte meydana gelen güçlü bir fırtına sonucunda 11.000 kilometrekare büyüklüğündeki B15 buzdağı sekiz küçük buzdağına bölündü. Yeni Zelandalı bilim adamlarının uydu gözlemlerine göre Ekim ayında ikiye bölünen buzdağı, B15A ve B15J olarak adlandırılmıştı. Wellington Ulusal Su ve Atmosfer AraÅŸtırmaları Enstitüsü’nden Mike Williams ve ekibi, B15A buzdağını izlemek için üzerine bir GPS sistemi yerleÅŸtirmiÅŸti. B15, üç yılı aÅŸkın bir süredir, Yeni Zelanda’nın yaklaşık olarak 3800km ilerisinde bulunuyordu. Parçalanmadan sonra bölgede sekiz küçük buzdağı oluÅŸtu. Söz konusu bölge Fransa’nın yüzölçümüne eÅŸit ve Ross- Åželf buzulu önünde yer almakta. Ä°ki büyük parçanın hala deniz dibine baÄŸlı olduÄŸu bildirildi.YeÅŸil çayın bir yararı dahaTokyo Ãœniversitesi Bilim adamları yeÅŸil çay içindeki bir maddenin HIV’nin insandaki T-hücreleriyle birleÅŸmesini engellediÄŸini kanıtladılar. En fazla yeÅŸil çayda bulunan ‘Catechin Epigallocatechingallat (EGEC)’ laboratuar deneylerinde, HIV’nin T-hücrelerindeki CD4 molekülleriyle birleÅŸmesini önlemiÅŸ. Bu moleküller enfeksiyon sürecinde önemli bir rol oynarlar. Sonuç, EGEC’nin hastalarda kullanılmasının önünü açtı. Daha önceki araÅŸtırmalarda da yeÅŸil çayın kanser ve kalp hastalıkları gibi birçok hastalığa iyi geldiÄŸi ortaya çıkmıştı. Ancak Kuzushige Kawai yine de yeÅŸil çay içmenin virüse karşı bir kalkan oluÅŸturmadığını vurguladı. Bundan sonraki çalışmalarda EGEC’nin HIV’ye karşı geliÅŸtirilecek yeni ilaçlar üzerinde etkili olup olmadığı araÅŸtırılacak. Journal of Allergy and Clinical Immunology dergisinde yayımlanan araÅŸtırma, Catechin ve HIV arasındaki iliÅŸkiyi kanıtlayan ilk çalışma olması açısından önem taşımakta. Â
button