Güncelleme Tarihi:
Balık avlama yasağı 1 Mayıs'ta başlıyor. Bu yasağa uyma oranı yüzde 80. Konunun uzmanları ümetsiz. İşte bize söyledikleri: Beş yıl sonra balık kalmayacak. Balıkçılık bitti...
1 Mayıs'tan itibaren denizlerimizde balık avlanma yasağı başlıyor. Yasak dört ay sürecek. Ama bu yasağa teknelerin yüzde 20'si uymuyor.
İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk'ün verdiği bilgiye göre ise bu gidişle Marmara'da beş yıl sonra hiç balık kalmayacak.
Öztürk, trol avlayanlardan şikayetçi. Zaten trol avcılığı, yani dip sürütme ağı ile avcılık, öteden beri Marmara Denizi'nde yasak.
Boğaz tokluğuna çalışıyoruz
‘‘Balık stoklarımız azalıyor. Balıkçılıkla ilgili idari yapılanma yok. Beş sene sonra kaç ton balık olacak, kaç tane teknemiz olacak, nereleri koruyacağız belli değil. Türkiye'de balıkçılık bugün eksi seviyededir. Girdilerin yüzde 95'i yurtdışından geliyor. Motor, elektronik aksam. Burada yüzde 3'le çalışıyoruz. Tekne ve insan dışındaki tüm malzemeler yurt dışından geliyor. Ancak karnınız doyuyor, boğaz tokluğuna çalışılıyor. Balıkçılıkta yapılan yatırımın karşılığı yok. Dört, beş sene sonra balık kalmayacak, elektronik donanımınızla baş başa kalacaksınız.’’
Öztürk, denizi nadasa bırakma yaklaşımını gerçekçi bulmuyor. Bunun için balıkçıların eğitilmesi gerektiğini vurguluyor.
Boğazda gırgır adı verilen balıkçı tekneleri ekosandır, sonar adı verilen balık bulucu araçlarla balığı bulup göçmen balık sürülerine ağlarını sararak yakalıyor.
Sonar balıkları şokluyor
Bu avcılığa en uygun yerler zeminin düz olması nedeniyle Paşabahçe önleri, Sarıyer ve Garipçe köyü önleri.
Kocamustafapaşa Çevre Koruma ve Balıkçılar Derneği Başkanı Haydar Deniz sonarla balık avlamanın balıklara zarar verdiği düşüncesinde. ‘‘Orkinos aşırı avlanma ve sonarla avlanma; uskumru ise yüksek ışıkla avlanma sonucu denizlerimizi terk etti.’’ Deniz, Japon ve Çinlilerin yasak ettikleri cihazları bize sattıklarını da sözlerine ekliyor. Deniz'in verdiği örnek şu: ‘‘Kahvede oturuyorsunuz sopalı adamlar giriyor, herkes kahveyi terk ediyor. Bir daha o kahveye gelir misiniz? Bazıları ne oldu diye bir süre sonra dönebilir ama büyük çoğunluk bir daha gelmez. Sonar da böyle bir şey.’’
t BALIKÇILIKTA SON DURUM
l 1915'te Boğazda 52 olan dalyan alanı, şimdi 2 tane.
l Boğaz'ın en büyük soğuk deposu olan Et-Balık Kurumu' deposu 1980'de yıkıldı.
l Beylerbeyi veya Baltalimanı'ndan bırakılan atıklar dibe çöküp fotosentezi engelliyor. Dipte çamur kalkan, dil, pisinin yerleşim alanını yok ediyor.
l Mart sonu ile Haziran arasında Ege ve Akdeniz'den Karadeniz’e geçen balıklar: Uskumru, lüfer, kolyoz, palamut, kılıç, orkinos.
l 1970'de ülkemiz balık avcılığının yüzde 15'ini oluşturan Marmara, şimdi yüzde 7'sini oluşturuyor.
l Yunuslar Boğaz'da Nisan-Temmuz ayları arasında görünüyor.
l Palamut ve lüferin azalması bu balıkların avı olan iskorpitin artmasına yol açıyor.
l Kirlenme sonucu yosunlar ve bunların içinde yaşayan karides ve yengeçler azalıyor.
l Mayısta Karadeniz'e göç eden balıklar: Çaça, gümüş, kefal ve zargana.
l Eskiden lüfer Marmara'da 1 ay kalıyordu. Şimdi 15 gün kalıyor. Eskiden Palamut 9-11 ay kalıyordu, şimdi 3-11 gün kalıyor.
Teknoloji balığı kaçırıyor
İstanbul Balık Müstahsilleri Su Ürünleri Kooperatifi balıkçılıkla ilgili malzeme ithali, genel balıkçılık işleri ile uğraşıyor. Kooperatifin başkanı Poyrazköylü Enver Reis 10 yaşından beri denizde.
‘‘Balığın annesini mahvetmemek lazım. Yani havyarı barındırmak lazım. Ege'den, Dikili'den gelen balık, Çanakkale, Babakale, Enez üçgeninden içeri girer girmez doğru yaylaya, Karadeniz'e gidiyor. Çanakkale girişinden taaa Hopa'ya kadar denize kimse çıkmayacak. 1 Mayıs'tan sonra 4 aylığına bu yasağa kesinlikle herkesin uyması gerek. Ama yazın 100 takımdan 20 takım denize çıkıyor para yapıyor. Halbuki balığın Karadeniz'de büyümesi şart.’’
Geçen sene Saruhan'a Rus balıkçıların reisi şöyle demiş: ‘‘Karadeniz'i 10 sene nadasa bıraktık. Sonra dünya oradan alsın, yesin diye.’’ Saruhan bu sözlerden çok etkilenmiş. ‘‘Dünya yesin, diyor. Ben yiyeyim demiyor. Bu kelimeye çok duygulandım. Adamlar daha desturlu kullanıyorlar.’’
Saruhan, balıkçılıkta teknolojinin yanlış uygulandığını vurguluyor. Teknolojiyle ilgili yaşadığı bir deneyi anlatıyor:
‘‘İki arkadaş, gemiyle denize açıldık. 150 kasa kolyoz aldı arkadaş, onun sonarı yok. Benim sonarım var, bende hiçbir şey yok. Ne zaman sonarı açmadım ben de 150 kasa aldım. Biz böyle etüd yapıyoruz. Kolyoza, uskumruya, orkinosa fazla etki yapıyor sonar. Sardalyaya fazla etki yapmıyor. Balıklar kaçtı, sadece sardalya kaldı.’’
Japonya'dan gelen bir balıkçı ile olan bir konuşmasını da anlatıyor Saruhan. Japon balıkçı bizde kullanılan sonar cihazlarını çok güçlü bulmuş, ‘‘Marmara Denizi'ne göre değil’’ demiş Japon balıkçı, ‘‘biz bu kadar güçlü sonarları okyanusta kullanıyoruz ancak.’’
Yine Japon balıkçılara göre dünyanın en verimli denizi Marmara. Zemindeki fay hattı, kanal gibi; kanalda çamurda yem yaşıyor. Yanlışlardan biri de Marmara Denizi'nde gece jeneratörle, lamba ışığında balık avlamak. Çünkü Marmara Denizi'nin yemi yani papalina ışığa geliyor. Balığı ayıklayıp güverteden kum gibi papalina kürekle denize atılıyor. Papalina kalmayınca Karadeniz'den gelen yavru balıklar aç kalıyor, Çanakkale'den çıkıp gidiyor.
Saruhan yasaklı dönemde torik ve lüfer satan tablaya da ceza verilmesi gerektiğini söylüyor. ‘‘İstanbul'da yazın Ege balığı yensin’’ diyen Saruhan'a göre üç çeşit balığımız kaldı; palamut, lüfer ve istavrit. İstavritin yavrusu kıraçanın avlanmaması gerektiğine işaret ediyor.