Güncelleme Tarihi:
Abdullah Gül'den Hürriyet'e çok özel
Ben inandıklarını yaşamaya gayret eden ve bunda samimi davranmak isteyen bir insanım. Birey olarak dindar olmaya gayret ederim. Dolayısıyla din-devlet ilişkilerinin tartışılması gerektiğine inanırım ama, bunların din bilginlerinin yapması gerektiğine de inanırım. Siyasi partiler, Anayasa ve yasalar çerçevesinde hareket eder. İnsanın tabii ki imanı, inancı olur, bunlar farklı şeylerdir. Dolayısıyla kendi hayatımız için ferdi, bir çok şeyi prensip edebilirsiniz. Ama ülkeyi yöneteceğimiz zaman, elimizdeki elimizdeki referanslar şüphesiz ki demokrasi, Anayasa ve kanunlar olacaktır.
HERKESİ KUCAKLAMALI Bizimle ilgili böyle bir imaj var. Din Partisi'nin doğru olmadığına, yanlış olduğuna inanıyorum. Bazı ülkelerde İslam partileri var, bakıyorsunuz yüzde 4-5 oy alıyor. Halbuki bu ülkelerde, kendilerine Marksist diyenler bile sorduğunuzda çok dindar insan çıkar. Bir siyasi parti herkesi kucaklamalı, hepsine hizmet etmeli, herhangi bir ayırımcılığa kesinlikle girmemelidir. O zaman din ile bağlantı nerede olacak? Bunu da ihmal edemeyiz. O zaman, temel hak ve özgürlükler açısından, din özgürlüğü açısından yaklaşmamız gerekir meseleye. Maalesef Türkiye'de din özgürlüğü sözkonusu olduğunda bazı problemlerin var olduğunu görüyoruz. Gönlümüz bütün partilerin bu meselelere aynı alakayı göstermesini ister, o zaman bunlar bizim intisarımızda kalmaz. Bunun da değişmesi gerekiyor. Çünkü, sokaktaki dindar insana sorarsanız problem sadece başörtüsü demez, geçim derdi, işsizlik gibi başka problemleri var.
FP'de yenilikçi kanat adına adaylığını ilan eden Kayseri Milletvekili Abullah Gül, Hürriyet'e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gül, Grup Başkanvekilleri Bülent Arınç, Abdüllatif Şener, İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ile Hürriyet Ankara Bürosu'nu ziyaretinde, Ankara Temsilcisi Sedat Ergin, Temsilci Yardımcısı Muharrem Sarıkaya ve muhabirimiz Turan Yılmaz'ın sorularını yanıtlarken şunları söyledi:
‘Karar organlarımızı, bu kararlara aktif katkısı olacak arkadaşlardan oluşturacağız. Dolayısıyla bizim yasal karar organlarımız yetki ve sorumluluklarını bilecek ve bunları üstlenecek. Böylece dışarıdan başka etkenlerin rolü de azalmış olacak. Bu demek değildir ki, konuşmak, fikir almak, bunlardan faydalanmak olmayacak, bunlar şüphesiz ki olacak, ancak parti kendini yöneten bir parti olacak.’’
Soru: Yani parti Balgat'tan yönetilmeyecek, öyle mi?
‘Evet. Parti kendi organları tarafından yönetilecek. Bizim Erbakan'la ilişkilerimizi saklayacak halimiz yok. Saklasak o zaman tutarsızlığımız ortaya çıkar. Yani inandıramam ben. Erbakan'la alakamız yok, kendisini tanımayacağız desek, güven bunalımı o zaman zaten buradan başlar. Bizim kendisiyle ilişkilerimiz vardır, bu kadar zaman beraberliğimiz vardır, bundan sonra da ilişkilerimiz olacaktır, kendisine saygımız, sevgimiz olacaktır, bir çok konuda belki fikrini almak durumu olacaktır, ama kararları biz kendi organlarımızda kararlaştıracağız. Sadece Erbakan'dan değil, başkalarından da fikir alacağız, ama bütün yetki ve sorumluluk bizim üzerimizde olacak. İnandığımız, doğru bildiğimiz, arkadaşlarımızla hep birlikte ‘evet bunları yaparsak partimiz için doğrudur’ dediğimiz şeyleri yapacağız.’’
Deniz Gezmiş için imza verdim
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamıyla ilgili Meclis kararının kaldırılması için o zaman CHP'li arkadaşların hazırladığı bir başvuruyu ben de imzaladım. Hatta beni ikaz ettiler, ‘Sıkıntıya düşersin, yapma’ dediler. Ama ben ‘yok’ dedim ve imza koydum. Bununla doğrusu kendimizi çok temize çıkarma gayreti içinde değilim. Bizim de ihmal ettiğimiz konular olmuştur. Başkalarıyla mukayese ettiğimizde belki bazı konularda biz daha da cesaretliydik. Mesela Kürt meselesini çok cesaretli bir şekilde konuşuyorduk. Köylerinden uzaklaştırılan insanlara sahip çıkıyorduk. O zaman bize karşı öyle suçlamalar oluyordu ki, neredeyse kravatımızda sarı, kırmızı, yeşil varsa bölücülükle suçlanıyorduk. Biz şimdi sadece kendimiz için değil, herkes için demokrasi ve insan haklarını savunuyoruz. Bunda da çok samimiyiz. Doğrusu biz, meşhurdur ya, herkes ‘bana ne’ derse yanlız kalırsın, sonra sen ‘kim var’ dediğinde kimseyi bulamazsın lafını yaşadık.
Libya, hataydı
Sonunda şunu gördük ki, Libya gezisi (Kaddafi'nin, Erbakan'ın önünde Türkiye'yi aşağıladığı gezi) çok pahalıya maloldu açıkçası. Müteahhitlerin alacakları vardı, çok baskı yapıyorlardı. Bunu sadece siz alabilirsiniz, İslam dünyasında saygınlığın çok fazla diyorlardı. Bu ziyarette bunların çok etkili olduğu düşüncesindeyim. Kaddafi ile toplantı ise programda yoktu, bir emrivaki oldu. Ama o konuşmayı yapmaya başlayınca, ben protokolde bana ayrılan yerden kalktım. Çünkü bir misafire karşı bir insanın böyle konuşma yapacağını hiç düşünememiştim. Ben orada Erbakan'ın sıkıntısını da hissettim doğrusu. Kendimi onun yerine koydum. Düşünün bu basit bir iş de değil. Nihayet ki devlet ortada var, karşınızdaki devlet başkanı, onun misafirini bu derece zor duruma düşürecek böyle bir konuşma yapmasını kesinlikle tasvip edemezdim. Çok da tepki gösterdim. Mantıklı bir insanın, misafirine saygısı olan bir insanın yapmaması gerekir.
TARİKAT İFTARINI AĞIR ÖDEDİK
Türkiye şartlarını, gerçeklerini çok iyi bilmemiz gerekir. Erbakan o yemeği verirken (Başbakanlık'ta tarikat şeyhlerine), doğrusu, Türkiye'de devlet-millet barışmasında bir eksiklik var diye düşünüyordu. Böyle bir iyiniyetle bu yemeği vermişti. Onun yankıları herhalde bir şekilde büyüyeceği o zaman görülememişti. Gerçekten de bu insanlardan birisi vefat ettiğinde arkasından bir bakıyorsunuz 10 bin, 50 bine kadar cemaat sevgisini gösteriyor. Böyle olunca, o zaman niye bunlarla devleti barıştırmayayım, bir Ramazan günü bir iftar sofrasında bir araya gelmeyeyim, böyle bir düşünceyle hareket etti. Ama sonra gördük ki bunun boyutları çok farklı algılandı. Bu konumlarda muhakkak ki çok daha dikkatli hareket etmek gerektiğine inanıyorum.
Gül'ün dikeni
FP Genel Başkan adayı Abdullah Gül, dün Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin, Temsilci Yardımcısı Muharrem Sarıkaya ve FP'den sorumlu muhabiri Turan Yılmaz'ın sorularını yanıtladı. Adaylık yarışında kendisine destek veren FP Grup Başkanvekili Abdüllatif Şener ile birlikte Hürriyet'in terasındaki gül saksısını görünce, ‘‘Bazı yazarlar benimle ilgili, ‘Gül'ü seven dikenine katlanır' diye yazdılar. Bu söz beni çok etkiledi’’dedi.
Değişim şart
Ben bu işe, FP'nin kongreden güçlü çıkması gerektiğine inanarak girdim. Her yerde bir değişim, yenileşme arzusu var. Bizde de böyle bir heyecan kasırgasının esmesi, bir değişme ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Sıradan insanların değerlerini yansıtan bir parti olduğumuza inanıyorum. Ama aldığımız oy da ortada. Birinde yüzde 15, diğerinde yüzde 25. Bu oylar aynı sandıktan çıkıyor. Halkın gönlü bizde ama yeri geldiğinde oy vermiyor. Yani halkın oyu cebimizde değil. O zaman kendimize bir bakmamız, daha iyi yönetilmemiz, daha iyi temsil etmemiz, haklı olduğumuz yerde başımızı daha dik tutabilmemiz gerekiyor. Üslubumuz, söylemimiz, diyalog şekillerimiz, tavırlarımız, partimizin duruşu, bunlar çok önemli. Doğru bildiklerimizi çok açık, net söyleyeceğiz, ilkelerden vazgeçilmeyecek.
Kadınlarımızın önünü açacağız
Kadınlar nasıl hayatın diğer safhalarında çok aktif bir şekilde işin içindelerse, burada da önlerini açmaya gayret ediyoruz, daha da çok açacağız doğrusu. Belki de önümüzdeki yıllarda en fazla kadın milletvekili bizde olacak.
Başörtüsü sorunu uzlaşarak aşılır
Buna biz oturduğumuz yerde karar veremeyiz. Başörtüsüz de olabilir, başörtülü de. Bugün bazı sıkıntılar var, ama ben bunların aşılacağına inanıyorum. Ama bunları aşmanın yolunu da hep beraber kollamamız gerekir. Sıkıntılarla, gerginliklerle değil, uzlaşarak aşmamız gerekir.
Kişisel olarak ben faiz almam
Dinde zorlama yoktur. Mesela faiz. Ben kişisel olarak faiz almam. Ülkenin de bankacılık sistemi var. Ama benim gibi de bir çok insan varsa bu ülkede, ki var, o zaman buna bir çözüm getirmeli. Mesela bildiğimiz bankacılık sistemi devam ederken, faizsiz bir bankacılık sistemi de konulmalı.