Güncelleme Tarihi:
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Yargıtay'ın hakimlerle ilgili tazminat kararına ilişkin olarak, “Bu olayı irdelediğimizde çok geniş delil taktirine sahip ceza hakimlerinin, ceza savcılarının baktıkları işlemlerin, hukuk yargılaması yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından değerlendirilmesini fevkalade yanlış buluyorum” dedi.
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, İstanbul Barosu Genel Kurul Toplantısı'nda oy kullandıktan sonra Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin hakimlerle ilgili tazminat kararı ile “Ergenekon” davasına ilişkin soruları üzerine bir değerlendirme de bulundu.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin kararının nihai olduğunu belirten Yazıcı, “Ceza Usul Kanunu'nda, ceza yargılamasında, bütün işlemlere ilişkin itiraz yolları belirlenmiş. Mahkeme heyeti davası açılmamış dosyayı ele alır, tutululuk şartları var mı yok mu, yanlışlık var mı yok mu diye inceler. Özellikle bu somut olayda olduğu gibi, Mehmet Haberal ile ilgili yürütülen işlemlerde, tazminat sonucunu doğuracak şekilde bir değerlendirme yapılmasını yadırgadığımı ifade etmek isterim. Ama mahkeme bir karar vermiş” diye konuştu.
Yazıcı, hukuk yargılamalarında, yargılamanın tarafların öne sürdüğü delillere bağlı olduğunu ifade ederek, taraflar bir delil öne sürmemişse, hakim bilse bile onu dikkate almayacağını vurgulayarak, “Hakim kararını ona dayandıramaz. Bu bakımdan olayı irdelediğimizde çok geniş delil taktirine sahip ceza hakimlerinin, ceza savcılarının baktıkları işlemlerin, hukuk yargılaması yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından değerlendirilmesini fevkalade yanlış buluyorum” dedi.
Bu açıdan konunun irdelenmesinin gerektiğini, hiç kimsenin hakimlere, mahkemelere emir ve talimat gönderemeyeceğini, tavsiye de bulunamayacağını belirten Yazıcı, şöyle devam etti:
“Ceza ile uğraşan hakim ve savcıların yaptıkları işlemler, o denli geniş itiraz prosedürüne tabidir. Nihai kararlarında yargı kritiğine bağlıyken böyle bir aşamada bu hakim ve savcıların işlemlerinin ayrıca dava konusu yapılıyor olması, bundan böyle onlara böyle yoğun bir baskıya yol açacağı gibi, aynı zamanda da doğrudan doğruya bu savcı ve hakimlere müdahaledir. Ve bunun kesinleşmesi halinde bundan böyle sanırım ki sanıkların çoğu kendileriyle ilgili işlem yapmış ceza hakimlerini, kendileriyle ilgili kovuşturma yürütmüş savcıların işlemlerini, tazminat davalarına konu alacaklar. Bütün bu açılardan bu kararın sağlıklı sonuçlara yol açmayacağı kanaatindeyim. Ha şunu söylemek istemiyorum. Bir hukuk devletinde elbette herkesin işleriyle alakalı bir yargısal süreç olmalı. Ancak hakim ve savcıların işlemleri ile ilgili yasal bir mekanizma var. Nihai kararların da temyizi var. Bu olayı çok ilginç bulduğumu ifade ediyorum.”
“HİÇ KİMSE, KRALDAN DAHA ÇOK KRALCI OLMAMALI”
“Ergenekon” sürecinde yargılamalar sonucu tutuklananlarla ilgili eleştirilere ilişkin de Yazıcı, bu konuları yargı erki dışındaki kişilerin çok konuşmasının yanlış olduğunu belirtti.
Yazıcı, yargı önünde herkesin eşit olduğunu belirterek, “Camideki insanlar nasıl eşit bir pozisyonda saf tutuyorlarsa, onlar gibi eşittir. Yargı da insanların sıfatlarına bakılmaz” dedi.
Kişilerin sıfatlarına bakılarak, yargılama işlemi sürdürülüyorsa orada hukuk devletinin varlığından söz edilemeyeceğini belirten Yazıcı, şunları söyledi:
“Hakimlerin vicdanları yok mu yani? Biz ne kadar vicdanlıysak onlar da vicdanlı. Bizden belki de daha vicdanlı. Hiçbir hakim, vicdanının kabul etmediği bir sonucun savunucusu olamaz. Hakim ve savcılık çok önemli bir meslektir. Ha bunlara rağmen yargı hiç hata yapmaz da demek istemiyorum. Bu insanların tutukluluk sürelerinin 18 aydır devam etmesi, 'haksızlığa uğradılar tahliye edilsinler' gerekçesini haklı kılmaz. Mutlaka onların orada tutulmasının gerekçesi var. Darbe teşebbüsü başlı başına suç. 'Bunların hiç eylemi yok. Bunları oturup konuştular' demek olmaz. Zaten bunların eylemi olsaydı yargılamayı onlar yapacaktı, mahkemeleri onlar kuracaktı. O zaman iş işten geçmiş olacaktı. Siz bunları yargılayabiliyorsanız, teşebbüs aşamasında kaldıkları için yargılayabiliyorsunuz. Zaten bunlar başarıya ulaştıktan sonra, kendi hukuklarını kendileri kurarlardı. Onun için bunları yadırgamamak lazım. Zaten bunlar zihinsel olarak gelişen suçlardır. Ortada bir plan var. Yani bu planın içerisinde yer almanın da ceza kanununca öngörülmüş bir cezası var. Soruşturma bu kapsamda yürüyor. Yani hiç kimsenin kraldan daha fazla kralcı olmaması gerekiyor diye düşünüyorum. Bu soruşturmayı yürüten insanlar önemli bir görev yürütüyorlar. İnsanların şevkini kıracak şeylerden de uzak durmak gerekiyor.”