Güncelleme Tarihi:
Çiçek, Türkiye'nin “hukuk adamı değil, kanun adamı yetiştirdiğini” ifade ederek, “Onun için de hiç durmadan kanun çıkarıyoruz. Türk parlamentosu bir kanun fabrikası haline geldi” diye konuştu.
Çankaya Üniversitesinde 2008-2009 akademik yılının başlaması dolayısıyla tören düzenledi.
Törende konuşan Çiçek, üniversitelerin toplum için ne kadar önem taşıdığının bilindiğini, üniversitelerin her ülkenin gözbebeği kuruluşları olduğunu söyledi. Çiçek, üniversiteler ne kadar kaliteliyse, insanlar ne kadar çağdaş yetiştirilebiliyorsa ülkenin geleceğinin de o kadar “güvence altında” alındığını ifade etti.
Türkiye'de üniversitelerin sayısının epeyce arttığını söyleyen Çiçek, “Ancak bazı sorunlar olduğunun da görülmesi gerektiğini” belirtti.
Yaşadığı tecrübelerden yola çıkarak bazı hususları dile getireceğini ifade eden Çiçek, şöyle konuştu:
“Ben 1966'da üniversiteye girdim. O zaman dünya iki kutuplu. Soğuk savaşın acımasızca cereyan ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Özellikle Türkiye bu savaş ortamında önemli bir ülkeydi. Soğuk savaşın konusu olan bir ülkede üniversite tahsili yapıyoruz. Üniversiteye girdik, hepimizin heyecanı var. Okuyacağız ailemize, milletimize karşı sorumluluklarımızı yerine getireceğiz, kendi hayatımızı kurtaracağız. İlk zamanlarda özgür bir tartışma ortamı vardı.
Aslında üniversiteler özgür ortamlardır. Ülkenin sorunları burada konuşulacak ve konuşulmalıdır. Sadece seçtiğiniz dalın bilgilerini almak yetmez. Siz bir milletin mensubusunuz. Millete karşı sorumluluğunuz var, devletinize karşı sorumluluğunuz var. Sizi bugünlere getiren ailenize karşı sorumluluğunuz var. Neticede kendinize ve tüm insanlığa karşı da sorumluluklarınız var. Sorumluluğun gereğini yerine getirebilmek için de tabiatıyla çalışacağız, tartışacağız, konuşacağız.
Biz bu işleri tartışmaya, konuşmaya başlarken sonra ne olduysa o özgürce tartışan, konuşan insanlar birbirlerini suçlamaya başladılar. Bizim üniversite yıllarımız ön yargıların kavgasıyla geçen yıllardır. O zaman iki grubuz. Bir kısmımız 'Türkiye'yi Rusya'ya satacaklar', bir grubumuz da 'Türkiye'yi Amerika'ya peşkeş çekecekler...' Böyle bir kavga ortamında biz üniversite eğitimi yapıyoruz. İş ne kadar doğru, ne kadar gerçek; gerçekten kim kimi nereye peşkeş çekiyor, kim kimi nereye yönlendirmeye çalışıyor? Bu tartışmalar bir süre sonra sağ yumruklar, sol yumruklar, bu kafi gelmedi sopalar taşlar, o da yetmedi silahlar, tabancalar... Sene kayıplarımız oldu, hayatını kaybedenlerimiz, sakat kalanlarımız oldu. Sonuçta kavga edenler aradan zaman geçtikten sonra bir araya geldiğimizde şu soruyu sorduk: Biz niye kavga ettik, kavga ettik de ne elde ettik? Hepimiz kullanıldığımızı anladık ama iş işten geçti. O yüzden, her şeyi tartışalım ama birbirimizle ilgili ön yargılı olmayalım. Ülkenin gelişmesinin engelleyen, toplumsal barışı, huzuru bozan ön yargılarımızdır.”
“TÜRKİYE SLOGANLAR ÜLKESİ”
“Türkiye'nin bir sloganlar ülkesi olduğunu” söyleyen Çiçek, “Gerçekten slogan üretmekte üzerimize yoktur. Sloganla ne ülkenin sorunu çözülüyor ne de birbirimizi yeteri kadar anlayabiliyoruz. Sloganın temelinde bilimsel bir düşünce yoksa, bir sorgulama, soruşturma yoksa neticede sorunları sayar başına fiyakalı bir cümle getirirsiniz ama aradan zaman geçtikten sonra bakarız ki o sorunlar olduğu yerde kalmaya devam ediyor” diye konuştu.
Üniversitelerin sadece bilgi aktaran yerler olmadığını dile getiren Çiçek, “yozlaşmadan, yabancılaşmadan çağdaşlaşmayı başarmak gerektiğini” söyledi. Çiçek, “Bunu başarmamız gerekiyor. Biz Türk milletine mensubuz. Ne mutlu Türküm diyene. Bununla iftihar ediyoruz ve iftihar etmeliyiz. Türk milletini diğer kültürlerden ayıran kendi kültürüdür, kendi özellikleridir. Buna sırt çevirerek kendi kültürümüze ve değerlerimize yabancılaşarak dünyada saygınlık kazanma imkanımız da yoktur. Onun için üniversitelerin bu konu üzerinde biraz daha fazla durmasında fayda var” dedi.
“ADALET BAKANLIĞIM SIRASINDA GÖRDÜĞÜM MANZARA KARAMSAR”
Türkçe kullanımına da değinen Çiçek, bu konuda “oturup kara kara düşünmek gerektiğini” dile getirdi. “Türkçenin yeteri kadar bilinmediği, kelimeler yerine tam oturmadığı için bazen insanların birbirlerini kıracak, incitecek tartışmaya girebildiklerini” anlatan Çiçek, hangi bölüm seçilirse seçilsin Türkçe konusunun önem arz ettiğini vurguladı. Çiçek, “Özellikle hukuk fakültesi açısından bu çok daha önemli. 4,5 yıllık Adalet Bakanlığım sırasında gördüğüm manzara bu manada karamsardır. Çünkü bir sosyal bilimdir... Yazılım hatalarından tutun, yerli yerine oturmayan kelimelerle yazılmış mahkeme kararları bizi ciddi ölçüde düşündürüyor, düşündürmelidir” diye konuştu.
Hukuk fakültelerinin 4 yıllık eğitim-öğretim süresinin de yetersiz kaldığını ifade eden Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu 4 yıl yetmiyor. Bunu eski YÖK Başkanı ile de konuşmuştum, şimdiki ile de konuştum. Bildiğim alan olduğu için ifade ediyorum. 4 yıllık hukuk eğitimi, bugün hukuki problemlerimizin çözülmesine yetmiyor. Hukuki problemleri çözemezseniz, o zaman toplum bir kaosun, bir kargaşanın içine giriyor. O zaman da iş içinden çıkılmaz hal alıyor. Hukuk eğitimin mutlaka asgari 5 yıla çıkarılması, birinci senesinde mutlaka Türkçenin bir ders olarak okutulması lazım. Ayrıca hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisinin okutulması lazım. Türkiye'nin çektiği sıkıntı, hukuk adamı yetiştiremiyoruz, kanun adamı yetiştiriyoruz. Onun için de hiç durmadan kanun çıkarıyoruz. Türk parlamentosu bir kanun fabrikası haline geldi. Bu da eğitimimizde karşılaştığımız, en azından hukuk eğitiminde karşılaştığımız sıkıntıların başında geliyor.”
Kendisinin de “fahri Çankaya Üniversiteli” olduğunu kaydeden Çiçek, öğrencilerin verilen imkanları iyi değerlendirmelerini istedi.
“DÜNYAMIZ YALAN DEĞİLDİR”
Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ziya Burhanettin Güvenç de konuşmasına “Bu tür törenlerde yapılan konuşmaların dinlenmediğini biliyorum. Onun için iki-üç ay önce üzerinde düşünmeye başladığım konuşmayı hazırladım” diyerek sözlerine başladı. Çankaya Üniversitesi'nin projelere değinen Güvenç, daha sonra NASA'nın internet sitesinden derlediği “Dünyamız ve Güneş Sistemi” başlığıyla hazırladığı sunumu anlatmaya başladı.
Güvenç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunları anlatmamın nedenine gelirsek, günlük yaşantımızda zaman zaman duyduğumuz 'Bu dünya boş, ne varsa öbür tarafta var', 'Bu dünya yalan', 'Batsın bu dünya', 'Dünyada ölümden başkası yalan' gibi bilinçsiz bir şekilde kullanılan bu sözler beni çok incitmektedir. Bu nedenle bu sözlerin ne kadar hatalı kullanıldığını sizlere göstermeye çalıştım. Sonuç olarak dünyamız yalan değildir. Tam aksine mükemmeliyet noktasında bir tasarıma sahiptir. Mükemmel bir nanobilim üstadıdır. Her şeyi atomlardan başlayarak inşa etme konusunda eşi benzeri yoktur. Milyonlarca değişik türleri barındırmaktadır. Dünyamız, insana rağmen yaşamı korumayı ve sürdürmeyi başarmaktadır. Bu incitici sözler yerine bizimki 'yalan olan bir şey varsa o da yalancının kendi yaşamıdır. Bizlerin dünyası ise canlı, yaşayan ve eşsiz güzellikle bir gezegendir.”
Çalışkan ve bilgi düzeyi yüksek toplumlar kendi yazgılarını kendilerinin tayin ettiğini dile getiren Güvenç, başarının sırrının disiplinli çalışmak olduğunu söyledi. Öğrencilerden bilimin peşinde koşmalarını ve çok çalışmalarını isteyen Güvenç, “Önemsiz konularla öldürülen zamanın ve boş tartışmaların, dünya teknolojide hızla ilerlerken bizim uyutulmamızın, ülkemizin gündemini değersiz konularla doldurmanın varlığı moralinizi bozmasın” diye seslendi.
Çankaya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Sıtkı Alp de üniversitenin sunduğu burs imkanlarını anlattı. Alp, Çankaya Üniversitesinde öğrencilerin “Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda” eğitim-öğretim göreceklerini dile getirdi.