Güncelleme Tarihi:
Bakan Çelik, çözüm sürecine ve gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik, Türkiye'deki ret, inkar ve asimilasyon politikalarını, insanların kimliklerinin, dillerinin yasaklanmasını AK Parti Hükümeti'nin bitirdiğini söyledi.
Bu sürecin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olduğu dönemde yüksek bir sorumlulukla büyük, başarılı bir kriz yönetimiyle başlattığı bir süreç olduğunu vurguladı.
Çelik, tartışmaların ilk olarak mecliste başladığını hatırlatarak, "Mecliste bu tartışmalar başladığında AK Parti Grubu adına ilk konuşmaları yapanlardan birisiydim. Arkasından Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak, daha sonra da çözüm süreci olarak devam etti" diye konuştu.
Türkiye'nin genel ilerlemesini sağlayacak bir çok demokratikleşme paketi çıkarıldığını belirten Çelik, bu sürecin, bugün Türkiye'de bütün toplumsal kesimlerin meşru bulduğu, kabul ettiği bir süreç olduğuna dikkat çekti.
Çözüm sürecinin yasayla artık devlet mekanizması içinde de tanımlı bir yeri olduğunu vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
"Bunun iki de bir bir pazarlık konusu yapılması, şantaj süreci gibi gösterilmesi konusunda HDP'li milletvekillerinin siyasetçi sıfatıyla daha dikkatli bir dil kullanmaları gerekir. Kullandıkları dil özenli bir dil değil. Hatta kullandıkları dil, altını çizerek söylüyorum, çözüm sürecine katkı sağlamaktan çok zaman zaman çözüm sürecini sabote etmek isteyenlere yakın duran bir dile de dönüşebiliyor. Bu hassas bir konudur. Biz, çözüm süreci derken, Türkiye'nin demokratikleşmesinin bir parçası olarak, Kürt vatandaşlarımızın dillerinin yasaklanmasını, kimliklerinin ortadan kaldırılmasına dönük olarak bitirdiğimiz ret, inkar, asimilasyon politikalarından sonra, Türkiye içindeki silahlı unsurların yurt dışına çıkarılmasını, artık bu Türkiye'ye dönük silahlı tehdidin ortadan kaldırılmasını da öngörüyoruz. Bazıları, bu kimlik politikaları, yasaklar sonucunda bu tip bir silahlı kalkışmanın olduğunu söylüyor. Hiçbir demokratik sistem içindeki hak mücadelesi, silahlı tutumu meşru göstermez ama diyelim ki böyle oldu. Diyelim ki birileri kimlikleri yasaklandığı, ret, inkar, asimilasyon politikaları sonucunda böyle bir yola savruldu. Bu bize göre meşru olmasa bile, artık bugün Türkiye'de hiçbir şekilde, hiçbir hak arama yolu kapalı değil ki böyle bir şeyin devamının, böyle bir şeyin iki de bir tehdit gibi öne sürülmesinin anlamlı bir tarafı olsun."
IŞİD'le pazarlık yapıldığı iddiaları
Bakan Ömer Çelik, "49 rehine karşılığında Türkiye'nin, IŞİD'e Kobani'yi verdiği iddialarını da şöyle cevapladı:
"Sınırımızda bir olay oluyor. Kobani'den ülkemize, oradaki katliamdan kaçarak insanlar geliyor. Bu insanlar kim, çoğunlukla Kürt. Bu insanlara kapısını açmış bu devlet. Buradan gelen kadınları, çocukları Mehmetçik karşılıyor. Çocuklara ana, baba şefkati gösteriyor, insanların bavullarını taşıyor. Başbakan Yardımcımız, İçişleri Bakanımız, Tarım Bakanımız bizzat giderek bölgede çalışmalar yaptı. Kara Kuvvetleri Komutanı oradaydı. Büyük bir hassasiyetle oradaki planlamaları yeniden gözden geçirdi. Biz bu meseleye insani bir dram olarak bakıyoruz. Bizim devletimize, milletimize insanlığın yüklediği, insan olmanın getirdiği bir sorumluluk olarak bakıyoruz. Buradan birileri siyasi bir proje çıkarmaya kalkarsa, yani 'oradan gelenlerin kaydını tutmayın ya da Türk topraklarından oraya geçişleri herhangi bir süzgece tabi tutmayın, bunu engellemeyin' gibisinden bütün oradaki kaosu arttıracak birtakım eylem ve uygulamalara göz yummamızı isterlerse buna müsaade etmeyiz. Şunun da bilinmesi gerekir; çözüm süreci ne Erbil'deki olaylara sıkıştırılır ne Kobani'deki ne de Rojava'nın tümündeki olaylara sıkıştırılabilir. İki de bir herhangi bir yerde birileri, mevzi savaşı versinler diye, kendileri için özel siyasi proje üretsinler diye ortaya koydukları eylemlere göz yumulmadığı zaman çözüm süreci bitti demeleri aslında onların, çözüm sürecine karşı olanların tutumlarına destek vermeleri manasına gelir. Çözüm süreci bitmez. Çözüm süreci bu ülkenin demokratikleşme sürecinin bir parçasıdır ve demokratikleşme konusunda da daha ileriye gidilecek.
Burada başka bir şey daha söylüyorlar. Bu son derece ahlaksızca ve hiçbir zerresi doğru olmayan bir yaklaşım. Diyorlar ki; 'Türkiye, 49 rehine karşılığında IŞİD'in Kobani'ye saldırısına izin verdi'. Türkiye bundan birkaç sene evvel IŞİD'i terör örgütü ilan etmiş, ikincisi daha yakın zamanda IŞİD, Türkiye'nin 49 vatandaşını alıkoyarak Türkiye için nasıl bir tehdit olduğunu göstermiş. Cumhurbaşkanımız, Birleşmiş Milletler toplantılarında katıldığı her ortamda IŞİD dahil bütün terör örgütleriyle ilgili ilkesel mücadelelerin sürdüğünü söyledi. Şimdi teskere çalışmaları var. Başbakanımız defalarca, bu tip terör örgütlerine göz yumulmayacağını, bizim bölgede halkların iradesine dayanan yönetimler istediğimizi, bu yönetimler karşısında onlara katliam uygulayan rejimlerin ortaya çıkardığı kaosun içinden bu tip terör örgütlerinin mazur görülemeyeceğini söylemiş. Hatta Türkiye şunu söylemiş; 'eğer buralarda halkların iradesine dayanan hükümetler kurulmazsa bakın bu tip terör örgütleri ortaya çıkar' denmiş ve Türkiye'nin ne kadar haklı olduğu da ortaya çıkmış."
"Doğru yol; halkların istediğine destek vermektir"
"Daha IŞİD'le mücadele için koalisyona kaç ülke katıldı tartışmaları" sürerken Horasan adında bir örgütten bahsedilmeye başlandığını dile getiren Çelik, Türkiye'nin hep, bölgede yaşananlarla ilgili iyi bir siyasi projenin içine askeri stratejinin yerleştirilmemesi halinde, sadece kısa vadeli sonuçlar elde edilebileceğini söylediğine dikkat çekti.
Daha önce de bölgeye müdahaleler olduğunu, bunun sonucunda istikrarın kısa bir zaman sürdüğünü ifada eden Bakan Çelik, şunları kaydetti:
"Ortaya o bölgedeki bütün dinamikleri, etnik ve mezhebi grupları kapsayan bir siyasi yapı çıkmadığı için sonuçta radikal örgütler yeniden oralarda hakimiyet kurdu. Türkiye bunu 4-5 yıldır söylüyor; 'buradaki gruplar dışlanmasın, bütün grupların kendisini içinde gördüğü hükümet şemaları ortaya çıksın' diye. Yani halkların istediği hükümet biçimleriyle birtakım güçlü devletlerin istediği hükümet biçimleri arasındaki kavga, aradan bu radikal örgütlerin güçlenerek çıkmasını sağlıyor. Burada doğru yol; halkların istediğine destek vermektir. Yıllardır Suriye'de Kürtlerin vatandaşlık hakları yoktu, kimlik kayıtları bile yoktu. Esed ile görüşülen zamanlarda Esed'e, Kürtlerin vatandaşlık haklarının tanınması gerektiğini ilk söyleyen Sayın Cumhurbaşkanımızdır, Sayın Başbakanımızdır. Saatler süren toplantılarda belki de Suriye tarihinde, belki de bölge tarihinde ilk defa oradaki Kürtlerin vatandaşlık haklarının tanınmasını dile getirenler Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız olmuştur."
"Bunlar gayriahlaki yaklaşımlar"
Bakan Ömer Çelik, sınırdaki geçişin insani olarak bütün yükünü Türkiye'nin çektiğine değinerek, "Türkiye IŞİD'e destek veriyor sözü, içinde tam anlamıyla ahlaksızlık içeren bir yalandır, bir kara propagandadır. Buradan, hele de 49 rehine karşılığında destek verildi gibisinden bir açıklamanın aslında yalan olduğunu bu açıklamayı yapanlar da biliyor" diye konuştu.
Bu açıklamaların görünen iki sebebi olduğuna işaret eden Çelik, "IŞİD'e karşı savaşıyor' diyerek kendi terörist faaliyetlerini ört bas etmek istiyorlar. İkincisi de bu yolla kendi silah kapasitelerini arttırmak istiyorlar. Bunlar gayriahlaki yaklaşımlar. Türkiye orada Kürtler dahil bütün grupların statü sahibi olmasına, hak kazanmasına karşı çıkmadı ama Türkiye şunu yaptı; 'hiç kimse bu kaostan faydalanarak fiili yönetimler kurmasın' dedi. Yarın bir gün Kürtler burada fiili yönetim kurar, Sunniler, Nusayriler, başkaları fiili yönetimler kurarsa o zaman Esed'in ortaya çıkarmaya çalıştığı kaos tablosu daha da tahkim edilmiş olur' denildi. Bütün yaklaşım bundan ibarettir" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin Kobani'ye bir insani mesele olarak baktığını yineleyen Çelik, ulusal çıkarların da gözetileceğini söyledi.
"Sınırlarımızın ötesinde bir tampon bölge oluşması bizim güvenliğimiz açısından da önemlidir" ifadesini kullanan Bakan Çelik, bunun Türkiye'nin güvenliği kadar, katliamdan kaçanların korunmasını sağlamak bakımından da önemli olduğunu sözlerine ekledi.