Mutlu YUCA- Koray YILMAZDEMİR/BOLU, (DHA)
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 2010 15:35
SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, 2010 yılında insanlara nasıl giyinip, oturacaklarını, kalkacaklarını öğretmeye çalışmanın ayıp olduğunu, perçem tartışmalarını yaşamaktan hicap duyduğunu söyledi.
Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nin 2010- 2011 Akademik Yılı açılış törenine Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Bolu Valisi İbrahim Özçimen, AK Parti Bolu Milletvekilleri Metin Yılmaz, Yüksel Coşkunyürek ve Fatih Metin, Bolu Belediye Başkanı AK Partili Alaaddin Yılmaz, AİBÜ Rektörü Prof. Dr. Hayri Coşkun, İzzet Baysal Vakfı Başkanı Ahmet Baysal, eski Tarım ve Köy İşleri bakanlarından Sami Güçlü, daire müdürleri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Polis, törenin yapıldığı İzzet Baysal Kültür Merkezi’nde geniş güvenlik önlemleri alırken, öğrenciler üzerleri arandıktan sonra salona alındı. Rektör Prof. Dr. Hayri Coşkun’un konuşmasının ardından İzzet Baysal Vakfı Başkanı Ahmet Baysal, Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nin büyük bir zaafiyet içerisinde olduğunu belirterek Rektörün çözüm üretmesi gerektiğini söyledi.
KADROLAŞMALAR KENDİSİNİ HİSSETTİRDİ
Tıp fakültesi hastanesinde belirsizlik olduğunu kaydeden Ahmet Baysal şunları söyledi:
“Tıp Fakültesi’nde büyük sorunlar yaşıyoruz. Büyük zaafiyetler var. Zaafiyetler giderek çoğalıyor. Yapılan kadrolaşmalar kendisini hissettirdi. Dışarıdan müdahale edemiyoruz. Son aylar içerisinde Tıp Fakültesi’nde çalışan 70 kadar asistanımız bir araya gelerek basın bildirisi yayınladı. Döner sermayeden para alamadıkları söylediler. Tıp Fakültesi’nin döner sermaye yaratarak kazanması lazım. Artık sadece devlete dayanan bir hastane düşünmek mümkün değil. Aynı ilde başka bir devlet hastanemiz var. Giderlerini karşılaması dışında, döner sermayeden personeline 3- 4 katına kadar katkı payları veriyor. Doktorları ayda 5- 6 bin liraya kadar ek ödeme alıyor. Diğer hastanelere baktığımızda tıp fakültesinde büyük bir belirsizlik var. Tıp Fakültesi’nin başhekimi gelirlerin giderleri karşılamadığını söylüyor. Anlaşılıyor ki gelirler azalmış. Bundan iki sene önce sorduğum zaman doktora ayda 2- 3 bin lira ek ödeme yapılıyordu. Şimdi ise 4 ay gecikmeyle ödeme yapıldığını üzülerek öğreniyorum.”
SORUMLULUK REKTÖRDE
Hastanenin bugünkü halinin İzzet Baysal’ın idealleriyle örtüşmediğini belirten Ahmet Baysal, şöyle devam etti:
“Bu hastanenin artık kazanamayacağını doktorlarımız da anlamışlar ki, son ayda hastanemizden ayrılan doktorların sayısı 10’u geçti. Bir bu kadar da hak ettikleri doçentlik ve profesörlük kadrolarını alamadıkları için küsmüş olanlar var. Bu özeleştiriyi üzülerek yapmak zorunda kaldım. Bu hastanede memurundan hemşiresine, doktorundan profesörüne kadar biraz düşünmemiz gerekiyor. Ne yazık ki hastanemizin bugünkü durumu böyle. 4 ay önce size mektup yazarak bu sıkıntıları belirtmiştim. Bu sıkıntıları siz bulacaksınız sayın Rektörüm. Görev ve sorumluluk sizde. Tıp Fakültesi, İzzet Baysal’ın en büyük ideali olmuştu. Hastanenin bugünkü hali İzzet Baysal’ın idealleriyle örtüşmüyor. Tıp Fakültesi’ni bugünkü verimsiz haliyle bırakamazsınız. Acilen bir şeyler yapmak ve durumu düzeltmek mecburiyetindesiniz.”
‘2010 YILINDA KILIK KIYAFET KONUŞUYORUZ’
Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise konuşmasında, Türkiye’de geçmiş yıllarda yapılan darbeler sonucu özgürlüklerin kısıtlandığını, 2010 Türkiye’sinde hala kılık kıyafet konuşulduğunu, bunu belirlemeye kimsenin hakkı olmadığını söyledi. Bakan Akdağ sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkenin aydınlanmasına eğer ihtiyacı varsa, rönesansına üniversitelerin önderlik yapması gerekir. Bireyin hakları, insan, insanın hukuku, özgürlüklerimiz, demokrasi bu konularda üniversiteler öncülük yapmalıdır. Gelin görün ki, Türkiye’nin konjoktörel şartları dolayısıyla üniversiteler geçmiş yıllarda bunu yapamadılar. Açıkça konuşmalıyız. Türkiye’de 1960 yılında bir darbe yapıldı. 1980 yılında darbe yapıldı. Daha sonra 28 Şubat diye bilinen bir dönemde ülkede birçoklarının postmodern darbe dediği girişimler oldu. Bütün bunlar bizim özgürlük alanlarımızı ileri derecede daralttı. Üniversiteyi konuştuğumuz zaman hala 2010 yılında kılık kıyafet konuşuyoruz. Bu aslında bizim üniversite telakkimizin üzülerek ifade ediyorum geri olduğunu gösterir. Öğrenciler şöyle giyinebilirler mi, giyinemezler mi? Bunu tarif etmeye, bunu belirlemeye benim ne hakkım var. Bunu belirlemeye benim hakkım yok. Bu sizin özgürlük alanınızdır. Ayıp değil midir 2010 yılında insanlara nasıl giyinip oturacaklarını, kalkacaklarını öğretmeye çalışıyoruz. Hatta bunların talimatını veriyoruz. Bakın şimdi tartışmalara, ‘önünden perçemi görülürse olur da olmaz da’ tartışmalarını başlatanlar var. İnanın bu ülkenin bir siyasetçisi olarak bu tür tartışmaları yaşamaktan hicap duyuyorum. İsteyen üniversiteye istediği kıyafetle gelir, istediği gibi düşünür, ifade eder, istediği siyasi görüşe sahip olur, istediği gibi yaşar. Buna kimsenin karışmaya hakkı yoktur. Böyle bir Türkiye, böyle bir üniversite özlemimi dile getirmeye çalıştım. Bu aslında bizim refah ve medeniyet arasındaki ilişkiyi de tanımlıyor.”
Bakan Akdağ konuşmasını tamamladıktan sonra Ankara’ya gitti.