Bahçeli'den salvolar

Güncelleme Tarihi:

Bahçeliden salvolar
Oluşturulma Tarihi: Haziran 11, 2008 07:44

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grupta yaptığı konuşmada başta hükümet olmak üzere, Yüksek Yargı ve Genelkurmay Başkanı'nı da eleştirdi. Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin türban kararını yetkisiz ve siyasi olarak değerlendirirken, Büyükanıt'ın "Malumun ilamı" sözünün ise kabul edilemez olduğunu vurguladı.

Haberin Devamı

İŞTE MHP GRUP TOPLANTISINDAN KARELER

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, başörtüsü ile ilgili yapılan değişikliğin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinin sorunu ortadan kaldırmadığını, kanayan yarayı daha da derinleştirerek kangren haline dönüştürdüğünü söyledi.

Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Anayasa Mahkemesinin başörtüsü konusunda geçtiğimiz hafta açıklanan iptal kararının, çok ciddi sonuçları olacağını ve etkilerinin uzun süre hissedileceğini bildirdi.

Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en karanlık ve bunalım yüklü döneminden geçtiğini belirten Bahçeli, AK Parti aleyhine açılan kapatma davası sonrasında, Hükümet'in Türk adaletini dışarıya şikayet ederek hedef tahtası haline getirdiğini öne sürdü.

Bahçeli, yüksek yargı organları ile yürütmenin kamuoyu önünde sürdürülen bir kavganın tarafı haline geldiği, anayasal yargının, yasama organının yetki alanına müdahale ettiği bir sürecin yaşandığını savunarak, “Siyasi gerginliğin kontrolsüz bir biçimde tırmandığı, Cumhuriyetin temel organları arasında yetki çatışması yaşandığı, anayasal kurumların meşruiyet tartışmalarının içine çekilerek yara aldığı bu kargaşa ortamı, Türkiye'yi çok ağır risklerle karşı karşıya bırakmıştır” dedi.

Haberin Devamı

Risklerin çok geniş bir yelpazeye yayıldığını söyleyen Bahçeli, bunlardan birincisinin yönetilemeyen siyasi krizin ağırlaşarak anayasa krizine dönüşmesi ve bunun sonucu olarak da demokrasinin geleceğini tehdit eden bir rejim bunalımının yaşanması ihtimali olduğunu ifade etti.

Bahçeli, şöyle devam etti:

“Bu yersiz bir endişe ve temelsiz bir kuruntu olarak görülmemelidir. Türkiye çok ciddi bir sorunla karşı karşıyadır. Siyaset kurumunun en önemli ve en acil görevi, demokrasiyi içine girdiği darboğazdan çıkarmak ve gelişmelerin bir rejim bunalımına yol açmasını önlemektir. Hiçbir siyasi düşünce ve hesap, demokratik rejimin geleceğini kurtarmaktan daha önemli ve öncelikli değildir. Bu konuda en büyük özen ve sorumluluğu göstermesi gereken de kapatma davasının muhatabı Başbakan Erdoğan ve partisidir. İkinci risk ise toplumsal cepheleşmelerin derinleşmesi ve bunun milli birliğimizin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri üzerinde yaratacağı ağır tahribattır.”

Haberin Devamı

Gerilim, çatışma ve cepheleşme yorgunu olan Türkiye'nin, ağır sorunların yükü altında ezildiğini ve bir yol ayrımına geldiğini bildiren Bahçeli, milletin geleceğini tehdit eden en büyük tehlikenin, Türk toplumunun içine sürüklendiği kamplaşma, bölünme ve çatışma süreci olduğuna dikkati çekti.

Bahçeli, “Türkiye'nin bütün ortak değerleri, acımasızca tahrik edilen bu sürecin malzemesi olmuş, Türkiye'nin milli ve manevi değerleri, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, kimliği ve devletin temel yapısı, siyasi ve sosyal gerilim hattına dönüştürülmüştür” diye konuştu.

-“KARŞIT GRUPLARIN ÇATIŞTIĞI...”-

MHP lideri Devlet Bahçeli, Türkiye'yi karşıt kutupların çatıştığı yaralı ve sorunlu bir ülke haline getirmeyi ve düşman kamplara bölerek çatıştırmayı ve çökertmeyi amaçlayan bu süreçte; etnik temelde bölünme, inanç temelinde cepheleşme, mezhep temelinde dışlama ve ayrışma, devletin ana ilkeleri temelinde kavga ve zıtlaşma dinamiklerinin, bütün yıkıcı etkileriyle harekete geçirildiğini vurguladı.

Bahçeli şunları söyledi:

Haberin Devamı

“Başörtüsü sorunu etrafında bugün yaşananlar, Türk milletinin inanç temelinde bölünmesinin ve manevi değerlerin istismar ve çatışma aracı olarak kullanılmasının sancıları ve sonuçlarıdır. Türk milletinin inançlarını ve Cumhuriyetin temel değerlerini sürekli kavga, gerginlik ve çekişme konusu yapan ve bunun üzerinden kendisine siyasi yaşam alanı açmayı amaçlayan zihniyetler, bugün içine saplandığımız kör çıkmazın mimarları olmuştur. Türkiye'ye bir gerilim ve çatışma denklemini dayatmak isteyen bu siyasi kutuplardan birisi, manevi değerler üzerinden siyaset yapan, 'İnanç hortumcuları', diğeri ise laiklik istismarını rant kapısı olarak gören siyaset misyonerleridir.

Haberin Devamı

Ortak değerlerimizin istismarını varlık nedeni haline getiren ve başlıca sermayesi bu değerler üzerinden siyaset yapmak olan bu karşıt kutupların ayrıştırıcı istismar politikaları sonucu; laiklik ilkesi ile din ve vicdan özgürlüğü birbirlerinin alternatifi ve karşıtı olarak gösterilmiş, laiklik-Müslümanlık ayrışması ve kavgası çıkarılmış ve Türk milleti; laiklik savunucusu ve karşıtı, laik ve dindar, inançlı ve inançsız gibi ayrımlarla kamplara bölünmüş ve çok tehlikeli bir husumet cepheleşmesinin tohumları atılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada bu nifak tohumlarının meyveleri toplanmaktadır.”

Başörtüsü konusunda gelinen üzücü noktanın, iflah olmaz siyasi zihniyetlerin ortak eseri olduğunu ileri süren Bahçeli, CHP'nin de işlerin bu noktaya gelmesindeki sorumluluğu üzerinde samimi ve dürüst bir vicdan muhasebesi yapması gerektiğini ifade etti.

Haberin Devamı

MHP'nin, üniversitelerde başörtüsü sorununun çözümü sürecini, iyi niyetle ve samimiyetle harekete geçirdiğine işaret eden Bahçeli, “AKP'nin bu sürecin çeşitli aşamalarında ortaya koyduğu tutum ise samimiyet ve güvenilirlik bakımından birçok soru işaretini bünyesinde barındırmıştır. Bu konuda bir hüküm verilmesi için yeterli olacak soru işaretleri üç ana başlık altında toplanabilecektir. AKP, başörtüsü düzenlenmesinin ilerde ilk ve orta öğretime yaygınlaşacağı ve kamu hizmetlerinde çalışanların da bu haktan yararlanacağı yolundaki endişeler karşısında, Türk toplumuna inandırıcı güvenceler verememiştir” dedi.

Bahçeli, MHP'nin şimdiye kadar siyasi kazanç hesabı ile istismar edilen ve çözümsüzlüğe sevk edilen üniversitelerde başörtüsü konusunun çözümü sürecini iyiniyetle ve samimiyetle harekete geçirdiğini belirterek, şunları söyledi:

“AK Parti'nin, başörtüsü konusunda iki parti arasında varılan mutabakatın, bu yasal düzenlemeler kısmını uygulamaya koymaktan cayması olmuştur. Bu kapsamda şu hususların kayda geçirmek, toplumsal hafızanın tazelenmesi bakımından yararlı olabilecektir:

AKP ile MHP'nin mutabakatının ikinci ayağını, Yükseköğretim kanununun Ek-17. maddesine eklenecek bir sınırlandırma hükmüyle üniversitelerde hangi kıyafetlerin serbest hangi sakıncalı kıyafetlerin yasak olacağına ilişkin düzenleme teşkil etmiştir. Anayasa değişikliklerini tamamlayıcı nitelikteki bu zaruri düzenleme hakkındaki kanun teklifi TBMM Başkanlığına ortaklaşa sunulmuş ve ilgili komisyona havale edilmiştir. Ancak, bu anlaşmaya rağmen AKP yöneticileri bundan cayarak süreci topal bırakmışlardır. Bunun da ötesinde, Ek-17. madde değişikliği üzerinde anlaşmaya varılmış bir mutabakat metni yokmuş gibi davranan AKP, konuyu kamuoyunda tartışmaya açmış ve ciddi bir kafa karışıklığının yaratılmasına sebebiyet vermiştir.

AKP'nin bu konudaki samimiyet derecesini gösteren diğer bir gelişme de süreç başladıktan sonra parti içindeki bazı mihrakların bundan pişman olduklarını gösteren beyanları ve Başbakan Erdoğan'ın bunu akla getiren bazı sözleri olmuştur. AKP'nin adı açıklanmayan bazı ileri gelenlerinin basına yansıyan, 'Tuzağa düştükleri', 'Oyuna geldikleri' yönündeki sözleri ve yandaş basında bu konuda MHP'yi hedef alan çirkin ve siyasi ahlak dışı karalama kampanyaları, AKP'nin samimiyetine gölge düşürmüş, başörtüsü sürecine mecbur kaldıkları için kerhen katıldıkları izlenimini güçlendirmiştir.”

“Başörtüsü serbestisi sonrası bir baskı ortamı oluşacağı, bu serbestinin zaman içinde kamuya ve orta öğretime yaygınlaşacağı yönündeki endişeleri giderecek sağlam güvenceler verilerek, Ek-17 değişikliğiyle bu süreç sonuçlandırılabilseydi, işler bugünkü noktaya gelir miydi?” diye soran Bahçeli, “Türk toplumuna güven vermeyen, rejimle sorunlu ve kavgalı olduğu kanaati yaygın olan AKP'nin dışında kalacağı bir Parlamento çoğunluğu aynı değişiklikleri kabul etmiş olsaydı, anayasal yargı sürecinin sonucu bugünkünden farklı bir şekilde tecelli eder miydi? Bu sorulara verilecek cevaplar, 'İşler belki de bu noktaya gelmezdi' ve 'Yargı süreci muhtemelen aynı şekilde tecelli etmezdi' ise bu durumda herkes başörtüsü konusunun hangi siyasi zihniyetin kurbanı olduğu hakkında vicdanında bir hüküm verebilecektir” ifadesini kullandı.

-“ÇÖZÜM ARANACAK YEGANE YER YÜCE MECLİS'TİR”-

Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesinin konu ile ilgili kararını 5 Haziranda açıkladığını anımsatarak, MHP'nin, bu karar karşısında tutumunu, dolambaçlı yollara sapmadan, sözü eğip bükmeden, en somut ve açık biçimde ortaya koyan siyasi parti olduğunu söyledi.

Bahçeli, “Anayasa Mahkemesinin iptal kararının; hukuki sonuçları, siyasi yansımaları ve toplumsal etkileri olması doğal ve kaçınılmazdır. Bu kararla; milli vicdan, demokratik parlamenter sistem ve toplumsal dayanışma yara almış, yetkisini aşarak yasama organının görev alanına giren anayasal yargı, siyasi tartışmaların içine çekilerek yıpranmış ve marjinal bir azınlık grubu dışında, cumhuriyetin temel değerlerini yürekten benimseyen, hem cumhuriyeti ve demokrasiyi, hem de dini inançları birlikte yaşama ve yaşatma iradesine sahip olan kitleler rencide olmuştur.

Anayasa Mahkemesi kararlarının nihai ve bağlayıcı olduğu, herkesin buna saygı duyması gerektiği bir vakıadır. Ancak, bu durum toplumsal vicdanda yankı bulan bu gerçekleri dile getirmemize mani değildir. Bu konudaki anayasal düzenlemelerin iptal edilmesi sonucu, Türk toplumunun sosyolojik bir gerçeği olan başörtüsü sorunu ortadan kalkmamıştır. Sadece kanayan yara daha da deşilerek kangren haline getirilmiştir. Türkiye'nin sorunlarına çözüm aranacak yegane yer Yüce Meclis'tir. Sorunların çözümünde rehber olacak ilke de; çözümsüzlüğü "malumun ilanı" mantığıyla kabullenmek değil, toplum vicdanının kabul edeceği çözümleri "makulün ilamı" haline getirebilmek basiretidir.
Gelinen bu çıkmaz karşısında şimdi herkes, Parlamento’nun toplumsal bir sorunu çözme iradesinin hiçe sayılmasının Türkiye’ye ne kazandırdığını çok iyi düşünmelidir” dedi.

Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin son kararının; Türk toplumunun inanç temelinde cephelere bölünmesini ve devletle milletin karşı karşıya geldiği ve kavgalı duruma düştüğü görüntüsünün ortaya çıkmasını amaçlayan odaklara yeni bir istismar ve tahrik malzemesi verdiğini savundu.

MHP Lideri Bahçeli, MHP'nin bu sorunu, değerlerin çatışması yerine kucaklaşması yoluyla ve toplumsal bir hoşgörü ve anlayış ortamında vicdanları rahatsız etmeyecek makul bir çözüme kavuşturulması için samimi bir çaba gösterdiğini dile getirdi. Bahçeli, “Üniversitelerde başörtüsü serbestisinin laiklik ilkesini zedeleyen bir düzenleme olarak görülmesinin ve bu konudaki yasağın sürmesinin devletin varlığını koruma vasıtası haline getirilmesinin anlaşılır ve kabul edilir bir yönü bulunmadığını buradan açıkça ve bütün samimiyetimle belirtmek isterim. Bu bakımdan, bu amaçla yapılan anayasa değişikliklerinin, devletin temel taşlarından birisi olan laiklik ilkesini yıkmayı amaçlayan bir girişim olarak görülmesi, bizim bakımımızdan asla kabul edilemez bir durumdur. MHP'nin laiklik ve din ve vicdan özgürlüğü konularındaki tutumu ve bu ilkelere bağlılığı her türlü şüphenin ve şaibenin dışındadır” dedi.

“Konumu ne olursa olsun bu konuları hiç kimseyle tartışmayacağımızı, hiç kimsenin Milliyetçi Hareketi bu alanda töhmet altında bırakamayacağını ve bunun kabul edilemez bir hata olacağını buradan bütün açıklığıyla ifade ve ilan etmek isterim” diyen Bahçeli, Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla başörtüsü konusunda bir içtihat tesis edildiğini ifade etti.

Bahçeli, bu içtihatın değişeceği ortam ve şartların oluşacağı yeni bir döneme kadar, bu konunun Türkiye'nin gündeminden çıkarıldığını söyledi. Bahçeli, “Bugün geldiğimiz noktada Milliyetçi Hareket, Türkiye'nin geleceği, huzuru ve toplumsal dayanışma açısından üzüntülü ve endişelidir. Bu sürece değişmeyen ilkelerimiz doğrultusunda samimi ve iyi niyetli katkıda bulunmuş olmaktan dolayı ise tam bir gönül rahatlığı ve vicdan huzuru içinde olduğumuzu herkesin bilmesini isterim” diye konuştu.

-“KAYNAĞINI ANAYASADAN ALMAYAN...”-

Bahçeli, Anayasa Mahkemesinin kararını hukuki olmaktan ziyade siyasi düşünce ve saiklere dayanan bir karar olarak değerlendirdi. İptal kararının, “Yetki aşımı ve gasbı” tartışmalarına yol açtığını iddia eden Bahçeli, yasama organının görev alanına müdahale eden Yüce Mahkemenin meşruiyeti sorunun gündeme geldiğini ileri sürdü. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, bu çerçevede Parlamenter demokratik sistemin vazgeçilmez ön şartı ve hayatiyet kaynağı olduğunu vurgulayan Bahçeli, yasama, yürütme ve yargının görev ve yetkilerinin birbirinden ayrılması ve sınırlandırılmasının, devletin temel organları arasında işbölümü ve işbirliğine dayalı uyumlu bir çalışma ortamı için mutlak gereklilik olduğunu kaydetti.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, devletin bu üç temel fonksiyonunun birbirinden kopuk şekilde görev icra etmesinin ve birbirlerinin yetki alanına girmesinin, toplumsal ve siyasi tıkanıklara yol açmasının mukadder olduğunu bildirdi.

Bahçeli, Türkiye'de siyaset kurumu ile yargı arasındaki ilişkilerin her dönemde sorunlu olduğunu savunarak, şunları kaydetti:

“Anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden denetleyebileceği açık bir anayasa hükmüne bağlanmışken, bunun dışına çıkarak esasa girmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararına siyasi nitelik kazandırmıştır. Bu tespiti herkes doğru yapmalı, konuyu hamasi sloganlarla başka alanlara saptırmaktan vazgeçmeli ve çok uç örneklerden hareketle bu karara haklılık temeli kazandırma çabalarından medet ummayı bırakmalıdır. Anayasa herkes ve her kurum için bağlayıcı ve emredicidir. Demokratik hukuk devletinde, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanmaya yer yoktur. Anayasal denetim, parlamento kayyumluğu değildir. Anayasa Mahkemesinin yıpratılmaması, iç politikada tartışma malzemesi yapılmaması ve siyasi çekişmelerin aracı ve tarafı haline getirilmemesi, demokratik rejimin geleceği bakımından hayati öneme haizdir. Burada hiçbir tereddüt yoktur. Ancak, anayasal yargının da milli iradenin tecelli ettiği yegane yer olan Meclis'in iradesini hiçe sayarak yasamanın yetki alanına müdahale etmemesi ve bu yolla kuvvetler ayrılığı ilkesini fiiliyatta, 'Kuvvetler hiyerarşisine' dönüştürmekten sakınması da aynı derecede önemlidir.

Bu yol açıldığı ve sistematik bir uygulamaya dönüştürüldüğü takdirde, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamenter rejim çok ağır bir yara alacak ve bundan sonra demokrasi ve milli iradeden söz etmek imkanı kalmayacaktır. Bu konunun AKP'ye yakın bazı çevrelerin savunduğu gibi anayasal yargıya, 'Savaş açma', yargıyı, 'Vesayet altına alma' veya 'Siyasi iradeye ram etme' mantığı ve anlayışıyla ele alınamayacağı açıktır. Burada herkes görev ve yetkilerinin anayasal sınırlar içinde kalmanın, kendi meşruiyetlerinin sigortası olduğunu anlamak durumundadır.

Yaşanan tecrübelerden alınan dersler ışığında yapılacak sağlıklı bir değerlendirme sonucu, uygulamadan kaynaklanan bu sorunun yine aynı yolla çözüme kavuşturulması en uygun ve makul hareket tarzı olacaktır.”

Başbakan Erdoğan ve AKP'nin başörtüsü kararına tepkisinin, kamuoyunda yaratılan beklentilerin aksine, cılız ve ürkek bir tepki olduğunu, iktidar partisinin konuyu TBMM'ye havale ederek kendi sorumluluğundan kurtulmayı amaçlayan ezik bir tutum sergilediğini ileri süren Bahçeli, basındaki haberlerle kamuoyunda yüksek beklentiler yaratıldığını söyledi.

“Ancak, sonuçta dağ fare doğurmuştur” diyen Bahçeli, AK Parti'nin, Anayasa Mahkemesinin kararının muhatabının Yüce Meclis olduğunu, ortaya çıkan durumun Meclis tarafından değerlendirilmesi gerektiğini, siyasi partilere bu bağlamda görev ve sorumluluklar düştüğünü ve herkesin buna uygun hareket edeceğini ümit ettiğini söyleyerek, kendi görüş ve düşünceleri konusunda kamuoyunu karanlıkta bıraktığını bildirdi.

Bahçeli, Her vesileyle her konuda konuşma alışkanlığı ve tutkusu çok iyi bilinen Başbakan Erdoğan'ın, her nedense şimdi derin bir sessizliğe gömüldüğünü ve bugüne kadar kamuoyunun karşısına çıkmadığını belirterek, şöyle dedi:

“Bu konuda büyük bir Meclis çoğunluğuna sahip iktidar partisi olarak ilk önce kendilerinin ne düşündüğünü Türk milletine açıklamaktan kaçınan Başbakan, basın üzerinden tedavüle çıkardığı senaryoları diğer siyasi partilere tartıştırma fırsatçılığını seçmiştir. Parlamento'nun kendi hukukuna sahip çıkması gerektiğini söyleyen ve bu yönde Meclis'e çağrı yapmaya hazırlandığı basına yansıyan AKP tek başına referandumlu anayasa değişikliği yapmak için yeterli Meclis çoğunluğuna sahiptir. Bu durumda, parlamento hukukuna sahip çıkılması için bazı yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmasını öngörüyorsanız, bu konuda belirleyici olacak sizin iradenizdir. Bu konunun Meclis'te tartışılmasını istiyorsanız, ilk önce somut düşüncelerinizi ve bunun haklı ve meşru gerekçelerini kamuoyuna açıklamak durumunda olan siz değil misiniz? Bunu yapmadığınız sürece, Meclis neyi değerlendirecek, neyi tartışacaktır? Başbakan Erdoğan bu konularda ne düşündüğünü Türk milletine açıklamak sorumluluğuyla karşı karşıyadır. MHP, demokratik rejimin krizden çıkarılması ve normalleşme süreci başlatılmasına katkıda bulunmak mülahazasıyla, bu konuda Başbakan Erdoğan'ın getireceği makul ve meşruiyet sınırları içinde kalacak her öneriyi iyi niyet ve samimiyetle değerlendirmeye hazırdır.”

-TOPTAN'IN ÖNERİSİ-

TBMM Başkanı Toptan'ın, siyasi gündeme getirdiği düşünce ve önerilerin, yaşanan bu süreçten soyutlanarak değerlendirilemeyeceğini ifade eden MHP Lideri Bahçeli, Toptan'ın, yeni bir anayasa yapılmasını ve senato sistemini tartışmaya açtığını hatırlattı.

Bahçeli, yeni anayasa yapılması konusunun 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrasında AK Parti tarafından “yadırganacak” bir yöntemle gündeme taşındığını ve nabız yoklandığını dile getirerek, “Yeni bir anayasa hazırlanması veya mevcut anayasada köklü değişiklikler yapılması, ancak siyasi istikrarın bütün unsurlarıyla hüküm sürdüğü bir ortamda düşünülebilecek bir husustur. Bugünkü şartlarda böyle bir istikrar ortamından söz etmek mümkün değildir. Bu bakımdan siyasi normalleşme süreci başlatılmadan ve Türkiye'yi yönetme kabiliyetini kaybetmiş bugünkü hükümete dayalı siyasi tablo değişmeden, yeni anayasa hazırlanması doğru ve mümkün değildir” diye konuştu.

-“GEÇMİŞ TECRÜBELER...”-

Devlet Bahçeli, senato sisteminin, Türkiye'de geçmişte denenmiş ve her yönüyle tartışılmış bir konu olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

“Geçmiş tecrübeler, Senatonun bir denge ve denetim mekanizması olarak kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getiremediğini, yasama ve yürütmenin işleyişini hantallaştırıcı sonuçlar doğurduğunu göstermiştir. Öte yandan, Sayın Meclis Başkanı'nın ifade ettikleri gibi Senatonun Anayasa Mahkemesinin yükünü nasıl azaltacağını anlamak da kolay değildir. Senato ile Meclis'in yapısını genel seçimlerde siyasi partilerin aldığı oy oranları belirleyecektir. Seçimlerde tek başına çoğunluğu kazanacak parti, her iki organda da bu oranda temsil edilecektir. Aynı siyasi partiye mensup bu çoğunlukların yasama tasarruflarında farklı hareket edeceklerini düşünmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Yasama tasarruflarını, kanun ve anayasa değişikliklerini anayasaya uygunluk açısından denetlemek, ancak bir yargı organının görev ve yetkisidir. Yasama organının bir parçası olan senatonun böyle bir yetkiyle donatılması herhalde düşünülemeyecektir. Bu bakımdan senatonun Anayasa Mahkemesinin yükünü azaltacağı düşüncesi, halisane bir beklentiden öteye geçemeyecektir.

Sayın Meclis Başkanı'nın, içinden geçilen kriz sürecine ilişkin endişe ve düşüncelerin açıkça ifade edileceği ve çıkış yollarının konuşulacağı serbest gündemli bir toplantı düşüncesi iyi niyetli bir yaklaşım olarak görülebilecektir. Ancak, burada da şu husus üzerinde çok iyi düşünülmesi gerekli olacaktır. Parlamentonun ortak görüş ve hissiyatını yansıtan bildirilerin Genel Kurulda kabul edilerek kamuoyuna duyurulması, ancak dış politikaya ilişkin milli meselelerde zaman zaman başvurulan bir yöntem olmuştur. Ancak, iç meselelerde böyle bir yönteme başvurmanın parlamento geleneğimizde yeri bulunmamaktadır. Bu hususun layıkıyla göz önünde tutulması gerekli olacaktır. MHP, Meclis Başkanı'ndan böyle bir davet alındığı takdirde konuyu her yönüyle değerlendirecek ve varacağı sonuca göre hareket edecektir.”

-“NORMALLEŞME SÜRECİ BAŞLATILMALI”-

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ağır bir siyasi kriz ortamına sürüklenen Türkiye'nin, bugün en büyük ihtiyacının, sağduyunun rehberliğinde krizin tahribatını imkanlar ölçüsünde sınırlandırmak ve bir normalleşme sürecinin başlatılmasının ortamını ve şartlarını hazırlamak olduğunu bildirdi.

Bu kritik geçiş döneminde herkes sükunetini koruması ve tahriklere kapılmayarak demokratik bir olgunluk ve kararlılık sergilemesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, “Türkiye çok keskin bir virajdan geçmektedir. Burada önemli olan AKP'nin bu virajı nasıl döneceği değil, demokrasi arabasının bu virajda devrilmemesidir” dedi.

Bahçeli, siyasi krizin rejim bunalımına dönüşmesinden ve demokrasinin dış müdahaleye maruz kalmasından siyasi çıkar sağlamayı hesaplayan çevrelerin ara rejim heveslerine set çekilmesinin, siyaset kurumunun önündeki en önemli misyon olduğunu da ifade ederek, “Bunun için TBMM krizden çıkış ve normalleşme yolunda üzerine düşeni yapmalı ve soruna demokrasi içinde çözüm üretebilmelidir. Bu noktada hiçbir siyasi parti ve siyasetçinin geleceğinin, demokratik parlamenter rejimin geleceğinden daha önemli olmadığı unutulmamalıdır. Esas olan demokratik rejimi korumaktır” diye konuştu.

-“TBMM AÇIK VE GÖREVİNİN BAŞINDA”

MHP'nin bugünkü krizi, demokrasi korunarak aşılacağına inandığını ve bunun için üzerine düşeni yapmaya hazır ve kararlı olduğunu vurgulayan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kapatma davasının sonucu ne olursa olsun, TBMM açıktır ve görevinin başındadır. Türkiye'nin hükümetsiz kalması düşünülemeyecektir. Parlamento çözümü üretmeye ve içinden bir hükümet çıkarmaya muktedirdir. Bunun kapatma davası sürecinin sonucu beklenmeden gerçekleşmesi imkanlarının araştırılması, normalleşme süreci bakımından kilit öneme sahiptir. Son tahlilde Türk milletinin hakemliğine başvurma yolu da her zaman açıktır. Bu bakımdan, ateşin üzerine benzinle giderek krizi derinleştirecek ve rejim bunalımına davetiye çıkaracak hareketlerden kaçınmak herkes için milli bir görevdir. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere bütün siyasi partiler, demokratik Parlamenter rejim çökerse bunun altında kendilerinin de kalacağını, Türk milletinin ve tarihin siyasi ihtirasları uğruna demokrasiyi ateşe atanları affetmeyeceğini unutmamalıdır. Bugüne kadar tahterevalli siyasetinin iki ucunda oturan AKP ve CHP, hiç olmazsa şimdi rejimin dengeye oturması için siyasi sorumluluk noktasında buluşmalıdır.

Sayın Başbakan ve AKP yöneticileri; kapatma davasının 340 milletvekilinin tümünü ve hükümeti rehin alması yerine, davaya konu olan milletvekillerinin bu sürecin sonucunu beklemeleri ve geride kalan 301 milletvekili ile siyasi istikrarın tesisi için yeni bir siyasi ve yönetim yapısı oluşturulmasını, krizden makul bir çıkış yolu olarak iyi niyetle değerlendirmek basiretini gösterebilmelidir. Bu konuda ortaya attığımız görüş ve düşüncelerin, siyasi çalkantı ortamının durulması ve istikrar hakim kılınarak normalleşme sürecinin önünün açılması dışında her hangi bir amacı bulunmamaktadır.”

-TUZAK İDDİALARI-

Devlet Bahçeli, bazı AK Parti'li yöneticilerinin bu öneriye gösterdikleri tepkilerin, yersiz ve anlamsız olduğunu ifade ederek, “AKP'nin parçalanması ve Başbakan Erdoğan'ın tasfiye edilmesi gibi niyetleri bize atfedenler, klonlamanın genetik özelliklerin korunarak bir organizmanın kopyalanması olduğunu unutmuş görünmektedirler. AKP'nin parçalanmasını isteyenlerin, bu siyasi partinin genetik özelliklerinin yeni bir siyasi yapıya aynen aktarılmasını düşünmeleri mümkün müdür?” diye konuştu.

AKP'nin bu düşüncelerine itibar edip etmemesinin kendi bilecekleri bir şey olduğunu ifade eden Bahçeli, sözlerini şöyle tamamladı:

“39 AKP milletvekilinin kapatma davasının sonuçlanmasına kadar kenarda beklemelerini kabul edilemez bir düşünce olarak görenlerin, hukuki sürecin kapatma ile sonuçlanması halinde kapatılan bir siyasi partinin devamı niteliğinde yeni bir parti kurulmasında karşılaşacakları sorunları düşünmeleri asgari basiretin icabıdır. AKP yöneticilerinin her şeyi yakarak ve yıkarak, demokrasiyi tehlikeye atarak topluca tasfiye olma yolunu seçmeleri kendi tercihleri olacaktır. Bizim endişe ve telaşımız, AKP'nin parçalanması ve Başbakan Erdoğan'ın kurban edilmesi değil, demokratik rejimin geleceğinin kurtarılmasıdır. Milliyetçi hareket, hiçbir siyasi partinin enkazı üzerinde kendi geleceğini belirlemez. Anayasa Mahkemesindeki kapatma davasının hiçbir dış müdahaleye maruz bırakılmadan kendi mecrasında biran önce sonuçlanması, Türkiye'nin önünü görebilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Yargı sürecinde hukuk kuralları içinde nasıl hareket edeceğine karar verecek olan AKP'dir. AKP'nin bu süreçle paranoyaların esiri olmaması ve cihat psikolojisi ve anlayışıyla hareket etmemesi kendisi açısından yararlı olabilecektir. Kapatma davası ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, AKP kapatılsın veya kapatılmasın, Türkiye'de yeni bir dönem açılacaktır. Herkes bu yeni dönemi iyi okumalı ve anlamalı ve kendisini buna şimdiden hazırlamalıdır. Milliyetçi Hareket, demokratik meşruiyet ve siyasi sorumluluk anlayışla, gerginliklerin tarafı olmadan Türkiye'nin temel sorunlarını makul ve meşru çözümlere kavuşturma iradesiyle buna hazırdır.”

Devlet Bahçeli, AK Parti ve Demokrat Parti'den istifa ederek MHP'ye katılan ve aralarında Balıkesir Küçükköy Belediye Başkanı Nedim Özdemir'in de bulunduğu bazı kişilere rozet taktı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!