Güncelleme Tarihi:
Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, Türkiye'nin ve Türk milletinin içinde bulunduğu ortamın, “son derece vahim ve endişe verici” olduğunu ileri sürdü. Hükümetin, ülkenin temel sorunlarını çözme iradesini kaybettiğini, yorulduğunu ve süreçlere teslim olduğunu iddia eden Bahçeli, devlet kurumları arasında olması gereken ahengin bozulduğunu, huzursuzluk ve uyumsuzluğun had safhaya ulaştığını savundu.
Milleti parçalara ayırarak yeni azınlıklar yaratma çabalarının Hükümet eliyle hız kazandığını iddia eden Bahçeli, “Yıkım projesini Anayasaya yerleştirmek için nabız yoklama çalışmaları başlatılmıştır. Kardeşliğimiz tehlikeye atılmış, mukaddesatı istismar edilmiş, ayrışma ve kutuplaşma tehlikesi baş göstermiş, birliği ve bütünlüğü tartışılır hale getirilmiştir” dedi.
Bahçeli, huzursuz ve tedirgin olan işçi, memur, doktor, eczacı, çiftçi, emekli, öğretmen ve esnafın hak arama mücadelesi verdiğini dile getirerek, aile içi şiddet, geçimsizlik ve kötü muamelede görülen tırmanışın, toplumun temelini tahrip ettiğini ve sayıları bin 600'ü aşan çocukların kayıp olduğu çok ağır bir sosyal travma hali görülmeye başlandığını anlattı.
“Bu tablonun maalesef eksiği vardır, fazlası yoktur. Karşımızdaki Türkiye gerçeği ve AKP tahribatının sonucu budur, bunlardan ibarettir” diyen Bahçeli, AK Parti zihniyetinin, 7 yılı aşan süreyi toplumu oyalamakla geçirdiğini söyledi.
Bahçeli, ülkedeki bu tabloya, “kriz, kargaşa, kaos, korku, kutuplaşma, kavga, ve karanlık”tan oluşan “7-K”lı tahribat zinciri adını verdiklerini anımsatarak, “Başbakanın son beyanlarından bu duruşumuzdan rahatsız olduğu anlaşılmaktadır” dedi.
“MİLLİYETÇİ HAREKETİ AĞZINA ALMASI HADDİ DEĞİL”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, MHP'yi anamuhalefet partisi ile ruh ikizi olmakla itham ettiğini belirten Bahçeli, şunları söyledi:
“Duruşumuzu adice bir suçlamayla 'ırkçı ajitasyon' olarak tanımlamıştır. Öncelikle şunu belirtmekte yarar vardır; Milletimizi cahiliye dönemi kabile kültürünün temsilcisi olarak kimliklere parçalama arayışları bilinen bir ilkel zihniyetin, milletleşmeden ve onun tarihi ve sosyolojik anlamından haberi olmayan geri bir vizyon körlüğünün, milleti tesadüfen bir araya gelmiş aşiretler ittifakı zanneden yozlaşmış bir kafa yapısının, aradığı kimliği bir türlü bulamamış, hangi milletin temsilcisi olacağına karar verememiş bir kişilik bunalımının, milletimizi oluşturan kültürleri tekerleme halinde sayarak ve her gün yenilerini ekleyerek yapılan ayrımcı ve kışkırtıcı anlayışın, PKK projelerini hayata geçirmek için çırpınan, çırpındıkça da batan proje sahiplerinin, bizim millet anlayışımızı anlamaları, bizim millet sevgimizi yorumlamaları, bizim millet varlığını korumak için göze alabileceklerimizi hesaba katmaları düşünülemez. Milleti kavim zanneden Başbakan Erdoğan'ın ne kültürü ne zihniyeti ne de bünyesi buna yeterlidir. Milliyetçi hareketin kucaklayıcı millet anlayışını ağzına alması ise hakkı ve haddi değildir.”
“PKK açılımı” olarak nitelendirdiği “demokratik açılım” sürecini anlatabilmek için yazılan 134 sayfalık kitapçığa değinen Bahçeli, bu kitapçıkta “Türk” kelimesinin geçmediğini iddia etti.
“RUH İKİZİ” BENZETMESİNE CEVAP VERDİ
Bahçeli, milleti parçalayacak, çözecek, kutuplaştıracak bu anlayışa saygı göstermelerinin, göz yummalarının söz konusu olmadığını ifade eden Bahçeli, şöyle devam etti:
“Bizi, ruh ikizi olmakla suçlaması konusuna gelince, söyleyeceklerimiz şunlardır; Sayın Erdoğan da Sayın Baykal da milletimizin evlatlarıdır. Mutlaka, tertemiz aileler içinde büyümüşler ve milletimizin bağrından siyaset hizmetine talip olmuşlardır. Hepsine saygı duyarız. Fikirlerine katılmasak da acımasızca eleştirsek de zaman zaman uyuştuğumuz zaman zaman ayrıldığımız görüşlerimiz olabilir. Bu, aynı topraklar üzerinde yetişmiş, eğitilmiş ve donanmış olmanın da doğal sonucudur. Bu itibarla, Başbakan Erdoğan'ın anlamı kendinden menkul bir benzetme ile bizi Sayın Baykal'la 'ruh ikizi' olduğumuzu söylemiş olması, kendi yorumudur. İzahı kendisini bağlar.
Ne var ki bu konuda ısrarlı olan Başbakan'a cevabımız şudur; İllaki bir ikiz olma hali yakıştırılacaksa, Sayın Baykal'la ve Sayın Erdoğan ile 'ruh ikizi' olmaya razı olabiliriz. Ancak, bir başbakan olarak Türk düşmanlarının, İmralı canisinin, Peşmerge reislerinin, Müslüman katillerinin, küresel zalimlerin, İslam karşıtlarının, soykırım iddiacılarının, sömürgeci zihniyetlerin ruh ikizi olmaktan utanç duyarız. Allah, böylesi çürümüşlüğün, bu rezaletlerin ve bu alçalmaların ikizlerinden de ve eş başkanlarından da stratejik ortaklarından da ve onlarla kucaklaşan idarecilerden milletimizi korusun.”
AK Parti'nin açılımı halka izahta sıkıntı çektiğini ileri süren Bahçeli, “Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Bütün gerçekler ve aktörler ortadadır. Başbakanın ve hükümetinin sancıları ve sıkıntıları bundandır” dedi.
“GAZ VERME” TARTIŞMASI
Erdoğan'ın, medya mensuplarından kendisine “kapıkulu” olmasını beklediğini ileri süren Bahçeli, “Bu itibarla geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan'ın 'gaz verdiklerini' söyledikleri medyaya yönelik ithamlarının ahlaki karşılığı bulunmamaktadır” dedi.
“Kendisini 'ikinci Atatürk' olarak açıklayanlara, 'ikinci Fatih' olarak ilan edenlere, kimsesizlerin kimi, sessizlerin sesi olarak tanımlayanlara suskun kalarak onaylayan Başbakan'ın, şimdi tahrik ettiği yandaş medyanın taleplerini gaz verme olarak yorumlamasının, içine düştüğü buhranın işareti olduğunu” ileri süren Bahçeli, şöyle devam etti:
“Her şeye rağmen, yıllardan beri içte ve dışta bir sonuç almak ve tavize zorlamak için övgülerle, cesaret ödülleriyle, kutlama törenleriyle, alkışlarla ve cesaretlendirme denilen dayatmalarla pompalanarak benliği sürekli şişirilmiş birisi için bu geldiği aşama bile son derece sevindiricidir. Dileğimiz, bu ruhiyat değişiminin devam etmesi, sırtı sıvazlanarak, arkasından tıpışlanarak gelinen uluslararası uçurumların kıyısından da tez zamanda dönmesidir. Böylesi bir samimi hesaplaşma mutlaka Türkiye'nin de hayrına olacak, 7 yıl boyunca küresel alkışlar, şakşaklar ve tezahüratlar üzerinde geldiği çıkmaz yoldan dönme umudu doğacaktır.
Bu itibarla, şayet bir dil sürçmesi değilse Başbakan'ın eleştirdiği bu 'gaz alma' konusu, stratejik bir zihniyet dönüşümüne işaret edecektir. Bu sözün arkasında duracak bir Başbakan ise meşruiyetini ve memnuniyetini dışarıda aramaktan vazgeçecek, yalnızca milletine dayanmak ve onun kendisi hakkındaki kararlarına saygı duymak durumunda kalacaktır. Bu hayırlı bir gelişmedir ve 7 yıldır söylediği en isabetli sözdür.”
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Başbakan Erdoğan'ın, sözünün sonunda sarf ettiği “basının artık daha özgür olduğuna” yönelik iddiasını “aldatma ve pişkinlik” olarak nitelendiren Bahçeli, “Devletin resmi yayın kuruluşu da dahil olmak üzere çok sayıda medya organının doğrudan veya dolaylı olarak Hükümetin güdümüne girdiği, 24 saat hükümetin papağanlığını yaptığı, yapmak istemeyenlerin ise baskılara maruz kaldığı bilinmektedir. Böyle bir sansürcü ve dayatmacı haber ve yorum ortamında Başbakanın basın özgürlüğünden bahsetmesi de medyanın yapılan iyi şeylere yer vermediğinden söz etmesi de tam bir iki yüzlülüktür” diye konuştu.
MHP Lideri Bahçeli, “AKP iktidarında, ecdadın alçakça suçlanmasında, soykırım avukatlığının yapılmasında, milli değerlerin aşağılanmasında, isyanlardan ve elebaşlarından övgüyle söz edilmesinde hükümetin başı çektiği tam bir özgürlük ortamının doğduğunu” ileri sürdü.
“ÖZGÜRLÜKTEN KASIT TÜRKLÜĞE HAKARETSE...”
Bahçeli, “Özgürlükten kasıt, Türklüğe hakaretse, evet bugün medyanın daha özgür olduğu kesindir. Özgürlükten maksat, Cumhuriyeti yıkma arayışları ise evet bugün basının daha özgür olduğu söylenebilir. Özgürlükten anlaşılan, iktidara kapıkulu olup, iaşesini hükümete yüz sürerek sağlamaksa, evet bugün medyanın daha özgür olduğu ortadadır” ifadelerini kullandı.
“Başbakan'ın özgür olduğunu söylediği işbirlikçi medyaya bakıldığında, partisinin çağrıları, uyarıları ve önerilerinin hiç yer almadığını” belirten Bahçeli, “Buna karşılık, partimize yönelik yalan, dolan, dalavere, manüplasyon, kara propaganda, iftira, çarpıtma, karalama, karatma, kötüleme vardır. Zannedersiniz ki böyle bir siyasi hareket, böyle bir siyasal duruş, böyle bir siyasi parti Türkiye;de bulunmamaktadır” dedi.
KAMU DİPLOMASİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ
Türkiye'de bugün tam bir “haberleşme kokuşması yaşandığını” iddia eden Bahçeli, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Son olarak yandaş medyayı da yeterli bulmayan Başbakan, 30 Ocak 2010 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan bir genelge ile Başbakanlık Başmüşavirliği sorumluluğunda Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ihdas etmiştir. Konu ile ilgili olarak cevabını arayacağımız sorular şunlardır:
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği uhdesinde bulunan 'Devlet çapında psikolojik harekatın planlanması, uygulamaların koordine ve kontrol edilmesi görevi' bir kanunla 2003 yılında neden iptal edilmiştir? Kanunla belirlenmiş bu görev yedi yıl sonra neden bir Başbakanlık genelgesiyle Başbakanlık Başmüşavirine tekrar verilmiştir? Darbe söylentileriyle ilişkilendirilen psikolojik harekat faaliyetlerinin 'kamu diplomasisi' adı arkasına gizlenerek yeniden ülke gündemine sokulmasının ve bu maksatla bir koordinatörlük oluşturulmasının gerçek nedenleri nelerdir? Bu faaliyetlerin koordinatörü Başbakanlık Başmüşaviri olacağına göre Başbakan kaynaklı olarak yurt içine yönelik bir psikolojik harekât faaliyeti mi söz konusudur? Başbakana doğrudan bağlı ve telefon dinleme faaliyetleri ile kuşkular uyandıran Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ile bu koordinatörlüğün ortak çalışması düşünülmekte midir?
Bu birimin açıklanan görevler dışında hangi maksatlara hizmet edeceği konusunda ciddi kuşkularımız vardır ve her çalışmasını dikkatle izleyeceğimiz bilinmelidir.”