Güncelleme Tarihi:
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Devlet Bahçeli, geçtiğimiz Pazar günü Ankara Kapalı Spor Salonu’nda 'Kerkük Sevdalıları Buluşuyor' toplantısında dünyaya anlamlı bir mesaj verildiğini, onbinlerce Kerkük aşığının zalimleri titrettiğini vurguladı. Bahçeli, Kerkük ve Musul’iun konuşulmasından dolayı bazı çevrelerin rahatsızlık duyduğunu, 1924 yılında dönemin milletvekillerine yılbaşı hediyesi olarak Misak-ı Milli haritasında Batum, Halep, Rakka, Deyr-i Zor, İdlib, Süleymaniye, Musul ve Kerkük’ün Türkiye toprağı olarak gösterildiğini söyledi.
Bahçeli şöyle devam etti:
"Türk askerini sırtından vuran alçaklarla yanak yanağa verip zehir imal edenler bize Misak-ı Milli hususunda ayar veremez, hizaya getiremez. Yönümüzü biliriz, yolsuz ve vatansızlara Osmanlı tokadını indiririz.
Şunu bir defa kesin hatlarla, keskin ifadelerle söylemek isterim ki; Misak-ı Milli Atatürk’tür, aynısıyla Türk milletinin hayat alanındaki tavizinin son sınırıdır. Mustafa Kemal, Misak-ı Milli’yi doğrudan doğruya Türk milletinin Anayasası olarak belirtmiştir. Ve de Misak-ı Milli’yi şöyle tarif etmiştir: Vatanın dış düşman karşısındaki durumunu ve yerini tespit eden kutsal bir kuraldır. Hatta aziz Atatürk, daha da ileri gidip şöyle demektedir: Misak-ı Millimizde muayyen ve müspet bir hat yoktur. Kuvvet ve kudretimizle tespit edeceğimiz hat, hatt-ı hudut olacaktır. Misak-ı Milli; Osmanlı İmparatorluğu’nun son Meclis-i Mebusan’ın 28 Ocak 1920’de kabul ettiği altı maddelik bir bildiridir ve Türk milletinin sözüdür. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi, Milli Mücadele’nin zafere ulaşmasını sağlayan ruh ve var oluş beyannamesidir.
Şimdi dikkatlerinize sunmak istediğim tarihi belge ve deliller vardır ve sırasıyla şöyledir: Merhum Ali Fuat Cebesoy, Misak-ı Milli isimli eserinde, Mustafa Kemal’in ta 1907’de sınırları çizdiğini anlatır.
Ardından Gazi Mustafa Kemal, 28 Aralık 1919’da yani Ankara’ya gelişinden bir gün sonra Ziraat Mektebi’nde bir bir Misak-ı Milli’nin sınırlarını etrafına açıklar. 1920’de Kütüphaney-i Kanaatin bastığı yeni Misak-ı Milli haritası her şeyiyle meydandadır. 1921’de kabul edilen İstiklal Madalyası Kanununa göre, belirlenmiş madalyanın arka yüzünde Misak-ı Milli haritası vardır. Ayrıca 1924 yılında dönemin muhterem milletvekillerine yılbaşı hediyesi olarak Misak-ı Milli haritası dağıtılmıştır. Bu haritada, Batum, Halep, Rakka, Deyr-i Zor, İdlib, Süleymaniye, Musul ve Kerkük Türkiye toprağı olarak gösterilmiştir.
Zoruna giden varsa, hoşuna gitmeyen bulunuyorsa bizim meselemiz değildir. Onlar doğruca müstevli kalıntılarının, haçlı hısımlarının dizinin dibinde soluklarını almalıdırlar, yakında da inşallah alacaklardır.
Tarihin çağrısına kulak tıkayanlar, istikbalin aydınlığına gözünü kapatan yersiz yurtsuzlardır ve vatan düşmanlarıdır. Misak-ı Milli Türk milletinin yeminidir, Türk milletinin varlığının aslında ucu açık sınır alanıdır.
Bu yemin tutulmalıdır, bu yemin yaşatılmalıdır. Yemin nedir bilmeyen, yeminleri bozan, bozmaya kalkan ne bizdendir, ne de bu millete dost ve samimidir. Şimdi anlaşıldı mı niye 82 Kerkük. Şimdi belli oldu mu niye 83 Musul. Bugünden 84’ü söylemeyeyim, çünkü 85’in heyecanı kalmayacaktır. Misak-ı Milli’den vazgeçmek gelecekten vazgeçmektir. Misak-ı Milli’den vazgeçmek istiklal haklarımızı pazarlık konusu yapmak demektir. Misak-ı Milli’nin ana felsefesi; 'Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada işgal edilmemiş, çoğunluğu Osmanlı ahalisi olan bölgeler kesin Türk yurdudur ve parçalanamayacaktır' anlayışına göre bina edilmiştir. Bize ne işiniz var Kerkük’te diyorlar, ama ABD’ye dönüp ne arıyorsunuz Irak’ta, ne geziyorsunuz Suriye’de demiyorlar, diyemiyorlar. Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizi silip Türk milletini yüz yıllık bir tarihe sıkıştırmaya kalkışanlara tekrar sesleniyorum: Tarih coğrafyaya dar geliyor, Türk milleti zincirleri kırıp yükseliyor. Bizi mahkum etmek isteyenlere çekin elinizi, kesin dilinizi diyorum. Gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz ikazında bulunuyorum. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunacağız, ancak bu durum tersine dönerse, bu ülkeler dağılırsa biz bu alt üst oluşa seyirci kalamayız, dışarıdan bakamayız.
Misak-ı Milli’nin mirasıyla ilgilenmek hakkımız olduğu kadar ecdadımızın bize yüklediği tarihi görevdir. Bu görevden kaçmayacağız. Bu görevi Allah’ın izniyle de yerine getireceğiz. Mesela Kerkük’ü, Musul’u, Batı Trakya’yı, Kıbrıs’ı son nefesimize kadar aklımızdan çıkarmayacağız. O zaman sözde Atatürkçü, özde mandacıların; layık oldukları yerde, tutsak ve rezil bir şekilde yaşamaktan başka seçenekleri olmayacaktır.
Henüz yaraları sarılmamış, sancıları dinmemiş, zalim sonuçları bitmemiş Birinci Dünya Savaşı’nın kanlı ve kara kaplı defteri Misak-ı Milli güneşi doğduğunda kapanacak, tarih rayına ve rotasına Allah’ın izni, milletimizin müdahalesiyle girmiş olacaktır."
"İDLİB OPERASYONU KOLAY OLMAYACAK, ZAMAN OLACAKTIR"
Devlet Bahçeli, Türk askerinin İdlib’e girmesine yönelik şunları söyledi:
"Elbette sınırlarımızın hemen dibindeki İdlib’te huzuru sağlamak ancak ve ancak terörün buradan sökülüp atılmasıyla mümkün olacaktır. Konu sadece Özgür Suriye Ordusu unsurlarıyla halledilecek cesamet ve seviyede değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri muharebe maksadıyla İdlib’e girmeyecekse de, her ihtimal ve saldırıya hazırlıklı ve tedbirli olması hayati önemdedir. İdlib’in terörden arındırılması, güneyden Akdeniz’e açılmak isteyen bölücü terör cephesinin El Bab’ta aldığı derin yarayı daha da derinleştirecek ve önüne aşılması imkansız engeller dikecektir. Aynı zamanda Suriye’nin kuzeyindeki El Kaide türevlerinin tasfiye ve temizliği açısından mühim bir rol oynayacaktır. Türkiye’nin güvenliği için İdlib asıl sahip ve sakinlerinin hakimiyetine girmelidir.
Güney sınırlarımız boyunca sahneye koyulan ihanet kampanyası mutlaka kaynağında mahvedilmeli, kanser hücreleri ürediği alanlarda yok edilmelidir. Bu durum Türkiye için bir varoluş meselesidir. İdlib’te geri duramayız, Afrin’deki fitne ve düşmanlıklara sessiz kalamayız. Bölgemizde servisi yapılan Bizans entrikalarına, konusu ölüm ve vahşet olan dehşet verici kapışmaya Türkiye milli gücüyle, birlik ruhuyla karşı durmalıdır. HTŞ, IŞİD, FETÖ, PYD-YPG, PKK ve benzeri katil ve cinayet örgütlerine Türk milletinin gazabı, Türk devletinin kudreti gösterilmelidir. İdlib operasyonu kolay olmayacak, zaman alacaktır. Gelişmelerin seyri buna işaret etmektedir. Ama sabırlı, akıllı, stratejik davranmak; gerektiği yerde silahlı mücadeleden de kaçınmamak lazımdır. İdlib’te terör örgütlerinin direnişindeki dozaj, kaçabilecekleri alanlar, alabilecekleri destek ve takviyeler, Astana ruhuna bağlılık, ittifak içindeki ülkelerin ilişkileri, hepsinden önemlisi de bölge halkının bakışı operasyonun akışını etkileyecektir. Burada dikkat edilmesi gereken en temel sorumluluk sivillere zarar verilmemesidir.
Esad rejiminin hafta sonu İdlib’te, bir pazar yerini havadan bombalaması 10 kişinin hayatını kaybetmesine, 30 kişinin de yaralanmasına neden olmuştur. Bu bir cinayet, insanlık dışı bir saldırıdır. Türkiye olarak sınırlarımızı tam bir güvenliğe almak, sınır ötesinden kaynaklanan her türlü tahrik, taciz ve tertiplere karşı teyakkuz halinde bulunmak şarttır. Özellikle yeni bir göç dalgasına, yeni bir sığınmacı yığılmasına karşı önlemleri Suriye sınırında alıp insani krizi burada karşılamak da acil bir ihtiyaçtır. Türk milleti beka mücadelesinde tek ses, tek bir nefestir. Canilere hak ettikleri acıklı ders kesinkes verilmelidir. Türkiye’nin geleceğini tehdit eden, terör devleti oluşumuna çanak tutan, bunun için zaman kollayan her mihraka, her alçağa bu dünyayı dar etmek bizim için şanlı bir hedeftir. Bu hedefe ok gibi saplanıp terörü imha etmek için lazım gelen güç ve irade Türk milletinde vardır, bunu da herkes görecektir."
"İKİ DEVLET ARASINDAKİ İNATÇI GERİLİMLERİN VATANDAŞLARINA ZARAR OLARAK YANSIMASI HATADIR"
Devlet Bahçeli, ABD ile Türkiye’nin karşılıklı vize durdurma kararına ilişkin şu ifadeleri kullandı:
"Trump yönetimi ise Barzani’nin korsan referandumunu meşruiyet açısından sorgulamamakta, sadece zamansız bulmaktadır. ABD, hiçbir zaman Barzani’ye referandumu yapmayın dememiştir. Zamanlamadaki sorunları paylaşmıştır. Beyaz Saray yönetimi ikircikli ve ikiyüzlü davranmıştır. Ve Türkiye’nin bölgede inisiyatif almasından rahatsızdır. ABD binlerce kilometre uzaktan gelip operasyon yapacak, bu doğru olacak; Türkiye yanı başındaki musibet ve felaketlere milli çıkarları doğrultusunda tepki verip müdahale edince yanlış olacak. Böyle bir dünya nerede vardır? Böyle bir acizlik nasıl kabul edilecektir? Bizim bu şekilde düşünenlere söyleyeceğimiz şudur: Ya haddinizi bilin, ya da yankiliğinizi gidin kendi topraklarınızda sergileyin.
Barzani’nin arkasından itekleyenler, onu şevklendirenler Trump’ın çevresindeki karanlık yüzlerdir. ABD sudan bahanelerle sanal kriz arayışına yeltenmiştir. ABD Konsolosluğu'nda çalışan, çarpık ve kuşkulu ilişki ağları olan bir şahsın bir süre önce tutuklanmasından sonra Büyükelçilik skandal bir karara imza atmıştır. 8 Ekim 2017’den itibaren, Türkiye’deki tüm ABD diplomatik misyonlardaki göçmen olmayan vize hizmetleri askıya alınmıştır. Elbette buna mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde anında misilleme yapılmıştır. ABD vize engeliyle neyi amaçlamaktadır? Hani dosttuk? Hani iki ülke hiç olmadığı kadar yakındı? Bu masalları Trump anlatmıyor muydu? Kısa zaman içinde değişen ne oldu? Kimin damarına basıldı? Kimlerin uykuları kaçtı, kimler kabus yaşamaya başladı? İki devlet arasındaki inatçı gerilimlerin vatandaşlarına zarar olarak yansıması hatadır. ABD’nin, dostluk, müttefiklik, stratejik ortaklık vizesinin süresi sanıyorum dolmak üzeredir.
Bu hezeyanın, akıl tutulması anlamına gelen kararın iki ülke arasındaki uçurumu derinleştirmekten başka işlevi olmayacaktır. ABD’nin yanlıştan dönmesi, yangına körükle gitmekten kaçınması ümit ve temennimdir. Hiç unutulmasın, ABD’nin 241 yıllık bir mazisi vardır; Türk devletinin mazisi ise binlerce yıllıktır. Biz asırların mesafesini vizeyle aşmadık, zorlukları izin ve icazetle göğüslemedik. Hamd olsun, hangi geceyi gördük de sabahına ulaşmadık. ABD’nin vizeyle değil, insanlığın değerleriyle, küresel adalet ve vicdanın seviyesiyle, mazlumların dertleriyle ilgilenmesi ve bir müttefikini kaybetmemesi tavsiyemdir. Zulümle abat olanın akıbetinin berbat olacağını ben değil, maneviyatımız söylüyor, tarih diyor, insanlık vicdanı ifade ediyor. Vize buhranını sağduyu, sorumlu devlet ve siyaset aklıyla sonlandırmak, insanlarımıza ve ABD vatandaşlarına engel çıkarmaktan vazgeçmek herkesin öncelikli görevi olmalıdır. Bir Kızılderili sözünde aynen şöyle denir: Dur, dinle. Hep konuşursan hiçbir şey duyamazsın."