Güncelleme Tarihi:
Bahçeli, "Başbakan acaba mahkemenin önüne çıkmaktan, rüşvet ve yolsuzluktan mahkeme önüne çıkmaktan hesap vermekten niçin korkuyor? Niçin ödü kopuyor? 17-25 denilince saklanacak kovuk, kaçacak yer arayan bu Başbakan bize ne anlatmaya çalışıyor? Önce yüreğin yetiyorsa, cesaretin varsa, oğluyla birlikte hakim karşısına çıksın da o zaman görelim boyunun uzunluğunu. Ahlak ve adalet ile yüzleşmeden ermeni çetelerine göz kırpmak, Patrik’e zeytin dalı uzatmak korkaklığın alası değildir de nedir?" dedi.
"BU VATAN UĞRUNA SEVE SEVE CAN VERECEĞİZ"
Toprak bütünlüğü vurgusu yapan Bahçeli, "Bu tarihten sonra dönülecek başka toprak parçası, gidilecek başka göç güzergahı ve verilecek başka vatan köşesi asla ama asla kalmamıştır. Burasının adı Türkiye Cumhuriyeti, milletinin adı ise, büyük Türk milletidir. Ya bu vatanda yaşayacağız. Ya da bu vatan uğruna seve seve can vereceğiz. Ya üzerinde yaşan millet bir ve kardeşçe kalacaktır. Ya da Türk milletinin kayıplarına yeni halkalar eklenecektir. Göbek bağımızın kesildiği yer daima son nefesimizi vereceğimiz yer olacaktır. Bu hakikati, ne Recep Tayyip Erdoğan ne İmralı canisi ne bölücü mihraklar, ne de küresel işbirlikçileri değiştiremeyecektir" açıklamasında bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı sert bir dille eleştiren Bahçeli, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, korku edebiyatı ile tarihle yüzleşme sözleri ile geçmişimizi çarpıtma peşindedir. Başbakan yüz yıl önceki olayları, korkularımızdan arınarak ele almamız gerektiğini söylemektedir. Sözde soykırım tezlerine destek vermenin, taziye mektubu yazmanın yeni adı korkularımızdan kurtulmak olarak formüle edilmektedir. Başbakan’a göre son 2 yüzyıldır, bu topraklarda bölünme ve iltica vasıtası ile toplum terbiye edilmek istenmiştir. Sayın Erdoğan emin ol, böyle bir terbiye hali vasat bulsaydı senin adından ancak ve ancak mahalle aralarında birlikte top koşturduğun, bilye oynadığın arkadaşların bahsederdi" ifadelerine yer verdi.
"O ZAMAN GÖRELİM BOYUNUN UZUNLUĞUNU"
Bahçeli, "Başbakan Erdoğan, ’Türk müsün, Kürt müsün Boşnak mısın, Alevi misin… artık korkmayacaksın’ diyor. Cesaret abidesine kesilen Başbakan acaba mahkemenin önüne çıkmaktan, rüşvet ve yolsuzluktan mahkeme önüne çıkmaktan hesap vermekten niçin korkuyor? Niçin ödü kopuyor? 17-25 denilince saklanacak kovuk, kaçacak yer arayan bu Başbakan bize ne anlatmaya çalışıyor? Önce yüreğin yetiyorsa, cesaretin varsa, oğluyla birlikte hakim karşısına çıksın da o zaman görelim boyunun uzunluğunu. Ahlak ve adalet ile yüzleşmeden ermeni çetelerine göz kırpmak, Patrik’e zeytin dalı uzatmak korkaklığın alası değildir de nedir?" diye konuştu.
"KORKAKLIK DEĞİLDİR DE NEDİR?"
Bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin görüşüleceği gün Meclis Tv’nin yayında olmayacak olmasını eleştiren Bahçeli, "Kutlu vatanımızın bir bölümünde bölücü terör örgütü her gün provokasyonlarına yenilerini ilave ederken, İmralı canisi tehdit zincirini sıkılaştırırken çıt çıkarmamak korkaklık, sinmişlik ve rezillik değildir de nedir? Ona buna yüksek perdeden atıp tutarken, Müslüman kanına doymayanlara, küresel sömürü düzenini meşrulaştırmak için vızır vızır uğraşanlara kuzu kesilmek korkaklık değildir de nedir? Rüşvetçi eski bakanlarının pisliklerini temizlemek ve kamuoyundan uzak tutmak için TBMM’yi alet etmek, Meclis televizyonunu karartmak iflah olmaz korkaklık değildir de nedir?" diye sordu.
Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını ’korkaklık’ olarak yorumlayan Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti: "Yüce Divan riskini asgariye indirmek, evlerde saklanan ve bir türlü sıfırlanamayan milyarlarca liralık haram paranın kaynağını ve nereden elde edildiğini yargı önünde açıklamaktan imtina etmek için Cumhurbaşkanlığı’na aday olma hazırlığı korkaklık değildir de nedir? Başbakan aziz Türk milletine cesaret hakkında herhangi bir tavsiye ve temennide bulunacak bir sicile asla sahip değildir. Zira kendisi ve zihniyeti kargaları kovan bostan korkuluğunun aynısıdır. Başbakan korkakça, kaypakça hukuktan kaçmaktadır.
Başbakan tavizde cesurdur. Teslimiyette cesurdur. Türk’e hakarette, millete ihanette cesur ve patavatsızdır. Milli ilke ve ülkülere zarar verme konusunda pervasızdır. Bu nedenle Başbakan yüz yıl önceki meseleler üzerinden mangalda kül, deryada su bırakmadan atıp tutmak yerine izanlı ve ahlaklı olmayı öğrenmelidir. Bu ülkede Türk’üm diyen, Türk milletine mensubiyetten şeref duyan hiç kimse korkmamış ve korkmayacaktır. Türk milletini korkutacak fani de henüz anasından doğmamıştır. Fakat Başbakan Türk’üm, doğruyum, çalışkanım seslenişinden ürkmüş ve korkmuştur. Bunun için de Andımızı hayasızca kaldırmıştır. TC’den korkmuş, tabelalardan sildirmiştir. "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünden korkmuş, karşı saldırıya geçmiştir. Türk kimliğinden korkmuş, Türkiyelilik zırvasını benimsemiştir."
"RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DAN CUMHURBAŞKANI OLMAZ"
Şair Ziya Gökalp’ın Kavim şiirinin bir dörtlüğünü okuyarak Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olamayacağını söyleyen Bahçeli, "Tarihindeki olayları önemsiz gören, acı hatıraları buruşturup bir kenara atan milletlerin bunlarla tekraren karşılaşması şaşmaz bir hakikattir. Başbakan’da tarih şuuru yoktur, milli haslet ve hassasiyet sıfırdır. Başbakan Türk tarihiyle değil, hiçbir doğru yönü olmayan kendi kişisel tarihiyle yüzleşmelidir. İnşa ettiği korku devletinin, kurduğu baskı ve istihbarat düzeninin, yaydığı kötü kokuların önce milli vicdanlarda bedelini ödemelidir. Sonra yüzü kalırsa, dermanı olursa çıkıp geçmişle ilgili ahkam kesmelidir. Bakınız Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp, Kavim şiirinin bir dörtlüğünde, bugüne mesaj verircesine ne diyor: Karacık Dağı’ndan Kıpçak Çölü’nden, Gelen atalarım gibi Türk’üm ben. Bana yol gösteren benden olmalı, Olamaz Türk’e baş Türk’üm demeyen, Osmanlı kalamaz Türk’ü sevmeyen. Herhalde Başbakan kendisine ait payı çıkarmış, ne demek istediğimizi de anlamıştır. Recep Tayyip Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaz" açıklamasında bulundu.
3 MAYIS MİLLİYETÇİLER GÜNÜ TARİHİ
3 Mayıs Milliyetçiler Günü, tarihi konusunda bilgi vererek, gençlere tavsiyelerde bulunan Bahçeli şöyle konuştu: "Bugün 3 Mayıs Milliyetçiler Günü’nün 70. seneyi devriyesidir. 3 Mayıs milliyetçiliğin duygu ve düşünce havzasından hareket ve eylem sahasına inmesinin eşiğidir. 3 Mayıs 1944’de milliyetçilik demokratik refleksini göstermiş, milliyetçi kahramanlar kötü gidişata itiraz etmiştir. 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’da toplanan ve tıpkı sizin gibi inanmış olan Türk gençliği milliyetçiliğin şerefli sayfasında saygın ve eşsiz bir konuma yükselmişlerdir. O günlerde Türklük ve Türkçülük tıpkı bugünkü kötülenmiş ve karalanmıştır. Mesela, Merhum Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın evine baskınlar düzenlenmiş, Türk tarihi ve Türkçülükle ilgili eserler suç delili sayılmıştır. Anlayacağınız Türklük o zamanda suçlanmış, o zamanda horlanmıştır.
3 Mayıs 1944 hadiselerine giden süreci öncelikle iyi bilmek, iyi yorumlamak yapacağımız değerlendirmeler açısından çok mühimdir. Merhum Hüseyin Nihal Atsız’ın 20 Şubat 1944 tarihinden itibaren dönemin Başbakanı’na yazdığı açık mektupları 3 Mayıs’ın fitilini tutuşturmuş, bir bakıma milliyetçiliğin artık dar gelen kabuğunu kırmıştır. Tek parti döneminde, bir edebiyat öğretmeninin yüreklice, doğru gördüklerini, endişeyle izlediklerini dosdoğru bir şekilde Başbakan’a yazması haysiyetli bir davranış, korkusuz bir çıkıştır. Merhum Atsız Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeleri sade ve yalın bir dille kaleme almış, tehditlerin içyüzünü ustaca anlatmıştır.
Bu gelişmelerden rahatsız olan devrin dalkavukluğunu yapan köhnemiş bazı isimler milliyetçi canlanmayı sindirebilmek için devlet imkanlarını seferber etmiş ve mahkemeleri devreye sokmuştur. Aleyhine dava açılan Merhum Atsız İstanbul’dan Ankara’ya gelerek h?kim karşısına çıkmıştır. Özellikle 3 Mayıs 1944’de milliyetçi gençlerin haksızlığa tepkileri, zulme eğilmeyen, güce boyun bükmeyen tavırları gıpta edilecek bir tablodur. Bu tarihteki milli öfkeden çekinen siyasi iktidar, 165 milliyetçiyi tutuklamış, bunlardan 23’ü hakkında vatana ihanet, gizli cemiyet kurma, iktidarı devirme suçlamalarından dolayı dava açılmıştır. Aralarında Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş, Necdet Sancar, Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Fethi Tevetoğlu, Reha Oğuz Türkkan, İsmet Rasin Tümtürk, Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Namık Orkun’un da bulunduğu milliyetçiliğin yüz akları insanlıkla bağdaşmayan muamelelere maruz kalmıştır. 3 Mayıs’ın kahramanları her türlü eziyet karşısında davalarından ödün vermemişlerdir. Bugün de Türkçülükle milliyetçiliği iki ayrı kutba koyup sanal medya üzerinden fitne ve dedikodu imali yapanlar kesinkes iyi niyetli değillerdir. Partimizin kurucusu Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, milli mücadele kahramanlarına, aramızdan ayrılan 3 Mayıs 1944’ün sembol isimlerine, tüm vatan ve dava şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum."