Güncelleme Tarihi:
Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, kamuoyunda “Arap Baharı” olarak bilinen olaylara değindi. Olayları “isyan ve halk hareketi olarak niteleyen Bahçeli, bu olayların yakın coğrafyaları alt üst ettiğini ve olumlu beklenti içinde olanları hayal kırıklığına uğrattığını savundu. Bahçeli, “Mısır'daki şiddet sahneleri, dinmek bilmeyen olaylar, Tahrir felsefesine aşırı anlam yükleyen herkesi mahcup etmiş ve yüzlerini kızartmıştır. Libya'daki insan hakları ihlalleri, işkenceler, cezaevlerinin dolup taşması bir diğer sorun olarak kendisini göstermektedir” diye konuştu.
“Küresel iştahın hedefine ulaşamadığı Suriye'de cinayetlere ve insanlık dramlarına her gün bir yenisi eklenmektedir” ifadesini kullanan Bahçeli, şöyle devam etti:
“Mübarek Mevlit Kandili'ni karşıladığımız gün, Humus kentinde sayıları 300'e yaklaşan kişinin saldırılara kurban gitmesi, insanım diyen herkesin, her vicdan sahibinin yüreğini sızlatmıştır. 11 aydır süren çatışmalar ve öz itibariyle iç savaş olarak tanımlanması gereken Suriye'deki olaylar, Humus'taki vahşet ve dehşet tablosuyla kritik bir eşiğe gelmiştir. Bu cinayetin faillerini, azmettiricilerini kınıyor ve buradan telin ediyorum. Humus'ta yaşanan insanlık trajedisinin, tam 30 yıl önceki Hama felaketinin yıldönümünde vuku bulmasını mutlaka iyi değerlendirmek ve analiz etmek mecburiyeti vardır.
Bize göre, Suriye yangını gittikçe genişlerken, buradan Şam uzmanı kesilenler, tam vakıf olmadıkları bilgi kırıntılarıyla ahkam kesenler yaptıkları yorumların nerelere varacağını da iyi görmelidirler. Hele hele, Humus'taki cinayetlerin tarafı kesin olarak netleşmeden, dağa doğru bir deyimle, saldırıların muhaliflerden mi yoksa Esad rejiminden mi kaynaklandığı açıklık kazanmadan, Batı'nın istediği şekilde değerlendirme yapanların, yakın coğrafyalarımızdaki bunalımda küçük ya da büyük oranda payları olacağını unutmamaları gerekmektedir.”
“İlk cephe alan...”
“Suriye'de, ne olmuştur da şimdi her yer karışmış ve vahşi eylemler, toplu infazlar belirgin hale gelmiştir?” sorusunu yönelten Bahçeli, bu sorunun cevabının, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile kardeşlikten birden bire nasıl düşmanlığa geldiğini izah etmesiyle kendiliğinden ortaya çıkacağını öne sürdü.
“Suriye'ye hemen hemen ilk cephe alanın AKP hükümeti olduğunu” öne süren Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdi merakımız Humus olaylarından sonra, Dışişleri Bakanı'nın, 'Türkiye'nin üzerine ne düşüyorsa yapacağı' beyanında toplanmaktadır. BM'yi göreve çağıran, uluslararası toplumun duyarsız kalmamasını bekleyen bu zihniyet, açıkça askeri müdahale şakşakçılığı yapmakta, adresi malum çevrelere APS ile Suriye'yi vurun daveti göndermektedir. Açıktır ki böylesi bir bilinç kayması, tarihi ve telafisi asla olmayacak bir hata olarak tarihe geçecektir. AKP'nin savaş çığırtkanlığı yapması ve komşu bir ülkeye müdahale niyetlerine destek olması kabul edilir gibi değildir. Suriye, komşu bir ülke olarak kendi iç dinamikleriyle meselelerini çözmeli ve yanı başımızda yeni bir işgal girişimi asla olmamalıdır. Irak tecrübesi bizim için yeterince öğretici ve ders verici niteliktedir.
AKP, yalnızca muhalifleri dikkate alan ve kollayan tarzından vazgeçerek, geniş bir diyalog ve iletişim ortamı için uluslararası çevreleri harekete geçirmeli ve Suriye'nin kanlı bir işgalin içine düşmesi mutlaka önlenmelidir. Suriye'ye küresel güçlerin şekil ve düzen vermesi yerine, tarafların güdümlü ve ön yargılı tavırlarından çıkması ve vakit çok geç olmadan inisiyatif almaları gerekmektedir.
Geldiğimiz bugünkü aşamada, tüm kartlar, Suriye'deki rejimin düşmesi, yönetimin tasfiye olması üzerine dağıtılmıştır. Kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ifade etmek lazımdır ki, Suriye'de olaylar kritik bir evreye dayanmıştır.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Andımızı kaldırmayı, okullarda Atatürk köşelerini çökertmeyi kafasına koyan AKP, bu gidişle kurduğu tuzaklara kendisi düşecek ve 'Türküm, doğruyum' nidalarının rüzgarında savrulmaktan kaçamayacaktır” dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, “AKP menşeli düzeysiz polemiklerin, vahamet derecesi yüksek tekliflerin, milletin kabullerine hançer vuran arsızlıkların, manidar bir şekilde hep belirli ağızlardan çıktığını” öne sürdü.
“Bu kapsamda, Gençliğe Hitabe ve Andımız üzerinden servis edilen proje ve kanaatler bir hayli etkinlik kazanmıştır” ifadesini kullanan Bahçeli, şöyle devam etti:
“AKP'nin görevli beyanatçısı, 'Gençliğe Hitabe'yi tartışmak lazım' diyerek, durduk yerde yeni bir çekişmenin ve kutuplaşmanın kurdelesini kesmiştir. Öncelikle ifade etmek isterim ki tartışmamız gereken Gençliğe Hitabe değil, AKP'nin seviyesizlikleri, sevimsizliği, Hürriyet ve İtilafçılıkla örtüşen şaibeli karakteridir. Dünün milli mücadelesinin önüne taş koyan, düşman süngülerine siper olan, teslim bayrağını kaldırarak son vatanımızı peşkeş çeken Hürriyet ve İtilafçı çürümüşlük AKP'de tekrar vasat bulmuştur.
Açık bir şekilde söylemek lazımdır ki AKP, Damat Ferit'in izinden, Milliyetçi Hareket de Mustafa Kemal'in felsefesinden feyiz almaktadır.
Bu nedenle, AKP sözcüleri tarafından ifşa edilen, 'Atatürk;ü kanunla sevdiremezsiniz, Atatürk'ü koruma kanunu ne büyük hüsran ve garip bir durum. Peygamberi bile koruma kanunu yok” sözlerinin esasen yadırganacak bir tarafı olmayacaktır. Hemen söylemelim ki Peygamber efendimizin, rahmet ve mağfiret elçisinin böylesine çapsız, düşük ve beyhude tartışmalara konu edilmesi günah ve ayıptır.
Türk milleti Atatürk'ü de kanunlarla sevmemiş ve sahiplenmemiştir. 'Yetmez ama evet' deniliyorsa oldu olacak, cansız bir vatan, kansız ve ruhsuz bir millet olalım, malum çevreler de rahata ersin, himayesi altında bulundukları da özlemlerine kavuşsun. İsterseniz ve takdir buyurursanız, emperyalist müzayede yoluyla şerefimizi, haysiyetimizi ve mukadderatımızı da devredelim ve her şeyden vazgeçerek topyekun yok olalım.”
“Ne zaman başı sıkışsa...”
Atatürk'ün, Gençliğe Hitabe'de, “memleketimizin dahilinde, iktidara sahip olanların gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde olabileceklerini ifade ettiğini” anımsatan Bahçeli, “Bu güruhun, şahsi menfaatlerini, istilacıların siyasi emelleriyle birleştirebileceği konusunda da hepimizi, hayrete düşüren bir tespit maharetiyle uyarmıştır. Bu ayakları yere basan ve isabetli teşhislerden dolayı Gençliğe Hitabe iktidar çevrelerinde rahatsızlık yaratmaktadır” şeklinde konuştu.
Türk milletinin yıkılmasını gözleyenlerin başaramayacaklarını, dönemsel kuvvetlerine güvenmelerinin bir işe yaramayacağını savunan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Andımızı kaldırmayı, okullarda Atatürk köşelerini çökertmeyi kafasına koyan AKP, bu gidişle kurduğu tuzaklara kendisi düşecek ve 'Türküm, doğruyum' nidalarının rüzgarında savrulmaktan kaçamayacaktır. AKP hükümeti, hangi şirret projeyi uygularsa uygulasın, Türk milletiyle bütünleşmiş milli değerlere ne şekilde el uzatırsa uzatsın, Milliyetçi Hareket Partisi'nin iktidarında tüm pislikler temizlenecek, yanlışlar düzeltilecek ve iade-i itibar mutlaka sağlanacaktır.
Cumhuriyet ile hesaplaşma içerisinde olanlar hemen sevinmesinler, zira hevesleri gün gelecek kursaklarında kalacaktır. AKP de yaptıklarının, işbirlikçiliğinin ve çözülmedeki ısrarının hesabını hukuk önünde mutlaka ödeyecektir.
AKP'nin kışkırttığı ihtilaflar, tahrik ettiği hizipler, her şeyden önce bin yıllık kardeşlik hukukumuzun surlarını ve içeriğini zedelemiştir. İnanç hortumculuğu, maneviyat tacirliği hep bu sürecin bir mahsulü olmuştur. AKP ne zaman sıkışsa, Anamuhalefet Partisi CHP cankurtaran gibi yetişmiş, tezgah altı siyaset ilişkisiyle kendisine pist olmuş ve suni teneffüs yapmıştır. Ne kadar inkar edilse de CHP nehri, AKP değirmeni durunca, tahliye vanalarını açmış ve iktidarın çarklarını çevirmiştir. CHP, AKP'nin serumudur, yoğun bakım nöbetçisi ve karanlık sokaklardaki teşrifatçısıdır.
Parti olarak, Türk gençliğinin hem manevi hem de milli değerlere sahip olmasını istememiz ve bunu da hedeflediğimiz net ve tartışmasızdır.”
MHP'nin dinine bağlı olanların güvencesi, bunun dışında kalanların da sigortası olduklarını vurgulayan Bahçeli, “Bizim için tabiidir ki vazgeçmeyeceğimiz hedef; milli ve manevi değerleri almış, öğrenmiş ve bunun gereğini yapan bir neslin var olmasıdır” dedi.
“19 Mayıs törenleri”
“Gerçekler ayan beyan ortaya çıkmıştır ki AKP, Cumhuriyet'e ait ve dair ne varsa karşısına almakta ve hırpalamaktadır” ifadesini kullanan Bahçeli, “Bu zihniyet algısıyla birlikte, çirkeflik adım adım güçlenmiş, çamur siyaseti hızla zemin bulmuş, iftira ve hakaret virüsü salgın haline gelmiştir. Meselenin içimizi acıtan ve yakan en bariz tarafı da, AKP'nin, Cumhuriyet'in temellerine alenen ve hiçbir korkuya kapılmadan suikast düzenlemesi olmuştur” diye konuştu.
“23 Nisan, 30 Ağustos ve 29 Ekim'in etrafının sarılmasından sonra sıra Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkış tarihine geldiğini” öne süren Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bildiğiniz üzere, yalnızca sıfatında millilik vasfı kalan Eğitim Bakanlığı, 19 Mayıs törenlerinin Ankara dışındaki illerde anılmasının önüne geçmiş ve sorunlu bir karara imza atmıştır. Başbakan Erdoğan, bizim, kendilerinin millet ve vatan sevgisini, memleket sevdasını ölçecek kalibrede olmadığımızı dile getirmiştir. Doğrudur, biz Sayın Başbakan'ın ve zihniyetinin vatan ve millet sevgisini ölçecek kalibrede değiliz. Çünkü, biz olmayan bir şeyi ölçecek durumda ve seviyede değiliz.
Netice itibariyle, 19 Mayıs törenlerinin, öğrencilere ve ailelerine sözde külfet getirmesi, eğitim ve öğretim sürecini olumsuz etkilemesi ve soğuk hava şartları gibi bahanelere sığınılarak kısıtlanması planlanmıştır. Elbette bunlar, AKP'nin kendi ucube görüşü olmakla birlikte, yanlışı savunmaya dönük mazeret kurgusundan öte bir anlam taşımayacaktır.
Şurası üzeri örtülemeyecek kadar açık bir gerçektir ki 19 Mayıs kutlamalarından rahatsızlık duyulmasının gerisinde 29 Ekim 1923 tarihine dönük kızgınlık bulunmaktadır.
Bizim nazarımızda, kurtuluş mücadelesinin mehabetini ve muhteşemliğini sarsmaya dönük her niyet sahibi, dünkü işgal kuvvetlerinin bugüne yansıyan bakiyesidir, artığıdır ve geride kalan kalıntısıdır. 19 Mayıs'a, Cumhuriyet'e ve Türk milletine karşı hazım zorunu yaşayan kim varsa, bugün küllerinden yeniden dirilmiştir.”