Tuhaf bir mevsimdi. Ben yaz sonu gibi hatırlıyorum. Oysa yaz başlangıcı. Yıllar geçtikçe bana güz ortası gibi göründü. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor. Sabri kapıdan içeri giriyor; herhalde bahçe kapısı. Genç kadın, sağanak altında, palmiyeler cadalozuna sırtını vermiş.
Palmiyeler cadalozuna sırtını vermiş genç kadın gülümsüyor; yüzünde
"çok mesut bir gülümseme." Mavi keten elbisesi sırılsıklam. Genç kadın, yüzünde çok mesut bir gülümseme,
"küçük bir menüet figürüyle" olduğu yerde dönüyor, iki eli eteklerinde...
Uzun zaman bahçeyi düşündüm, gördüm. Yaz yağmurunda bahçe kapısından içeriye girdim. Biraz andırıyordum Sabri’yi. Galiba Sabri’ye özenir, onun yerinde olmak isterdim.
Menüet figürünü epey merak ettim. Sözlükte sadece
"bir çeşit dans ve bunun havası" yazılıydı. Öykülerin sözlüklerle okunmaması gerektiğini galiba, bir çeşit dans ve bunun havası menüetle öğrendim. Genç kadın, ıslandığına kayıtsız, eski zamanı hatırlamışçasına, palmiyelere sarmaşık sarmanın bahçe töresi olduğunu söylüyor,
"... Bu cins ağaçlara daima bir sarmaşık sararlar..."
Öyle yazmışsınız ama, eski bahçeleri az çok bilirim. Palmiyelere sarmaşık sarılır mıydı? Selvilere mor salkım, belki. Sarmaşığın sarılıp güverdiği tek palmiye hatırlamıyorum.
Kaç bahçe yazdınız
"... Acaba kurudu mu?" İri elmas küpeleri parlıyor genç kadının. Kaç bahçe yazdınız, kaç bahçe yazdım? Eski bahçede, genç kadın, kestane renkli gözleriyle, Sabri’ye tekrar gülümsüyordu. Az berisinde bir öbek
"margarit." Ben olsam
"margarita" diye yazardım. Ama sen yazmadın, sen sadece okudun! diyorsunuz. Okudum ve unutamadım.
Öldünüz, ben yaşıyorum. Tekrar, yazı masası başında, sizin yaz yağmuruyla başlayan hikáyenize dönüyorum. Kadın elini ağaçtan çekiyor; o, sarmaşıksız palmiye olmalı.
"... bahçenin son gülleri" diye yazmışsınız. Henüz yaz mevsimindeyken. (Güllerin ne zaman açtığına bakmalıyız) Yazdı, hatta yaz başlangıcı; güller yaz boyunca.
"... bu güzel yaz gecesinden..." Oysa bir yaz sabahını anlatıyordunuz. Dalgınlığınıza geldiğini sanmıyorum. Sizi etkileyen, yazmaya alıp götüren, hepsi hepsi, son güller, yaz gecesi, yaz gecesinden kalma hülyalar,
rüya, şafak, ayna, külçülenen ışıklar ve hep bahçe.
Boğucu bir coşum dalgası gelip çarptı mı, yalnızca gülleri, tenha akşamı, gülümseyen genç kadın, avcumuza dökülüşecek yıldızlarıyla lacivert gökyüzü, sahile vuran dalgalar, yaz gecesini, bahçeyi yazmak! Ama niye? Gecede, yazı masası başında, ölüler kuşanmış, soruyorum.
Yanıtlamıyorsunuz.
Pikapta Debussy
Başlangıçta, eserinizle tanıştığım günlerde, aklımdan geçmezdi, bir gün hikáyenizde iz süreceğim. Onaltı yaş, belki daha küçük; düşünülemiyor. Sürüp gidecek sanılıyor gençlik.
Şimdi, altmışıma birkaç ay kala, Narmanlı Yurdu’ndaki odanızda, kendi kendinize konuştuğunuzu görüyorum, tıpkı benim her akşam yaptığım gibi. Bunu epeydir yapıyorsunuz. Biraz ötede sokakta, taşıtlar, kalabalık, Beyoğlu eğlenmeye hazırlanıyor. Tek başınıza konuşmalarınız, gece gündüz fark etmiyor, çevrenizde birileri, ölüler diriler fark etmiyor, onlarla söyleşircesine ve klakson sesleri, tramvayların dan danı. Pikapta Debussy; yaz yağmurunda gelen genç kadını, neredeyse altmış yıl önce yazıyorsunuz. Beni bu yüzden yanıtlamıyorsunuz, hikáyenize dalıp gittiğiniz için.
Yazıyordunuz, Narmanlı’daki odanızda. Boşuna hayatınızı sürükleyerek.
Boşuna hayatınızı sürükleyerek, bir yaz yağmuru, küpelerinde iri elmaslar bir genç kadın ve Sabri uydurdunuz. Bahçede karşılaştılar, genç kadın gülümsedi; tam o sırada siz o kadar yıpranmış, edebiyat kadar yaşlıydınız ama yazdıkça genceliyor, çocuk gibi seviniyordunuz.
Pas rengi
balık ağları
Sabri yıllardır
"bir aşkın başlangıcı denen mucizeli şey"i yaşamamış. Ama sonra aşk eskir, başlangıçtaki mucizeden eser kalmaz. Aşkın başlangıcına, o yürek çarpıntısına geri dönmeyi tercih ediyordunuz. Daha dün yazdığınız gibi; sırçadan kubbe birdenbire çatlasın, duruk zaman harekete geçsin, eski anılar hayat kazansın istiyorsunuz. Hem korkuyorsunuz hem istiyorsunuz. Geçmişi káğıt üstünde yaşatınca, anılar mutluluk verecek sandınız. Oysa büsbütün yaralayıcı. Hikáyenizi okuyanlar aşkın nereye varacağını bilmiyorlardı, mutsuz sonu siz baştan biliyordunuz...
Sabah yeli, yaz yağmuru, bir aşk başlangıcıymışçasına, iyi gelirdi, yaşamak sevinciyle. Apartman yığınağı Şişli’den fırlayıp gitmek. Uzun süre idare etti Boğaziçi. (Sizin bahçe karşı yakada) Yolum İstinye’den başlar, Kireçburnu’na uzanırdı. Kireçburnu’nda, az ötemde pas rengi balık ağları, kahve molası ve geri dönerken, fidanlığa dalıp gidiş. Ne güzel bir bahçeydi, yarı limonluk, bütün çiçekler, fidanlar, teneke kutudaki yavru mavi çam. Bir gün fidanlık bitti. Sonra koyu yeşil sarmaşık yerlerde sürüklenerek hepsini boğdu. Hiçbir şey kalmadı fidanlıktan. Sonra zaten yaşlandım, sabah yelinin çağrısı git git işitilmez oldu, yaz yağmurunun geçip giderken fısıltısı.
Sonra, oturdum, biriktirdiğim bahçeleri yazdım.