Güncelleme Tarihi:
İşte Bakan Bağış’ın yazdığı o makale:
Fransız İhtilali’nin bir ürünü olarak 26 Ağustos 1789 tarihinde Fransız Ulusal Meclisi’nde kabul edilen Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 10. Maddesi der ki: “Hiç kimse, kamu düzenini bozmadıkça -dini niteliğe sahip olsa da- düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemelidir.”
Bundan 223 yıl önce tespit edilen bu ilkelerin bugün evrensel ölçekte halen önemini koruyor olması, “Özgürlük, Eşitlik ve Adalet” çığlıklarıyla şekillenen Fransız İhtilali’nin dünya tarihindeki belirleyici etkisini de gösteriyor.
Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin de tarih boyunca Fransız İhtilali’nin sebep ve sonuçlarıyla paralel olarak şekillendiğini söylemek yanlış bir tespit olmayacaktır.
Ülkelerimiz köklü ve derin bir ortak geçmişi paylaşıyor. Kanuni Sultan Süleyman, Fransa Kralı 1. François’nın yardım talebine olumlu cevap verdiği tarih 1526’dır. Osmanlı döneminde Fransa Krallığına 1483’ten itibaren özel temsilciler gönderilmiştir. 1536’da 1.François ile Kanuni Sultan Süleyman arasında kurulan ittifak çerçevesinde Fransa İstanbul’da 1536 yılında mukim bir Büyükelçilik açmıştır. Osmanlı Devletinin 1720 yılında Fransa’ya gönderdiği uzun süreli ilk Büyükelçi Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’dir.
Gerek Osmanlı’nın son dönemlerindeki reform süreçlerinde, gerekse Türkiye Cumhuriyetinin idari ve fikri yapılanmasında Fransa’nın önemli bir model ülke olarak rol oynadığı aşikârdır. Bugün de ortak coğrafyalarının güçlü birer üyesi olarak Türkiye ve Fransa, hem diplomatik ve askeri, hem de ekonomik, siyasi ve kültürel düzeyde önemli bir işbirliği gündemine sahiptir.
Fransız Devrimi’nin öncülerinden Maximilien Robespierre’in: “Türkiye Fransa’nın en eski ve sadık müttefikidir.” sözü Türkiye tarafından her zaman memnuniyetle sahiplenilmiş ve bunun gereği yapılmıştır.
Avrupa Birliği içerisinde ülkelerimiz arasında birtakım sorunlu alanlar olsa da Türkiye, katılım müzakerelerine Fransa’nın da altında imzasının bulunduğu kararla başlamıştır.
HER ZAMAN DOST OLARAK GÖRDÜK
Biz Fransa’yı her zaman Türkiye’nin bir dostu olarak gördük ve işbirliğimizin, başta Avrupa coğrafyası olmak üzere bütün insanlığın huzur ve refahına önemli katkılarda bulunacağına inandık.
Buna rağmen, son dönemde ortaya atılan sözde Ermeni soykırımının inkârını cezalandıran yasa tasarısı bağlamında, Fransa’daki bazı çevrelerin Türkiye-Fransa dostluğunu da gölgeleme çabalarına şahit olduk.
Fransa’nın başka ülkelerin tarihi hakkında tek taraflı olarak yanlış hükümler vermeye çalışırken kendi değerlerini reddeden bir pozisyona gelmesi sadece Türkiye için değil, Fransız İhtilali’nin değerlerine inanan kitleler tarafından da hayal kırıklığıyla karşılanmıştır, karşılanacaktır.
Fransa’daki seçimler öncesinde Sarkozy yönetimi tarafından ortaya atılan sözde Ermeni tasarısı tartışılırken en anlamlı çıkışı Türkiye’deki Ermeni Patrikhanesi göstermişti. Patrikhane’nin söz konusu tasarıya tepki verirken dile getirdiği şu sözler herkese sağduyunun da adresini gösteriyor: “1600 yıllık koskoca bir tarihi ve hepimizi bekleyen aydınlık bir geleceği o acı olayların gölgesine terk edemeyiz”.
Tarihindeki karanlık veya belirsiz kalan sayfaları aydınlatma konusunda Türkiye her zaman özgüvenle hareket etmiştir.
1915 olaylarının objektif bir şekilde incelenmesi için de her zaman yapıcı ve yaratıcı fikirleri ortaya koyan taraf Türkiye olmuştur. Ortak bir tarih komisyonunun kurularak, arşivlerin açılması suretiyle olayların açıklığa kavuşturulması teklifi de bizzat Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a aittir ve bu teklif 7 yıldır cevap beklemektedir.
UMARIZ AYNI HATALAR TEKRARLANMAZ
AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanı olarak ve ülkede yaşayan Ermeni toplumunun varlığını dikkate alarak Fransa’nın 1915 olaylarına ilgisini anlayabiliyoruz. Ancak bu ilginin Fransa’yı gerçeklerden uzaklaştırarak hem Minsk Grubu’nda taraf hale getirecek, hem de Fransız toplumunun özgürlüklerini kısıtlayacak bir noktaya götürmesi Fransız halkına ve Fransız İhtilali’nin değerlerine aykırı bir durum olacaktır. Hollande yönetiminin AGİT Minsk Grubu çerçevesinde daha yapıcı ve ufuk açıcı bir rol oynayacağını umuyoruz.
Fransa’da gelecek nesilleri değil de gelecek seçimleri düşünen siyaset anlayışına ve siyasetçilere sandıkta Fransız halkının nasıl bir ders verdiği unutulmamalı, bu mesaj iyi okunmalıdır.
Fransa’da yeni seçilen Hollande yönetimiyle birlikte Türkiye-Fransa ilişkilerinin de normalleşme sürecine gireceğini, geçmişin hatalarının tekrarlanmayacağını ümit ediyoruz. Gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın, gerekse Sayın Başbakanımızın Sayın Hollande ile görüşmesi bu yöndeki ümitleri haklı çıkaran bir atmosferde gerçekleşti. Fransa Dışişleri Bakanı Fabius’un Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu ile ortak basın toplantısında sarf ettiği sözler kamuoyumuz tarafından da memnuniyetle karşılandı. Avrupa Birliği Konseyi’nin, Türkiye ile vize diyalogunu başlatmak için AB Komisyonu’na yetki veren kararında Fransa’nın desteği önemli bir eşiği aşmamızı sağladı.
Türkiye bu olumlu atmosferin muhafaza edilmesi yönünde samimi bir iradeye sahiptir. Aynı iradenin Fransız tarafınca da gösterileceği noktasında ümitlidir. Fransa’da Hollande yönetiminin geçmiş yönetimlerin hatalarını tekrarlamayacağını umuyoruz. Bu hatalar tekrarlanırsa bundan kimse kazançlı çıkmaz. Bunlar tekrarlanmaz ve Türk-Fransız işbirliği daha makul bir zeminde ilerlerse de bundan başta Fransa olmak üzere herkes kazançlı çıkar.