A.A
Oluşturulma Tarihi: Şubat 03, 2010 15:56
Anne veya babası alkol, sigara ve madde bağımlısı olan çocuklarda, bağımlılık oranının dört kat fazla olduğu belirtildi.
Antalya'nın Kemer ilçesinde düzenlenen Adsız Alkolikler 54. Türkiye Geleneksel Büyük Toplantısı'na katılan GÜ Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi olan ve 20 yıldır da Bağımlılık Ünitesi'nin sorumluluğunu üstlenen Prof. Dr. Zehra Arıkan, günümüzde alkol, kumar, nikotin,
yemek, seks, alışveriş ve teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan internet bağımlılıklarından söz edilebileceğini belirtti.
Bağımlılığın kişinin özürlüğünü kısıtlayan bir durum olduğunu ifade eden Arıkan, alkol, sigara ve madde bağımlılıklarında kişinin kendisi için gerekli olmayan bir maddeyi daha çok özenti, keyif veya herhangi bir sıkıntısını yatıştırma amacıyla kullanmaya başladığını söyledi.
Kişinin zaman içinde düzenli kullanıma geçtiğini ve gitgide miktarı artırdığını kaydeden Arıkan, “Bedensel, ruhsal ve toplumsal sıkıntılar yaşamaya başlıyor ama artık o maddeyi alma isteğini durduramıyor” dedi.
Bağımlılığın “biyolojik bir hastalık olduğuna” dikkati çeken Arıkan, düzenli alınan maddenin insan beyninin orta bölümündeki keyif maddesi olan dopaminin salgılandığı merkezde değişiklikler yaptığını bildirdi.
Prof. Dr. Arıkan, şöyle devam etti:
“Sevdiğimiz bir arkadaşımızla konuşurken, güzel bir
film izlerken, spor yaparken yani hoşlandığımız her şeyde dopamin salgılanıyor. Bağımlılık yapıcı maddeler de dopamin salgılayan maddeler. Kişi bunları aldığında dopamin salgılanıyor, kendini daha iyi hissediyor. Maddenin etkisi geçene kadar bu duygu sürüyor ama kişi daha sonraları da bunu aramaya başlıyor. Bu nedenle de düzenli kullanıma geçiyor ama bir dönem sonra o maddeler dopamin salgılayan hücreleri bozarak veya oradaki alıcı organları duyarsız hale getirerek dopaminin salgılanmasını azaltıyor. Bunun sonucunda beyin, 'Buna ihtiyacım var. Dopamin salgılayabilmem için daha çok madde kullan' diyor. Bu biyolojik bir emir, kişi de buna uyarak gitgide daha çok madde almak zorunda kalıyor. Almadığı zaman yoksunluk belirtileri, madde arama davranışları ortaya çıkıyor. Bu dayanılmaz bir istek.”
GENETİK YATKINLIKDünyada öteden beri bağımlı insanların “iradesiz”, “zayıf”, “kişiliksiz” gibi ağır sözcüklerle etiketlendiğini ifade eden Arıkan, “Halbuki öyle değil. Risk eşit. Biz de kullanırsak, kullanmayı düzenli hale getirirsek bağımlı oluruz. Çünkü maddelerin bağımlılık yapıcı özelliği var. Genetik yatkınlık da söz konusu. Araştırma ve çalışmalar, anne veya babası bağımlı olan çocuklarda, bağımlı olmayanlara göre dört kat daha fazla bağımlılık görüldüğünü ortaya koydu” diye konuştu.
Anne ve babası bağımlı olan çocukların maddeye karşı “duyarlı” olduğunu kaydeden Prof. Dr. Arıkan, “Yani onlar bir maddeyle karşılaştıklarında bağımlılık süreci çok daha hızlı işliyor, çok daha hızlı kontrolsüz hale geliyor” dedi.
Günümüzde bağımlılık tedavisinde sadece bağımlının tedavisi ile yetinilmediğini, bu bilgilerin de aktarıldığını belirten Arıkan, kişilerin bunu öğrendiklerinde çok duyarlı olduklarını, hem kendilerini kontrol etmek hem de çocuklarına bu bilgileri aktarmak istediklerini söyledi.
Türkiye'de son 20 yılda bağımlılık tedavi ünitelerinin, psikiyatrik eğitimin arttığını bildiren Arıkan, Adsız Alkolikler, Adsız Narkotikler gibi destek gruplarının arttığını, bu gruplara bağımlıların ailelerinin de katıldığını, ailelere hastalıkla nasıl baş edilebilecekleri konusunda yardımcı olunduğunu belirtti.
YÜZ GÜLDÜRÜCÜ SONUÇLARBağımlılık tedavisinin zor ve uzun soluklu olduğunu söyleyen Arıkan, yine de yüz güldürücü sonuçlar alındığını kaydetti.
Arıkan, şu bilgileri verdi:
“Kitaplarda, bağımlılık tedavisinde başarı oranları yüzde 1-5 diye yazıyor ama bunun hiçbir önemi yok. Kişi 1 yıl boyunca hiç madde kullanmazsa buna 'tam iyileşme' diyoruz. Ünitemizde tam iyileşme oranı yüzde 30-35 arasında. İkinci yıla başlama, üçüncü yılı götürme şansları da çok yüksek. İstatistiklere bakmayın. İçmek istemezseniz başarabilirsiniz.”
Prof. Dr. Arıkan, çocukların sahte keyif alanlarından uzak tutulması için onların yerine konulabilecek alanlar oluşturulması gerektiğini savundu.
İlköğretim çağından itibaren çocuklara eğitim verilmesinin yanı sıra spor tesisleri, oyun ve eğlence alanları gibi gerçek keyif alanları oluşturulmasını öneren Arıkan, “Bu işte en büyük görev yerel yönetimlere düşüyor” dedi.
Yasaklamaların yararına inanmadığını bildiren Arıkan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Dünya Sağlık Örgütü 'Kadınlar için haftada 5, erkekler için ise 10 kadeh standart içki risktir. Bunun altında kalın, böyle içtiğiniz takdirde bağımlılık kapıdadır' diyor. Bağımlılıkların yüzde 75'i 15- 22 yaş arasında başlıyor. Bu yaş dönemi, heyecan peşinde koştuğumuz, yasakların dikkatimizi çekip peşinden koştuğumuz bir dönemdir. O nedenle bu döneme gelmeden bu bilgileri aktarmamız gerekiyor yani ilköğretim çağlarından itibaren, kesitsel değil sürekli bir şey olmalı. Çocuklarımıza eğitim vermeliyiz ama başka seçenekler de sunmalıyız. Başka nelerden keyif alınabilir, sağlıklı keyifler nelerdir diye. Bu alanları çoğaltabilirsek zaten 'şunu içmeyin, bunu yapmayın' dememize bile gerek kalmayacak. Bunu içmeyin dediğimiz zaman gençlerde ters teper, daha çok içerler. Bunu demek yerine seçeneklerimizi çoğaltarak mücadeleyi okul, aile ve öğrenci odaklı yürütebilirsek daha kolay olacak.”