Murat Bardakçı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 17, 2005 00:00
Osmanlı tarihinin ‘veli’ diye anılan tek padişahı olan İkinci Bayezid, Fatih Sultan Mehmed’in oğlu idi ama gençlik yıllarını afyon kullanarak ve eğlence álemlerine dalarak geçirmişti. Bayezid, babası tarafından son derece sert bir şekilde uyarılmasından sonra kendisini dine verecek ve hem ‘sofu’, hem de ‘veli’ olarak bilinecekti.
Fatih Sultan Mehmed’in oğlu olan İkinci Bayezid, Osmanlı tarihinin ‘veli’ olarak anılan tek padişahıydı ama gençlik yıllarını eğlence álemlerine dalıp afyon çekerek geçirmiş ve dine babasının büyük hakaretlerine uğramasından sonra dönebilmişti.
Bayezid’e bu isim tesadüfen verilmemişti ve ‘Bayezid’ adı, 1402’de yaşanan Ankara Savaşı’nda Timur tarafından yenilgiye uğratılmasına rağmen Osmanlı tarihinde gazánın en büyük temsilcisi olan büyük dede Yıldırım Bayezid’den gelmekteydi. Ama, Fatih’in büyük ümitler bağladığı ve dedesi gibi bir komutan olmasını beklediği Bayezid, daha ilk gençliğinde bambaşka bir yola girmişti. Amasya’da sancakbeyi iken çevresinin de tesiriyle aşırı eğlence meclislerinde gününü gün ediyordu, iyice yoldan çıkmış, üstelik afyon kullanmaya başlamıştı.
Şehzade Bayezid, bu hayata Hızır Paşazáde Mahmud ve Müeyyedzáde Abdurrahman isimli iki adamı tarafından alıştırılmıştı. Fatih, olup bitenleri
haber alınca bu durumdan Bayezid’e devlet işlerinde yardımcı olması ve danışmanlık yapması için önceden Amasya’ya gönderdiği Fenárizáde Ahmed Bey’i sorumlu tuttu. Lalaya 5 Nisan 1479’da gönderdiği bir mektupta, şehzadenin yoldan çıkmasına niçin engel olmadığını soruyor ve şöyle diyordu:
‘Hızır Paşazáde Mahmud ve Müeyyedzáde Abdurrahman oğlumu yoldan çıkarmışlar ve aklını çelmişler. Garip macunlar, afyon şurubu ve afyondan yapılmış nice tuhaf keyif verici maddeler getirip birçok yararlarından ve güzel faydalarından bahsederek insanlık dairesinden çıkarıp mizacına rahatsızlık getirmişler. Sen orada ne iş için oturup duruyorsun ve ne bekliyorsun? Böyle bir edepsizliğin farkına varamamak akıl sahibi insanlara yakışan bir tavır değildir. Eğer bilgin dahilinde olup da bilmezden geliyorsan, bundan daha büyük büyük ihanet nasıl olur? Seni idam ettirmek aslında en doğru iş olurdu ama oğluma verdiğin hizmetin şerefi ve atalarının yüzü suyu için günah defterine af kalemi çekip suçunun lekesini merhamet mürekkebiyle kapattım. Ancak bir şartla: Bu yazımı alır almaz bütün işlerini bırakacak ve emirlerimi yerine getireceksin.
Emirlerim, şunlardır: O bedbahtların kirli vücutları oğlumun muhabbet dairesinden uzaklaştırıla. Senin alacağın tedbirlerin mükemmelliğine sonsuz derecede inancım vardır ve hıyanetleri bu kadar ortada, velinimetlerine ve efendilerine fenalık eden ve bütün kötülüklerin sebebi olan bu iki kişiyi yoketmek bence sevabın ta kendisidir. Bu hizmetinin karşılığı olarak bol bol da sevap bulacaksın’.
Fenárizáde Ahmed Bey, Fatih’in bu son derece sert mektubunu alınca hükümdara bir cevap göndererek emirleri yerine getirdiğini söyledi. Fatih, daha sonra oğlu Şehzade Bayezid’den bir mektup aldı. Bayezid, afyonu zayıflamak için aldığını ama artık bıraktığını söyleyerek af diliyordu.
Kötü alışkanlıklarından babasının bu sert uyarısı üzerine vazgeçen Şehzade Bayezid, sonraki senelerde bambaşka bir hayatın içine girdi, sofu oldu ve Osmanlı tarihinde de ‘Veli Bayezid’ diye anıldı.
Zencefilli kuzu kebabı
Süt kuzusunun budu, yarım saat kadar az suda haşlanır, çıkartılır ve havanda dövülmüş taze zencefile bulanır. Ayrı bir kapta eritilmiş ve hafif yanma kıvamına getirilmiş olan hális Vakfıkebir yağı, etin her tarafına temas edecek şekilde üzerine dökülür. Et birkaç noktasından bıçakla delinir ve deliklere soyulmuş sarmısak yerleştirilir. But, tercihan odun ateşiyle ısıtılan fırına yerleştirilir ve nar gibi kızarmasına yakın çıkartılarak üzerine bol kekik serpilir ve yeniden fırına verilir, birkaç dakika daha tutulur. Çıkartıldıktan sonra silkelenerek kemiklerinden ayrılır ve arzu edilirse nar ekşisine bulanır.
Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri YILMAZ)
Sahurda davul çalınıyor, kimileri bunun günah olduğunu söylüyor. Doğru mu?
D.TARAKÇI/ŞANLIURFA
Sahurda çalınan davul, hayra vesile olduğundan çalınmasının mahzuru yoktur.
Dinimizde kabir ziyaretinin yeri var mıdır, varsa ne şekilde yapılmalıdır? Ayrıca reenkarnasyon var mıdır?Sadık MAZLUM/İSTANBUL
- Dinimizde ibret almak maksadıyla kabir ziyaretinde bulunmak meşru kılınmıştır. Mezarlığı ziyaret eden şu şekilde selam verir: ‘Ey müminler yurdunun sakinleri, size selam olsun. Bizler de inşallah sizlere kavuşacağız. Allah’tan bizim için ve sizin için afiyet dilerim.’ Peygamberimiz, Baki mezarlığını ziyaret ettiğinde böyle selam verir ve dua ederdi. Ruh göçü anlamına gelen reenkarnasyon inancı, Hindistan ve Çin’in büyük bölümü başta olmak üzere bazı ülke ve bölgelerde varlığını sürdürmektedir. Bu inanca sahip olanlara göre, ruhun bir defa dünyaya gelmesiyle evreni tanıması mümkün değildir. Bunun için bir beden ölünce ruhu yenisine geçer, bu yeni bedende ruh öncekine oranla daha da olgunlaşır. İslam bilginleri, bu inanç tarzını reddetmişlerdir. İslam inancına göre ruh ezeli olmayıp sonradan yaratılmıştır. O bedenin tamamlayıcısıdır. Ahirette beden yeniden yaratılınca, ruh tekrar ona iade edilecektir. Dolayısıyla dünyadaki ameline göre mükáfat veya cezaya muhatap olacaktır. Kuran’da ruh göçünün olmadığı kesin olarak şu ayette ifade edilmektedir: ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım der. Hayır! Bu sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar bir perde (berzah) vardır.’