Güncelleme Tarihi:
Antakya’da inşaat işçiliği yaparak 5 çocuğuna bakan Mürsel Almaz, akrabalarını görmek için gittiği Suriye’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ajanı olduğu suçlamasıyla hapse atıldı. Suriye’nin işkenceleriyle nam salan askeri hapishanelerinde yaklaşık iki ay kalan Almaz, yaşadığı ve tanık olduğu işkenceleri ve kurtuluş hikayesini Milliyet’e anlattı.
5 çocuk babası Mürsel Almaz (40), geçen şubat ayına kadar hayatında hiç Suriye’ye gitmemişti. İdlib ve Lazkiye’deki akrabalarını görmek isteyen Türk vatandaşı Almaz ilk pasaportunu şubat ayında aldı. O tarihten sonra 7 kez Suriye’ye gidip gelen Almaz, ülkenin heryerini gezdi. Almaz’ın en fazla gittiği yer Türkiye sınırına 40 kilometre uzaklıkta olan İdlib eyaletiydi. Haziran ayında Suriye’ye 8’inci kez giden Almaz 24 sakin gün geçirdi.
‘Erdoğan’ın casusu’ diye suçladılar
Temmuz ayının 15’inde Türkiye sınırına sadece 200 metre uzaklıktaki Salkın köyü yakınlarındaki bir restorana gitti. Arkadaşının restoranına onun davetiyle giden Almaz, yolda 8 tankla karşılaştı. Tankların önünden daha önce defalarca sorunsuz bir şekilde geçtiğini söyleyen Almaz bu kez yapılan kimlik kontrolünde gözaltına alındığını anlattı.
Almaz, “Askerler beni durdurdu. Başbakan Erdoğan adına casusluk yaptığımı söylediler. Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül ve ailelerine, eşlerine küfür ettiler. 1 gün Salkın köyü yakınlarında şubede kaldım sonra Cisrüş Şugur’a götürüp sorguladılar. Sonraki gün ise kelepçeleyip İdlib’e götürdüler. Orada yaklaşık 200 kişilik bir koğuşta tuttular” dedi.
‘Sorgularda insanların uzuvları kesildi’
İdlib’deki Askeri İstihbarat Daire Başkanlığı’na götürülen Almaz’a burada elektrik verildi. İşkence yapılırken sıklıkla kullanılan Filistin askısına bağlandı. Günlerce askıda kaldığını söyleyen Almaz ayaklarının şişerek mosmor olduğunu anlattı.
8 gün kaldığı hapishanede her an ailesinin ve evinin özlemini duyduğunu söyleyen Almaz, korkunç günleri şöyle anlattı:
“İşkenceden sonra günlerce idrarımdan kan geldi. İşkenceye götürülenlerin çoğu vücudunun bir uzvu kesilmiş olarak dönüyordu. İdlib’deki hapishaneye bir gün erkek bir bebek getirildi. 20 günlük bebeğin muhalif olduğu öne sürülen babası aranıyordu. Babasını getirmek için bebeği rehin alan askerler genç adam gelmeyince herkesin gözü önünde bebeğin kafasına dayadıkları silahtaki kurşunu sıktı.”
‘Her yaş grubu ve her meslekten insan var’
İdlib’deki hapishanede 9 yaşındaki çocuktan 105 yaşındaki yaşlı adama kadar her yaştan insanın tutulduğunu anlatan Almaz koğuşta doktor, öğretmen, albay, binbaşı hatta general bile olduğunu söyledi. Almaz yakalanan askerlerin Esad rejiminin telefon dinlemelerine takıldığını anlattı.
“Öleceğime inanmıştım. Dakikaları sayıyordum. Ama çocuklarım için yaşadım” diyen Almaz, yakalandığında, cebinde bulunan 850 doları da askerlerin aldığını anlattı.
Almaz İdlib’teki 8 günün sonunda Şam’daki Filistin Kolu Askeri İstihbarat Tesisi’ne götürüldü. Şam’daki 5 katlı binada, yerin iki kat altındaki bir hücreye konulan Almaz’ın elleri ve ayakları sadece yemek verilirken yarım saatliğine çözüldü. Karanlık hücrede sadece bir tuvalet taşı olduğunu anlatan Almaz çırılçıplak tutulduğunu söyledi. 41 gün bu hapishanede kalan Almaz Esad askerleri tarafından Erdoğan’ın casusu olmakla, muhaliflere yardım etmekle ve silah kaçakçılığıyla suçlanıyordu.
Şam’daki hücresinden sorgu odasına işkence için götürülen Almaz burada bir adamın ezan okuduğu için dilinin kesildiğine şahit olduğunu da anlatarak şunları söyledi:
“Askerler tutuklulara, ‘Burada Allah yok. Allah olsa sizi kurtarırdı. Buranın Allah’ı da Peygamber’i de Esad’ diyerek Beşar Esad’ın fotoğrafını öptürüyordu. 5 metrelik sorgu odasında tırnaklar ve kesik uzuvlar vardı. Askerler işkence için sopadan, ipe, bıçaktan, elektrikli testereye kadar herşeyi kullanıyordu.”
41 gün sonra ‘özür dileriz olaya karışmamışsın’ dediler
Şam’da kaldığı 41 günün 21’ini işkencede geçirdiğini anlatan Almaz serbest kalışının hikayesini de şöyle anlatıyor:
“Bir gün bana gelip ‘Özür dileriz. Araştırdık, sen hiçbir olaya karışmamışsın. Eğer paran varsa biletini alırsın, sonra da seni bırakırız’ dediler. Daha sonra beni Şam’ın içindeki başka bir cezaevine götürdüler. Hep yabancılar vardı. Oradaki tek Türk bendim. Yaklaşık 10 gün kaldım.
‘Başkan ol deseler gitmem’
Gittiğimde cezaevindeki bölük komutanı ‘Benimle görüşmek isteyen varsa kabul ederim’ demiş. Ona gidip yardım istedim. Şam’daki Türk elçiliğini aradık. Yardıma geliyoruz dediler ama kimse gelmedi. İsmimi bile almadılar. Başka ülkelerden de tutuklular vardı. Herkesin ülkesinin elçiliği yardımcı oldu. Bir tek bizimki olmadı.
6 gün bekleyip yine elçiliği aradım. Paramın olmadığını söyledim. ‘Eşimi arayın o bana bilet alsın’ dedim. Eşim Emine’yi aramışlar. Şevki isimli bir yetkili ona yerimi söylemiş. Daha sonra kardeşim ve amcamın oğulları beni bulmak için Suriye’ye gelmiş. Kaldığım cezaevine 100 dolar rüşvet verip beni çıkarttılar. Tam 12 askeri araç eşliğinde havalanına götürülüp Şam’dan İstanbul’a giden bir uçağa bindirildim. 12 eylül tarihinde Türkiye’deydim. Türkiye’ye geldiğimde uçaktan inip yeri öptüm.
Bana, ‘Suriye’ye gel, cumhurbaşkanı ol’ bile deseler yine de gitmem. Şu an 40 yaşındayım ama kendimi 100 yaşında hissediyorum. Şimdi yerimden zor kalkıyorum.”