Mahir Kaynak, Gaziantep'te sıkıntılı bir çocukluk döneminden sonra Kuleli Askeri Lisesi'ni kazanıp İstanbul'a ayak basmış. Genç bir teğmenken sivil hayata geçmiş. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde asistanlık yıllarında MİT'e girmiş, öğrencileri etkileyen lider konumuna kadar gelmiş. 12 Mart koşullarında deşifre olan ilk büyük istihbaratçı Mahir Kaynak, olaylar yatıştıktan sonra da uzun yıllar MİT'te çalıştı, daire başkanlığına kadar yükseldi. Kamuoyunun ‘‘Komplo teorisyeni‘‘ yakıştırmasını pek sevmiyor, ‘‘Analizci’’liği tercih ediyor. Şimdi 68 yaşında olan Mahir Bey, eşi Şükran Hanım'la İktisat Fakültesi'nde tanışmış, okul bitince evlenmişler. İkisi kız üç çocukları var. Biri İTÜ mezunu bir mühendis, diğeri Boğaziçi mezunu bir iktisatçı, Deniz Hanım da akademisyen. Kaynak ailesinin ortanca çocuğu 1965 doğumlu Doç. Dr. Deniz Ülke Arıboğan 14 ve 7 yaşlarında iki çocuk annesi. Eşi Lütfü Arıboğan, eski
Galatasaray ve Milli Basket Takımının Kaptanı. Deniz Ülke Arıboğan İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü hocası. Akademik çalışmaları uluslararası güvenlik alanına yöneldikçe ‘‘Babama benzemekten ve onunla aynı alanlarda uzmanlaşmaktan kendimi hep sakındım’’ dediği noktaya gelmiş. Soğuk Savaş'ın son günlerinde dünya globalleşme tartışmalarına yeni başlamışken, Ülke Hanım bu konuya kafasına takmış. Nihayet 1993'te ‘‘Globalleşme Senaryosu'nun Aktörleri’’ başlıklı bir kitaba imzasını atmış. Kitapta terör grupları, organize suç örgütleri ve gizli servislerin çalışmalarını incelemiş. 1996'da ABD ve İskoçya'da uluslararası güvenlik, terörizm, örgütlü suç başlıklı bir dizi seminere katılmış. 1996'da kaleme aldığı 'Süper Terör' konulu bir makalesindeki öngörüleri dikkate değer: ‘‘Teröristler, herhangi bir laboratuvardan sağlanabilecek kobalt 60 ya da iyodin 131 gibi kimyasal maddeleri kamyonlara yerleştirip Dünya Ticaret Merkezi'ne saldırırlarsa, New York'un en önemli finans merkezi nesiller boyu yaşanmaz hale gelebilir.’’ Mahir Kaynak ile Deniz Ülke Arıboğan'ı çok yakından tanımayanlar 'armut dibine düştü' diyorlar. Baba-kızla birlikte yapılan bu röportaj ne kadar benzeyip ne kadar benzemediklerinin cevabı olabilir.
Babanız bir istihbaratçıydı, siz ne sanırdınız?
DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN- Biz babamı matematik öğretmeni zannederdik.
Neden başka bir meslek değil de matematikçi?
DÜA- Fen Fakültesi'nde matematik de okumuş. Fakat ilkokul dördüncü sınıftayken bir öğretmenim bana babamın matematik hocası değil istihbaratçı olduğunu söyledi. Hüngür hüngür ağlamaya başladığımı hatırlıyorum. Çünkü sanki babamın yaptığı işi kötü bir şeymiş gibi söylemişti bana. Çünkü biz çocuklar, olaylar meydana geldiğinde hiç farkında değildik.
MODA’YI SUADİYE BİLİRDİMMAHİR KAYNAK- Evet annesiyle ben çocukları olayların tamamen dışında tutmaya çalıştık. Ben deşifre olduğumda evimizi değiştirdik. Anneleri bir oyun buldu onu oynamaya başladık. Moda'ya taşınmıştık ama buranın adını Suadiye diye değiştirmiştik. Biz Suadiye'ye tatile gelmiş gibi oynuyorduk.
DÜA- Ben hala şuur altımda Moda'yı Suadiye Suadiye'yi de Moda diye bilirim.
MK- Yani semtin ve kendimizin isimlerini değiştirmiştik. Her birimiz yeni bir isim almış ve birbirimize o isimle hitap etmeye başlamıştık. Bunu çevredekiler, kimliğimizi öğrenmesin diye yapmıştık. Çocuklar sokakta soranlara babamın adı Mahir annemin adı Şükran demiyor, başka bir isim kullanıyorlardı. Çocuklar da bu oyunu çok sevdiler. Ankara'ya taşınana kadar durumu idare ettik.
Hiç kılık ya da tip değişikliğine gittiniz mi? Hani ajanlar yapar ya bıyık takmak etek giymek gibi?
MK- Hiçbir zaman öyle bir şeye gerek görmedim. Karşı taraf sizi öldürmeye karar verdiğinde zaten bundan kurtulamazsınız. Bu iş korunmayla değil dengeleri iyi hesaplamakla olur.
Babanızın ajan olduğunu öğrendikten sonra durumlar nasıl değişti?
DÜA- Şaşkınlık dönemini atlattıktan sonra kendimi James Bond'un kızı gibi hissetmeye başladım. Biraz da yabancı filmlerin etkisiyle tekvando ve karateye merak sardım. Bu meseleyi babamla da uzun zaman hiç konuşmadım. Açıkçası üniversiteye gelene kadar hayatımızı etkileyecek kadar farkında değildik biz bu durumun.
YAPTIĞIM İŞİN YANLIŞI YOK Ülke Hanım neden uluslararası güvenlik gibi bir konuda çalışmayı seçtiniz. Hani diyorlar ya 'armut dibine düşer' diye.
DÜA- Aslında ben özenle gayret ettim babamla aynı konuda çalışmamaya. Ama bu konular bana çok cazip geliyordu. Babam, hayatın pratiğinden yola çıkarak analiz yapar. Ben ise daha ziyade altyapıyla değil üstyapıyla ilgilenirim. Ben terör uzmanı değil uluslararası ilişkiler uzmanıyım. Globalleşme Senaryolarının Aktörleri kitabını yazarken, terör gruplarının sistemde önemli bir rol oynayacağını söylemiştim. Bu tez kitaptaki iddialardan sadece biriydi. 1996'da kaleme aldığım bir makalede, ‘‘Ericson'ın çarpan etkisi’’nden bahisle şunları yazmışım: Terörizm çok daha büyük çaplı güvenlik problemlerini başlatacak bir tetik olabilir. Bu tetikleme sistemli bir terör örgütü tarafından yapılırsa önümüzdeki dönemlerde Huntington'ın söylediği gibi bir uygarlıklar çatışması gibi olaylara neden olabilir.
Sizi bu konulara çeken James Bond'un kızı olmanız olmasın!
DÜA- Hayır hayır... Bu konular sadece bana değil herkese de cazip geliyordur diye düşünüyorum.
Aslında birbirine yakın alanlarda çalışıyorsunuz ama taban tabana zıt konumdasınız.
MK- Dikkat ediyorum da bizim aynı alanda çalışmamız rahatsızlık yaratıyor. Örneğin biz baba kız olarak doktorluğu seçseydik sizlerde böyle bir rahatsızlık ortaya çıkmazdı. Bu aslında benim üzerime yapıştırılmış etiketlerin hoş olmamasından kaynaklanıyor.
Peki neden hoş değil?
MK- Bu benim yaptığım işin hoş olmamasından kaynaklanmıyor. Öyle bir kanaat yaratılmış. Yaptığım işin ne ahlaka aykırı bir yanı vardır ne yanlışı ne de ilk defa yapılmaktadır. Buna rağmen toplumda bazı güçler benim misyonumu lanetlemiş.
Mahir Kaynak nasıl bir babadır?
DÜA- Valla çok iyi bir babadır. Küçükken tavlada bize mutlaka yenilirdi, üzülmeyelim, güvenimizi kaybetmeyelim diye. Katı kuralları yoktu. Sadece fazla telaşlıdır. Eve gelmemek başka bir yerde kalmak gibi şeylere izin vermezdi. Ben evlenene kadar evimizin dışında bir arkadaşta kalamadım.
Tutuculuktan mı kaynaklanıyordu yoksa bir ajan evhamı mı?
DÜA- Hayır, hiç bir mazbutluğu yoktur.
Erkek arkadaşlarınıza karışır mıydı?
DÜA- Hiç karışmazdı. Hatta eşimle ilk tanıştığım zamanlarda babama gelip, 'Baba seni erkek arkadaşımla tanıştırmak istiyorum' demiştim de 'İstemez, gerek yok, tanıştırma' diye bir cevap almıştım. Ama tanıyınca çok sevdi.
ECEVİT’E KIRGIN KALACAĞIM İnsanlara güvenir misiniz?
MK-Hayır asla. Benim insanlara karşı engin bir güvensizliğim vardır. Çok kötü bir çocukluk dönemi geçirdim. 14 yaşında ailemin yanından ayrılıp, askeri okula gittim. Kimsenin himayesi ve desteğini görmedim. Hayat yolumu kendim çizdim. Tüm zorlukları tek başıma aştım. Onun için de hayata karşı güvensizdim ve bu güvensizliğim de çocuklarımın üzerinde titizliğime yol açtı. Bu onları korumak amacına yöneliktir, onların zarara uğramasından endişe ederdim.
Sırlarınız çok mudur?
MK- Benim çok sırrım yoktur ama bu konuda asla konuşmam.
Çok polisiye okudunuz mu?
MK- Hayır aksine dünya klasiklerini severim. Diyebilirim ki tüm klasikleri okudum, hiç tanımadığım, karşılaşmadığım ve kendimde müşahede etmediğim birçok duyguyu, eğilimi edebiyatta öğrendim.
Hangi yazar favoriniz?
MK- Dostoyevski. Suç ve Ceza ile Yeraltından Notlar beni çok etkilemiştir.
Kızınızın ismini Edgar Allan Poe'dan esinlenerek koyduğunuza göre şiir seviyorsunuz.
MK- Evet halen okurum. Sadece yerli değil yabancı şairleri de takip ederdim. Eskiden ‘‘Tercüme’’ diye bir dergi çıkardı ve orada çok iyi yabancı şiir çevirileri vardı.
Nazım Hikmet okur muydunuz?
MK- Evet hem de severek okurdum.
DÜA- Bendeki Nazım sevgisinin temelleri ortaokuldayken atıldı. Bizim evde, bu yazar solcu, o sağcı gibi bir yasaklama ve savsaklama hiç olmadı. Mahallemizde iki grup vardı. Gruplardan biri 'umudumuz Ecevit'çiydi. Ben de o gruba dahildim. Yerlere yapışıp babama 'Ne olur Ecevit'e oy ver' diye yalvarmıştım. Babam da tamam tamam Ecevit'e oy vereceğim diye geçiştirmişti. Yıllar sonra Ecevit'i hiç sevmediğini öğrendim.
MK- Bizimkiler mahallede 'umudumuz Ecevit' diye dolaşırken Ecevit, yaptığı her üç konuşmanın ikisinde bana çatıyordu. Madanoğlu'nu darbe yapmaya sevketmişim diye. O dönem ben yaptığım savunmada, böyle bir şeyin mümkün olmadığını, bunu öne sürmenin orduya hakaret olacağını söylüyordum. Ecevit'e hayatım boyunca kırgın kalacağım. Ama ailemin hiçbir ferdinin siyasi tercihine karışmıyordum.
DÜA- Annem CHP geleneğine inanır. Sıkı bir sosyal demokrattır. İşte o dönemde bütün bunlara rağmen annem gidip Ecevit'e oy vermişti. Ve babam hiç sesini çıkarmamıştı.
Baba kız farkıDENİZ ÜLKE ARIBOĞANYürekle aklın birlikte işleyen ortak bir değer olduğuna inanırım. İnsanın bir dava için kendisini feda etmesini anlamlı bulurum. Yürekli insanlara önem verir onları anlamaya çalışırım.
Ben insanların ve liderlerin tarihin oluşunda büyük etkiye sahip olduklarına inanırım. Babam ise liderlerin de o üstün akıl tarafından ortaya çıkarıldığını savunur.
Savaşı statükodan memnun olmayanlar ya da bir önceki savaşın mağlupları ister. O yüzden barışçı görünen devletler iyi oldukları için değil statüko onların işine geldiği için öyledirler.
MAHİR KAYNAKAklın en üstün kıymet olduğuna inanırım. Aklı olmayanın inancının, cesaretinin ve aşkının önemi yoktur diye düşünürüm.
Liderlik bir kapasite sorunu değildir. Lider dünyadaki genel gidişin bir ürünüdür.
Dünyada bir İslam tehditi, Hıristiyan ya da sol tehdit gibi şeylere itibar etmem. İdeolojiler çeşitli güçlerin zaman zaman giydiği elbiselerdir, ben o elbisenin altına bakarım.
Dünyayı birkaç kere imha edecek silahları elinde tutan insanların, hasım gördüklerini bertaraf etmek için bunu kullanması mümkündür. İşte bunu yapmıyorlarsa bir sorumluluk da duyuyorlardır. Yani dünya sahipsiz değil.