Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 2005 00:00
Gazeteci ve yazar Yağmur Atsız, ünlü Türkçülerden olan babası Nihal Atsız’ın nasıl kafatası ölçtüğünü anlattı. Yağmur Atsız, yeni yayımlanan ‘Ömrümün İlk 65 Yılı’ adlı kitabında, babası için, ‘Yakın çevresi, konu-komşu bir yana, hemen hiç tanımadığı insanların bile kafataslarını ölçer, kılı kırk yararak hesabını yapardı’ dedi.
1944 Türkçüler Davası’nın en önemli sanıklarından biri olan, başta Alparslan Türkeş olmak üzere pek çok ülkücünün yetişmesinde emeği geçen şair, romancı ve tarihçi Nihal Atsız’ın İstanbul Maltepe’deki evinde kafatası ölçtüğü ve kimin hangi oranda Türk olduğunu tespit ettiği, oğlu Yağmur Atsız tarafından açıklandı. Yağmur Atsız, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından yayımlanan ‘Ömrümün İlk 65 Yılı’ adlı kitabında, babasının nasıl kafatası ölçtüğüne dair çarpıcı ayrıntılar da veriyor:
AYRINTILI HESAPLAR
‘Nihal Atsız dehşetli bir kafatasçıydı. Yakın çevresi, konu-komşu bir yana, hemen hiç tanımadığı insanların bile kafataslarını ölçer, kılı kırk yararak kesabını yapar ve o şahıslara mesela yüzde 37 onda dokuz mu yoksa ne bileyim yüzde 69 virgül dört oranında mı ‘Türk’ olup olmadıklarını tebliğ eder, oranı düşük çıkanlar için de dudaklarında
daima birkaç ‘teselli-bahş’ kelime bulunurdu. Farz-ı muhal ‘Fakat fevkalade bir iradi cehid ve uyanık bir milli şuurla bu fıtri noksanınızı kısmen de olsa giderebilirsiniz’ gibilerden...’
Tabii kafatası ölçümüne göre Türklük oranı düşük çıkanlar son derece müteessir olarak ayrılırlar, fakat bilimin katı ve acımasız gerçekleri karşısında mukadderata boyun eğmek zorunda kaldıkları için mutluluğu belki de başka alanlarda arama imkánı üzerinde dururlardı. Ancak bu rizikolarına rağmen yine de hakikati öğrenmek isteyenlerin sayısı pek eksik olmazdı. Sırf bu meraklarını tatmin için İstanbul’un ta bir ucundan kalkıp Maltepe’deki evimizde Atsız’ı ziyarete gelenler nadirattan değildi. (s.25)’
Kolayca tahmin edilebileceği gibi, kafatası denilen şey öyle iple veya karış hesabıyla ölçülmezdi. Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde bulunduğu söylenen ‘kafatası ölçüm aleti’ni görmedik ama Atsız’ın nasıl bir aletle bu işi yaptığını oğlu Yağmur Atsız gayet net bir biçimde anlatıyor:
BİR TÜR PERGEL
‘Bu ‘araç’ her zaman yazı masası üzerinde duran ve yaklaşık 45 santim uzunluğunda bir tür pergeldi. Ancak bu ‘pergel’in bacakları, bildiğimiz geometri enstrümanında olduğu üzre dümdüz uzanmıyordu. Ayakuçları içeriye doğru mukavvesti. Ve bu uçlar sivri değil ufak topuzbaşlıydı. Sap tarafında ise yine pergellerdeki gibi üstü derece taksimatlı bir yarım daire ve bacakların açılıp kapanmasıyla mütenasip olarak hareket eden bir gösterge vardı. Atsız, ‘delinquant’ı bir iskemleye oturtur ve eline aldığı o sihr-engiz araçla söz konusu ‘kafatası’nın önden ve yandan olmak üzere iki ölçüsünü alırdı. Üstteki göstergenin verdiği değerleri de bir kağıda itina ile not edip akabinde derin bir hesap-kitap ameliyesine girişirdi. (s.26)’
BAZILARI ÜZÜLÜRDÜ
Yağmur Atsız, babasının yaptığı hesapların ardından sonucu açıkladığını, açıklanan sonucun kimilerini mutlu ederken kimilerini de hayli üzdüğünü belirttikten sonra, bu kafatası ölçme faaliyetinin onyıllar boyunca aynı titizlikle sürdüğünü söylüyor.
75 EuroNihal Atsız’ın kafa ölçmede kullandığı alet, Pelvimetre adını taşıyor. Gebelik ölçme aleti günümüzde de kullanılıyor. Hamile kadınların karınlarının büyüklüğüne göre hamilelik süresini veren yandaki pelvimetre, 75 Euro’ya satılıyor.
Hitler’in değil onunmuş
YAĞMUR Atsız, ‘Hitler’in özel armağanı’ olarak bilinen kafatası ölçme aygıtının, aslında Dr. Rıza Nur’dan kalan bir ‘havsala ölçme’ aleti olduğunu da açıklıyor. Meğerse bu alet, gebe kadınların karınlarındaki bebeğin fazlaca iri olması durumunda, doğumda komplikasyon olup olmayacağını tespit için kullanılırmış. Yağmur Atsız, bunu babasının ‘mizah’ anlayışına bağlayarak şöyle bir yorum yapıyor: ‘Atsız’ın mutad harici bir mizah anlayışı vardı ki zaman zaman hulûlü zordu. Kendisine dair ‘kafatasçı’ iddialarının mütemadiyen tekerrürü biraz canını sıktı, tahmin ediyorum (...) Ama, Atsız’ın, gençliğinde ırkçılık teorilerine inanmakla beraber, bunu bir ‘kafatasçılık’ seviyesine indirgeyecek kadar aptal olmadığını zannediyorum. (s.27-28)’
Rakı içerdikALMANYA’ya geldiği zaman, Yağmur Atsız-Ayşim Alpman çiftinin Köln’deki evinde kalan ünlü bir konuk vardır: Yaşar Kemal. Genç çiftin ‘Yaşar Ağabey’ olarak seslendiği Yaşar Kemal, bir akşam ‘uzunca sayılabilecek bir süre’ Yağmur Atsız’ı süzdükten sonra, ‘Biliyor musun, ben senin babanla rakı içerdim’ diye konuşur. Yağmur Atsız doğal olarak inanmayıp ünlü romancının şaka yaptığını sanır ve ‘Ağabey, koskoca Atsız sizin gibi çulsuz bir gomonistle oturup rakı içmeye tenezzül eder miydi ki?’ diye sorar. Bunun üzerine Yaşar Kemal şunları anlatır:
‘Ederdi, ederdi.. Hem öyle ahım-şahım yerlerde değil, ikindi üzerleri zaman zaman Sirkeci’deki meyhanelerde buluşup rakılar ve laflardık. Sonra o Karaköy’den karşıya geçerdi. Ben de kendi işime giderdim.
- Peki ne münasebetle tanıştınız?
- Benim İnce Memed’i okumuş ve çok hoşuna gitmiş. ‘Ben bu gençle tanışmak istiyorum’ demiş. Götürüp tanıştırdılar. Birbirimizden hoşlandık. O tabii ki benim komünist olduğumu biliyordu. Ben de onun Türkçü olduğunu. Ama yine de iyi anlaşırdık. (s.101)’