Güncelleme Tarihi:
Üç kız babası Kerim Kerimol'un ortanca kızı Esra, babasının işini çok sevdi. Babasının işini takip etmeye karar verince de gitti İtalya'da moda ve pazarlama eğitimi gördü. Türkiye'ye döner dönmez ilk yaptığı babasının işini devralmak oldu. Kerim ve Esra Kerimol'la Zegna'nın İstanbul Nişantaşı'ndaki Mağazası'nda buluştuk. Malum yarın Babalar Günü. Babayla iş ortaklığı nasıl olur, erkek giyiminde kız çocuğa iş nasıl devredilir, çatışmalar, ortak ilkeler derken baba-kız Kerimollar'la koyu bir sohbet yaptık.
İlk soru Kerim Bey'e. Kaç yaşındasınız?
Kerim Kerimol: 1927'nin 18 Kasım'ında doğdum. Esra'nın babası olabilmek için tabii.
Esra Kerimol: Üç kız kardeşiz. Ablam 45 yaşında. Ben 34, kızkardeşim ise 32 yaşında.
O halde bu röportajı, babam da dahil olmak üzere üç kızı olan bütün babalar bir başka gözle okuyacak demektir.
KK- Tabii. Ama neden üç kızım olduğunu da hemen anlatayım: 1903 senesinde iki ortak, o gün ve sonra dünyanın en iyisi olacak bir otomobil üretti. Biri finansördü diğeri de teknik bilgiye sahipti. Rolls ve Royce. 1933'e gelindiğinde Rolls ölmüştü. 30. yıldönümü kutlamalarında verilen yemekte Royce ayağa kalktı ve dedi ki; 'Bizim fabrikamızdan 1903'te ilk çıkan otomobil dünyanın en iyi otomobiliydi. Bu sabah fabrikayı terkeden son otomobil de dünyanın en iyi otomobili. Başka türlü olamaz, bizde kalite değişemez çünkü kapıcı buna müsaade etmez.' Bende kalitenin değişmesini istemedim. İki küçük kızım meslek olarak moda ve tekstil pazarlamayı seçti. Ama büyük kızımla aram biraz limoni. Beni bu genç yaşta dede yaptı.
Erkek giyiminin önde gelen markalarından biriyle çalışırken bile erkek çocuk özlemi duymamış olmanız kızlarınız için büyük onur?
KK-İlk ağızda erkek çocuk bekledim açıkçası. Bana babamın babasının adını vermişler. Benim babam da çok muhterem, saygıdeğer bir adamdı. Onun adını da ben oğluma veririm diye düşündüm. İlk eşimden büyük kızım Rüheyma doğduğunda ne yapalım kısmet değilmiş dedim. Bu arada ikinci evliliğimden Esra doğdu. Çok güzel bir bebekti. İlk ikisinden o kadar mutlu oldum ki, üçüncüsü yani Serra'nın doğumu sözkonusu olunca, artık riske girmeyeyim bu da kız olsun istedim.
EK-Üstelik kız daha aileye bağlıdır. Erkek kopar gider ama kız çocuk hep geri döner.
Evet. Kız çocuk babaya çok daha fazla bağlıdır üstelik.
KK-Bilmiyorum daha henüz insanın içini o şekilde gösteren röntgen icad edilmedi. Bana mı düşkün acaba?
Kerimol ailesi hep giyim sektöründe mi oldu?
KK- Annesi şimdi alınacak ama benim bir sevgilim bir de eşim var. Eşim tekstil, sevgilimse hazır giyim. Tahsilimi tekstil mühendisi olarak İskoçya'da yaptım. Bu tarihe kadar da hep giyim sektörünün içinde oldum. Bir insan hangi işi iyi biliyorsa onu yapmalı.
Zegna'yla nasıl tanıştınız?
KK- 1972'de Altınyıldız'ın teknik sorumlusuydum. Bir ara Angelo Zegna, Türkiye'ye geldi. Ben kumaşlarını mesleğim gereği zaten çok iyi biliyordum. 1945'li yıllardan sonra ithalat kapıları açıldığında kumaşları geliyordu. Üretimin bir bölümünü Altınyıldız'da yapmak istediler. 1975 senesine kadar bu beraberlik sürdü. 1980'e kadar Uluslararası Moda Konseyi Başkanlığı da yaptım. 1989'da Zegna, beraber çalışalım teklifinde bulundu. Sonrası malum. Esra ise çok daha önce çalışmaya başladı.
EK-Hemen hemen aynı dönemde. İtalya'da moda pazarlama okurken Zegna'nın kızı sınıf arkadaşımdı. Sonra eğitimime New York'ta devam ettim. Okul bitince Zegna'ya başvurdum. Birkaç ay sonra orada işe başladım. Ama Zegna'yı geçici bir süreç olarak görüyordum. Kadınım ya, kadın giyimine yönelirim bu da benim için tecrübe olur diyordum ama olmadı. Başlangıçta korktum çünkü düşünsenize ABD'li erkeklere ürün satacağım.
Babanızla ne zaman çalışmaya başladınız?
EK-Türkiye'ye 1992'de döndüm. O tarihten beri beraberiz.
KK:Artık sorumlu tamamen Esra.
İnsanın babasıyla birlikte çalışması zor mu?
EK-Devamlı beraber değiliz. Babam artık her zaman mağazada değil.
Yoksa kızınız geldi siz mağazadan çıktınız mı?
KK-Tam öyle de değil. Sorumlu tamamen Esra ama hala bir kesim herhalde fazla yaşamış olmamdan kaynaklanıyor mağazaya geldiklerinde beni görmek istiyor. 'Mağazaya gidiyorum orada olur musun?' diye ısrar ediyor. Çünkü benim garip bir huyum vardır. Satılmış malı bile müşterinin üzerinde beğenmemişsem söylerim ve aldırtmam.
Babanızdan kalma bu ilkeler devam ediyor mu?
EK-Buna ben de inanıyorum. Bir müşteriye yakışmayan giysiyi satmayacaksınız. Satış sadece o ana ait değildir. O kıyafetle dışarı çıktığında yarattığı etki kötüyse bizim için en kötü reklam budur. Burada hemen her mal tadilat görür ve müşteriye uygun hale gelir.
Genelde Babalar Günü'nde gömlek, kravat gibi şeyler alınır. Bu durumda siz babanıza ne alıyorsunuz?
EK- Zor tabii. Bir keresinde not alması için küçük bir cep ajandası aldım bir kere bile kullanmadı galiba.
Çalışırken zıtlaştığınız ya da çatıştığınız noktalar oluyor mu?
KK-Uluslararası Moda Konseyi başkanıyken birbuçuk sene sonrasının renklerini saptardık. Ne zaman gündeme haki rengi getirsem İngilizler karşı çıkardı. Bir keresinde sordum, 'Sekiz senedir haki renge itiraz ediyorsunuz. Acaba öğrenebilir miyim neden?' dedim. 'Aman dediler, harp içinde altı sene haki renk giydik. Artık görmek istemiyoruz.' Toplumların bu tip reflekslerini iyi takip etmek lazım. Toplumların tutucu olduğu konuları rijit kararlarla yıkamazsınız. Törpüleyip yuvarlamanız lazım. Tabii o daha genç, hararetli. Bu gibi noktalarda zaman zaman ayrılabiliyoruz.
EK-Fikir ayrılıkları oluyor tabii ama babamın tecrübesi de işi çok kolaylaştırıyor gördüğünüz gibi.