Güncelleme Tarihi:
Stadyum tıklım tıklım dolu. 75 bin seyircinin Arapça ve Türkçe tezahüratları birbirine karışıyor. Tribünlere sarı-lacivert, kırmızı-beyaz renkler hâkim. Türk ve Suriye bayrakları dalgalanıyor. Son dakikalar... Alex De Souza’nın pasını Deniz Barış gole çeviriyor ve seyirciler coşkuyla ayağa kalkıyor. Suriyeliler, Türkler, Türkmenler gol sevincini paylaşıyor. Şeref Tribünü’nde Beşar Esad ve Tayyip Erdoğan golü alkışlıyor. Skor 2-2. Dostluk kazanıyor.
Çok değil, sekiz yıl önce 3 Nisan 2007’de Türkmenlerin en yoğun yaşadığı bölgelerden Halep’teki Uluslararası Stadyum’un açılışında, manzara böyleydi. Henüz Arap Baharı yaşanmamış, Suriye’deki kanlı içsavaş başlamamış, iki ülkenin yöneticileri arasında iyi ilişkiler sona ermemişti. Bugün çatışmaların, işgallerin yıktığı Halep’teki o stat hâlâ rejimin elinde. Fakat stadın hemen doğusu muhaliflerin, onun biraz doğusu da IŞİD’in hâkimiyetinde. Biraz kuzeyindeyse YPG güçlerine ait bir bölge var. Türkmenler ise dağılmış durumda. Pek çoğu, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalmış.
Fakat Suriye’deki Türkmenlerin derdi içsavaşla başlamadı. Cumhuriyet tarihinde, özellikle Suriye’nin Fransız manda yönetiminden kurtulup bağımsızlığını ilan etmesinden (1946) sonra Türkmenlerle ilişkiler son derece sınırlı kaldı.
Fransa, tarihi ‘böl ve yönet’ politikasını Suriye’de de uygularken hem Türkiye’yi hem Türkmenleri ilgilendiren bir gelişme yaşandı: 1921 tarihli Ankara Antlaşması.
HATAY’IN KARARI
Fransa’nın kontrolünde olan ancak Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilen İskenderun Sancağı’na dair Fransızlarla yaptığımız anlaşmaya göre sancağa özel bir statü, bir otonomi tanınmaktaydı. 1936 yılında Fransa, Suriye’ye bağımsızlığını tanıyacağına dair söz verince İskenderun Sancağı tekrar gündeme geldi. Türkiye, dönemin Birleşmiş Milletler’i sayılan Milletler Cemiyeti’ne başvurdu. 1937’de şöyle bir karar çıktı: İskenderun Sancağı’na tam özerklik verildi. Resmi dili Türkçe oldu. Ekonomi ve dış ilişkiler Milletler Cemiyeti’nin denetiminde Suriye’ye bağlandı.
Suriye bu kararı tanımadı. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde Türkiye, Fransa’yla anlaşarak Türk askerini sancağa konuşlandırdı. 1938’de bölgenin en küçük devleti Hatay Cumhuriyeti kuruldu ve bir yıl sonra yapılan referandumla bu ülke Türkiye’ye katılmaya karar verdi. Türk dış politikası için büyük bir başarı olarak kabul edilen bu hamle, Suriye Türkmenleriyle Türkiye arasındaki ilişkiler açısından tarihi bir kırılma yarattı. Suriye ne bağımsızlığın ardından ne de Baas rejimi sırasında bu kararı kabul etti.
KÜRTLERLE BİRLİKTE ETKİLENDİLER
1963’te yönetimi ele geçiren Baas, Hafız Esad’la birlikte bir istihbarat devletine dönüşünce bundan en çok etkilenen grup Türkmenler ve Kürtler oldu. Türkiye’nin Suriye’yle ilişkisi, Hatay, su meselesi ve terör ekseninde şekillenirken Türkmenler neredeyse unutuldu.
Tabii bunda, Türkiye’nin kurduğu her temasın rejim tarafından bir baskı unsuru olarak kullanılmasının da etkisi var. İkili ilişkilerin en iyi olduğu dönemde bile bu baskının değişmediği de bir gerçek. 2000-2004 yıllarında Şam Büyükelçiliği görevinde bulunan Oğuz Çelikkol’un ‘İçimizdeki Komşu Suriye’ kitabındaki bir anekdot, bunu net bir şekilde ortaya koyuyor: “Bir keresinde Büyükelçiliğimizden bir görevlinin özel arabasıyla Türkiye’ye giderken Yayladağ civarında bir Türkmen köyüne uğrayarak köydeki kahvede çay içmesinden sonra köye çok sayıda Suriye istihbarat görevlisinin geldiğini ve köy halkını sorguladığını öğrenmiştik.”
Suriye’yle ilişkiler Abdullah Öcalan’ın iadesi meselesinde 2000’lere gelirken yeni bir krizin içindeydi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Hafız Esad’ın cenazesine katılmasıyla bir eşik aşıldı. Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde bütün meseleler bitmiş gibiydi, kardeşlik rüzgârı esiyordu. 2011’de her şey değişti. Türkiye ve Suriye eskisinden çok daha sert bir şekilde karşı karşıya geldi. Peki, Türkmenler bu süreçte neler yaşadı? Gelin biraz ona bakalım.
2001’DE ŞAM BAHARI YAŞANDI
Oğuz Çelikkol (Şam Büyükelçisi 2000-2004)
Baas döneminde Suriye Türkmenlerine baskı yapılıyor muydu?
Çok büyük baskı oldu. Arap milliyetçiliğine dayanan ideoloji aynı şeyi Irak’ta da yaptı.
Anadil kullanımı engelleniyor muydu?
Arapçayı zorlayan bir hal vardı. Türkmenliklerini unutturmak isteyen, Arap olduklarını kabullendirmeye zorlayan bir sistem. Hatta Irak’ta 1950’lerde Türkmen idamları var. Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelmeye başladığı 2000’li yıllarda Türkmenler üzerindeki baskı en üst düzeydeydi.
Türkiye, Suriye Türkmenlerine yönelik nasıl bir devlet politikası yürütüyordu?
Çok fazla ilgi gösteremiyordu. Suriye’yle ilişkilerimiz tarihin hiçbir döneminde tam olarak iyi olmadı. Baas döneminde Türkmenlerle açıktan ilişki kurulamıyordu. Türkiye’nin Türkmenlerle ilgilenmesi bu baskıların artmasına sebep oluyordu. Türkiye de hem Suriye’yle hem Irak’la olan ilişkilerini de riske atmak istemiyordu.
Siz, Hafız Esad’ın ölümünün hemen ardından Büyükelçi olarak göreve başladınız. O dönemde Suriye’de Türkmenler açısından nasıl ortam vardı?
Baskılar hâlâ çok üst düzeydeydi. Suriye’deki sistem tamamen istihbarat bağları üzerine kurulmuş son derece baskıcı bir rejim. Aynı şekilde Kürtler üzerinde de çok baskı vardı. Arap Baharı’ndan önce 2001 yılında bir Şam Baharı yaşandı. Hafız Esad’dan sonra, dışarıda eğitim görmüş, aile hayatıyla farklı bir imaj çizen Beşar Esad’ın gelmesi böyle bir hava estirdi. Fakat aynı yöntemlerle bastırıldı.
Peki, içsavaş başlayınca…
Savaş başladıktan sonra Türkmenlerin büyük kısmı yani rejimden ekonomik bir çıkarı olmayan kesim dışındakiler muhaliflere katıldı. Aynı şey Kürtler için de geçerli.
TÜRKİYE BAŞTAN BERİ DESTEK VERDİ
Türkiye, çatışmaların başladığı dönemde Türkmenler için bir girişimde bulundu mu?
Doç. Dr. Serhat Erkmen (21.YY Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Masası Başkanı): Türkiye, rejimin devrilmesi politikasına geçtikten sonra Türkmenleri rejim karşıtı muhalefete entegre etmek için özel bir çaba harcadı. Bu çabanın iki yönü vardı: Irak’taki örneklerden yola çıkarak muhalefetin Türkmenleri dışlamasını engellemek ve Türkmenler içinde olası radikal oluşumların önüne geçerek ılımlı bir çizgiye oturtmak.
BAZILARI RADİKAL OLDU
Suriye Türkmenleri arasında bölünme yaşandı mı?
Dr. Ziya Abbas: İçsavaş patlak verdiğinde Türkmenler farklı görüşlere ayrıldı. Büyük şehirlerde yaşayan, orta sınıfa mensup olan Türkmen nüfusun önemli bir kısmı rejimden yana tercih yaptı. Bu sınıfın geriye kalan kısmı tarafsız kalmayı veya güvenli bölgelere göçmeyi tercih etti. Kırsaldaki Türkmenler ise büyük oranda Esad karşıtı tavır takındı. Az bir kısmı Esad’dan yana saf tutup Suriye ordusuna katıldı. Ancak ne yazık ki muhalefetten yana tavır alan Türkmenlerin çoğu zamanla radikal İslamcı muhaliflerden etkilenerek radikalize oldu.
ÖRGÜTLENMELERİ YOKTU AMA TEHDİT SAYILDILAR
Türkmenler Baas Rejimi’nde ne durumdaydılar?
Oytun Orhan (ORSAM Suriye uzmanı): Baas yönetimi altında Türkmenlerin hiçbir örgütlenme imkânı yoktu. Türkiye ile sorunlu ilişkiler Türkmenlerin rejim tarafından potansiyel tehdit olarak görülmesine neden oldu. Suriye’de Fransız mandası sürerken Halep’te, 1922’de, ‘Doğru Yol’ adlı Türkçe bir gazete çıkıyordu. Yayın ömrü dört yıl sürdü. Daha sonra yine ‘Vahdet Gazetesi’ ve haftalık ‘Yeni Mecmua’ yayınlandı. Bu dergi ‘Yeni Gün’ adını alarak 1936’ya kadar yayınını sürdürdü. Ancak bu tarihten sonra Suriye’de her türlü Türkçe yayın yasaklandı. Köylerin isimleri değişti.
Dr. Ziya Abbas (Aksaray Üniversitesi): Türkmenler ana dilde eğitim haklarından yoksun bırakıldılar. Kitap, dergi ve gazete gibi Türkçe her şey yasaktı. Bulundurmak da suç ve vatana ihanet olarak değerlendiriliyordu. Türk filmleri de yasaktı. Türkmenlerin haklarını temsil eden ve savunan sivil toplum kuruluşları kurma hakları 2005’te ellerinden alındı. Rejimle entegre olan Türkmenler devletin en hassas kademelerine kadar yükselme imkânı buldu. Mesela eski Savunma Bakanı General Hasan Türkmani buna örnektir.
SAVAŞ ÇIKTIKTAN SONRA SİLAHLI GRUPLAR KURULDU
İçsavaş çıktığında Türkmenler ne yaptı?
Fehim Taştekin (Gazeteci): Türkiye’nin desteğiyle hem sivil hem askeri alanda örgütlendiler. Köylerde yaşayan ve tarımla uğraşan Türkmenler politize ve örgütlü bir topluluk değildi. Halep, Humus, Lazkiye, Şam, Rakka, Hama, İdlib ve Dera’daki köylerde yaşayan Türkmenlerin Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kamışlı gibi temerküz ettikleri kentleri yok. 2011’deki isyan sonrası örgütlenme çalışmalarına Türkiye’ye yerleşmiş Türkmenler öncülük etti. Türkiye’de yaşayan 180 Türkmen, ‘Suriye Türkmenler Birliği’ni kurdu. Kasım 2011’de ise Suriye Türkmen Hareketi ile Suriye Türkmenler Birliği temsil gücünü arttırmak için ‘Suriye Türkmen Kitlesi’ (STK) adı altında birleşti. Ancak bazı anlaşmazlıklar yüzünden bölünme yaşandı ve Mart 2012’de Suriye Demokratik Türkmen Hareketi (SDTH) kuruldu. Türkiye’nin nüfuzunu kullanması sayesinde Türkmenlere Suriye Ulusal Konseyi’nde (SUK) 16 ve Suriye Muhalif ve Devrimciler Ulusal Koalisyonu’nda (SMDUK) 3 üyelik verildi.
2012’den itibaren çok sayıda silahlı örgüt kuruldu. 2013’te bu birliklerden 12’si ‘Türkmen Dağı Bölüğü’ çatısı altında buluştu. Temmuz 2015’te Yıldırım Beyazıt Tugayı, Birinci Murad Tugayı ve Dördüncü Murad Tugayı’nın birleşmesiyle İkinci Sahil Tümeni kuruldu. Tümen hedefini ‘Esad rejimini yıkıp Allah’ın dinini hâkim kılmak’ olarak ilan etti.
YARIN
Suriye’de bugünkü durum ne? Cephede kimler savaşıyor? Rusya’nın hedefinde Türkmenler mi var? Hangi aktör ne istiyor?