Azınlıkların çoğu gitti

Güncelleme Tarihi:

Azınlıkların çoğu gitti
Oluşturulma Tarihi: Eylül 07, 2005 02:19

1969 Almanya doğumlu olan Dilek Güven, eğitimini siyasal ve sosyal psikoloji alanında yaptı. ‘İttihat ve Terakki Dönemi Türk Milliyetçiliği’ teziyle Master’ını yapan Güven, ‘Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6-7 Eylül Olayları’ adlı çalışmasıyla doktor oldu.

Çalışmalarını Almanya Bochum Ruhr Üniversitesi’nde sürdüren Dr. Dilek Türker, olaylar sırasında 60 Rum kadının tecavüze uğradıklarını söyleyerek Balıklı Hastanesi’nde başvurduğunu ama gerçek rakamın bundan çok daha yüksek olduğunu belirtiyor. Dr. Türker, kitabıyla ilgili sorularımızı cevaplandırdı.

6-7 Eylül’de azınlıkların mallarını ve mülklerini tahrip edenlerin amacı neydi sizce?

- İlk amacı gayrimüslimleri ürkütüp göçe sevketmek. Gerçekten, olaylar sonrasında 1955-56 yılı arası tam beş bin Rum göç ediyor. 1955-1962 arası ise yetmiş bin Hıristiyan Türkiye’den gidiyor. Tahrip edilen dükkánların yüzde 60’ı Rumlara, yüzde 20’si Ermenilere ve yüzde 12’si Yahudilere ait. 19. ve 20. yüzyılda çokuluslu imparatorlukların dağılmasıyla birlikte (Osmanlı, Avusturya-Macaristan) modern ulus-devletler kurulmaya başlandı. Bu ulus-devletlerin homojen olma iddiaları vardı. Yani sadece bir dinden, bir milleten oluşma ideali. Fakat imparatorluklarda bu imkánsızdı. Böylelikle bu devletlerde kaçınılmaz olarak azınlıklar oluştu. Ulus-devletler, bu azınlıkları yeni ulusun istikrarını bozabilecek bir tehlike olarak algıladı.

Örneğin, Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleştirilen mübadele, bu ‘tehlikeleri’ önlemek için yapıldı. 1940’larda yazılan bir CHP raporu, bunu açıkça belirtir. Devlet, İstanbul’daki Rum nüfusunun yoğun olduğununun altını çizer ve bu insanların Yunanistan’la işbirliği yapabileceği için tehdit oluşturdularını ve İstanbul’u terk etmeleri gerektiğini vurgular.

İkinci önemli neden ise Kıbrıs’tır. Kıbrıs, o dönem İngiliz sömürgesi ve Rumlar’ın Yunanistan’la birleşme çabasından dolayı İngilizler’e karşı silahlı mücadele içindeler. Türkiye, Kıbrıs davasına ellilerin başında kayıtsızdır. İngiltere’nin baskısıyla bu politikayı değiştirir. İngiltere’nin amacı, kamuoyuna asıl sorunun Türkiye ve Yunanistan arasında olduğunu göstermek. Hatta İngiliz arşivlerinde, ‘İşte İstanbul’da Rumlara karşı bir ayaklanma çıksa ne kadar iyi olur’ veya ‘Türkleri pasifliklerinden uyandırabilsek’ gibi yazılar var. Hatta bir rapor, daha bir sene önceden olayları öngörüyor. 1954 tarihli raporda, ‘Atatürk’ün Selanik’teki evinde bir bomba patlasa, Yunanlılarla Türkler birbirine girer’ deniliyor.

Peki neden tek parti döneminde kalkışılmadı böyle bir yıldırma harekátına?

- Tek parti döneminde de bu politikalar mevcut. Varlık Vergisi, Trakya olayları, mübadele, 1929’da Ermeniler’in İstanbul’a göç ettirilmesi. Örneğin, Trakya olayları 6-7 Eylül’e çok benzer. 1934’de Çanakkale’deki Yahudilerin dükkan ve evleri taşlanır. Olayları halk yaptı denir ama CHP organize ettirmişti ve amaç Yahudileri İstanbul’a göç ettirmekti. Şu anda Trakya’da Yahudi yok. DP de bu politikayi sürdürdü.

Saldırıların organize ise, organizasyonu yapan kim?

- İnsanlar genelde kamyonlarla İstanbul dışından getiriliyor. Mesela tutuklananların yüzde 80’inin ikametgáhı İstanbul dışında. Polis teker teker ikametgáh ve meslek tespit etmiş, bu raporlar Çoker’in arşivinde mevcut. Olay devlet tarafından organize edildi. Ani bir halk ayaklanması değil.

Halkta ırkçı yaklaşım yok

Müslüman halkın komşularına sahip çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Yüzyıllardan beri birlikte yaşamış insanlar, tabii ki komşularını koruyacaklar. Korumayanlar da olmuş ama yardım edenler daha çok. Bu da háláa çok uluslu Osmanlı kültürün varlığını gösteriyor. İnsanların Almanya’da Nazi dönemindeki gibi ırkçı bir yaklaşımı yok.

Sonuçları açısından 6-7 Eylül’ün amacına ulaştığını söyleyebilir misiniz?

- Evet. 1955’de yüz bin Rum yaşıyordu şimdi ise sadece iki bin kişi kaldı. Gayrimüslilerin çoğu göç etti. Ekonomi Türkleşti.

İngiltere’nin işi

6-7 Eylül sırasında Yunanistan’ın İstanbul Konsolosu olan emeki büyükelçi Viron Teodoropulos tarafından yazılan ve 50 yıl Dışişleri Bakanlığı’nın çekmecelerinde gizli kalan ‘Eylül Olayları’ başlıklı rapor dün To Vima Gazetesi’nde yayınlandı.

Raporda, 6-7 Eylül olaylarına yol açan gelişmelerin gerçekte 1952 yılında başladığı, İngiltere’nin Kıbrıs politikası çerçevesinde, Kıbrıs konusunu Türk-Yunan ilişkileriyle bağdaştırma stratejisini uygulamaya koyduğu savunuluyor. Öyle ki, dönemin İngiliz Basın Áteşesi, her gün Türk gazetecileri toplayıp brifing veriyor.

Teodoropulos’un raporunda, ‘Yunanistan Kraliyet ailesinin 1952 yılında Türkiye’ye yaptığı ziyaret Türk-Yunan dostluğunun zirveye çıktığı andır. Dönüm noktası, Kıbrıs konusunda 1952’de yaşanan gelişmelerdir. Kıbrıs meselesinin Türk-Yunan ilişkileriyle bağlantılı olmasının, İngiltere tarafından suni olarak yaratıldığı iddiası vardır. Bu iddiayı güçlendiren pek çok işaret de mevcuttur’ deniliyor.

6-7 Eylül’de İngiliz parmağı

Dr. Dilek Güven de, İngilizler’in 6-7 Eylül olaylarında önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Kitapta, Atina’daki İngiliz Konsolosu’nun, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği bir mektuptan bazı bölümler yer alıyor. Mektupta açıkça, ‘Türkiye ile Yunanistan’ın arası çok iyi ama Selanik’te Atatürk’ün evine bir şey olsa ne güzel ortalık karışır’ deniliyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!