Ersin KALKAN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 10, 2002 20:00
TBMM'de kabul edilen 14 maddelik Avrupa Birliği uyum yasalarından biri Türkiye'deki gayrimüslim azınlıkları doğrudan ilgilendiriyor. Yapılan değişiklik sayesinde 1936'dan sonra edindikleri malları ellerinden alınan azınlık vakıfları, artık Bakanlar Kurulu'nun izniyle mülk edinebilecek, satabilecek, bağış kabul edebilecek.
Osmanlı döneminde padişah fermanlarıyla kurulan eğitim, sağlık gibi cemaat içi hayır işlerine yönelik azınlık vakıfları 1935 tarihli 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'yla büyük bir sarsıntıya uğradı. Asıl amacı İslami vakıfları denetlemek olan bu yasaya dayanan Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) tüm vakıflardan ellerinde bulunan mülklerin envanterini istedi. Aradan yıllar geçti. 1964'te Kıbrıs bunalımından sonra, Yunanistan'a Türkiye'deki Rum azınlık üzerinden bir tür misilleme yapmak isteyen devlet, 1936'dan kalma bu envanterleri hatırladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, azınlık vakıflarının sadece bu envanterlerde yer alan mülklere sahip olabileceğini bildirerek, 1936'dan sonra edindikleri malların eski sahiplerine iade edilmesi, eski sahibi ölen mülklerin ise Hazine'ye devredilmesi için harekete geçti. 1970'ten itibaren açılan davalarla 1936'dan sonra azınlık vakıflarının edindiği tüm mallar geri alındı. Bu mülklerin çoğu cemaat mensuplarının bağışları ya da miraslarıydı. Azınlık temsilcileri her hükümet değişikliğinde bakanların kapısını aşındırdı ama bu sorun aşılamadı. Özellikle son yıllarda Dışişleri Bakanlığı Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden dolayı ciddi bir sıkıntı içine girdi: Ülke içinde hukuki süreçte çözülemeyen bu tür davaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ulaşması halinde Türkiye'nin mahkum edilme ihtimali yüksekti. Sadece bir Rum cemaati vakfı 1995'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu, başvuru 2001'de kayda alındı. Önümüzdeki aylarda başlanacak olan yargı sürecinin sonucu şimdiden belli. İşte mecliste kabul edilen AB uyum yasalarının 4. maddesi Türkiye'nin önüne çıkacak bu sorunların da aşılmasını sağlamış oldu. Ancak Prof. Baskın Oran'ın belirtiğine göre vakıflar mallarını otomatikman değil dava açarak geri alabilecekler. 4. maddeyi açacakları davalarda kendi lehlerine gerekçe olarak kullanabilecekler.
Ermeni Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink
Şan tiyatrosunu yeniden inşa edebileceğiz
Aslında azınlık vakıflarının ellerinden çıkan mülk sayısı abartıldığı kadar fazla değil. Belki de toplam 500 mülk üzerine fırtına koparılıyor. İstanbul'da kayıt altına alınmış olan tüm taşınmazların toplamının 2 milyon 680 bin civarında olduğunu düşünecek olursak Meclisteki tartışmaların anlamsız olduğunu daha iyi kavrarız. Türkiye'de bazı kesimler fobilerini hobi haline getirdi. Bu kesimler, korkularını seviyorlar ve bunu topluma dikte etmeye çalışıyorlar.
Aslında bu madde abartıldığı kadar önemli değil. 1936'ya kadar ve hatta 1974'e kadar biz istediğimiz mal üzerine tasarrufta bulunabiliyorduk. Ama 1974'ten sonra vakıflarımızın malları ellerinden alınmaya başlandı. Şimdi bu hakkın iadesi söz konusu. Yani bir nevi eşeği kaybedip bulmanın sevincini yaşıyoruz. Artık okullarımızın, hastanelerimizin kalitesini arttırabiliriz. Bu arada Şan Tiyatrosu'nu da yeniden inşa edebileceğiz. Fakat, vakıf mülkleriyle ilgili bu kadar küçük bir sorunun 'uyum yasaları' gibi iddialı bir paketin içinde yer almış olması doğru değildi. Bu sorun Bakanlar Kurulu'nun alacağı bir kararla ortadan kalkardı. Çünkü bu durumda toplumun zihniyetinde, 'bu yasalar AB istediği için Meclis'ten geçti' diye bir anlayış var.
Yunanistan'daki Türklerin hakkını da AB koruyor
Yunanistan, AB'nin baskısıyla 1979'da Batı Trakya'daki Türk vakıflarına mülk edinme hakkını tanımak zorunda kaldı. Ama Türk vakıflarının önüne uygulamada birçok engel çıkardı. AB, hak ihlallerini sürdürmesi üzerine 1998'de Yunanistan'ı ‘‘birlik içinde insan hakları ihlalinin en fazla yaşandığı ülke’’ ilan etti ve çeşitli yaptırımlar uygulamaya başladı. Yunanistan, 1999'dan itibaren bu konuda olumlu adımlar atmaya başladı, hükümet Batı Trakya'da hak ihlallerini sürdüren bürokratları birer ikişer görevden almaya koyuldu. Ama gerek AB ve gerekse Batı Trakya Türkleri atılan adımları yeterli bulmuyor.
Antakya Hıristiyan Kilisesi Cemaat Vakfı Başkanı Jozef Naseh
Birey olarak mülk alıyorum ama vakıf olarak engelle karşılaşıyorum
4. maddenin bize çok faydalı olduğuna inanmıyorum. Çünkü yeni mülk edinme kararı Bakanlar Kurulu'na bırakıldı, yani siyasi mekanizmaya verildi. Bizim Hıristiyan olmamızdan kaynaklanan sorunlar var. Bunu aşmak için hoşgörü yerine toplumsal uzlaşma kavramını koymak gerekiyor. Hoşgörü bazen bozulabiliyor ama toplumsal uzlaşma daha kalıcı. Ben birey olarak istediğim yerde, istediğim malı alıp satabiliyorum. Fakat vakıf olarak yaptığımızda engellerle karşılaştık. Zamanın Cumhurbaşkanı Demirel'e sorunlarımızı anlatan bir dosya sunmuştuk. Toplam 30 civarında mülkümüz var. Ama bunların içinde arsalarımız var ki biz bunları cemaatin yararına kullanamıyoruz.
Meclis'teki iddiaların aksine Fener'de Rum vakıflarına iade edilecek mülk yok
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetiminde 159 azınlık vakfı var. Bunların 77'si Rum, 52'si Ermeni, 19'u Musevi, 1 tanesi de azınlıklara mensup esnafa ait. Lozan Anlaşması'nda sayılan resmi azınlık statüsünde olmamalarına rağmen Süryanilere ait 9 vakıf da aynı hukuka tabi. Tüm bu vakıfların 1936 sonrasında edindikleri ve daha sonra ellerinden çıkan mülklerinin sayısı tespit edebildiğimiz kadarıyla 483. Bu mülklerin 3'ü Anadolu'da, diğerleri İstanbul'da yer alıyor. İstanbul'da Ermeni vakıfları 1936'dan sonra az sayıda (30), ama değerli mülkler edinmiş: Beyoğlu'ndaki İGS binası, Eminönü Selamet Han, Develi Apartmanı ve arsası, Gedikpaşa Ermeni Protestan Okulu, Bomonti Ermeni Okulu gibi.
Rum vakıflarının ise 1936'dan sonra edindikleri mülk sayısı 450'yi buluyor. Ama bunlar çok değerli mülkler değil. İstanbul'da Rumca yayımlanan İho Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Andrea Rombopulos, Rum vakıflarına ait ihtilaflı 450 mülkün envanterini çıkarmış. Bu taşınmazların büyük bir bölümü Adalar, Şişli, Beyoğlu, Çengelköy, Kurtuluş ve Samatya'da bulunuyor. Meclis Anayasa Komisyonu'nda 4. madde ile ilgili tartışmalarda bazı milletvekilleri, bu yasayla birlikte Fener'de Patrikhane'nin civarında olan yüzlerce yapının Rum vakıflarına iade edileceğini belirterek böylece Patrikhane'nin Vatikan'a dönüştürüleceğini iddia etmişlerdi. Rombopulos ise, ‘‘1936'dan sonra Rum vakıfları Fener civarından tek bir taşınmaz dahi almadılar, o bölgede ihtilaflı bir yapı sözkonusu değil’’ dedi.