Ayşe'nin gözlüğü

Güncelleme Tarihi:

Ayşenin gözlüğü
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 25, 1997 00:00

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Aşka mahçup olmak istemem

‘‘Benim gibi acayipler dünyaya yüz yılda bir gelir'' diyen Hürriyet yazarı Yaşar Nuri Öztürk

Son kitabınızın (Yeniden Yapılanmak) yazılma gerekçesi nedir?

- Sitem.

Kime sitem?

- Başta aydınlara, sonra herkese. Uzun yıllar yazdım ve söyledim. Ne dedim? Bugün İslam diye ortada dolaşan şey, Kuran'ın getirdiği din değildir dedim. Örflerden, birtakım hesaplardan, çıkarlardan oluşmuş karma bir din kurmuşlar, buna da İslam diyorlar. Eğer, biz İslam diye bir dini seveceksek, bunu kaynağından, Kuran'dan yeniden öğrenmemiz lazım, dedim. İstediğim sonucu göremediğim için de Yeniden Yapılanmak'ı yazdım. Bir protest kitap, bir son ihtar kitap olarak. Basıldığı günden beri bir milyon nüsha satmış. Korsanları saymazsak. Cumhuriyet tarihinden beri böyle bir şey yok...

Siz kendinizi tam olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

- Kuran'ın anladığı anlamda bir Müslümanım ben. Bir düşünce adamıyım.

Alışık olduğumuz tiplerden değilsiniz...

- Sizin alışık olduğunuz din de Kuran'ın dini değil. Ben Kuran'ın dinine mensup bir müslümanım. Bu insanlığın tanıdığı ise Bedevi karması, Şaman karması, bir acayip şey. Ben Türkiye'de şu yaşadığımız zamanlarda söylenenleri, yazılanları okuyorum da, isyan ediyorum. Allahın gönderdiği böyle bir din yok. Onun için çağ Kuran'ın gerisinde, Müslüman dünya ise çağın da gerisinde diyorum.

Kendinizde bir misyon mu hissediyorsunuz, bunları anlatıyorsunuz, bunları yazıyorsunuz?

- Her insan, yakaladığı ışığı kendisi dışındaki insanlara aktarmak ister. Bu varlığın yapısında var. Arı bal yapar, kobra yılanı zehir yapar...

Siz tam olarak ne yapıyorsunuz?

- Ben insanlığımın ve insanlık onurumun yüklediği görevi yerine getiriyorum. Nedir o? Yakaladığım aydınlığı, ışığı, güzeli, iyiliği diğer insanlara aktarmak. Daha çok yakalıyorum, daha çok söylüyorum.

REFAH MEFAH HİKAYE

Dinin altını oyan insanlardan sözediyorsunuz, tam olarak kastettiğiniz kimler. Acaba Refam mı ?

- Bu 500 yıllık bir yara. Refah mefah hikaye. Tabii politikacılar bu işin en onursuzca istismar edenleri. Ama bu olay, Refah olayı değil. Refah'ın din diye anlattığı şey, Kuran'ın dini değil. Ama Refah da gökten zembille inmedi, Sirüs gezegeninden gelmedi...

Kitaplarınızda Kuran'a dönüşten söz ediyorsunuz. Nasıl olacak bu?

- O benim söylediğim biraz idealdir tabii. Realiteye uygun düşeni ne kadar olur o ayrı bir şey.

Peki o zaman şöyle bir soru: Ne olacak bu İslam dünyasının hali?

- Bazı şeylerin cevabını ancak Allah verir. Yakın gelecekte iyi görünmüyor. İslam dünyası, kurtuluşu getirecek ışığa sırtını döndü. Herkes, ya tarikatını din zannediyor, ya partisini, mezhebini ya da gölgesinin çıkarlarını. Onun peşinden gidiyor. Allah diye dillerine doladıkları bir kere Kuran'ın tanıdığı Allah değil. Uydurma bir dinin öğrettiği şeyle, Allah'a gitmeniz mümkün değil! Mevlana'nın bir sözü var: Engel Tanrı olursa, kurtuluşunuz yok demektir.

Hep böyle oluyor değil mi? Sizi kim yakalasa, dinle ilgili kafasını kurcalayan ne varsa ‘‘Hocam...'' diye başlıyor ve size soruyor!

- Evet ve ben artık sokaklarda dolaşmak istemiyorum, arabamdan inmek bile istemiyorum. Çünkü indiğiniz anda, ceketiniz tutuşmuş olsa bile, onu bile dikkate almadan bir şeyler soruyorlar.

Yoruyor mu bu sizi?

- Güzel bir şey... Ama sakıncaları var. Zaman açısından sıkışık bir durumda iseniz zor durumda kalıyorsunuz. Ne yapacaksınız? Kalp kıracaksınız. Vaktim yok, müsadenizle deyip gidiyorsunuz. Sonra üç gün geçmeden bakıyorsunuz, on tane mektup geliyor, ‘‘Hocam biz sizi böyle bilmiyorduk, bizi nasıl da azarladınız!'' Bu kötü işte...

Evde nasıl bir adamsınız?

- Bilmem, son derece sıradan. Hiçbir acayipliği olmayan bir hayat, bir evlilik bizim ki. Canan Hanım benim ikinci eşim. İlk eşimden üç tane çocuğum var. İkinci eşimden ise bir tane: Ali Nuri.

Ali Nuri'ye de babanızı size verdiği gibi bir eğitim mi vereceksiniz?

- Hayır, o muntazam okuluna gidecek. Benim gibi acayipler yüz yılda, bir tane, iki tane gelir. Üstelik dünya da değişti, ben ilk Arapçayla karşılaşmıştım, Ali Nuri İngilizceyle karşılaşıyor.

ÇOK TİTİZİM

Nasıl bir babasınız?

- Çocuklarıma sorarsanız, para vermekte çok titiz davrandığımı söyleyeceklerdir. ‘‘Baba seni hiç anlamıyoruz'' diyorlar, ‘‘50 lira vermen için kırk bir dil döküyoruz, bir gerekçe bulup vermiyorsun, ama kapıcı geliyor bir sıkıntısını anlatıyor, çıkartıyorsun ona 100 bin lira veriyorsun.''. Benim kendime göre ölçülerim var. Çocuklarımın ve bütün insanların hiç kaygı duymadan para harcamalarının bir bela olduğunu düşünürüm. Kendi gayretinin olmadığı bir arabaya, bir çocuğun binmesine karşıyımdır.

Yani, zaman zaman gıcık babalardan birisiniz...

- Evet. Çok tizimdir. İlkelerim vardır. Onları kolay kolay çiğnemem. O ilkelerim için bir kuruşun hesabını yaparım, ama aynı ilkelerim için acayip harcamalarda bulunurum. Mesela, senelerdir çocuk okuturum, belki de onlara kendi çocuklarıma verdiğimden daha fazla para vermişimdir.

Bir iyi Müslümanlar var, bir de kötü Müslümanlar, öyle değil mi?

- Bir daha az günahı olan Müslümanlar var, bir de daha çok günahı olanlar. Müslüman kötü olamaz. İslam adında uydurulmuş dine mensup olanlardan değil, gerçek Müslümanlardan söz ediyorum. Ama günahları olabilir. Namazları eksiktir, oruçları eksiktir. Günahkar olmak, kötü insan olmak demek değildir.

Sizin günahlarınız yok mu?

- Günahım yok deme cesaretini peygamber gösterememiştir ki, bir Yaşar Nuri göstersin...

Siz dini olarak bütün yapılması gereken şeyleri eksiksiz yerine getiriyor musunuz?

- Hiç kimse bunu yapamaz. Eksiklik insana özgü. Bir insan eksiğim yok diyorsa, ya aklından zoru vardır, ya da yerinde sayıyordur.

Canan Hanım'la ne kadar zamandır evlisiniz?

- 31 Ocak 1991'de evlendik. Bir metre kar vardı dışarıda, Caddebostan'da evde yaptık nikahı. Bir nikah memuru geldi, üzerinde bir gömlek ve ince bir ceket. Neden üşümediğini hala izah edemiyoruz.

Nasıl tanıştınız, romantik bir öyküsü var mı?

- Romantizme vakit yoktu, fikri mücadelelerimin en ağır zamanıydı. Salı günü halk günümdü. Yani o gün, fakültede bir yığın insan gelirdi, sohbet ederdik. İşte bir Salı, o gelenler içinde Canan Hanım da vardı. O zaman tanıştık. Zaten ben de o aralarda boşanıyordum.

Ve aranızda bir aşk başladı...

- Denebilir. Tabii aşk kelimesi çok iddialı.

Cinsellik yüce birşey

Sizin için aşk ne ifade eder? Aşkla tanımladığınız, Tanrı aşkı mıdır?

- Yok o kadar değil. Aşk insanların arasında başlar. Bir defa, varlığı seveceksiniz. Çiçeği sevmeyen bir insan kadını nasıl sever? Onun için öyle pat diye Tanrı aşkından söz etmek hokkabazlık. Olmaz öyle şey...

Hala aşık mısınız birbirinize?

- Zor bir soru. Aşığım derim ama hakikaten oturur mu yerine? Aşk ağır bir kelime onun altından kalkmak zor. Aşk kelimesinin hakkını vermek isterim. Ona mahçup olmak istemem. O yüzden de, dikkatli kullanırım. Ama hayatımda, hakikaten şunlar aşktır, denilecek duygu kulvarları içinde oldum.

Evlilik dışı cinsellik...

- Cinsellik insanoğlunun öyle sıradan görmesi gereken şeylerden biri değildir. Yüce bir şeydir. Çok önemli dayanakları olmalı. Bu konuda muhafazakar değil, hatta biraz geri kafalı görüneceğim ama evlilik dışı cinselliğe karşıyım.

Medyada çok fazla yer alıyorsunuz. Medya starı ya da daha kinayeli bir biçimde ‘‘medya maydonozu'' denilince rahatsız oluyor musunuz?

- Medyanın, tüm taleplerini kabul etsem, şu ankinden dört defa beş defa fazla televizyona çıkıyor olurum. Haftada iki defa bir televizyonda konuşuyorsam, bilin ki 12 ya da 13 defa bir yerlere çağrılıyorumdur. Aralarından seçiyorum. Fazlası belki maydanozluğa girer...

Sporla aranız nasıl?

- 25 yıldır muntazam spor yaparım. Anterenörlük de var bunun içinde. Judo antrenörlüğü. Judocuyum ben. Judo bir tür yogadır. Çok başka şeyler kazandıran, insanı fazla içine de kapatmayan bir spordur. İnsanlığın keşfettiği en güzel şeylerden biri...

17 yaşında ilkokul diploması aldım

Otuzaltı tane basılmış eseriniz var. Bunları hangi arada yazdınız?

- 60'dan beri yazıyorum ben. Alman filozofu Nietzsche'nin bir sözü var: ‘‘Ben eserim için yaşıyorum''. Doğrudur. Benim için de geçerlidir. Onların hepsi aslında bir tek eserdir. Bir insanın hayatı zaten eserdir. Ya iyi eserdir, ya kötü eserdir.

Sizinki ne, iyi eser mi?

- Ona tarih karar verecek. İyi olduğuna inanmasam yazmam. İnanır mısınız ben ilkokul diplomam yokken de yazı yazıyordum...

Nasıl oluyordu bu?

- İlkokulu diplomasını 17 yaşında aldım. Ama aldığım zaman Tevfik Fikret, La Martin, Andrea Gide okuyordum. Çünkü benim hocam babamdı. Aile içinde bir akademide yetiştim ben. Latin Alfabesiyle okumayı da, babam bir yağmurlu günde, Trabzon'daki fındık bahçemizde öğretti. Bir öğle üstü iki üç saatte. Ertesi gün gazete okudum.

Babanız neden sizi böyle eğitmeyi uygun görmüş?

- O benim kapasitemi görmüş. İlkokula gitmesine gerek yok, bu işi iki üç haftada halleder demiş. Yedi yaşında itibaren Arapça, Farsça okudum. İlkokula gidip ne yapacaktım? Nitekim, diploma için imtihana girdiğimde, Mehmet Akif'ten, bir şiir sordular. Ben orada öyle bir konuşmaya başladım ki, hocalar, yahu in misin, cin misin, al diplomanı çık git dediler.

Ona alışan bir daha bırakmaz

Üsküdar Amerikan Kız Lisesi mezunu Canan Öztürk, eşinin bir deha olduğuna inanıyor: ‘‘Sentez kabiliyeti çok yüksek. Ayrıca, sezgileri çok kuvvetli. Pek yanıldığını görmedim''. Bir erkek olarak, onu nasıl bulduğu sorunca ise, ‘‘Ona alışan bir daha bırakamaz!'' diyor.

Onu ilk gördüğünüzde...

- İnanılmaz ukalalıklar etmiştim. O günlerde İbni Haldun okuyordum. Meğer, felsefe profesörlerinin bile, okurken ter döktükleri bir kitapmış. Sinirlendi, ‘‘Bırakın Allahaşkına bunları, siz gidin önce Doktor Jivago'yu okuyun'' dedi.

Bu diyen adamın günün birinde kocanız olacağını tahmin eder miydiniz?

- Nasıl ederdim? Elimizde sorular, talebeler gibi gitmiştik oraya. Benim iki oğlum var, o zamanlar biri Alman diğeri Avusturya Lisesi'nde okuyordu. Hepimiz Hoca'yı televizyonda görüp çok etkilenip, tanışmaya gitmiştik. 38 yaşındaydım. O zaman da Kuran'ı okumuş bir insandım. O zaman da namaz kılardım. Yani bazı şeyleri hocayla evlendikten sonra yapar olmadım.

Evlenmeye karar verdiğinizdeki tepkiler...

- Ailem çok mutlu oldu. Babam çok gurur duymuş. Bilim adamlarına hayrandır. Bazı topluluklar beni hoca eşi olarak hala kabullenemiyorlar. Yani, ya çok kapalı kesim, ya da çok sosyetik kesim. Çok bilmiş bir eşi var diyorlar.

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

Aşığım derim ama hakikaten oturur mu yerine? Aşk ağır bir kelime onun altından kalkmak zor. Aşk kelimesinin hakkını vermek isterim. O yüzden de, dikkatli kullanırım. Ama hayatımda, hakikaten şunlar aşktır, denilecek duygu kulvarları içinde oldum.

CANAN ÖZTÜRK

Tanıştığımız günlerde İbni Haldun okuyordum. Meğer, felsefe profesörlerinin bile, okurken ter döktükleri bir kitapmış. Sinirlendi, ‘‘Hanımefendi, bırakın Allahaşkına bunları, siz gidin önce Doktor Jivago'yu okuyun'' dedi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!