Güncelleme Tarihi:
AYM kararına göre, Fransa vatandaşı C.R.N. ile Türk vatandaşı olan S.Ç. 2009’da evlendi ve Fransa’da yaşamaya başladı. 2010’da bir çocukları olan çift, 2011’de Türkiye tatilleri sırasında tartıştı. Baba C.R.N. Fransa’ya yalnız döndü. Çift, bu tarihten itibaren ayrı yaşamaya başladı. Baba C.R.N., kızının fiilen yaşadığı yer olan Fransa’ya iadesi için dava açtı. İade davasında iki yıl sonra baba lehine karar verildi. Ancak iade kararı, dört yıl boyunca hayata geçirilmeyince Fransız baba, ‘özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği’ gerekçesiyle AYM’ye başvurdu. AYM, 18 Temmuz’da babanın, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ve 34 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Kararda özetle şöyle denildi:
DEVLET TEDBİR ALMALI
“Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. Başvurucunun iade talebinden itibaren tüm süreç incelendiğinde mahkemelerce talep doğrultusunda çocuğun iadesine karar verilmişse de bu kararın talepten yaklaşık iki yıl gibi uzun bir süreden sonra verildiği anlaşılmaktadır. Lahey Sözleşmesi kapsamında kalan uluslararası çocuk kaçırma davalarında yetkili makamlarca alınan tedbirlerin başında iade talepleri hakkında ivedi şekilde karar verilmesi gerekir. Çocuğun üstün menfaati gereği bir an önce alışkın olduğu ortama dönmesini amaçlayan bu yaklaşım karşısında iade kararının kesinleşmesi şekli eksikler nedeniyle yaklaşık iki yıl sürmüştür.”
ANNEYE YAPTIRIM YOK
AYM kararında “Velayet kararının, iade kararının kesinleşmesinden hemen sonra verilmiş olması, Lahey Sözleşmesi ve 5717 sayılı kanundaki düzenlemenin amacıyla bağdaşmamaktadır” denildi ve şu ifadelere yer verildi: “Velayet kararının, 2014 başında başlatılan iade kararının icrasının uygulanmasında engel teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Annenin tutumu karşısında devletin aldığı tedbirlerdir. İşbirliğinden yoksun tutumu nedeniyle anne hakkında herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Sonuç olarak, çocuğun mutad meskenine iadesine karar verilmiş ise de yaklaşık dört yıldır kararın infaz edilemediği ortadadır. Somut olayda idari ve yargısal makamların çocuğun iadesine yönelik bazı tedbirler aldığı şüphesizdir. Ancak bu tedbirler özellikle kararın infazı aşamasında yetersiz kalmaktadır. Çocuğun iadesine ilişkin kararın icra edilmemesinde başvurucunun eski eşinin tutumu önemli rol oynasa da bu tutum iade kararının mevcut olmasına rağmen çocuğun velayetinin verilmesine ilişkin kararla desteklenmiştir. Bu nedenle devletin başvurucunun aile hayatına saygı hakkının korunması için makul tedbirleri almadığı sonucuna varılmaktadır.”