Güncelleme Tarihi:
ANAYASA Mahkemesi’nin (AYM) 54’üncü kuruluş yıldönümü dolayısıyla Yüce Divan salonunda tören düzenlendi. Törende konuşan AYM Başkanı Zühtü Arslan, türbanlı avukata vize kararlarını örnek göstererek, mahkemenin paradigma değiştirdiğini ve toplumsallaştığını söyledi.
Arslan, “AYM bütün başvurularda başvurucuların dini, siyasi veya ideolojik kimliğine bakmadan, hak eksenli bir yaklaşımla anayasal hakların ihlal edildiği iddialarını incelemiştir. AYM’nin paradigma değişime hak eksenli yaklaşımının tipik örneklerinden birini başörtüsüne (avukatın başörtülü duruşmaya katılmasının engellenmesine yönelik uygulamanın din ve vicdan özgürlüğüyle ayrımcılık yasağını ihlal ettiği kararı) ilişkin bireysel başvuru kararında görmek mümkündür. AYM topluma ve insanların günlük hayatına temas eden bir kurum haline gelmiştir. Bu nedenle bireysel başvurunun hukuk sistemimiz açısından önemli bir kurum ve kazanım olduğu söylenebilir” dedi.
BİREYSEL BAŞVURU
AY Başkanı, anayasa çalışmaları kapsamında bireysel başvurunun sınırlandırılabileceği mesajlarına karşı, “başörtüsü, kadına soyadı özgürlüğü, ifade özgürlüğü, usulsüz dinlemeler, gizli tanık uygulamaları, taksici hak ihlali, İlker Başbuğ, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal kararı” gibi son üç yılda verdikleri 1215 karardan çok sayıda örnekler vererek, uygulamayı savundu. Arslan, dokunulmazlıkların kaldırılması ve akademisyenlerin tutuklanması tartışmalarına ise AİHM kararlarına atıfla, ‘ifade özgürlüğü ile terör arasındaki sınırı’ çizerek katıldı. Arslan özetle şunları söyledi:
EN YAKICI SORUNLAR
“Geçen yıl 100’den fazla insanımızı kaybettiğimiz Ankara tren garındaki terör saldırısından üç gün sonra Avrupa Konseyi tarafından Strasbourg’da düzenlenen ifade özgürlüğüyle ilgili konferansa katılmıştım. Konferansın açılışında, ölümle ifade özgürlüğü arasında bağlantı kuran Fransız düşünür Lyotard’a atıfla insanları karanlık bir sessizliğe mahkûm eden terörün, sadece yaşama hakkını değil aynı zamanda onların en önemli ayırt edici özellikleri olan kendini ifade etme, konuşma ve topluma seslenme özgürlüklerini de ortadan kaldırdığını söylemiştim. İfade özgürlüğü, demokrasilerde en yakıcı sorunları bile serbestçe tartışma ve çözüm önerilerini savunma imkânı sunmaktadır. Bunun ön şartı ise terörü, şiddeti ve şiddet dilini reddetmektir.
TERÖR VARSA SÖZ YOK
AYM ve AİHM kararlarında da vurgulandığı gibi teröre ve şiddete teşvik eden ifadeler, ifade özgürlüğünün koruması altında değildir. Zira terörün ve şiddetin başladığı yerde sözün hükmü kalmaz. İfade özgürlüğünün mutlak olmadığı, anayasada öngörülen sebeplerle sınırlandırılabileceği, bu sınırlamaların özgürlüğün özüne dokunmaması, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olması gerektiği kararlarda belirtilmektedir.
BEYLİĞİN TEMELİ ADALET
Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde ‘Beyliğin temeli adalet yoludur’ diyerek, adaleti devletin ve siyasi nazımın temeline yerleştirmiştir. Günümüzün hâkim demokrasi anlayışı olan anayasal demokrasi, hangi hükümet sistemi benimsenirse benimsensin, hukukun üstünlüğünü sağlayarak temel hak ve hürriyetleri etkili şekilde korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla hukukun üstünlüğünün sağlanması ve sürdürülmesi, bir ülkenin geleceğinin teminatıdır.
Hukuk devletinin tam tesisi için yargının kurumsal bağımsızlığı ve tarafsızlığı tek başına yeterli değildir. İbn Rüşd’e göre ahlakı kötü olan bir hâkim adil olamaz. Zira böyle bir hâkim ne erdemi ne de erdemin cevherini bilir. Bağımsız ve tarafsız yargının olmadığı yerde hukuk devleti de yoktur. Hiç kuşkusuz hukuk devleti, jüristokrasi yani ‘hâkimler devleti’ anlamına da gelmemektedir.”