Güncelleme Tarihi:
Yazar Halûk Harun Duman'ın, ‘‘Erzurum Fıkraları ve Meşhur Nüktedanlar’’ kitabı büyük yankı yaptı. Erzurum'un renkli kişilerinin hayat hikayeleri ve öykülerinin yer aldığı kitap, PK 50 Göztepe-İstanbul adresinden istenebiliyor. Kitabında Naim Hoca, Teyo Pehlivan, Gullebi Turan, Nail Baba ve Jilet Şeref gibi aykırı dadaşlara yer veren yazarın kendisi de Erzurumlu. 1995 yılında Yardımcı Doçent oldu ve iki yıl süreyle Amerika'daki Columbia Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Halen Marmara Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor.
Nail Baba
Nail Baba (Nail Orhon) Aslen Hemşinli'dir. 1940 yılında Erzurum'da dünyaya geldi. 1938 yılında babası Hüseyin Orhon'un Cumhuriyet Caddesi'nde açtığı Hemşin adlı pastaneyi, 2000'li yıllara taşıdı. 12 Eylül 1980 öncesi, sokakta birbirlerine silah çeken ülkücüler ile solcuları her gece aynı pastanede buluşturmayı başaran Orhon, 1993 yılında Hemşin'i yeni hüviyetine kavuşturdu. Kültür ve sanat ocağı olarak nitelendirilen Hemşin, 1995 yılında UNESCO tarafından 'Hoşgörü mekanı' olarak seçildi ve ödüllendirildi. Erzurum'a gelen yerli ve yabancı devlet adamları, sanatçıların ilk uğradıkları yerlerden biri olan Hemşin'in sahibi Nail Orhon, Atatürk Üniversitesi'nde okuyan öğrenciler tarafından 'Baba' ünvanına layık görüldü.
Gullebi Turan
Gullebi Turan (Turan Ustaoğlu) 1951'de Erzurum'da doğdu. Daha 3 yaşındayken babasını kaybetti. Çocukluk yıllarında manavda çalıştı. Ünlü saz ustası Arif Sağ tarafından İstanbul'a götürüldükten sonra sanat çevrelerine girdi. Esprili ve safca konuşmaları onu kısa sürede sevilmesine neden oldu. Hülya Avşar, İbrahim Tatlıses, Kadir İnanır'la ilgili çeşitli anıları anlatılır. Özellikle TRT İstanbul Radyosu'nun sanatcıları tarafından tanınan Turan Ustaoğlu, 1993 yılında sirozdan öldü.
BU OROSBİ ANAN DEĞİL
Gullebi Turan, bir gün hastanenin önünden geçerken bir arkadaşına rastlar. Arkadaşı, annesinin hastanede yattığını, onu ziyarete gittiğini belirtir. Gullebi Turan da anneyi tanıdığından 'Geçmiş olsun' demek için arkadaşı ile birlikte servise çıkarlar. Ağır hasta olan kadının yanına yaklaşan Gullebi Turan:
‘‘Eze geçmiş olsun. Beni tanıdın mi?’’ diye sorar ve aralarında karşılıklı şu konuşma geçer:
- Yoh oğul, gusura bakma taniyamadım.
- Eze nasıl tanımazsan? Ben Turan, Gullebi Turan...
- Yoh oğul çıharamadım.
- Eze bizim ev, sizin sohağın arhasında. Ben iki sene önce sizin odunlari gırmıştım. Sen de bene çay demledin, börek yedirdin...
Yine ‘‘Yoh oğul yoh taniyamadım’’ deyince Gullebi Turan hemen arkadaşına döner ve şöyle der:
‘‘Gah ula, gah gidah. Bu orusbi senin anan değil. Beni tanımadı.’’
İşportacı Jilet Şeref
Jilet Şeref (Şeref Öğütçü) 1931 yılında Erzurum'da doğdu. İlkokul mezunu. Askerliğini yaptığı İstanbul'da gördüğü ve benimsediği işportacılık mesleğini Erzurum'da ilk başlatan isim olarak tanınıyor. Daha çok jilet sattığı için ‘‘Jilet Şeref’’ lakabıyla ünlendi. Çok sevdiği ama evlenemediği kız için çok sayıda aşk şiiri yazdı. Bunun yanı sıra espritüel kişiliği ve ilginç fıkralarıyla tanındı. Zayıf, uzun boylu ve yakışıklıydı. Sürekli fötr şapka giyerdi. Daha sonra görücü usulle evlendi ve bu evlilikten üç çocuğu oldu. Jilet Şeref, 1994 yılında hayata veda etti. İşte iki Jilet Şeref öyküsü:
BÖCEĞİN GÖZÜNE İLAÇ
Bir gün Jilet Şeref, elinde tuttuğu böcek ilacının reklamını yaparak, etrafındakileri ikna etmeye uğraşır. İlaçlardan alan köylünün biri, bunu nasıl kullanacağını sorar. Jilet Şeref, gayet ciddi bir şekilde:
‘‘Bak canım kardeşim. Bu elindeki şişenin kapağını bir sola, iki sağa çevirerek açacaksın. Sonra parmakların arasına bir tutam ilaç alacaksın. Bu ilacı, yakaladığın böceğin gözüne dökeceksin. Birkaç saniye sonra böcek ölür’’ diye cevap verir. Bu yanıta şaşıran köylü, bir elindeki şişeye, bir de Şeref'in yüzüne bakarak:
‘‘Eee ağabey, ben böceği tuttukdan sonra gendim öldürürüm’’ diyince hazır cevap Jilet Şeref, nükteyi patlatır:
‘‘Daha iyi ya kardeşim. Aldığın ilaç yanına kar kalır.’’
Ellem gullem NAİM HOCA
Naim Hoca (Naim Gölleroğlu) 1925 yılında Erzurum'da doğdu. Küçük yaşlardan itibaren Erzurum'un tanınmış hocalarından dersler aldı. Geçimini sağlamak için bir süre berber çıraklığı yaptı. 1944-1947 yılları arasında askerliğini yaptıktan sonra çeşitli camilerde imam olarak çalıştı. Son olarak Zeynel Camii imamı iken emekliye ayrıldı. Hacılar hanı yanında çok küçük bir dükkanda sarraflık (kuyumculuk) yaptı. Erzurum'da evine ilk televizyon alanlardan biriydi. Sanatla, sporla çok yakından ilgilenirdi. Tiyatroya gitmeyi ve Erzurumspor'un maçlarını izlemeyi çok severdi. ‘‘Ellem gullem, yani kurnazlık’’ lafını dilinden düşürmez, yazdığı şiirleri toplantılarda ezbere okumayı severdi. Atatürk'e yazdığı şiirle de büyük beğeni toplamıştı. Asıl ününü 1993 yılında PKK'nın Erzurum'da yaptığı Çiçekli ve Yavi katliamlarının ardından sokaklara dökülen binlerce Erzurumlu'yu sakinleştirerek evlerine gönderdikten sonra yaptı. Spor faaliyetlerini ve centilmenliği teşvik ettiği için 1977 yılında Fair-Play ödülünü Litvanya'nın başkenti Vilniusk'ta aldı. Naim Hoca, 1999 yılında yakalandığı kanser hastalığından kurtulamayarak hayata veda etti. İşte Naim Hoca'dan bir renk:
BANKAMATİK
Naim Hoca, bir gün Zeynel Camisi'nde yine vaaz veriyordu. İnsanın günahı ve sevabı bu dünyada kazanacağından söz ediyordu. Bir örnekle bunu açıklamak isterken başladı anlatmaya:
‘‘Bahın gözüm cemaat. Günahnan sevap neye benzer bilir misiniz? Hani yeni çıhmış bir makine var ya, bankalara koymuşlar, gidip içinden para çekirsen...’’
Cemaatten biri ‘‘Hocam onun adi bankamatik’’ der. Naim Hoca başıyla onaylayarak devam eder:
‘‘Temam ola Müslüman. İşte o matik var ya, ona gidir bir kart sohirsan. Sonra birkaç numara yazirsan. Eğer para yatırmışsan, hemen istediğin parayi verir. Yoh daha önce para yatırmamışsan, makine sene diyir ki:
- Ula, sen ne parasi yatırdın ki, şimdi de benden istirsen. Hadi oradan çekil. Ellem gullem yoh.
İşte sevap da buna benzer. Eğer bu dünyada sevap yaparsan, öbür dünyada garşan gelir. Yapmazsan, heçbir şey bekleme.’’
Sınır tanımaz hayallerin adamı
Teyo Pehlivan (Tayip İde) 1923 yılında Hasankale İlçesi'nin Ağaçminare Mahallesi'nde doğdu. Çiftçi bir ailenin 4 kardeşten biri. Gençliğinde çiftçilik yaptı. Kıt imkanlarına rağmen iyi giyinmeyi seviyordu. Hiç okul yüzü görmedi. 76 yıllık yaşamında kadın eli tutmamıştı. Ama yatak odasından kimler geçmemişti ki... Çünkü onun fantezileri çok lükstü. Okur yazar değildi ama bilmediği dil, sökmediği alfabe yoktu... Yeniçeri ağalığı sırasında kılıcının önünde Napolyon'u bile diz çöktürmüştü. Duvarda asılı kispetine el atınca, dünyanın bütün pehlivanları altına kaçırırdı. Muhammed Ali'yi yumruğuyla Müslüman etmişti. Yüzmeyi Büyük Çermik'te öğrenmişti ama bir keresinde İstanbul Boğazı'ndan girmiş Süveyş Kanalı'ndan çıkmıştı. Eline tüfeği aldı mı, bütün hayvanlar kaçacak delik arardı. Cirit oynarken İngiliz tayına binerdi. Bir keresinde Hasankale'den attığı cirit, Ekvator'u dolaştıktan sonra geriye dönmüştü. Son nefesine kadar yaşadığı Pasinler'den başka sadece Erzurum'u görmüştü. Ancak arada bir kaybolduğunda New York'tan telefon açardı. Yazları şeker çuvalından diktirdiği beyaz, kışları ise siyah renk Dadaş elbisesi giyerdi. Gümüş köstek ve altın suyuna batmış zincirli cep saati aksesuar olarak kullanırdı. Cüneyt Arkın vari gezinirdi. Teyyo Pehlivan, geçtiğimiz yıl hayata veda etti.
Ezanı okur, namazı kılmaz
Kitabın yazarı Halûk Harun Duman'la (sağda) görülen Arap Şeko (Şevket Bozdemir) 1939 yılında Erzurum'un Ağveren köyü'nde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra çeşitli mesleklerde çalıştı. Boyacılık, sıvacılık, elektrikçilik yaptı. Erzurum Göğüs Hastanesi'nde teknisyen olarak çalıştı ve buradan emekli oldu. Evli, üç çocuk babasıdır. Halen Erzurum'un Yenişehir semtinde oturmaktadır. İşte bir öykü:
Gez Camisi imamı Lütfi Hoca, müezzini gelmediği için Arap Şeko'dan yardım ister. Ancak Şeko, arkadaşları ile taş (okey) oynamak için sözleşmiştir. Bu nedenle Şeko, Hoca ile pazarlık yapar:
‘‘Hocam, tamam gelir ezan okuram ama namazı gılmam. İsdirsen gelim, yoh isdemirsen gelmiyim’’ diyince kahvediler katıla katıla gülmeye başlarlar. Rahmetli Lütfi Hoca dayanamaz: ‘‘Ula Şevket, eşk olsun. Şimdiye kadar çok şey gördüm ama namazın pazarlığına ilk defa şahit oldum.’’