Ayaküstü gırgırın efendi komiÄŸi

Güncelleme Tarihi:

Ayaküstü gırgırın efendi komiği
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 05, 2002 00:00

O, stand-up'ın esamesinin okunmadığı yıllarda, Türkiye'nin ilk ‘‘ayaküstü gırgır’’cısı. Radyolu günlerin unutulmaz pürüzsüz sesi. Yarışmaların saygılı takdimcisi. Gazinoların efendi komiÄŸi. Zarafetini hiçbir zaman yitirmedi, çekingenliÄŸini her zaman beyaz mendilinin ve mikrofonunun arkasına gizledi. Politikaya hiç bulaÅŸmayan, belden aÅŸağı asla inmeyen gündelik hayata dair anekdotlarıyla yıllarca zirvede kaldı. 1960'lar boyunca birbirine rakip neredeyse bütün bankaların bilgi yarışmalarını o sundu. Engin Türkçe bilgisi ve akıcı konuÅŸmasıyla, bugünkü meslektaÅŸlarından elbette çok farklıydı. Türkiye'nin ilk talk-show'cusuydu aynı zamanda, adı sohbetken... Yuki'si, ÅžiÅŸko Necmi'si, Stelyo'su ve özellikle kayınbiraderi ve biraz da kaynanasıyla fenomendi. Tabii ki deÄŸiÅŸen Türkiye koÅŸullarında Orhan Boran'lı dakikalar giderek azaldı. Yakalandığı bağırsak kanseri ve geçirdiÄŸi iki önemli ameliyat, bu günlerde canını sıkan aÄŸrılar ve tetkikler, iyice uzaklaÅŸtırdı onu sevdiÄŸi dünyadan. Gerçi konuÅŸma aÅŸkından bir ÅŸey kaybetmiÅŸ deÄŸil ama 74 yaşının onu biraz zorladığı söylenebilir. Bu yüzden, yapımcı Erkmen SaÄŸlam'ın öncülüğünde bu gece Ä°stanbul Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Salonu'nda gerçekleÅŸecek Orhan Boran'ın 55. yılına saygı gecesini o takdim edemeyecek. Ancak Kültür Bakanı Suat ÇaÄŸlayan'ın himayesinde gerçekleÅŸecek bu moral gecesine Sezen Aksu'dan Kayahan'a, Nilüfer'den MFÖ'ye, Cem Yılmaz'dan Yılmaz ErdoÄŸan'a pek çok sanatçı katılarak, ona saygısını sunacak. Gecenin sonunda 30 saniyelik bir ‘‘rolü’’ olan Boran, onu anlatacak bu etkinliÄŸin, aynı zamanda Türkiye'de yaÅŸanan sosyal deÄŸiÅŸimi de gözler önüne sereceÄŸini çok iyi biliyor olacak...Orhan Boran, 30 Haziran 1928 tarihinde Ä°stanbul'da doÄŸdu. Babası Hikmet Boran, albaylığa terfi edecekken vefat eden bir askeri doktordu. Tıp okulu delegesi olarak katıldığı Sivas Kongresi'nde mandaya ÅŸiddetle karşı çıkışıyla Atatürk'ün takdirini kazanmıştı. Ama bu hikayede ilginç olan, oÄŸlu Orhan Boran'ın bütün bunları babası öldükten neredeyse 25 yıl sonra, evine gönderilen bir kitaptan öğrenmesi. Tıbbiyeli Hikmet Efendi, hayatının bu bölümünü oÄŸluna ya da ailesinden baÅŸka birine hiçbir zaman anlatmadı. Tevazu, Boran ailesinin genlerinde vardı herhalde.Disiplinli babanın ‘‘çocuÄŸu şımartma’’ rolünü anneye bıraktığı bir evde büyüyen Boran, Edremit Cumhuriyet Ä°lkokulu'nu bitirdi. 10 yaşında leyli olarak yazıldığı Galatasaray Lisesi yılları ise yalnız baÅŸlamıştı; aralarında Çetin Altan'ın da bulunduÄŸu küçükler cumartesi-pazar dahil okuldaydı. Ä°kinci Dünya Savaşı yıllarında seyyar askeri hastanenin kumandanı olarak dolaÅŸan babası ve Ä°stanbul Samatya'da babasının evinde oturan annesinden uzakta, zaman zaman ‘‘sevilmeyen ve istenmeyen bir çocuk’’ olduÄŸunu düşündü Boran. Ama okuldaki kimi kısıtlamaları hep birlikte kafa kazıyarak ya da asker postalıyla sınıfa girerek protesto edenler arasındaydı. Aynı zamanda derslerden kaytarmak için müzik, tiyatro, spor etkinliklerine yönelenlerden. Tiyatroyu seçmesinin nedeni, provalar yüzünden daha fazla kaytarılabilmesiydi. Ancak Moliere'in bir oyununa ciddi ciddi seçildi, hem de o sıralar Åžehir Tiyatroları'nda rejisör olan Nejdet Mahfi Ayral tarafından. Okul sonrası ‘‘ne iÅŸ yapacağım’’ diye dolanırken onu Muhsin ErtuÄŸrul'la tanıştıran da Ayral'dı. Åžehir Tiyatrosu'na böyle girdi (1946). Kısa süre içinde tiyatrocu olamayacağına karar verecekti ama yine de 20'nin üzerinde oyunda rol aldı. BBC GÃœNLERÄ°YapabileceÄŸi ‘‘bireysel’’ iÅŸler peÅŸindeydi ama ne? Paris Les Mathurins Tiyatrosu'na aksesuvar memuru olarak gittiÄŸinde, bazı insanların sahneye çıkıp dakikalarca mizahi konuÅŸmalar yaptığını ve herkesin de sabırla dinleyip güldüğünü gördü. Kısa bir süre sonra bunları Türkiye'de uygulamaya baÅŸlayacaktı. 1949'da ‘‘en büyük aÅŸkı’’ radyo açıldığında, kamyonu Taksim'de durdurup insanları konuÅŸturmak gibi, aklına esen pek çok programı kabul ettirdi. Ancak Ekrem ReÅŸit Rey'in asistanlığını yaptığı memuriyet dönemi kısa sürdü. Çünkü Radyoevi, onun bir ‘‘barda’’ çalıştığını tespit etmiÅŸ, bunu memuriyetle baÄŸdaÅŸtıramamıştı! Olay ÅŸuydu: Aynı yıl ElmadaÄŸ'da açılan Kervansaray gece kulübü, sanatçıların sahne sırasını organize edecek ve onları sunacak birini arar. O sırada radyoda 125 lira aylık alan Boran, gecede 40 lirayı duyunca teklifi kabul eder. Ancak yaptığı anonsları kuru bulur, araya espriler sıkıştırmaya baÅŸlar. Daha bir hafta dolmadan ikinci teklif gelir: ‘‘Anonsları orkestra ÅŸefleri yapsın, sen bu konuÅŸmalardan 15 dakika yap!’’ Onun deyimiyle ‘‘ayaküstü gırgır’’ Türkiye'de böyle doÄŸar.Boran, 1954 yılında, Hakkı Devrim'in müdür muavini olduÄŸu Türkiye Turizm Kurumu'nun organize ettiÄŸi dünya seyahati için, caz sanatçısı Sevinç Tevs'in, kemancı Halil DarvaÅŸ'ın, piyanist Fritz Kerten'in sahneye çıktığı Tarsus gemisinde sunucu ve ayaküstü gırgırcıydı. Sonradan onu alkolizme sürükleyecek içki düşkünlüğü, o zamanlardan vardı. Hakkı Devrim, iki ay süren seyahatte, aynı kamarada altlı üstlü yattığı Boran'ın denize düşmemesi için adam bile tutmuÅŸ, Boran denize düşmekten kurtulsa da kafasını ranzaya çarpmadığı bir gece olmamıştı! 1956'da ise BBC sınavını birincilikle kazanarak Londra'ya giden gazeteciydi. Adnan Menderes'in uçağının Londra yakınlarında düştüğünü dünyaya ilk o duyurdu. BBC Türkçe Servisi'nde pek çok program yapan, haber okuyan Boran, o dönem iki önemli hizmete de imza attı: Biri pubların hálá sadece belli saatlerde açık kaldığı Londra'da, bazı iÅŸkollarının kendi çalışma saatlerine uygun ayrı pub izinleri olduÄŸunu keÅŸfetmesiydi. Çıkardığı haritayla, Londra'da 24 saat boyunca içki içilebileceÄŸini dünya aleme gösterdi. Tabii bu hizmetten ilk kendi yararlandı. Zaten bu araÅŸtırma niye onun aklına gelmiÅŸti ki. YUKÄ°'NÄ°N BÃœYÃœSÃœBoran'ın Londra'daki ikinci keÅŸfi ise yıllarca Türkiye'nin sevgilisi olacak Yuki'ydi. Bir gün montaj yaptırırken, Ä°ngiliz teknisyen zaman kazanmak için bandın bazı bölümlerini çabuk geçti. Çıkan ses etraftaki Ä°ngilizler'i çok güldürünce Boran'ın kafasında bir ampul yandı: ‘‘Türkçe bilmeyenler bu kadar gülüyorsa, bu sözlerin manasını bilenler kim bilir ne kadar güler!’’ Ve hızla dönen bant sesi konuÅŸma sesi olan Yuki, Türkiye'de 60'ların unutulmaz radyo kahramanı oldu. Ne çocuk, ne büyük, ne insandı; adını neden Yuki koyduÄŸunu hatırlayamayan Boran'a göre ‘‘nesli tükenmiÅŸ bir aileden tavÅŸan kulaklı, sincap kuyruklu, kazma diÅŸli, zeki bir yaratık.’’ 14 yıl boyunca insanları, özellikle çocukları radyonun başına baÄŸladı onların sohbetleri. Yuki'nin yaÅŸadığı, komik, heyecanlı, gerçekdışı olaylardan, gündelik sorunlardan bahsediyor, bu arada kimi ahlaki deÄŸerlerin altını çiziyorlardı. Radyoevi tarihinde belki de en fazla mektup Yuki'ye geldi. Bu sesin nasıl çıktığı tartışıldı yıllarca: kimi -nedense- bir cücenin konuÅŸtuÄŸunu düşündü, kimi Orhan Boran'ın karnından konuÅŸtuÄŸunu! Yuki Altan Erbulak'ın çizgileriyle cisimleÅŸene kadar herkesin hayalinde baÅŸkaydı. O zamanlar senaryo ekibi filan olmadığı için tüm hikayelerini tek başına yazdı Boran, aynı zamanda pek çok skece, müzikli oyuna imza attı. Bu arada Hürriyet ve Milliyet'te gazeteciliÄŸe devam etti. Ömrü laklakayla geçtiÄŸi için LeyleÄŸin Ömrü adlı bir programı, bir de kitabı oldu. Ayaküstü gırgırlarının yüzde 85'i doÄŸaçlamaydı. Hakkı Devrim'e göre Boran, Türk sahnesine batılı farklı bir üslup getirmiÅŸ, yalnız söz gücüyle bir salonu eÄŸlendirebileceÄŸini göstermiÅŸti. Yuki'li dönemde pek çok bilgi yarışması sundu radyoda. Ama öyle böyle deÄŸil, en ünlüsü Ä°pana'nınki olan bu yarışmalar sokak boÅŸaltan cinstendi. AkÅŸamları ise gazinolarda ‘‘Biliyor musunuz kayınbiraderim dün bana ne dedi...’’ diye baÅŸlayan ÅŸovlarıyla güldürdü insanları. Hatta Emin Yeyman bir gün ortağı Fahrettin Aslan'a ‘‘Bu adam bize yaramaz’’ dedi, ‘‘Baksana insanlar 25 dakika ne yiyor, ne içiyor!’’ KomikliÄŸi de zarafetini elden bırakmadan yaptı Boran. Ama onu da çileden çıkaran dinleyiciler olduÄŸu, bir efsane gibi anlatılan ÅŸu anekdotla ortaya çıkıyordu iÅŸte: Bir gün sahnede gösteri yaparken, ön sırada oturan bir müşteri ayaÄŸa kalkar ve dışarıya yönelir. Boran kibarca seslenir: ‘‘Tuvaleti mi arıyorsunuz beyefendi?’’ Evet cevabı alınca şöyle devam eder: ‘‘Alt katta, saÄŸdan üçüncü kapı. Ãœzerinde gentlemen yazıyor ama siz yine de aldırmayın, girin.’’ASIL AÅžKI HEP RADYOAma ayaküstü gırgırı hiç sevmediÄŸini itiraf etti sonradan. Asıl aÅŸkı radyoculuktu, sonra yazı yazmak ve hocalık geliyordu (M.Ãœ. Ä°letiÅŸim Fakültesi'nde diksiyon ve radyo-televizyon jenerikleri dersleri verdi). Yine de sevmediÄŸi bu iÅŸ için az titizlenip, az titreme geçirmedi. Hálá üzerinden atamadığı utangaçlığı, kameralara da alışamamasına neden oldu. Pek çok program sunsa da ‘‘artizlik’’ iÅŸlerini sevmedi. O sohbetlerde dikkati çeken, alaysız, sıkıştırmasız yani ‘‘misafir ağırlama’’ üslubunda olmaları ve kameraya doÄŸru dürüst bakmamasıydı. Hakkı Devrim'in bile ‘‘aliyülálá’’ olduÄŸunu söylediÄŸi Türkçesi, ince su gibi akan, dinlenmesi kolay sesiyle, yıllarca radyoda, sahnelerde, yarışmalarda, ekranlardaydı. Bir nevi duayen. Ama devran dönüp bu iÅŸler farklılaÅŸtığında ve herkes yenilere dudak büküp garipsediÄŸinde, o nezaketini yine bırakmadı. Mukayese edildiÄŸi ‘‘şimdiki stand-up'çılar’’, DJ ve VJ'ler için kötü söz söylemedi.Onu yakından tanıyanlar, duygusal, yufka yürekli, yardımsever olduÄŸunu söylüyor. Ayrıca pek renk vermese de ciddi bir kitap kurdu. 1960'larda Orhan Boran ve Yuki'yi dinleyerek büyüyen Fatih Özgüven için o yılların Ä°stanbul folklorunun önemli isimlerinden. Ne diyelim, Allah uzun ömür ve ÅŸifalar versin Orhan Bey, kayınbiraderiniz nasıl?Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!