Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz hafta Paris’teki Türk Mevsimi etkinlikleri gereğince Fransa’ya giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Fransız meslektaşı Nicolas Sarkozy eşlik etmişti. Sarkozy’nin etkinlik kapsamındaki sergiye ağzında bir parça sakızla gelmesi Fransa’nın Türkiye’nin Avrupa’daki hedeflerinden ne kadar nefret ettiğinin bir göstergesi olarak görülmüştü.
Sarkozy her ne kadar hiçbir zaman diplomatik sevimliliklere dikkat etmemiş olsa da, Stephens bu seferki konuğun hassas bir isim olduğunu hatırlattı ve şöyle dedi: “Sarkozy Almanya Başbakan’ı Angela Merkel dahil olmak üzere Türkiye’nin Avrupa Briliği’ne üye olmasını istemeyen Avrupalı liderlerin başında geliyor.”
Türkiye’nin Ortak Pazar’a üyelik hedefiyle Avrupa’nın kapısını ilk çaldığı günden bu yana yarım yüzyıl geçti. Resmi üyelik müzakereleri 2004 yılında başladı. Stephens, Avrupa’nın demokrasi kulübüne üyeliğin bir dönem gerçekleşmemesinde askeri darbeler ve siyasi baskı ortamının yaygın olduğu Türkiye’nin asıl hatalı taraf olduğunu belirtirken bugün işlerin değiştiğini ifade ediyor.
Belki Türkiye hala AB üyeliği için bütün demokratik adımları atmış olmayabilir ancak doğru yönde atılan pek çok adım var. Diğer yandan Sarkozy Türkiye’nin AB’yi “sulandıracağını” söylüyor. Bu ifadenin altında şu yatıyor: “70 küsur milyon Müslüman’ı Avrupa istemiyor.”
Stephens bu koşullar altında Türkiye’deki siyasetçilerin de sabrının taştığını ifade ediyor. Türk politikacılar “imtiyazlı ortaklık” fikrini kesinlikle kabul etmezken Recep Tayyip Erdoğan hükümeti yüzünü doğuya çeviriyor.
Türkiye kendisine Ortadoğu’da bir arabuluculuk rolü biçiyor. Türkiye komşularıyla sorunlu ilişkilerini çözümlerken Arap ülkelerinin başkentlerinden Ankara’ya gösterilen saygı gün geçtikçe artıyor.
Erdoğan bu hafta sonu katıldığı İstanbul Forumu’nda hükümetin Avrupa’daki hedeflerinin peşinde koşmaya devam edeceğini açıkladı. Ancak Ankara artık çaresiz bir ricacı konumunda olmayı kabul etmiyor. Bunun yerine Türkiye doğu ile batının stratejik kavşağında hızla yükselen bir güç olarak kendisine yeni roller biçiyor.
Stephens bu yeni stratejinin işe yaradığını ifade ediyor. Bundan bit kaç yıl öncesine kadar Suriye sınırına asker yığan Türkiye bugün Şam’la vizesiz geçiş anlaşmaları imzalıyor. Irak hükümetiyle bir yakınlaşma sağlanırken, ülkedeki Kürt azınlığın huzuru için adımlar atılıyor. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle kurulan ticari ve ekonomik ilişkiler hızla güçleniyor.
Biraz şans ve çabayla hükümetin Kafkasya’da Ermenistan’la imzaladığı anlaşma iki ülke arasındaki düşmanlığı sona erdirebilir. Rusya ile ilişkiler samimiyetle gelişirken Yunanistan’la da istikrara varılmış durumda.
Avrupa’dan gelen itirazları göz ardı eden Türkiye Hamas’la ve Hizbullah’la da ilişkiler kurdu. Önümüzdeki hafta Tahran’a gidecek olan Başbakan Erdoğan, İran ve Batı arasında arabuluculuk görevini üstlenmeyi planlıyor.
Bu ilişkilerin mantığını açıklamak isteyen Türk yetkililer Başkan Barack Obama’yı hatırlatıyor. Ne de olsa Obama dünya liderlerinin sıkılmış yumruklarının uzanan ele dönüşmesini istememiş miydi?
Diğer yandan İsrail’in Gazze işgali, Türkiye’nin bu ülkeyle uzun zamandır süren ilişkilerini kopma noktasına getirdi. Erdoğan İsrail-Filistin barışının Türkiye’nin arka bahçesinde istikrarın sağlanması için olmazsa olmaz olduğunu savunuyor.
Ancak Türkiye’nin yüzünü doğuya dönmesi herkesi mutlu etmiyor. Ülkede Avrupa bayrağını yıllardır taşıyanlar Erdoğan yönetiminin İslami karakterinin laiklik ilkesine ciddi bir tehdit olacağını savunuyor. Hükümeti bu açıdan eleştirenler özellikle konuşma özgürlüğüne getirilen kısıtlamaları ve İslam kurallarının toplum üzerine dayatılmasını kanıt gösteriyorlar.
Erdoğan hükümeti ülkenin önde gelen basın kuruluşu Doğan Medya Holding’e milyarlarca dolarlık bir vergi cezası vererek muhalefeti susturmaya çalışmakla suçlanıyor. Türkiye’nin NATO müttefikleri de kaygılı. Düşmanlıkların sona erdirilmesi bir yana, Türkiye’nin şiddet seven bölgesel aktörleri kucaklaması komşularla sıfır sorun politikasının çok ötesinde görülüyor.
Stephens Batı’nın Türkiye üzerindeki yaptırım gücünü kaybettiğini düşünüyor. Ortadoğu ABD’ye meydan okurken Avrupa gün geçtikçe ilgisizleşiyor. Türkiye hala Avrupa’nın bir parçası olmak istiyor. Türkiye’yi demokratik ve Batı yanlısı bir ülke haline getirmek de her açıdan Avrupa’nın işine yarıyor.
Türkiye’nin güvenliği Batı’nın güvenliği demek. Ancak Sarkozy ve benzerleri geçmişe takılıp kalmaktan başka bir şey istemiyor. Türkiye ise artık dünyanın tamamına hitap ediyor.