Oluşturulma Tarihi: Aralık 05, 2003 00:00
İSTANBUL ile Berlin 1988 yılından beri kardeş şehir.Berlin'in 17 tane kardeş şehri var. Önümüzdeki 1 Mayıs'ta AB üyesi olmaya hazırlanan Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'nin başkentleri de aynı aileden.Berlin Belediyesi Avrupa Komisyonu'nun desteğiyle bu dört şehirdeki kadın girişimcilerin deneyimlerini anlattıkları bir konferans düzenlemiş.Konferansa davetli olan Reyhan Gürtuna ile Berlin'deyiz.Kadın Koordinasyon Merkezi'nin kurucusu olan Reyhan Gürtuna ve ekibi hem bu merkezin faaliyetlerini, hem de kadın el ürünlerinin pazarlanmasıyla ilgili yeni bir projeyi tanıtıyor.Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER'in Başkan Yardımcısı Yasemin Tutal da ekipte. O da bizim kadın girişimcileri anlatıyor.Polonyalı, Macar ve Çek kadınların deneyimlerini dinlemek ufuk açıcı.Macaristan’da sosyalist dönemde çalışan kadınların oranının yüzde 90 olduğunu öğreniyoruz.Sistemin çökmesinden sonra iş alanlarının azalması nedeniyle oran yüzde 50'ye düşmüş.Neticede işsiz kalan kadınlar biraz da çaresizlikten girişimci olmuşlar.Şimdi ülkedeki girişimcilerin yüzde 40'ı kadın.Avrupa da ilginç bir tablo var: Kuzeyden güneye doğru kadın girişimci sayısı çoğalıyor.Zor şartlar, işsizlik kadınları girişimci olmaya itmiş.Konferansta Avrupa Komisyonu'nda kadın girişimcilerin desteklenmesi için neler yapılması gerektiği de gündeme geliyor.Anahtar sözcük telaffuz ediliyor: Lobicilik.Avrupa Komisyonu'nda kadın girişimcilerin lobicilik faaliyetlerini destekleyecek üst düzey beş kadınına ulaşmanın yollarını dinliyoruz.Berlin Belediyesi'nin düzenlediği bu konferans AB üyeliğine hazırlanan ülkelerde neler olup bittiğini öğrenmek için son derece yararlı, ancak beni bu gezide en çok etkileyen Berlin'deki Türk kadın girişimcilerinin hikayeleri.Türk müziğine Berlin Filarmoni kapısını açtıHALİME Karademirli, Berlin Türk Musikisi Özel Konservatuvarı'nın sahibi ve yöneticisi.Kocası Nuri Karademirli, 1960'lı yıllarda İzmir Radyosu sanatçılarından.Berlin'de Türkler'in yoğun olarak yaşadıkları Kreuzberg'deki konservatuvar beşinci yılını doldurmuş.Müfredatı İstanbul Konservatuvarı müfredatıyla aynı.300 öğrenciye klasik, halk musikisi eğitimi veriliyor. Bağlama, ud, kanun gibi enstrümanlar öğretiliyor.Öğrenciler arasında bu çalgıları öğrenmek isteyen Almanlar, Amerikalılar da var.Mesela Amerikalı bir öğrenci haftada iki gün Hamburg'dan geliyor.Konservatuvarda Türkiye'den gelenlerle birlikte 16 hoca eğitim veriyor.Bir bahçeyi geçerek girdiğiniz binanın odalarına ünlü Türk bestekárlarının isimleri verilmiş.Halime Karademirli konservatuvarın nasıl zorluklarla kurulduğunu anlatıyor.‘‘Kimseden bir destek görmedik. Burayı kurmak için her şeyimizi ortaya koyduk. Cihangir'deki evimi satmak zorunda kaldım’’ diye anlatıyor.Konservatuvar için gerekli izinleri almak için Alman makamların karşısına çıktığında inanılmaz şeyler duymuş: ‘‘Biz Türkleri entegre etmeye çalışıyoruz, oysa sizin yaptığınız iş kültürünüzü yaymak.’’Konservatuvarın verdiği diploma Alman yasalarına göre geçersiz.Diploması tanınmadığı için de Alman özel okullarına tanınan kolaylıklardan yararlanamıyor.Berlin Senatosu özel okulların giderlerinin yüzde 90'ını karşılıyor ama Türk Konservatuvarı bunun dışında kalıyor.Halime Karademirli, günlük işlerini bitirdikten sonra geceleri internetin başında.Yeni çıkan Alman yasalarını inceliyor, avukatlara danışıyor.‘‘Diplomanın tanınması için mutlaka yol vardır’’ diye düşünüyor.Karademirli azimli... Konservatuvarın resmen tanınmasından sonra sıra üniversiteye gelecek.Belki de Avrupa'da başka konservatuvarlar Berlin'dekini izleyecek.Şükür ki, sanat çevreleri Alman yasaları kadar katı değil.Konservatuvarın çalışmalarını yakından izleyen Berlin Filarmoni konserler için kapılarını öğrencilerine açmış durumda.İlk konser geçtiğimiz ay yapılmış, ikincisi mayısta.Üstelik dinleyicilerin yarısından fazlası Alman imiş.Doğu Almanlara döneri sevdiren kadınBERLİN Başkonsolosu Aydın Durusoy'un eşi Semra Durusoy vasıtasıyla tanıdığımız bu kadınların ortak özellikleri şu: Berlin'de yabancı olarak önlerine dikilen engelleri aşmak için yıllarca uğraşmışlar ve başarmışlar.Hem de neler başarmışlar.Berlin'e pedagoji ve tiyatro eğitimi için gelen ancak hukuk fakültesini bitirerek, şimdi yaşlı yabancıların haklarını koruyan bir derneğin üst düzey yöneticisi olan Derya Wrobel'in dediği gibi: ‘‘Dışlandığımız için Almanlardan daha başarılı olmak zorundaydık.’’Kendilerini başarılarıyla kanıtlamak bir yana, Türk kültürüyle Alman kültürü arasında bir köprü de oluşturmuşlar.Birinci başarı öyküsü Doğu Almanlara döneri sevdiren Şaziye Kaplan'ın öyküsü. Berlin'de eşiyle birlikte pazarlarda zeytin ve peynir satarak iş hayatına atılan Şaziye Kaplan'ın şirketi şimdi Avrupa'nın her ülkesine döner satıyor.Pazarcılıktan kazandıkları parayla bir döner büfesi açmak fikri Şaziye Kaplan'dan çıkmış.‘‘Berlin Duvarı'nın yıkılmasından hemen sonra Doğu Berlin'de Aleksanderplatz'ın hemen yanıbaşında açtığımız büfeyle Doğu Almanlara döneri tanıttık. İşler iyi gidince 6 yıl sonra yine o bölgede bir döner imalathanesini devreye soktuk’’ diye anlatıyor.Günde 3 ton üretim yapan döner imalathanesi üç yıl önce Berlin'in batı tarafına taşınmış.‘‘İspanyollar dahi bizim döneri tanıyor’’ diyen Şaziye Kaplan hem fabrikanın işleriyle ilgili, hem iki lokantasının başında.
button