Güncelleme Tarihi:
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini ve Finlandiya Dışişleri Alexander Stubb tarafından kaleme alınan ortak makalenin tam metni:
"Avrupa Birliği’nin (AB) genişlemesi ve temelde Batılı Avrupa Kulubü’den gerçek bir Avrupalı birliğe dönüşmesi, AB’nin en büyük başarı hikayelerinden biri. Ancak Birliğin bütün kıtaya istikrar, demokrasi ve zenginlik getirme odaklı tarihi hedefi henüz tamamlanmış değil.
Pazartesi günü, Brüksel’deki Genel İşler Konseyi’nde, AB’den çalışma arkadaşlarımızla bir araya gelip, genişleme sürecine yönelik görüşlerimizi paylaşacağız ve AB üyeliği yolunda ilerleyen ülkeler üzerine tartışacağız.
Bu, son yıllarda AB içindeki içe dönük bir hal almaya başlayan eğilime ve açık bir Avrupa vizyonunu canlandırmaya yönelik önemli bir gelişme.
Ekonomik kriz, Avrupa’nın daha büyük bir dinamizme ihtiyaç duyduğunu göz önüne serdi. Krizin etkisini üzerimizden atmaya çalışırken, serbest sermaye, ürün, hizmet ve istihdam akışını genişletme fırsatını görmemezlikten gelme gibi bir lüksümüz yok.
Bunun da ötesinde, AB genişlemesi, Avrupa’nın ortak değerleri kuralını güçlendirecek ve kıta genelinde standartlaşmasını sağlayacak bir adım.
Bu, son dönemde AB’den aldığı ilhamla gerçekleştirdiği reformlarla, Avrupa’nın en önemli büyüme motorlarından birine dönüşen Türkiye’de için de geçerli bir tartışma.
ASIL SORU BAŞKA
Aslında asıl sorulması gereken soru, son 50 yıldır bütünleşmeye öncülük eden Avrupa’nın kendi temel değerlerine arkasını dönüp dönmediğinden çok Türkiye’nin Avrupa’ya sırt çevirip, çevirmediği olmalı.
Bazı çevrelerde, Türkiye’nin AB üyeliğinin yaratacağı sonuçlara yönelik ciddi endişelerin olduğu görülüyor. Bir zamanlar İngiltere’de olduğu gibi büyük ve kendine güvenli bir ulusu AB’ye dahil etme fikri, Birliğin eski üyelerinden ciddi bir muhalefetle karşılanıyor. Benzer karşıt sesler, İsveç ve Finlandiya’nın AB kapısını çaldığı zaman da duyulmuştu.
Endişeler meşru olabilir ancak savunma tarafının da güçlü tezleri var: Yeni üyeler, Avrupa’nın yeniden bir ekonomik dinamizm yakalamasına ve dünyayı ilgilendiren sorunlar da daha fazla söz sahibi olmasına yardımcı olabilir.
Aday ülkeleri, liberal reformlar gerçekleştirmeye zorlayarak ve insan haklarına saygı duymalarını sağlayarak, Avrupa’nın istikrar ve büyüme hızı artırılabilir.
Düşüncelerimizin altında, Türkiye’yi de hatırlamalı ve bu ülkenin diğerlerinden farklı olarak, Avrupa’nın güvenlik, ticaret, enerji ağları konusundaki çıkarlarını bir adım ileriye götürebileceğini düşünmeliyiz.
Balkanların batısında yaklaşık 15 yıl süren kritik sürecin ardından, artık bölgedeki bütün ülkelerin açık bir Avrupa bakış açısı var.
Türkiye ise üyelik yolunda yapılması gereken geniş kapsamlı reformların tam ortasında yer alıyor. Son dönemde, İzlanda’nın üyelik görüşmelerini başlatması AB’nin çekiciliğini hala koruduğunu gösteriyor.
TÜRKİYE SINIFINDA TEK
Türkiye sınıfında tek. Dünya sahnesinin önemli bir oyuncusu ve hatırı sayılır bir nüfuza sahip. Ekonomisinin bu yıl yüzde 5’in üzerinde bir büyüme imza atması bekleniyor. OECD ise, 2050’ye kadar Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük ikinci ülkesi olacağını öngörüyor.
Avrupa’daki girişimciler, 40 milyar euro değerinde bir iş kapasitesine sahip ve toplamda 500 bin kişinin üzerine insana istihdam sağlıyor.
Türk ekonomisi AB’de ihracatçılar ve yatırımcılar için yeni fırsatlar yaratabilir."
*Bu yazı sırasıyla İsveç, İtalya, İngiltere ve Finlandiya dış işleri bakanları olan Carl Bildt, Franco Frattini, William Hague ve Alexander Stubb tarafından International Herald Tribune’de “Europe, Look Outward Again” başlığıyla yayımlanan makaleden derlenmiştir.
http://twitter.com/HurriyetPlanet