Murat BARDAKÇI
Oluşturulma Tarihi: Mart 10, 2002 01:53
MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç ‘‘Türkiye, milli menfaatleriyle ilgili sorunlarda AB'den hiçbir destek görmüyor’’ deyince yer yerinden oynadı.
Şimdi hep beraber Tucer Paşa'nın sözlerinin gerisinde gizli bir máná bulmaya çalışmakla meşgulüz. Ben, Orgeneral Tuncer Kılınç'ın söylediklerini işitince iki asırlık batılılaşma maceramızın geçmişini hatırladım ve ‘‘Avrupa nedense hep Kılınç Paşa'yı haklı çıkarmış’’ diye düşündüm. İşte, bir türlü Avrupalı olamayışımızın kronolojisi...
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç ‘‘Türkiye, milli menfaatleriyle ilgili sorunlarda AB'den hiçbir destek görmüyor. AB, Türkiye'yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor’’ deyince yer yerinden oynadı. Şimdi hep beraber ‘‘Bu sözler Tuncer Paşa'nın şahsi görüşü mü, yoksa askerin Avrupa Birliği konusundaki samimi kanaati mi?’’ gibisinden bir muammayı halletmeye çalışmakla meşgulüz.
Ben, Orgeneral Tuncer Kılınç'ın sözlerinin gerisinde gizli bir máná bulunup bulunmadığını hiç merak etmedim. Ama Paşa'nın söylediklerini işitince ‘‘Avrupa son iki asırdan beri nedense hep Kılınç Paşa'yı haklı çıkarmış’’ diye düşündüm ve Avrupalılaşma maceramızın geçmişini hatırladım.
Bizim Avrupalı olma hevesimiz 18. asrın sonlarına doğru, Üçüncü Selim'in iktidar yıllarında başladı ve heyecanından hiçbir şey kaybetmeden bugüne kadar devam etti. Sahneler ve kahramanlar zamanla yerlerini yenilerine terkettiler, beklenen mutlu sonun hiç gelmemesine rağmen devlet adamlarımızın bir bölümü ümidlerini hiç kaybetmediler.
Avrupa'nın Avrupalı olmamız karşılığında ileri sürdüğü şartlar bugünkülerle aynıydı: İşkenceyi yasaklayacak, vergi reformuna gidecek, ekonomimizi düzeltecek, azınlık haklarını koruyacak, uluslararası anlaşmazlıkları hakeme götürecek ve bizden toprak istedikleri zaman hiç itiraz etmeden verecektik.
Bu yoldaki ilk önemli adımı 1839'un 3 Kasım günü ilán ettiğimiz Tanzimat Fermanı ile attık. Artık ‘‘gávura gávur denmeyecek’’ ve memlekette herşey başka türlü olacaktı. Fermanın eksik kalan tarafları, yani Avrupa'nın dikte ettirdiği öteki şartlar ise 1856'nın 18 Şubat'ında yerine getirildi. Sultan Abdülmecid, o gün, tarihlere ‘‘Islahat Hatt-ı Humayunu’’ diye geçen meşhur fermanı yayınlayıp devlete daha çağdaş bir hava verdi. Fermanın maddelerini gerçi İstanbul'daki İngiliz ve Fransız elçileri yazmışlardı ama kendimiz yayınlamış gibi görünüp zeváhiri kurtarmıştık.
Çabalarımızın karşılığını 30 Mart 1856'da aldık, bugün varmaya çalıştığımız sonucu o gün elde ettik, 19. asrın Avrupa Birliği sayılan ‘‘Avrupa Devletleri Konseyi’’ne girdik yani resmen Avrupalı olduk. Ama bu iş sadece káğıt üzerinde kaldı, talepler bitmek bilmedi. Avrupa bir taraftan hep birşeyler isterken öbür taraftan toprak koparmak yahut imparatorluğun Türk olmayan unsurlarını ayaklandırmak için elinden geleni yaptı. Biz ise ‘‘Avrupalı oluyoruz’’ deyip tam bir teslimiyet içinde herşeyi kabul ettik.
Sonuç ise, málum...
Yandaki kutuda, bir buçuk asırdan beri bir türlü Avrupalı olamayışımızın, daha doğrusu ‘‘Avrupalı olmak istiyorsanız bütün bunları yapmanız gerekir’’ diyen Batı ile yaşadığımız maceraların sadece birkaçı yeralıyor. ‘‘Avrupalılaşamama’’ kronolojimizi okuyun ve Tuncer Paşa'nın sözlerini ondan sonra yeniden değerlendirin.
Bir türlü Avrupalı olamayışımızın kronolojisi
Mayıs 1860: Avrupa, Osmanlı toprağı olan Lübnan'ı karıştırmak için kolları sıvadı. İngilizler Dürziler'i, Fransızlar da Maruniler'i kışkırtmaya başladılar ve başımıza uzun seneler devam edecek olan bir ‘‘Lübnan meselesi’’ çıktı.
5 Eylül l860: İngiltere, Fransa, Prusya, Rusya ve Avusturya, Lübnan'a 12 bin kişilik bir birlik ile bir de donanma göndermeye karar verdiler. Osmanlı hükümeti, 1861'in 9 Haziran'ında Avrupa ülkeleri ile bir protokol imzaladı ve Lübnan'da müstakil bir yönetim kurulmasını kabul etti.
Haziran 1862: Sırplar, Belgrad'dan başlayarak bölgedeki Türk ve Müslüman yerleşim merkezlerine saldırdılar. Sırplar'ın tarafını tutan Fransa, onların lehine geçici bir çözüm sağladı. Kesin çözüm 1867'nin 10 Nisan'ında geldi ve Belgrad, Sırbistan'a terkedildi.
Haziran 1864: Avrupa, Osmanlı toprağı olan Romanya taraflarında çıkan karışıklıkların halledilmesi için devreye girdi ve İstanbul hükümetine Eflak ile Boğdan'da seçimle işbaşına gelecek meclisler kurulmasını kabul ettirdi.
2 Eylül 1866: Girit'te Hacı Mihail önderliğindeki isyancılar adayı ‘‘Yunanistan'a ilhak ettiklerini’’ duyurup Müslüman halkı kılıçtan geçirmeye başladılar. Hadise, Avrupa'ya ‘‘Türkler Hristiyanları kesiyorlar’’ diye yansıdı. Biz ‘‘Girit'i vermeyiz!.. Toprak bütünlüğümüz sizin garantiniz altında’’ diyor, Avrupa'dan ‘‘Girit'i bırakın... Verin, kurtulun’’ cevabı geliyordu. Mücadele seneler boyu devam etti ve Türkiye 1897'nin 18 Nisan'ında Yunanistan'a savaş açtı. Biz Atina'yı almak üzereyken Avrupa devreye girip barış istedi. Savaşta kazandığımız herşey barış görüşmelerinde elimizden çıktı. İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya, Girit'e özerklik verilmesini sağladılar. Girit Meclisi daha sonra, 6 Kasım 1908'de ‘‘Yunanistan'a ilhak’’ kararı aldı ve Yunan toprağı haline geldi.
11 Mart 1870: Babıali, yani İstanbul hükümeti, Rusya'nın baskısıyla Bulgar Kilisesi'nin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı.
13 Nisan 1875: Hersek'te Hıristiyanlar isyan etti. İstanbul'un ayaklanmayı bastıramayacağından emin olan Almanya, Avusturya ve Rusya isyana karışmayacaklarını açıklamalarına rağmen isyancılara gizliden gizliye destek verdi. Fransa ise resmen taraf oldu, Hersek'in özerkliğini istedi, arkasından Avusturya tarihe ‘‘Andraşi Láyihası’’ diye geçen bir muhtırayla Hersek'te geniş bir reform talebinde bulundu. Avrupa, 13 Mayıs 1876'da Berlin'de bize bir başka muhtıra verdi ve neticede Hersek elimizden çıktı.
6 Mayıs 1876: Selánik'te Müslüman olmak isteyen genç bir Bulgar kızı Hıristiyanlar tarafından kaçırıldı. Galeyana gelen Müslüman halk işe karışan Alman ve Fransız konsoloslarını öldürünce Avrupa'da kıyamet koptu. Babıali, Avrupa'nın tepkisini altı Müslüman'ı idam ederek durdurabildi.
23 Aralık 1876: Sırbistan ve Karadağ ile savaş halindeydik. 31 Ekim günü Rusya'dan İstanbul'a savaşa derhal son verilmesi için bir ültimatom gelmişti. İstanbul'u Rusya karşısında yalnız bırakmamak bahanesiyle Avrupa ülkelerinin temsilcileri Haliç Tersanesi'nde biraraya geldiler. Resmi gündem İstanbul'a destek ve Rusya'ya gözdağı verirken Babıali'den birşeyler kopartabilmekti. Zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid, konferans başladığı sırada Birinci Meşrutiyet'i ilán etti ve Tersane'deki Avrupalı delegelere ‘‘Biz de artık sizler gibi olduk’’ dendi. Delegeler ise top seslerini işitince önce ihtilál yapıldığını zannettiler ve Meşrutiyet'i öğrenince de ‘‘Çocuk oyuncağı’’ demekle yetindiler, gayrımüslimler için yepyeni haklarla dolu bir talep listesini Babıali'nin burnuna dayayıp kabul ettirdiler.
4 Haziran 1878: İngiltere, Rus tehdidi karşısında vereceği desteğin bedeli olarak Babıali'den Kıbrıs'ı istedi, hatta gerekirse adayı işgal edeceğini bildirdi. Babıali, adayı İngiltere'ye vermeye mecbur kaldı.
24 Nisan 1881: Türkiye'nin toprak bütünlüğünü garanti eden ülkelerden biri olan Fransa, Türk toprağı sayılan Tunus'u işgal etti ve 12 Mayıs günü Tunus'u Fransa'ya terkettik.
11 Temmuz 1882: İngiltere ve Fransa, kendilerine olan borçlarını ödeyemeyen Mısır Hıdivi İsmail Paşa'yı istifaya davet ettiler. Paşa istifa etmemekte direndi, Abdülhamid Avrupa'nın isteğine uyup İsmail Paşa'yı azletti ama yerine oğlu Tevfik Paşa'yı getirince Mısır'da tarihe ‘‘Arabî Paşa isyanı’’ diye geçen bir ayaklanma çıktı. Avrupa donanması İskenderiye açıklarına geldi. İngiliz gemileri, 11 Temmuz günü İskenderiye'yi bombaladı, sonra karaya asker çıkartıldı ve İngiliz birlikleri Kahire'ye kadar gitti. Bu, Mısır'da seneler sürecek İngiliz işgalinin başlangıcıydı.
30 Eylül 1895: İstanbul'un Kadırga semtinde ‘‘reform’’ bahanesiyle toplanan siláhlı yüzlerce Ermeni, Babıali'ye doğru yürüyüşe geçti. Maksatlarının hükümet binalarını işgal etmek olduğu anlaşılınca üzerlerine asker sevkedildi, çatışma çıktı ve göstericilerin çoğu öldürüldü. Avrupa ‘‘Türkler Ermeniler'i kesiyor’’ feryadıyla ayağa kalktı ve o gün yaşanan bu olay Ermeni sorununun başlangıcı oldu.
5 Kasım 1901: Fransa, Osmanlı hükümetinin Lorando ve Tubini isimli iki Fransız bankere olan 750 bin altın tutarındaki borcunu ödemediği iddiasıyla Midilli'ye savaş gemilerini gönderdi ve gümrük binasını işgal ederek bütün gelirlere el koydu. İşgal, zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid'in Fransa'nın taleplerini kabul etmesiyle sona erdirilebildi.
26 Kasım 1906: Makedonya'da isyan vardı ve Babıali isyanın sebep olduğu mali kriz yüzünden borçlarını ödeyemeyince Avrupa devletleri donanmalarını yollayarak Midilli ve Limni adalarındaki posta ve gümrük dairelerini işgal ettiler. İşgale katılmayan tek ülke, Almanya idi. Avrupa donanması, adalardan Abdülhamid'in Babıali'nin borçlarıyla ilgili mali reform programını açıklaması üzerine çekildi.