Oluşturulma Tarihi: Mayıs 09, 2005 00:00
AVRUPA’nın Nazi işgalinden kurtarılışının 60’ıncı yıldönümü nedeniyle düzenlenen törenler ve yapılan tartışmaları izledikçe, bugünü bir ‘Avrupa meselesi’ olarak algıladığımızı görüyorum.Sanki kendi dışımızdaki bir süreci izler gibi izliyoruz. Oysa İkinci Dünya Savaşı’na girmiş olmasak da, nedenleri kadar sonuçları da bizim tarihimiz. Eğer Avrupa’nın yarısı Sovyet işgali altında kalmasaydı, Türkiye’nin Batı ile bütünleşmesinde etkili olan platformlarda bugünkü yerine sahip olması mümkün müydü? Avrupa kapısını aralayan Ankara Anlaşması imzalanır, Türkiye’ye Avrupa pazarının ortağı olarak bakılır mıydı? İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş olsak da, bugün Avrupa, ABD ve Rus liderlerinin katılacakları törenlerle kutlanacak olan ‘Zafer Günü’ ve Avrupa Birliği günü bizim de tarihimizin bir parçası. Bu durumu kavramak, Avrupa’nın tüm tartışmalarındaki yerimizi daha iyi kavratacak bize. * * * AVRUPA ilginç biri dönemden geçiyor. Tarihe gömdüğünü zannettiği tartışmalar yeniden canlandı. Avrupa’da Nazi işgalinin sona erişinin 60. yılı nedeniyle özellikle İngiliz ve Alman basınında, bu günün İngiliz ve Amerikalılar tarafından abartıldığı, İngilizlerdeki ‘yenme’ duygusunun Alman halkını ebedi suçlu koltuğuna oturttuğu vurgulandı. Bazı Alman yazarlar, sokaktaki İngiliz’in Almanları vahşi bir halk olarak gördüğünü yazdılar. İngiliz aydınlarını Afyon Savaşları, Kenya’da 50’lerin başında açtıkları toplama kampları konusunda düşünmeye davet ettiler. . Almanya’nın Londra Büyükelçisi de, tartışmaya katıldı ve faşizme karşı zaferin üzerinden geçen 60 yıla rağmen, İngiltere’nin hálá o takıntıdan kurtulamadığını ve 1945 sonrası Alman tarihi konusunda ‘cahil’ olduğunu söyledi. Nazilerin kınanmasının soykırımı durdurmaya yetmediği gündeme getirildi. Tarihte işlenmiş ve hálá işlenmekte olan tüm soykırım girişimlerinin kınanması gerektiği tartışmalarda seslendiriliyor. Çek ve Slovakların, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Alman ve Macar kökenli binlerce Çekoslovakya vatandaşının sınır dışına zorlanması ve vatandaşlıklarının iptali, mal varlıklarına el konulması ile ilgili tartışmalar, Polonya’nın yine aynı dönemde Alman kökenli Polonya vatandaşlarını sınır dışı kararları gibi, İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık noktaları gündeme geliyor. * * *BİR başka yüzleşme konusu da Nazi Almanya’sının koşulsuz teslim olduğu 8 Mayıs’ın, tüm Avrupa için kurtuluş günü olmadığı tartışması. Bu gün, bazıları için kurtuluştu ama Almanya ve Doğu Avrupa için Sovyet işgalinin başlangıç tarihiydi. Almanya başta olmak üzere bu gerçeğin vurgulanmasını isteyen diğer AB üyelerinin baskısıyla AB Komisyonu bu yıl, sadece zaferi kutlamadı. Açıklamasına yeni açılımlar getirdi: ‘Geçmiş çatışmaların masum kurbanlarını ve demokrasi, özgürlükleri korumak için en ağır bedelleri ödeyenleri saygı ile anıyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin, onlar için diktatörlüğün sonu anlamına gelmeyen, özgürlüğe Berlin Duvarı’nın yıkılması ile kavuşan milyonları da hatırlıyoruz’ diyor Komisyon. İkinci Dünya Savaşı’nın karanlıkta kalan yönlerinin yeniden masaya yatırıldığı bu süreç, Ermeni meselesi konusunda Türkiye üzerindeki baskıların ağırlaşmasına da neden oluyor. * * * HESAPLAŞMALAR Avrupa için bir tehdit mi? Hayır değil. Yüzleşmeler, ortaklar arası uzlaşma kültürü temelinde yükselen, kendisi ve dışındakileri değiştirme yeteneğine sahip Avrupa Birliği’nin entegrasyonunu güçlendirecek çözümleri üreteceği için tehdit değil. Avrupa’da herkesin söyleyeceği var. Önemli olan dinlemek ve söyleyeceğini en etkili biçimde söylemek için hazırlanmak. Avrupa yöntemlerini bizim de kullanmasını öğrenmemiz gerekiyor.
button