Çok gençsiniz. Binlerce cinayet soruşturmasını kaç yıla sığdırdınız?
- 1990’da Polis Koleji’yle teşkilata girdim. Elbiselerimiz yeşildi o zaman. Polis Akademisi’nden 1998’de mezun oldum.
Cinayet Bürosu, başından itibaren sizin tercihiniz miydi?
- Cinayet Bürosu, bütün polislerin hayalidir. Gençler polislik mesleğini seçerken Cinayet Büro’da çalışmayı hayal ederler. Bütün polisiye filmler, romanlar, cinayet üzerine kuruludur. “Ben masa başı ya da devriye polisi olayım” demezler. ‘İz Peşinde’ diye polisiye dizi vardı, İstanbul Emniyeti’nin Gayrettepe’deki binasında çekilmişti. Ben öğrenciydim o zamanlar. Polis olup bu binada çalışmayı istemiştim; nasip oldu. Mezuniyetten sonra kısa bir süre karakolda sonra dört buçuk yıl kadar Yunuslar’da çalıştım. Bizim, “Cinayet’te ya da farklı bir yerde çalışmak istiyorum” deme lüksümüz yok. Cinayet Bürosu’nu uygun gördüler, 2002’de komiser rütbesinde başladım. Şimdi de Emniyet Amiri rütbesinde Büro Amiri olarak çalışıyorum.
İstanbul gibi bir metropolün cinayet masasında çalışmak ve yönetmek zor mu? Başarınızın sırrı nedir?
- Evet, gerçekten zor, stresli ve temposu yüksek bir birimiz. Başarımızın sebebiyse ekip arkadaşlarım. Biz bir aileyiz aslında. Çalışma saatleriyle sınırlı değil bizim ilişkimiz. Başarımızın en büyük etkeni de meslek büyüklerimizin, müdürlerimizin tecrübesi ve kriz yönetme becerileri. Başta Hüseyin Çapkın, İstanbul’da Asayiş’e başka bir boyut getirdi; polis, sokağa hakim oldu. Başta Hüseyin Çapkın, İstanbul’da Asayiş hizmetlerine başka bir boyut getirdi, polis sokağa hakim oldu. Emniyet Müdür Yardımcısı Tekin Akdoğan, Asayiş Şube Müdürü Yener Ülgütol ve yardımcısı Ali Tuna Coşkun, geçmişte Cinayet bürolarında çalıştıkları için tecrübeleriyle bizi yönlendiriyorlar.
Cinayet suçu engellenir mi? Genelde hangi sebeplerle cinayet işleniyor?
- Cinayet aslında insanlık tarihinin ilk suçlarından. Polisiye tedbirlerle bu suçun engellenmesi çok zor. Aile, okul, sivil toplum kuruluşlarının sorumluluğu var. Toplum olarak tahammülsüzüz. Gençler bıçak taşıyor, hatta döner bıçağıyla geziyor. En ufak yan baktın omuz attın ya da ‘lan’ dedin diye sonucu kestirilemeyen eyleme giriliyor. Adam öldürmenin cezası TCK Madde 81’de belirtilmiş: Müebbet hapis yani hayatın kararması. Bizde cinayet ve yaralamaların çoğu kavgadan çıkıyor. Sonra aşk ve para gibi sebepler geliyor.
Katil kurnaz ve çok iyi bildiğiniz halde delillendiremiyorsunuz. Takıntı haline getirdiğiniz, “Günün birinde mutlaka enseleyeceğim” dediğiniz katiller var mı?
- Var tabii. Yıllar içerisinde bu hisse o kadar çok kapılıyorum ki. Ama çoğu çözülüyor. Hâlâ üzerinde ısrarla çalıştığımız, inat ettiğimiz kız çocukları cinayetleri var: Gizem Sel, Damla Çelik, Çağla Tuğaltay, Nigar Kevser Şahin gibi? Bizi çok etkileyen bu cinayetlerin üzerinde hala gün gün çalışıyoruz. Hırs yaptık. Çalıştığımız başka dosyalar, fail olduğunu düşündüğümüz, şüphelendiğimiz ama delillendiremediğimiz cinayetler de var.
HER CİNAYETİN KULUÇKA SÜRESİ FARKLI
“En iyi senaryo katili yakalar” derler. Cinayet soruşturmalarınızın, senaryonuza uydurma çabası yüzünden çıkmaza girdiği olur mu?
- Kesinlikle. Öyle bir şey ki, işi zevkli kılan da bu: Deneme yanılma ve açılmadık kapı bırakmama. Senaryoya uydurmamak için takım çalışması yapıyoruz. Farklı ekiplerden farklı bakış açıları... Bir polis şu hatayı yapar genellikle. Maktul olay yerinde yatmaktadır. Polis hemen büyük senaryo kurar. Bu adam uyuşturucu kaçakçısı; alacakları, verecekleri var. Büyük balonu şişirdiği için çok basit sebebi görmez. Aslında apartman temizliği konusunda kapıcısıyla husumet oluşmuştur. Adamı kapıcısı öldürmüştür. Biz, büyük balon ve küçük balon senaryoları üretiriz. Hem de çok sayıda. Her gün çalışmayı tamamlayıp sonuca ulaşamadıkça yeni senaryolar kurar, olayı aydınlatmaya çalışırız.
Katil, önce maktulün en yakınında aranmalıdır prensibi doğru mu?- Bütün olayların şifresi ve yapısı, birbirinden farklı. Tıpkı parmak izi gibi. Örneğin şablonu koyduğunuzda karı-koca kavgası cinayetle sonuçlanmış gibi görünüyor. İşleniş şekli, maktul ya da şüphelinin psikolojisi, maddi ve manevi durumu, memleketi, yakın çevresi, akraba ve arkadaşları soruşturmanın hızını etkiliyor. Bunun için her olayın çözülme ve her failin yakalanma aşamaları birbirinden farklı. Biz buna kuluçka süresini örnek veriyoruz. Tavuğun kuluçka süresi 21, devekuşununki 42 ya da timsahınki 90 gün. Bizim her cinayeti çözecek belli kuralımız yok. Çalışma tempomuz ve azmimiz aynı olsa da sonuca erken ya da geç varırız. Katil yakın ya da uzaktan çıkar, çalışmalarımız serbest vezindir.
Senaryo üretirken gelecek vaat eden memurlar kendini belli ediyordur.
- Bizim ciddi hizmet içi eğitimlerimiz var. Personelimizi belli konularda uzmanlaşana kadar eğitiyoruz. Ama en güzel eğitim, usta-çırak ilişkisiyle sokakta oluyor. Ne kadar çok olay görüp bu gördüğünüz olayların her aşamasına vakıf olursanız, o kadar başarılı oluyorsunuz. Görerek öğrenme yani. Bizde başarı çıtasını yukarı çekme hevesi var. Bu olmasa, aydınlattığımız cinayet oranı böyle olamazdı.
Lakabınız ‘Avcı 2’. Birinci Avcı kim?- Avcı, 1990’ların Cinayet Büro amiri Şentürk Demiral’dı. O dönem, cinayetler sonrası “Asla yakalanmaz” denen katilleri yakalamış, başarılı ve güzel emekleri olmuş bir büyüğümüz.
RÜYALARIMI BAŞUCU DEFTERİME NOT ALIRIM
Çözdüğünüz en çetrefilli cinayet hangisi?- İnanın o kadar çok var ki. Her cinayet kendi içinde çok zor ve karışık. Mesela İstanbul’da 2005’te 595, 2006’da 546, 2007’de 414 cinayet işlendi. Dolayısıyla içlerinde şu cinayet sivrilmişti, diyemiyorum.
Hunharlığı ve katilin usta prodüksiyonuyla sizi en çok etkileyen cinayet hangisi?
- Çocuk katilleri bizi çok etkiliyor. 2008’de Gaziosmanpaşa’daki evlerinde bir anne ve iki çocuğu boğazları kesilerek öldürülmüştü. Ayrıca tanınmamaları için parçalanıp şehrin değişik noktalarına bırakılan cesetler bizi etkiliyor tabii. Ateş düştüğü yeri yakar, derler ama katil yakalandığında maktul yakınlarının yüzlerindeki ağlamaklı tebessüm ve teşekkür bizi mutlu ediyor.
Cinayeti soruştururken uykunuzdan yepyeni senaryolarla uyanır mısınız? - Evet, çok. Günde üç saat uyuyorum. Bünyemiz alıştı. Biz cinayet polislerinin not defterleri vardır. 24 saat elimizin altındadır. Evde, bir odadan diğerine geçerken cep telefonu, kalem ve defterimizi taşırız. Çünkü o anda aklınıza ne gelecek, ne hatırladınız? Maktul yakınları ya da görgü tanıkları arayıp telefonda ne anlattı? O anda not almamız lazım. Söz uçuyor, yazılanlar kalıyor. Defter, yatarken de yanımızdadır. Birçok rüyamı not aldığımı hatırlarım. Cinayette birinden şüphelenirken, rüyamda başka birinden şüphelenirim.
Rüyalarınızın çıktığı oluyor mu?- Yok. Gün içinde yaşadıklarımız, bilinçaltını tetikliyor. Gerçek hayatta genelde doğru hedefe kilitleniyoruz. Birkaç hedef belirliyoruz ve birinde mutlaka olay aydınlanıyor. Türkiye’nin ve diğer ülkelerin başarısına baktığımızda bizde olaylar uzun süre meçhul kalmıyor. Bizde başarı oranı yüzde 95’lerdeyken ABD ve Avrupa da bu oran yüzde 65.70’lerde.
Gelişmiş ülkelerin katilleri de entelektüel anlamda daha komplike cinayetler mi işliyorlar? Bizim doğru dürüst seri katilimiz bile yok.- Seri katil tiplemesinde dinimiz, toplumsal ilişki biçimimiz, ülkemizin kültürel yapısı önemli faktör. Bizim de kendi literatürümüzde seri katiller var. Bizim faillerimiz başka olay yapamadan yakalanıyor da olabilir. Mesela, ziyaretimize gelen ABD’li 28 yıllık cinayet dedektifinden öğrendiğim kadarıyla ABD Houston kentinin nüfusu 4 milyon, yıllık cinayet sayısı 750. Cinayet aydınlatmadaki başarı oranları yüzde 65. İstedikleri araç ve gereçlere istedikleri anda ulaşıyorlar. Hazırlık soruşturmasında kanunları yardımcı oluyor, sekiz saat çalışıyorlar. Sabah 08.00’de göreve başlayan cinayet polisi, 15.00’te evine gidebiliyor. Buna rağmen olaylar geç çözümleniyor ya da meçhul kalıyor. ABD’li dedektif, “Sizdeki devlet, millet sevgisi ve çalışma hırsınızı bizim çalışanlarda düşünemiyorum” dedi. Yaklaşık 16 milyonluk İstanbul’da bu yıl 252 cinayet işlendi ve 242’si aydınlatıldı.
Mesai saatleriniz uzun da olsa aydınlatmadaki başarıda kişisel özellikler çok önemli değil mi?- Personelimiz normalde 12 saat çalışıyor. Ama akşam 20.00’de “İşim bitti, evime gidip dinleneyim” demiyoruz. Çalışma saatleriyle sınırlamıyoruz kendimizi. Öldürülenleri yakınımız, kardeşimiz, evladımız gibi görüp hırs yapıyoruz ve kanunlar çerçevesinde görevimizi layıkıyla yapmaya çalışıyoruz. Birçok kişi bize, “Siz olayı namus meselesi yapıyorsunuz” diyor. Başarı ve olayların hızlı çözülmesi, bundan kaynaklanıyor.
25 ÜLKENİN POLİSİNİ EĞİTİYORUZ
Cinayet Büro Amirliği’ndeki 150 personelin içinde geleceğin en acayip dedektifi olacak yetenekler var mı? Kadın oranı nedir?- O kadar çok yetenekli arkadaşımız var ki hepsinin kabiliyet ve becerisi farklı. Bir tane kadın çalışanımız var. Çalışma tempomuz çok yoğun. Erkek personel eve gitmediği zaman eşi çalışıyor olsa bile eviyle, çocuklarıyla ilgilenebiliyor. Ama kadın personelin günlerce eve gitmeme gibi bir lüksü olamıyor. Cinayet Büro’ya ilgi gösterseler de bu sebepler kadınları engelliyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün seçtiği altı cinayet eğitmeninden birisiniz ve Sudan’dan henüz döndünüz. Neler yaptınız orada?- 2006’da başlayan eğitim-gelişim programıyla Asayiş Daire Başkanlığı’nın yönetiminde büyük şehirlerde uzun yıllar çalışan amirler arasından altı hoca seçildi. Bu eğitici kadroyla Türkiye genelindeki tüm cinayet polislerini eğitiyoruz. Yurtdışı eğitimlere de başladık. Avrupa polislerinin eğitim verdiği dönemi de biliyorum. Eğitim veren, bilgisini pazarlayan duruma geldik. Türk polisi 25 ülke polisine eğitim veriyor. Bu, Türkiye adına gurur verici ve çılgın bir şey.
TİNERCİ DE OLUYORLAR İŞADAMI DA39 ilçesi bulunan İstanbul’da Cinayet Büro Amiri Fahrettin Gönbe’nin üç yardımcısı var. Büro, 150 amir ve memurdan oluşuyor. Cinayet Bürosu, İstanbul’u üç bölgeye ayırmış. A Bölgesi: Eminönü-Silivri, B Bölgesi: Karaköy-Sarıyer arası. C Bölgesi ise Anadolu yakasının tamamı. 3’er kişiden oluşan 40 tane ekipleri var. Ekipler, nöbetleşe 24 saat ve takımlar halinde çalışıyor. Ekip araçları ve kıyafetleri sivil. Cinayet büro elemanları, ortama uyum sağlayacak kimliğe bürünüyor. Onları şarapçı, tinerci, seyyar satıcı ya da takım elbiseli işadamı olarak her yerde görmeniz mümkün.
ÇAPKIN POLİSİ SOKAĞA ÇIKARDI
Hüseyin Çapkın’ın 2009 Haziran’ında İstanbul Emniyet Müdürü olmasıyla birlikte yakalanan fail sayısında önemli artış oldu. Mesela 1 Ocak 2010 ile 20 Aralık 2010 tarihleri arasında işlenen 254 cinayetten 245’i aydınlatıldı. Bu rakamlar, Asayiş Şubesi Cinayet Bürosu’nun 2010’daki başarı oranının yüzde 97 olduğunu gösteriyor. Çapkın bu sonuca ulaşmak için Asayiş Hizmetleri’ni yeniden yapılandırdı. İzmir’deyken hayata geçirdiği Güven Timleri projesini İstanbul’da da uyguladı. 1240 sivil polis, şehrin tüm kalabalık noktalarında çarşı, pazar, AVM ve meydanlarda görevlendiriliyor. Asayiş ekibinin 700 aracı, GPS adı verilen teknolojiyle komuta merkezinden izlenip olay yerine üç dakikada yönlendiriliyor. İnfaz Otomasyon Projesi ile tüm ekipler TDA cihazı denilen el bilgisayarıyla 20 saniyede şüphelinin tüm bilgilerine erişebiliyor, aranan şahısları yakalıyor. Çapkın’ın bu üç uygulaması, İstanbul’da işlenen suçları azalttı, polis sokağa hakim oldu.
BENİ BULAMAZSINIZ DİYEN SERİ KATİL NASIL YAKALANDIBugün İstanbul Cinayet Bürosu’nun başında olan ekip, Hüseyin Çapkın’dan önce de aydınlattığı cinayetlerle teşkilatta ün kazanmıştı. Mesela 2005’de ikisi İzmir, dördü İstanbul’da beş erkeği öldüren seri katili 35 günde yakalamıştı. Mahkeme devam ettiği için adını belirtmediğimiz seri katil, 1985 doğumlu bir berber çırağı. 2005 Ağustos’unda İstanbul Bahçelievler’de birkaç gün arayla üç erkek, ölü bulundu. Biri fotoğrafçıydı, boğulduktan sonra işyeri yakılmıştı. Kendisini ibadete vererek uyuşturucu bağımlılığından kurtulmuştu. 10 gün sonra aynı semtte, ailesi fındık toplamaya giden bir genç, evinde öldürüldü. Gencin öldürüldüğü yatak odasının duvarında ‘Siz beni bulamazsınız!’ yazıyordu. Şeffaf ve soluk renkli harfler incelendiğinde, deodorant spreyiyle yazıldığı anlaşıldı. Bu cinayetten beş gün sonra aynı mahallede gurbetçi bir ailenin tedavi için Türkiye’ye gelen oğlu ölü bulundu. Cinayet bürosu, aynı semtteki bu üç cinayetteki benzerlikleri buldu: Esrar kullanıyorlardı, bekarlardı, aynı semtte yaşıyorlardı. 40 kişilik ortak arkadaş listesindekilerin suç geçmişleri araştırıldı. En dikkat çeken isim, mahalleye yeni gelen berber çırağıydı. Bu kişi, 1999’da İzmir’de gasp ve cinayet nedeniyle cezaevine girmiş, ‘Rahşan Affı’ ile tahliye olmuştu. Cinayet Bürosu araştırmayı derinleştirdiğinde, Bahçelievler cinayetlerinden kısa süre önce Büyükçekmece’de bir çocuğun öldürüldükten sonra yakıldığını öğrendi. Berber çırağı, o sırada olay mahallinin yanındaki bir işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu. Maktulle birlikte görülen kişiyle güvenlikçinin eşkâli uyuyordu. Cinayet Bürosu’nun beş ekibi, olay yerindeki izmaritlerde berber çırağının DNA’larını buldu. Polis, zanlının yazı örneği vermemek için nezarethane duvarına sağ elini vurarak bileğini çatlatsa da deodorantla yazı örneği almayı başardı. 35 günün sonunda olayı aydınlatıp zanlıyı mahkemeye çıkardığında, Cinayet Büro ekiplerinin bu süreçte evlerinde uyuduğu gün sayısı toplam dördü bulmuyordu?