Ateşe devam!

Güncelleme Tarihi:

Ateşe devam
Oluşturulma Tarihi: Ocak 22, 2000 00:00

Haberin Devamı

Türk Solunun duayeni 85 yaşındaki Mihri Belli hálá keskin

1915 Doğumlu. Türkiye'nin en aktif sosyalistlerinden. Amerikan Koleji'nden sonra 1936'da gittiği ABD'de, Amerika Komünist Partisi'ne üye oldu. Missouri Üniversitesi'ni bitirdi. Master'ını bu üniversitede tamamladı.

İkinci Dünya Savaşı başlayınca Türkiye'ye döndü. Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi Üyesi oldu. Partinin Teknik Büro ve hücrelerin eğitiminden sorumluydu. 1947'de Yunan İçsavaşı'na katılan ilk ve tek yabancı gerillaydı.

Takma isimle çok sayıda broşüre ve yazıya imza attı. Milli Demokratik Devrim teorisini geliştirdiği yazıları, MDD siyasi çizgisinin de bel kemiği oldu. Bu yönde gelişen sol siyaset daha sonraki yıllarda Mihriciler hareketi ile Türkiye Emek Partisi'nde şekillendi.

Komünizm çalışmaları yüzünden 10 yıl çeşitli cezaevlerinde kaldı. 1982 yılından beri İsveç'te yaşıyor. Sık sık İstanbul'a geliyor. Onunla, Küba'ya yapacağı ilk seyahati öncesinde görüştük.

Son namazımı Kobe'de kıldım. Kazan Tatarları, öğrendiler hemen beni. Çünkü o zamanlar pek Türk geçmezdi oralardan. Bir cami var, cuma namazını birlikte kılalım dediler. Şanghay vapurlarında yer yoktu, Nagasaki'de bekledik. Atom bombasıyla yok edilmesinden beş yıl önceydi. O zaman Amerika, kontrgerilla içimizde değildi. Kızlara işkence yapacakları zaman pantolon giydirirlerdi ki bir yerleri gözükmesin. O zaman polis, iffetin bekçisi sayıyordu kendisini.

Kurtuluş Savaşı'nın illegal eylemcisi babanız Hayrettin Bey nedeniyle İngiliz işgalciler Kadıköy'deki evinize baskın yaptığında 6 yaşındaydınız. Gizli dokümanları, attığınız pencere boşluğundan alabilmiş miydiniz?

- Hayır. Baskından sonra babam bir daha uğramadı. Annem, benim o belgeleri tuvalete attığımı sanıyordu.

Babanız, ikinci meclise atanan mebuslar arasında yer almadı. Mustafa Kemal'le arası mı açılmıştı?

- Babam hiçbir zaman Mustafa Kemal aleyhtarı olmadı. Türkiye'nin gördüğü en iyi yönetim olduğunu söylerdi. ABD'den marksist olarak döndüğümde, kendisiyle üç gün tartıştık. Anneme, 'Oğlan sonunda doğru yolu buldu. Biz etrafında dolaşıp duruyoruz' demiş. Ömrünün son on yılında aramızda görüş ayrılığı yoktu.

ÜSKÜDARLI KOMÜNİST MELAHAT

Amerika yolculuğunda Henry Miller'la ahbap olmanız çok ilginç.

- O zaman çocuktum. Henry Miller gibi adamı bulmuşum. Mektuplaşalım dedi. Benim adresim belli olmamıştı ama kendi adresini vermişti. Yazmadım. Gemideki en yakın arkadaşı bendim.

1937'de Amerika'da tanıştığınız Üsküdarlı Komünist Melahat beni çok etkiledi?

- Mehmet Modyanos lejyona yazılıyor. Kaçınca yakalanıyor. Marsilya'da kuaförlük öğrenip New Orleans'ta üç dükkan açıyor. Gavur karıları o.. olur diye Türkiye'ye geliyor. Melahat'la aracılar sayesinde tanışıp evleniyor. Melahat, Celal Bayar'ın akrabasıdır. Komünist Partisi militanı. New Orleans'ta partinin en sevilen, sayılan insanı.

Mississppi, ırkçılığın yoğun olduğu yer. Sosyalist olmanızda etkili olmuştur?

- Herkes, Amerika'da en zengin yerlere gitmek ister. Ben de en yoksul, geri eyalet hangisi, oraya gittim. Bir sene kaldım. Galiba doğru yaptım. Martin Luther King daha çocuktu. Zencileri örgütlemede beyazlar daha ön plandaydı.

60 yıl önce ABD'de bu kadar çok Türkiyeli'yle karşılaşmanız da ilginç?

- Yüzyıl başında Amerika'dan bir komisyoncu geliyor, Harput köylerinden bir kafileyi topluyor. Yük vagonlarına doldurup boyunlarına Kunta Kinte gibi numaralar takıyor. İstanbul'da gemiye bindirip götürüyor. Bunların umudu, köye dönüp borçlarını ödeyip rezillikten kurtulmak. Bir türlü gerçekleşmedi tabii. En ağır işleri yapıyorlardı. Türkiyeli grup, 50 bin kadardı. 100 kadar da öğrenci vardı.

Norveçli bir kaptanla tanışmıştınız?

- Gemisi tamirdeydi. Karısıyla birlikte bekliyorlardı. O yıllarda Uzakdoğu denizlerindeki gemiciler arasında, mutluluğun üç ögesi nedir sorusuna bir Japon eş, bir Çinli aşçı ve bir Amerikan pasaportu cevabı verilirdi. Norveçli kaptan bu üç ögeden hiç değilse birini sağlamıştı. Eşi Japondu.

EN ŞIK GERİLLA

Dört yıl sonra, 1940'ta döndüğünüzde, İstanbul Emniyeti ve Milli Emniyet Teşkilatı için bu sürede hangi ülkede olduğunuz bir muamma olarak kaldı?

- 1977'de yurtdışında yazdım. 1990'da yazdım. Tabii uzun yıllar sonra öğrendiler.

Sansaryan Han'ın bodrumundaki hücrede, lağım sularının altında uzun süre kalmıştınız.

- (Gülüyor) Nemden neredeyse kök salmışız. Gözlerimin altında yeşil yeşil benekler...

Yunan İçsavaşı'na ilk ve tek katılan yabancı olarak, Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci Yunan birliklerinde savaş karşıtlığı yapanlarla karşılaştınız?

- Sendikacı Trakis de bunlardandı. Dağda şakalaşırdık. (Anadolu Seferini yapan Yunan ordusunun marşını Rumca söylüyor; Trakis gibi) Bak Trakis, bu marşı söyleyenlere ne olduğunu biliyorsun artık, derdim. Karşılık olarak İzmir'in dağlarında çiçekler açar marşını söylerdim. Enternasyonalizmde böyle şakalaşmalar olur.

Terzi Simo'nun diktiği ceketle dağlarda çok şıkmışsınız?

- Beyoğlu'nun en iyi terzisi. Onun diktiği ceket pantolon, gayet fiyakalı da bir kasket. Dağda ilk günlerde Lambros (komutan) beni çağırdı. Tek kelime Yunanca bilmiyorum henüz. Silah altına alınmış çok sayıda genç kadınla konuşuyor. Dönerken neden beni yanında götürdüğünü sordum. 'Gerillalar korkunç heriflerdir, diye söylentiler yayılıyor. Senin gibi şık adamı görünce demek gerillalar böyleymiş, desinler diye'' dedi.

1997'de tekrar gittiniz Yunanistan dağlarına?

- Kavala'da bir İsveç Evi var. İsveçli yazarlar, orada dinlenip yazıyorlar. Gittik, gitmişken bizim eski karargahları, köyleri görmek istedim.

Eski arkadaşlarınızı bulabildiniz mi?

- Gümülcine'deki Kominist Parti'ye telefon ettim. Parti sorumlusu, ne istediğimi sordu. Ben, Demokratik Ordu Tabur Kumandanı Kapitan Kemal, dedim. Çığlıklar attı. 'Yahu ben de sabotör birliğinden Modyanos, hatırlamadın mı beni?' dedi. Sabotör birliği bana bağlıydı. Kararlaştırdığımız gün Gümülcine'ye gittik. 'A be Kemal, sen ne olmuşsun? Dağ gibi adamdın, ufacık olmuşsun?' Hep birlikte arabaya binip dağlara çıktık, Elas Marşı'nı söylemeye başladım. Sözlerini unutmuşlar. La la diye müziğe katıldılar.

KADIN KONUSUNDA KETUM

Kitabınızda, bırakalım diğer kadınları, eşiniz Sevim Hanım'a ilişkin bilgi vermekte ketum davranmışsınız?

- Onlar anlatılmaz. Ama Sevim'le bizim tanışmamızı anlatıyorum kitapta. Sansaryan Han'da nasıl irtibat kurduğumuzu.

İki yoldaşın irtibatıydı ama yazdıklarınız?

- Tevkifatta muhabere sürdükçe ciddiyetten uzaklaşmaya başladım. Namuslu kız olarak beni hep ciddiyete davet ediyordu (Gülüyor).

Toplam kaç yıl cezaevinde kaldınız?

- 10 yıl. Tophane, Orhaniye, Adana, Paşakapısı, Toptaşı, Sultanahmet ve Harbiye Askeri Cezaevi'nde.

12 Eylül sonrası İsveç'e gittiniz ve mesken tuttunuz?

- 1982'den beri İsveç'te yaşıyorum. 12 Eylül'de bir sene Türkiye'de kaldım. Tabii illegalitede. Sonra yurtdışına çıktım. Avrupa'da biraz dolaştım. Kalıcı değildim İsveç'te. Ama mavi pasaport alma işi uzun sürdü. Sonra baktım, sakin bir yer. Çalışılabiliyor. Paris'te sabahleyin o kahvede biriyle buluşuyorsunuz, bu kahvede biriyle derken akşam oluyor, yorgun argın eve dönüyorsunuz. Sonuç sıfır.

Küba'ya davetli mi gidiyorsunuz?

- Yol masrafının bize ait olmasını şart koştum. Sevim (Belli)'le onlara misafir gidip birkaç konferans vereceğim. İlk defa gidiyorum. 15 gün kalacağız.

Konferansların konusu nedir?

- Türkiye Solunda Küba'nın Rolü, Kurtuluş Savaşı ve Kemalist Devrim, Yunan İçsavaşı.

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

- Ateşe devam!

Henry Miller’la 3. mevkide uzun yolculuk

1936 Ağustosu. Mihri Belli, Amerikan Koleji'ni bitirip üniversite eğitimi için Amerika'ya, SS Manhattan transatlantiği ile gidiyor.

‘‘Karşımda otuzlarında bir adam oturuyor. Orta boylu, zayıf, kumral. Üstündeki elbiseyle bir memur izlenimi bırakıyor. Adam Amerikalı ama Fransızca'yı iyi konuşuyor. O da üçüncü mevkide. Çok fıkra biliyor. Yakası açılmadık fıkralar. En esprili seyyar satıcı ve günah çıkartan papaz fıkralarını ondan dinledim. Yazarlığa heves etmiş. Bir iki yazısını da satabilmiş. Ama geçimini bu yoldan sağlayamıyormuş. Pennsylvania'da kendisine miras kalan bir ev varmış, onu satmaya gidiyormuş. Sonra Paris'e dönecekmiş. Neden Paris? ‘‘Fransız orospuları mesleklerini iyi bilirler de ondan’’ Besbelli başka nedenler de var. Konuşurken eşyayı adıyla çağırmaktan çekinmiyor, ağzı bozuk biri. (...)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!