Güncelleme Tarihi:
Yüzyılın son büyük deniz serüveninde bölge yerlileri Pasifik Okyanusu’nu ataları gibi kamıştan bir tekneyle aştı
Pasifik Okyanusu'nu kamış bir tekneyle geçen ekibin amacı, Pasifik Okyanusu'nu Avrupalılardan çok önce keşfeden Kızılderili atalarının macera ruhunu yaşamak. Tabii bir de beyaz uygarlığa gerçek káşiflerin ve bölgenin gerçek sahiplerinin kimler olduğunu hatırlatmak. Mata Rangi II'nin mürettebatında, Pasifik bölgesinin en doğusundan en batısına kadar değişik yörelerde yaşayan halklardan birer temsilci yer aldı.
Artık büyük denizleri aşmak insanoğlu için büyük bir serüven olmaktan çıktı. Dev dalgaları aşan büyük gemilerle Okyanusların bir ucundan öbürüne gidebilirsiniz. Hatta denizaltılarla denizlerin altındaki dünyayı keşfedebilirsiniz. Ama bir sal ile Pasifik Okyanusu'nu aşmaya kalkışmak bugün için de büyük bir serüven. Şili'nin kuzeyinden yola çıkıp Pasifik Okyanusu'nda 8 bin kilometre yol alarak Marquesas takımadalarından Nuku Hiva'ya varmak, yüzyılımızın son büyük deniz serüveni olarak tarihteki yerini aldı. On kişilik bir ekip, ‘‘Mata Rangi II’’ adı verilen büyük sal ile yola çıkıp, Pasifik Okyanusu'nu 87 günde geçmeyi başardı. Polinezya dilinde Mata Rangi, ‘‘Tanrısal Gözler’’ anlamına geliyor.
‘‘Tanrısal Gözler‘‘ adlı salı, Güney Amerika'da Titicaca Gölü kıyısında yaşayan Kızılderililer inşa etti. Salın yapılması için her biri 15 metre uzunlukta olan 600 kamış kullanıldı. Kamışlar, geleneksel yöntemlerle örüldü. Kamışların dayanma gücünü, yaşları belirlediği için sal yapımında kullanılacak kamışların yaşını bilmek önemliydi. Büyük serüvene katılacak olan ekip de kamış seçiminde, eski devirlerde uygulanan yöntemden yararlandı.
Pasifik Okyanusu'nu sal ile geçmenin ne amacı olabilir diye düşüneceksiniz. Bu büyük serüveni hazırlayan Amerikalı Kızılderililer, atalarının yaşadıkları serüvenleri tekrarlamak istiyorlardı. Ve hepsi de denizlere tutkundu.‘‘Mata Rangi II‘‘nin mürettebatında, Pasifik bölgesinin en doğusundan en batısına kadar değişik yörelerde yaşayan halklardan birer temsilci yer almıştı. Titicaca'dan bir balıkçı, bir Tahitili, bir Şilili, bir Bolivyalı, iki Japon, Peru'lu bir kameraman ve Paskalya adasından üç denizci, bu ilginç serüveni yaşamak için biraraya geldi. Sal yolcularının herhangi bir rekor kırma gayreti, bir yarışı kazanma hırsı yoktu. Onlar sadece, Pasifik Okyanusu'nu Avrupalılardan çok önce keşfeden Kızılderili atalarının macera ruhunu yeniden yaşatmak istiyorlardı. Pasifik Okyanusu'nun Kızılderili kaşifleri, Okyanusu çevreleyen küçük adalara yerleşmişler ve And Dağları'nın kalbinde başlamış olan Kızılderili uygarlığını yeni keşfedilmiş adalara yaymayı amaçlamışlardı
BATIL İNANÇLAR
Bu dev projede, batıl inançlar ve eski gelenekler önemli rol oynadı. Ekibin lideri Kitin Munoz, yakışıklı bir İspanyol, onda ortaçağın kaşiflerinin havası var. Kitin Munoz, kamışlardan yapılmış teknelere tutkundu ve çocukluk yıllarından başlayarak denizlerde serüven yaşamaya merak sarmıştı. Onun aklı fikri Pasifik Okyanusu'ndaydı. 1997 yılının Mayıs ayında, Pasifik Okyanusunu sal ile geçmeye kalkıştı, ancak dev dalgalar, salını parçaladı. Kitin Munoz, salı gerektiği gibi yapılmadığı için dalgalara dayanamadığını belirtti.
Kitin Munoz'un yüreğindeki macera tutkusu, Norveçli denizci Thor Heyerdahl'ın ‘‘Kon-Tiki’’ isimli teknesiyle 1947 yılında Peru'da Callao limanından başlayıp 8 bin kilometre uzaklıktaki Polinezya limanı Raroia'ya varışını anlatan öyküsünü okuyunca daha da alevlendi. Thor Heyerdahl, bu yolculuğunu 101 günde tamamlamıştı.
Kitin Munoz, ‘‘Kon-Tiki’’ isimli kitabı defalarca okudu. Bununla da yetinmeyip daha önce Pasifik Okyanusu'nu geçmiş olan Kızılderililer hakkında bilgi toplamaya başladı.
Kitin Munoz, tam on beş yıl çalışarak kamışlardan oluşturulan ve And Dağları yöresinde geleneksel yöntemlerle inşa edilen tekneler üzerine bir tez yazdı. Munoz'un amacı, bu tür sallarla Pasifik'i keşfeden Kızılderililerin bu başarıyı 1498'de Christopher Colombus'un keşiflerinden çok önce gerçekleştirdiklerini kanıtlamaktı.
GELENEKSEL YÖNTEMLER
Pasifik'in káşifleri olan Kızılderililer bir takas sistemi kurmuşlardı. Keşfettikleri adalarda kendi kültürlerini yaymaya çalışıyorlar, çoluk çocuk sahibi olduktan sonra da başka adalara gidiyorlardı.
Kitin Munoz, atalarının kullandığı teknikten yararlanıp, aynı rotayı izleyerek Pasifik Okyanusu'nu geçmeyi aklına koymuştu. Güçlü bir tekne yaptırabilmek için de eski çizimlerden yararlanacaktı. Kitin, Paskalya Adası'nda yaşayan ve yaşamlarındaki her olayı Tanrının bir işareti sayan Kızılderili dostlarının etkisi altında kaldığını itiraf etti.
Yolculuk sırasında, mürettebatın Tahiti'li üyesi Tunvi, her gün teknenin çevresindeki deniz yaratıklarının varlığını hissedebilmek için elini teknenin iki yanında gezdiriyordu. Salı izleyen deniz kaplumbağaları ve yunusların şans getirdiklerine inanılıyordu. Ve salda herhangi bir güçlükle karşılaşıldığında, Haoa uydu aracılığıyla babasını arayıp ondan bir pilici öldürmesini istiyordu. Kitin,‘‘Bunun bize bir yararının olup olmadığını kim bilebilir ki’’ diyor.
Yolculuk hazırlıkları sürdürülürken, hiç bir ayrıntı gözden kaçırılmadı. Yüzüne bir köpek balığının alt ve üst çenelerinden yapılmış ve üzerinde siyah fon önüne Tanrıyı simgeleyen Make -Make yazısı yazılmış bir maske takan bir denizci, saldan denizlerin kötü ruhlarını kovdu.
Sal denize açılır açılmaz, mürettebat atalarının köylerinde uyguladıkları yöntemlere göre yaşamaya başladı. Bu arada Amerikalı Kızılderililer için önemli bir kutsal kişi sayılan kuş adam Tanga Ta Manu adına düzenlenen eski şölen gününü kutladılar. Günler çok uzundu ve mürettebat, günün büyük bir bölümünü Paskalya Adası'ndan getirdikleri şekil değiştiren tahta bulmacalarla oynayarak geçiriyordu.
Gerçi sal kısa sürede yapılmıştı ama her türlü hava koşuluna karşı dayanıklıydı ve teknede çok bol malzeme depo etme olanağı vardı. Kitin, salın ‘‘ mavi bir çöldeki vaha’’ya benzediğini söyledi. Salda, balık tutup, tıpkı vaktiyle İnkaların yaptıkları gibi yağmur suyu biriktiriyorlardı. Hepsinden önemlisi, bu salın batması olanaksızdı.
Yolcular, bol bol, dünyanın bu bölgesinde bulunan tuna ve karagöz balığı yiyorlardı. Ayrıca yanlarına bol miktarda su, pirinç ve çeşitli konserve yiyecekler almışlardı. Gerçi köpek balıkları, denizcilerin attıkları balık artıklarını ve diğer yiyecekleri kapabilmek için salın çevresinden hiç ayrılmıyorlardı ama denizciler, köpek balığını ailesinin bir bireyi sayan Tahitili denizciye olan saygıları yüzünden köpek balıklarını öldürmeye kalkışmadılar. Ancak bir gün, açlıktan ölmemek uğruna bir kaç köpek balığını öldürüp yemek zorunda kaldılar.
KARINCALARIN ETTİĞİ
Bu yolculuk çok büyük bir dikkatle planlanmıştı ve görünüşe bakılırsa her şey tıkırında gidiyordu ama birden hiç beklenmedik bir felaketle karşılaştılar. Salın bölmelerini bağlayan halat kopmuştu. Mürettebattan bir kaç kişi, salın alt gövdesini incelemek için denize daldı ve zararsız, turuncu renkli hayvancıklara benzeyen deniz karıncalarının alt kısmı sardıklarını gördüler. Teredos adı verilen karıncalar, salın parçalarını birbirine bağlı tutan halatı yemişlerdi ve artık sıra kamışlara gelmişti. Karıncalar, sessizce görünmeden, halatların arasına yuvalanmışlardı.
Halat kopunca, sal dağılmaya başladı. Pek çok sayıda kamış, denize dağıldı. Bereket ki, ekibin yanında yedek bir halat vardı. Dalgıçlar,suyun altında salı onarmaya çalışırken, bundan sonraki öğünlerini bekleyen köpekbalıkları için, tanrı tarafından gönderilmiş yiyeceklerdi. Kitin ile arkadaşları, bıçaklarını tahta çubuklara bağlayıp, bir çeşit zıpkın yaptılar ve bunlarla köpekbalıklarını öldürdüler. Salı onarmak için böyle davranmak zorundaydılar.
Sorunlar bu kadarla bitmeyecekti. Teredo'lar yani deniz karıncaları, salı yemeye devam ettiler ve yolculuğun tamamlanmasına 1200 kilometre kala, Kitin, teknenin kemirilmiş kısımlarının sökülüp atılması gerektiğine karar verdi. Böylece deniz karıncaları sorunu ortadan kalkmış oluyordu, fakat yolculuğun geri kalan 12 gününü tamamlamak gerçekten çok zor oldu.
Karıncalara karşı açılan savaş, zaferle sonuçlanmıştı ama salın da yapısı ciddi bir şekilde hasar görmüştü. Teknenin gövdesinin yarıdan fazlasını gözden çıkardılar, yelkenleri ve direkleri küçülttüler. Mürettebat yola çıktığı zaman tekne 30 metre uzunluğunda 7.5 metre genişliğindeydi ve 25-30 ton ağırlığındaydı.
Şimdi ise, eski görüntüsünün küçük bir gölgesine dönüşmüştü. Saatte ancak 6 deniz mili hızla hareket edebiliyordu.
Denizcilik tarihinde ilk kez bir tekne, direği ve dümeni olmadan yolculuğunu sürdürüyordu.
Eski Kızılderililerin kamışlardan yaptıkları kanoları aylarca inceleyen Kitin, onların yeryüzündeki en güvenli tekneleri yarattıklarına artık iyice inanıyor. Bugün ise Kitin yeni yolculuğuna hazırlanmakla meşgul. ‘‘Mata Rangi III‘‘ adlı teknenin planları çizildi bile. Tıpkı ‘‘Mata Rangi II’’nin yolculuğunda olduğu gibi, bu yolculuğu da Breitling ve UNESCO finanse edecek. Kitin eski teknesinin daha geliştirilmiş yeni modeliyle Şili'den Japonya'ya yolculuk yapacak. Kitin'in denizleri keşfetmiş olan ataları, sırlarını hiç bir zaman açıklamamaları gerektiğine inanmıyorlardı, fakat Kitin hiç değilse düşlerini açıklamakta bir sakınca görmüyor.