Ata’dan liderlik sırları

Güncelleme Tarihi:

Ata’dan liderlik sırları
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 1999 00:00

Haberin Devamı

Mustafa Kemal'i, başarılı bir yönetici ve lider olarak anlatan tek araştırma

Atatürk'ün yönetici liderlik sırlarını araştıran Adnan Nur Baykal, beş yıl çalıştı ve bir yönetici lider portresi çıkardı. Kurtuluş Savaşı'ndan Cumhuriyet'e kadar Atatürk ile çalışmış birçok şahsiyetin tecrübelerini aktaran ‘‘Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış Mustafa Kemal Atatürk'ün Liderlik Sırları’’ adlı kitap, Türkiye'de türünün ilk örneği olma özelliğini de taşıyor. Atatürk'ün hayatından alınmış örnekler aracılığıyla, önemli mesaj ve taktikler veriyor.

Lincoln, Churchill, Ghandi ve daha niceleri... Tarihin sayfalarını bir dönem kendi el yazıları ile yazmış bu liderler arasında ‘‘yönetici lider’’ tanımını hak eden bir tek isim var. Türkiye'den bir isim... Doğum tarihini Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç tarihi 19 Mayıs olarak kayıtlara geçmesini istemiş biri: Mustafa Kemal Atatürk.

Hakkında birçok kitap yazılmış olmasına rağmen, yönetici ve lider olarak Mustafa Kemal'i anlatan tek araştırma, Adnan Nur Baykal tarafından kaleme alındı. ‘‘Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış Mustafa Kemal Atatürk'ün Liderlik Sırları’’ başlığını taşıyan kitap, Kurtuluş Savaşı'ndan Cumhuriyet'e kadar Atatürk ile çalışmış birçok şahsiyetin tecrübelerini aktarıyor.

DİNLEMEYİ BİLMEK

‘‘Seçme sözler, anekdotlar ve prensipler’’ altbaşlıkları ile kaleme alınan, türünün ilk ve tek örneği olan kitap, yaklaşık 200 kitabın taranması ile ortaya çıkan beş yıllık bir çalışma. Kitabın hitap ettiği kitle ise şirket yöneticileri ve siyasi liderler.

‘‘Aslında kitap, Atatürk'ü yakından tanıma fırsatı bulamamış ancak onun deneyimlerinden yararlanmak isteyenler için yazıldı. Bu aynı ressamların birbirlerinin atölyelerine gidip yeni teknikler öğrenmeleri gibi birşey. Yöneticiler de yaptıkları işin zanaat kısmını, Atatürk'ün yöneticilik mutfağından öğnebilirler’’ diyor yazar Adnan Nur Baykal ve kitabının insanlara, Atatürk ile çalışma fırsatı sunduğuna işaret ediyor.

Gerçekten de, 50 bölümden oluşan kitaptan, sadece yönetici ya da lider olması gerekmez, hemen herkesin kendisine çıkaracağı bir ders var. Ancak, yazar, bunların arasında özellikle ikisinin altını çiziyor. Baykal'ın ‘‘Bana onun kişiliğini incelerken pes dedirtti’’ dediği bu bölümler ‘‘Hazırlıklı olma’’ ve ‘‘İnsana değer verme’’ başlıklarını taşıyor. Bu bölümleri, belki de bu kadar özel yapan, millet olarak bazı niteliklerin değerini hala tam olarak kavrayamamış olmamızdan kaynaklanıyor. Baykal, bu nitelikleri şöyle özetliyor: ‘‘Kim olursanız olun, karşınızdakine bağırıp çağırmak değil onu dinlemek kazandırır. Atatürk'e başarısının sırrı sorulduğunda verdiği cevap ‘Durur durur dinlerim. Ona göre tedbirlerimi alırım' olmuştu.’’

90’larda insan kaynağını tekrar keşfeden dünyaya, Atatürk'ün, 1920'li yıllarda verdiği bir diğer mesaj da en az bir önceki kadar önemli: ‘‘Trenle Ankara'ya döndüğünde kendisini karşılamaya giden Vali, Atatürk'ün uyuyamamış olduğunu görür. Kendisine nedenini sorduğunda, Atatürk Vali'ye, kompartımanında battaniye ve yastık bulunmadığını bu nedenle uyuyamadığını anlatır. Vali'nin ‘Peki ama efendim niçin haber vermediniz' sorusuna Atatürk, ‘Hepsi de benim kadar uykusuzdurlar. Rahatsız etmek istemedim' cevabı verir.’’

Atatürk'ün hayatını ‘‘düşünülerek yaşanmış bir yaşam’’ olarak tanımlıyor Baykal. Satır aralarında kitabını, özellikle günümüz siyasi liderlerine ithaf ettiği mesajını verse de, bir ay içinde beş bininci baskısını yapan kitap ile daha çok üst düzey yöneticilerin ve gençlerin ilgilendiğini söylüyor. ‘‘Yönetici okuyor çünkü öğrenmek zorunda. Ne de olsa iki defa büyük hata yapsa şirketi kısa sürede iflas eder’’ diyen Baykal, bunun bir devlet için o kadar kolay olmadığını vurguluyor. Bunun örneklerinin birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yaşandığını dile getiren Baykal ardından ekliyor: ‘‘Birçok krizden geçiyoruz ama batmıyoruz, çünkü şirket bir yat ise devlet bir transatlantiktir. Ve onu da batırmak için koca bir buzdağına ihtiyaç var. Ama Titanik'in bile battığını unutmamak gerek.’’

Ancak Baykal, yöneticilerin kitaba olan ilgisini, bir diğer önemli faktör olan yüksek rekabete de bağlıyor. Baykal'a göre, ‘‘İyi bir yönetici, kendisini devamlı geliştirmeli. Bunun için de, zaman zaman, ondan daha iyi olanların deneyimlerini öğrenip uygulama fırsatları yaratmalı.’’

Atatürk'ün hayatında sürdürdüğü beş yıllık gezinti sırasında kendisinin de birçok deneyim kazandığını dile getiren Baykal, onun en önemli özelliklerinden biri olan tevazuunu ise şu anekdotla aktarıyor: ‘‘Atatürk'e, Napolyon'a yöneltilen ‘Programınız nedir' sorusuna ‘Ben yürürüm. Programım kendiliğinden çıkar' dediğinin hatırlatılması üzerine, ‘Ama o türlü giden, sonunda başını Saint-Helen kayalıklarına çarpar' cevabını vermişti.’’

Atatürk‘‘Kişisel menfaatlerinin gölgesinde kalmayan bir kişilik’’ olarak da değerlendiren Baykal, daha önce Kurtuluş Savaşı'nı çok fazla ciddiye almadığını da itiraf etmekten çekinmiyor. ‘‘Araştırmalarıma başlamadan önce Kurtuluş Savaşı'nı çok fazla ciddiye almazdım. Birçok ülke bağımsızlığını kazanıyor, Atatürk olmasa da kazanabilirdik derdim’’ diyen Baykal, bu dönemde ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olduğunu, bir yöneticilik hatasının Türkiye'ye malolacağını anlamış:

‘‘Tek bir hata herşeyi tuzla buz edebilirdi. Ama karşınızda öyle bir yönetici var ki, hem mühendis, hem güvenilir, hem cesur, hem de takım çalışmasını çok iyi biliyor. Kurtuluş Savaşı'nı kazanmaması mümkün değil.’’

SAVAŞA NÜKTELİ CEVAP

Baykal, iyi bir yöneticinin bir diğer özelliğinin, Emerson'un ‘‘Sahip olduğumuz en iyi düşünceler başkalarından aldıklarımızdır’’ sözlerine paralel olarak ‘‘Niçin’’ ve ‘‘Neden’’ sorularını hiç unutmaması olduğuna inanıyor. Ve Atatürk'ün sofracıbaşısının bir anekdotunu hatırlatıyor:

‘‘Atatürk'ün sofrası sofradan çok okula benzerdi. Sofrayı hazırlarken nasıl çiçekle süslemeyi ihmal etmezsem, tabakların yanına mutlaka birer bloknot ve kalem yerleştirmeyi de unutmazdım. Yemek odasının bir köşesinde bir kara tahta bulunurdu. O da sofranın bir parçasıydı. Belki şaşıranlar olur ama o karatahtaya ben bile çağrılmıştım.’’

Atatürk, son derece zorlu şartlarda savaşırken bile nükteli:

‘‘Atatürk, Türkiye'yi ziyaret eden Yugoslav Kralı Aleksandr ile İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda konuşur. Kral, ‘Ekselans, Biz Türkleri çok severiz. O kadar çok ki, Birinci Cihan Harbi'nin sonunda Llyod George, Batı Anadolu'yu Yunanistan'a teklif etmeden evvel bize teklif etmişti. Fakat biz bunu kabul edip Anadolu seferine çıkmadık' deyince Atatürk cevap verir: Haşmetmeap, evvela bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra, büyük geçmiş olsun...’’

TÜRKİYE FARKI

Baykal, Hasan Rıza Soyak'tan aldığı bir anekdotla Türkiye ile diğer İslam ülkeleri arasındaki keskin farkı da ortaya koyuyor:

‘‘Hiç unutmam, eski Afgan Kralı Amanullah Han, memleketimize yaptığı bir ziyaret dönüşünde, buradan aldığı ilhamla, kadın kıyafetleri ile ilgili bir kanun çıkartmıştı. Bu hadiseyi Atatürk'e aktardığımda çok üzülmüş, ‘Eyvah adam gitti demektir. Ben de kendisine ısrarla bu konuya girmemesini tavsiye etmiştim.' Biraz sonra Kral'ın taç ve tahtını terk ederek, kaçmaya mecbur olduğu görülmüştü.’’

KURTULUŞ VAADİ

Niyazi Ahmet Banoğlu'nun ‘‘Nükteler ve fıkralarla Atatürk’’ kitabından yapılan bir altıntıda Atatürk'ün güvenilirliği vurgulanıyor:

Kurtuluş Savaşı başladığında Atatürk'e, ‘‘Nasıl mümkün olur, ordu yok’’ dediler. O hemen cevap verdi, ‘‘Yapılır.’’ Bu sefer ‘‘İyi ama, bunun için para lazım’’ diye direttiklerinde cevabı ‘‘Bulunur’’ oldu. Devam ettiler ‘‘Diyelim ki bulduk, düşmanlarımız hem büyük, hem de çok.’’ Atatürk cevap verdi: ‘‘Olsun, yenilir.’’ O dediklerinin hepsini yaptı. Yapamayacağı şeyi asla vaat etmedi.’’



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!