Güncelleme Tarihi:
Beyoğlu araştırmalarıyla tanınan ve bölgenin 1955 yılına kadar olan serüvenini inceleyen Behzat Üsdiken, bu kez de semtin en ilginç sokaklarından birini, Asmalı Mescid'i kaleme aldı.
Pera'nın en eski sokaklarından biri olan Asmalı Mescid toplumsal yaşamı bakımından oldukça ilginçtir. Daha 1840'lı yılların başında, Grand'Rue de Pera'dan sokağa girişe göre sağ tarafta Hotel Restaurant des Colonies adında bir otel vardı. Otelin pencerelerinin çoğu, Grand'Rue de Pera'ya bakardı. Girişi ise Asmalı Mescid sokağındandı. Daha çok levantenlere hizmet veren bu otelde uzun süre kalan levanten ya da yabancılara, normal hizmet dışındaki eşyaları da ayrıca kira ile verilirdi. Bu o dönem için büyük bir ayrıcalıktı. Çünkü orada kalanlar, gerekli eşyalar için ayrıca (kira ücreti dışında) para ödemek zorunda kalmazlar, oteli terkederken de eşyaları aldıkları şekilde teslim ederlerdi.
Sokağın sol tarafında ise lüks ve ünlü Bendel'in birahanesi vardı. Otel süreç içinde kapandı ama bu birahane 1880'li yıllarda hálá çalışıyordu. Birahanenin sırasında daha sonra yapılacak Atlas apartmanının yerinde, İsveç Orta Elçiliği'nin fotoğrafçılığını yapan, İngiliz asıllı James Robertson'un (1813-1888) iki katlı evi bulunuyordu. James Robertson, fotoğrafçılığının yanı sıra, elçiliğin bahçesinden görünen nefis görünümlerin gravürlerini de yapıyordu.
Yanında, hem ortağı hem de arkadaşı olan İtalyan asıllı Felicia-Antoine Beato (1835-1906) yaşıyordu. Süreç içinde Robertson, Beato'nun kızkardeşi Marie ile evlenmiş ve üçü, uzun süre burada yaşamıştı.
Asmalımesçit 47
James Robertson'un evinin karşı sırasında, sokağa çıkışı bulunan Oriental Pasajı geçtikten hemen sonraki üç katlı evde Dr. Michel Spadaro, Dr. Edouard Spadaro ve Dt. Joseph Bonife oturuyordu.
Courrier d'Orient gazetesinin yönetim ve matbaasının bulunduğu bina, sütçü Toma'nın dükkanından sonraydı. Bu ünlü gazetenin yönetimi 1880'li yıllarda ha*la Jean Giampetri'deydi.
Bilindiği gibi, Ziya Paşa ile Namık Kemal, 1867 yılında yurt dışına kaçmaya çalışırken bu gazetenin bürosunda Ebüzziya Tevfik ve Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın has adamı ve aynı zamanda bankeri olan Sakakini ile buluşmuşlardı. Sakakini, burada kendilerine gerekli parayı vermiş ve Ebüzziya Tevfik de bu olaya tanık olduktan sonra, oradan ayrılıp Asmalı Mescid sokağından geçerek (o dönem burası Kabristan sokağı olarak anılırdı) Azap kapısına inmişti.
Bir kaynakta Sakakini İtalyan olarak geçmektedir. Oysa Yahudi'dir ve Mısır Obediansına bağlı Kahire locasında 33. derece masondur. Tıpkı Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi.
Neyse Courier d'Orient binasının bitişiğine, süreç içerisinde Fransız Pasajı yapılacak ve daha sonra da ünlü mobilyacı Vucassovich'in atelyeleri buraya yerleşecektir. Daha sonraları mobilyacının hemen karşısında Azaryan adı ile yükselen apartmanın yerinde önceleri İtalyan büyükelçilik doktoru Joseph Salvatori'nin konak yavrusu evi vardır. Bu evin üst katına 1880'li yılların sonlarına doğru, Duyun-u Umumiye'de çalışan Joseph Donizetti yerleşmiş, Salvatori alt katta yaşamayı sürdürmüştür.
Bitişik, kısmen avlu halinde ve büyük bir ahırı andırırdı. Burada Aux Vignes de France adında çok büyük bir şarap deposu vardı.
Halen duran ve çıkıntı yapmış binada ise Hemşire Mme. Monnier hastalarını kabul ederdi. Monnier bu evden ayrıldıktan sonra buraya iki levanten aile yerleşti.
Fikret Adil'in ünlü pansiyonuna gelmeden önce, ahırın yerine Atıl Garajı yapıldığını söyleyelim. Ancak Süleyman amcamız gerek kendi arabasını gerekse bazı sevdiklerinin arabalarını, Minare sokağındaki akordeon kapılı garaja bırakmayı tercih ederdi.
Fikret Adil'in ünlü pansiyonunun kapı numarası aslında 47'dir. Ama kendisi her olaya ters baktığından olsa gerek, kimse anlamasın diye, kitabına 47'nin tersi olan 74'ü uygun görmüştür. Zaten görülen mezar taşları da doğrudan bu pansiyonun bulunduğu platformun üzerinde ve ön tarafındaydı. Fikret Adil bohem yaşamını bu ünlü pansiyonda geçirmişti.
Pansiyonun tam karşısında, sokağın köşesinde ise bir muhallebici ve sütçü olan Tomas'ın dükkanı vardı. Bitişiğinde ise Sait Faik'in de sözünü ettiği temiz işkembeci bulunuyordu. Bu işkembeci Asmalı Mezarlık sokağındaydı. Karşısında da ünlü Donas şarapevi vardı.
Kohut’tan Yakup’a
Minare sokağını geçtikten sonra ve mezarlığın sırasındaki tek apartman Kamhi'ydi. Bedia Ştatzer bir süre bu binada oturmuştu. Donas şarap deposunun üstündeyse yine bir pansiyon vardı. Ne ilginçtir ki bu pansiyonun kapı numarası 74'dü. Pansiyona bitişik bina ise, kapısı Kabristan sokağı üzerinde bulunan Viyana Otel ve Lokantası'ydı.
Asmalı Mescid sokağının, Sofyalı sokağına bakan bölümünde, Bulgar Kançalaryası bulunuyordu. Köşe başındaki apartmanın altında, bakkal Yorgo'nun ve ayakkabıcı Dimitri Collaro'nun dükkanları vardı. Bunları sırasıyla ekmekçi, aktar ve Anastas Lukrezi'nin kürk ve deri mağazası izliyordu. Şimdiki Yakup'un olduğu yerde ise önce Kohut Oteli ve lokantası vardı. Burası kapandıktan sonra yerine Rudolph Fişer Nil Lokantası'nı açacak, Refik'i buraya getirecek ve Tünel'deki Fişer'den sonra, Refik burada boy gösterecektir.
Merkez apartmanının altındaki Elit pastanesi ise ünlü edebiyatçılarımızla dolup taşacaktır.
1955 yılında, Fransız (daha sonra adı Nil olmuştu) Pasajı'nın üst katlarına Andrea geçidinden postalanmış olan Turing Kurumu, bodruma da gene aynı yerden postalanmış Çardaş Lokantası taşınacaktı.
Oriental Pasaj'dan önce açılmış olan ekmek fırını La Demetrea ise mahalle halkına hizmet verecektir.
Atlas apartmanının altındaki birahane ve şarküteriler zaman içinde Tuna lokanta ve pastanesine dönüşecek ve burayı ikisi de şişman olan İzzet Tokar ile karısı yöneteceklerdir.
Asmalı Mescid, kısa bir yazı içinde yorumlanacak ya da tanıtılacak bir yer değil ama şunu söyleyebiliriz, burası Beyoğlu ya da Pera içinde, 1955 yılına kadar çok güzel bir yerdi.
Asmalı Mescid sokağının 19. yüzyıldaki yaşamına, daha doğru bir deyimle toplumsal yaşamına geçmeden, sokağın tarihine ve oluşum sürecine gözlerimizi çevirirsek; kesinlikle 15. yüzyıla dönmek zorunda kalırız. Çünkü bu sokağın: Grand'Rue de Pera'dan girişinin olduğu yere, döneminde Dört Yol, Rumca ise Stavrodromi ya da Stavrodromion denirdi.
Aslında tarihi verilere baktığınızda, Pera ya da Grand'Rue de Pera için söylenen ‘‘... Pera o dönemler bir tepe ile iki yamaçtan oluşuyordu. Yamaçlardan biri Kumbaracı Yokuşu diğeri ise Asmalı Mescid sokağı olarak tanımlanırdı. Grand'Rue de Pera da bu iki yolu keser ve burası tam anlamı ile Dört Yol halini alırdı’’dan ibarettir.
İşte Dört Yol ya da Stavrodromion olarak isimlendirilen yerin, sağ kısmında bulunan, Polonya ve Tomtom semtlerinde Hristiyanlar; sol kısmında ve Kasımpaşa'nın başlangıcı olan Asmalı Mescid'de ise Müslümanlar oturmaya başlamışlardı.
Kaldı ki, Vladimir Mirmiroğlu, Fatih'in Donanması adlı eserinde, Fatih Sultan Mehmet'in gemilerini Kumbaracı Yokuşu'ndan çıkarttığını ve Asmalı Mescid sokağı kanalı ile Haliç'e indirdiğini kabul eder.
Bu kadar eskilere gidebilen sokağın adı ise Kalafatçıbaşı Yunus Ağa tarafından Asmalı Mescid sokağı ile Minare sokağının kesiştiği köşede yaptırılan bir mescid-camiden ileri gelmektedir. Çünkü bu mescid, döneminde asmalı imiş. Süreç içinde yıkılmış olan bu mescidden 1950 yılı itibariyle geriye bir platform, asmalarla kaplı bir pergolaile, ön tarafa bakan iki üç mezar taşı ve Minare sokağından platformu kıvrılarak çıkan dar bir merdiven kalmıştı.
Nitekim Asmalı Mescid sokağına gerçekten büyük bir ilgi duymuş olan gazeteci Fikret Adil'in 1933 yılında yayımlanan Asmalı Mescid 74 adlı kitabında bu husus özellikle açıklanmış ve Münif Fehim'in bir krokisi ile de süslenmişti.