<b>Cüneyt ÜLSEVER</b>
Oluşturulma Tarihi: Mart 30, 2002 15:44
21. Yüzyıl'ın gerektirdiği şekilde birey (şahsiyet) olabilmek demek; bilgi-teknolojisindeki devrim sayesinde ulaşım maliyeti sıfıra yaklaşan bilgiye artık herkes ulaşabileceği için, onu diğerlerinden farklı yorumlayabilecek donanımı kazanmak demektir.
Bunun için de gerekli kazanımlar;
a) bilgiyi analiz etmeyi öğrenmek,
b) ancak analiz sonucu ulaşılan sonuçtan sürekli şüphe duymak,
c) böylelikle tek-doğru olmadığını kavramak,
d) buna göre de başkalarının aynı ham bilgiden farklı analiz sonuçları çıkarabileceğini hazmetmektir.
* * *
Ayrıca birey olabilmek için duygu-akıl ikilemi olmadığını, duygunun ve aklın aynı organda, beyinde üretildiğini, kalbin sadece aptal bir kas olduğunu; biri olmadan diğerinin üretilemeyeceğini kavramak gerekiyor.
Bu saptama çok önemli zira; 21. Yüzyıl'da, 19. Yüzyıl'dan devşirdiği teba/güruh kıvamından, iki safha birden aşmak ve hem 20. Yüzyıl'ın gerektirdiği vatandaş olmayı, hem de son yüzyılın talebi birey (şahsiyet) seviyesine ulaşmayı aynı anda şiar edinecek Türk insanı evvel emirde duygularından korkmamayı öğrenecek.
* * *
Bize güruh/teba olmayı öğretenler, duygularımızdan korkmayı, onları inkar etmeyi, onlardan kaçmayı öğrettiler.
Öyle öğrettiler, zira bizlerin birbirimizden farklı olmamızdan ödleri kopuyordu.
Halbuki, duygularınızla yüzleşmeden, onlarla yaşamayı öğrenmeden, onlardan hedef almayı beceremeden, analiz yaparken onları kullanmadan diğerlerinden farklı birbirey/şahsiyet olmamız mümkün değil.
Gelecek haftalarda korku, endişe, sevinç, huşu, haz, ızdırap gibi çeşitli duyguları irdeleyeceğim ama geçen hafta başladığım üzere, bana göre ana duygu olan aşkı öne alıyorum.
Zira, insanoğlunda ve dahi tabiattaki tüm canlılarda en büyük itici güç cinselliktir ve dolayısı ile onun insanda mükemmeliyet kazandığı aşkı en ön plana almak gerekiyor.
* * *
Geçen hafta da söyledim; iddiam en az bir kez aşık olmadan 21. Yüzyıl'a giremeyeceğimizdir.
En az bir kere aşık olmamış insanın kendisi ile tanışmış olması mümkün değildir.
Zira;
Aşk çırılçıplak kaldığı halde insanın kendisinden zerre kadar utanmamasıdır.
Aşk, sokakta çıplak yürürken değil bundan utanmak, tersine zevk duymaktır.
Aşk, vücudu güzel olduğu için gurur duymak değil; şişmiş göbek, sarkmış memeler, dökülmüş saçlar, selülitli bacaklara rağmen kendini beğenmektir.
Aşk kişinin gönül aynasında kendi kendisi ile yüzleşmesidir.
Kendinizle tanışmak için en az bir kez riske girip, en az bir kez aşık olmanız gerekiyor!
* * *
Aşk, hayatında hiçbir kan bağı olmadığı halde, başkasının hal-i pür melalini merak etmek, bu yüzden tasalanmak, üzüntü duymak, bir başkası için hal çaresi aramaktır.
Aşk sevinç kadar üzüntü, haz kadar azap, gülmek kadar ağlamak, kazanmak kadar kaybetmektir.
Hatta aşk galibiyet değil, mağlubiyettir!
Bunun için güzeldir, bunun için öğreticidir, kendi kendimizle yüzleşmemizi sağlar.
Galip gelen mağrur olur, mağlup olan kendisi ile yüzleşir.
Aşk akıl ile duygunun ortak eylemidir.
Bana sakın sadece duygulara bağlı aşktan bahsetmeyin; o tutkudur!
Akıl da işin içinde derken, illa ki rasyonel tavırdan bahsetmiyorum.
Sırf akla dayanan ve adına rasyonel tavır dediğimiz davranış şekli aşkı zerre kadar tanımayan biçarelerin önerdiği ve kutsadığı tavırdır.
Siz aşık olduğunuzda onlar sizi rasyonel bulmayacaklardır.
Bırakın, öyle bulsunlar!
Zaten, siz bu fark yüzünden farklı olacaksınız.
Siz de onlara sorun;
İnsanın bütününe hitap etmeyen tavır rasyonel olabilir mi?
Duygulara-beynin bir bölümüne-uymayan tavır nasıl beynin eseri olabilir?
Aşk en büyük orgazmdır.
Vücudunun her zerresini, daha ileri gidelim organlarının-başta beyin-tümünü benimsemediğiniz bir insan da sizin orgazm olmanızı sağlayabilir.
Ancak; uçuramaz, uçursa dahi ya bu bir kereye mahsustur, ya da uçuş süresi kısadır!
İnsan uçarken kendinin farkına varır.
Zira o anda diğer bütün hayvanlardan hiçbir farkı kalmamıştır!
(devam edecek)