Güncelleme Tarihi:
Kitabınızın kapağı için asker rengi olan hakiyi seçmişsiniz?
- Malumunuz haki renk, tabiatta en fazla bulunan yeşillikle toprak renginin karışımı. Özel olarak bu rengi seçtim.
Askerlik hayatınızda güleç bir komutan mıydınız, nasıl bilinirsiniz?
- Hep gülen bir komutan değildim. Çünkü askerlerin yapısında bir ciddiyet vardır. Bizim yetişmemiz itibariyle. Ama genelde espriyi seven, kaliteli olursa her türlü espriyi dinlemeyi seven biriyim. Astlarım, kendisiyle rahat konuşulan bir komutan olarak bilirler beni.
Astlarınızla rahat diyaloğunuz, alt kademede olduğunuz yıllarda mı başladı?
- Teğmenliğimden bugüne kadar, onlara gülerek, şakalaşarak, arkadaşlık gibi değil de daha ziyade onları görevleri konusunda bilinçlendiriyorum. Gelip rahatlıkla fikirlerini söylemeleri için teşvik ederim. Daima doğruyu söylemeleri için disipline ederim. Ama onları korkutmam.
Bu kitap için 47 yıllık tanıklığınız diyebilir miyiz?
- Üniformayı 1949'da giydim, 1996'da çıkardım. Dolayısıyla üniformayı taşıdığım süre içinde tabii birikimler oldu.
TÖVBE DE KOMUTANIM
Gülünç olayları not mu aldınız, hafızanızda mı tuttunuz bu süre içinde?
- Büyük çoğunluğunu sonradan not aldım. Bazıları hafızamda kalmıştı. Özellikle kendi anılarımı yazmamıştım. Eve gelince ufak notlar alırdım. Can alıcı, anafikir halinde. Kitabı birbuçuk ayda yazdım. Sabah 6.00'dan gece 12.00'ye kadar, yemek saatleri dışında çalıştım. Her gün yaptığım sporu bile boşladım. Ama kitap ortaya çıkınca değdiğini düşündüm.
Askerin yöresine göre espri anlayışı değişiyor mu?
- Genelde anonim oluyor. Aralarında konuşurken espri üretiyorlar. Bir kısmı da bugünün kültürlü Mehmetçik'inin üretmeyeceği, kaybolup gidecek espriler. Saf Anadolu çocuğunun tertemiz kalbiyle, söylediğinizi anlayamayıp verdiği yanlış bir cevap... Bu nedenle bölgesel değil.
Kültür düzeyi arttıkça espri hinleşiyor mu?
- Kültür düzeyi arttıkça daha değişik nitelik kazanıyor. Saf delikanlıya kapıyı kapat, yoksa cereyan yapar diyoruz. Ama kapı çarpınca, karşımıza gelip ‘‘Elektrik çarptı’’ diyor. Biz de telaşlanıyoruz.
Çok önemli bir komut verdikten sonra verilen cevap karşısında gülmekle azarlamak arasında kaldığınız oldu mu?
- Benim de komutan arkadaşların da oldu. Zamanın Genelkurmay Başkanı, Trakya hududunda nöbetçileri denetliyor. Beraberinde bir hayli kalabalık general de var. Hududa beş metre ötede diğer ülkenin nöbetçileri görünüyor. Bizim nöbetçiye bir durum vermiş komutan. ‘‘Karşı tarafın askerlerinin bize doğru geldiğini görürsen ne yaparsın?’’ Asker de ‘‘Tövbe de komutanım’’ deyince komutan bozulmuş. ‘‘Ne demek bu?’’ demiş. Askerin verdiği cevap, ‘‘Biz ne güne duruyoruz komutanım?’’ olmuş. Heyecandan askerliği unutup böyle şeyler söyleniyor. Buna kızılmaz, ödüllendirilir bile.
Ne gibi bir ödüllendirme?
- Komutan denetlemeye gittiğinde yanında hediye götürür. İcabında rütbesine göre saat, kalem. Morallerini yükseltici, onurlandırıcı hediyeleri iyi programlandırırsanız, asker herşeyi yapar.
TEMEL PKK PUSUSUNDA
Türkiye'nin geçirdiği kritik durumlara göre üretilen espriler azalıp çoğalıyor mu?
- Yok. İnsanın olduğu her yerde her türlü yaşam koşulunda espri üretilir.
Sıcak çatışma anında da mı?
- Mesela PKK ile ilgili pusu olayı var. Bir de Temel var. Pusu atılmış, uzun zaman beklenmiş. Teröristler bir türlü oradan geçmez. Temel, ‘‘Sakın bunların başına bir hal gelmesin komutanım?’’ der. Savaş meydanında da espri üretirler. Bizim asker, hiç olmadık yerde daha değişik espri üretir.
Eski ile yeni espri arasında, değişen Türkiye'nin yansıması da vardır?
- Eskilerin bir kısmı şimdi üretilmiyor. Çünkü Türk askerinin kültür seviyesi yükseldi. Şimdi kelimeleri yanlış anlamak olmuyor. Eskiden baklava almasını isterdik, bakla alıp gelirdi. Ya da vanilya yerine fanila! Şimdi bu kadar ters anlamıyorlar. Ancak komutanını görünce heyecanlanırsa böyle şeyler oluyor.
Kültür düzeyinin yanı sıra Anadolu insanının saflığının bozulması da bir etken değil mi?
- Tabii. Bu tür esprileri çok temiz, çocuk saflığındaki insanlar yapar. Bazıları kültürlü de olsa temizliği bozulmamıştır. İyi işlerseniz, daha da iyi olurlar. Ama yüzdeye vurursanız, büyük kentlerin, varoşların gençlerinin daha farklı espri ürettiklerini görürsünüz.
Yabancı meslektaşlarınızla yaptığınız sohbetlerde, aynı esprilerle karşılaştığınız oluyor mu?
- Oluyor. Bizim sanıyoruz, sonra İtalyan kaynaklı olduğunu görüyoruz. Kim söylemiş, hangi ülkede olmuş belli değil. Bu türleri ‘‘Topluma Mal Olmuş Asker Fıkraları’’ başlığı altında topladım.
KARAVANA ESPRİSİ
Ağrı'daki tümende olan komik olay, aynı gün İzmir'de duyulur mu?
- Herşey duyulur. Türkiye'nin en ücra köşesinde olan bir askeri olay, diğer tarafta duyulabilir. Sadece fıkra değil. Çünkü bütün santrallerde askerler var. Ağrı'daki duyduğu zaman, İzmir'deki hemşehrisine aktarır. Hatta bakarsınız en ücra köşedeki haber, Kuvvet Komutanı'nın kulağına beş dakikada gider. Bilinçli değil, tamamen erlerin birbiriyle haberleşmesinden.
Çavuş fıkraları oldukça fazla kitabınızda. Peki çavuşlar neden bu kadar gaddar bilinir erat arasında?
- En çok onlar erle haşır neşir. Bütün emirler yukardan verilir. Emri yaptıracak olan, icracı çavuş, onbaşıdır. Çavuşa bu emri yapmayalım diye davranırlarsa o zaman otorite kurmak için sertliği seçiyor. Ama bu demek değil ki bütün çavuşlar böyle. Er ve çavuşun kültür düzeyi azken kafasıyla değil, kolundaki, omuzundaki işaretle hükmetmeye kalkışıyor. Otoriteyi sertlikle sağlıyor.
Karavanada neden hep yeşil mercimek kurtlu, kuru fasulye taşlı olur?
- Bu da işin esprisi. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mutfakları gezilirse televizyonlarda izlediğiniz en lüks lokanta ve otellerden daha temizdir. Zaten karavana devri bitti. Komutanlar denetlemeye mutfaktan başlıyor. Malzeme alırken, evine malzeme alır gibi davranılır. Hijyen, kalori hesaplıdır. Bir erin istihkakı için devlet ne kadar para verdiyse, en iyi şekilde kullanır.
Demirbaş yemekler neden hiç değişmez, besleyici olduğu için mi?
- Erlere yemekler hakkında anket yaptırırız. Buna göre levazım müdürünü sıkıştırırız. Bazı yemekler daha az, bazı yemekler daha sık çıkar. Fasulye taşlıysa, verdirmezler. Arazide asker barbunya ve tonbalığı ister, onu veririz. Erlere terhis olurken, ismini yazmamak kaydıyla eleştirilerini yazdırırız. Önerilerini alırız. Bir sonraki hatayı düzeltmek için bunu yaparız. Yemek kontrol edilmeden erlere dağıtılmaz. Kocaman bir bakraçla komutana getirilir ya da komutan mutfağa gider.
OLMADIK ŞEYLER GİYMEM
Hergün sivil giyinmeye alışabildiniz mi?
- Kolay alıştım. Çünkü eşim buraya geldiğimizde evin en güzel odasını bana çalışma odası olarak düzenledi. Taşındığımız ilk günden itibaren İngilizce, Türkçe en son çıkan kitapları okumaya başladım. Sadece bir üniformamı ayırdım, dolapta duruyor.
Plajda palmiyeli bir gömlek ya da rengarenk şort giyer misiniz?
- Yok. Yaşıma uygun giyerim. Öyle fazla şeye kaçmayan, üzerimde çirkin durmayan herşeyi giyerim. Kot pantolon giyerim. Ama moda diye olmadık şeyleri giymem.
Yeni kitap hazırlığınız var mı?
- Sadece espriyle ilgilenmiyorum. Birliklerin tarihçelerini araştırdım. Dördüncü Kolordu ve Üçüncü Ordu'yu yazdırdım. Kuvvet Komutanı iken ‘‘Asker Yönetici İnsan’’ kitabını kaleme aldım. Harbiye'den mezun olan gençlere verdim. Şimdi komutan ve yöneticilik sanatı ile ilgili notlar çıkarıyorum. Genç komutanlara bazı anılarımı aktaracağım. Adı, ‘‘Anılardan Yansıyan Tecrübeler’’ olacak.
Eylülde kitapçılarda
Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Hikmet Bayar'ın, Kara Kuvvetleri Basımevi tarafından yayımlanan, kapakta ve kitabın içinde yer alan karikatürleri isimsiz bir askerin çizdiği ‘‘Askerler de Güler’’, Ordu'nun ilk mizah kitabı olma özelliğini taşıyor. Orgeneral Bayar, Önsöz'de ‘‘... Gülmek her insan gibi askerlerin de doğasında mevcuttur. Dolayısıyla askerler de güler. Ancak, onlar bunun yerini, zamanını, süresini ve dozajını iyi ayarlamak mecburiyetindedirler. Aksi taktirde, komuta ettikleri birlikte, askerliğin temeli olan disiplinin sarsılmasına neden olurlar’’ diyor. Kitapta yüzlerce ‘‘fıkra gibi olay’’ yer alıyor. Bayar,‘‘Bizim gençliğimizdeki yaşam tarzı bugün yok. Gelecekte hiç olmayacak. Unutulup gidecek. Ben o yaşamdan esprilerle de olsa kesitler verip topluma mal etmek istedim’’ diyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde güçlü bir mizah potansiyeli olduğunu, ancak ortaya çıkmadığını söylüyor. Kitabıyla bu potansiyelin hiç değilse bir kısmını ortaya çıkarmış. Yalnız askerlere değil, sivillere de mesaj vermeyi hedeflemiş. Kitap bugün sadece askeri birliklerde bulunsa da eylül ayında tüm kitapçılarda satışa sunulacak. Elde edilen gelir ise Mehmetçik Vakfı'na aktarılacak. Orgeneral Hikmet Bayar'la ‘‘gülme’’ üzerine ciddi ciddi konuştuk. Tanık olduğu, duyduğu komik olayları anlatırken sadece benim kahkaham duyuldu. Sebati de fotoğraf çekerken zorlandı. Ee, koskoca Paşa'ya şöyle oturup böyle bakar mısınız demek, her babayiğidin harcı değildi. Orgeneral Bayar, asker centilmenliğiyle Sebati'nin objektifine tahammül gösterdi.
Kitaptan Askerin Asker tarifi
Asker, 70/4 mm. çapında, 18 ay genişliğinde, 550 gün uzunluğunda, ayda 400 lira alan, bulgur pilavı ve kapuska ile beslenen, sabah sporu ile desteklenen, kışla mercimeğinin itmesiyle, kuru fasulyenin geri tepmesiyle çalışan, kep ile bot arasına sıkıştırılmış, Allah yapısı bir makinadır.
Alçak adam
Bir komutanımız karargahından bazı general ve subaylarla ast birliklerini denetlemektedir. Denetlemeye kendisiyle birlikte gelen general arkadaşının boyu kısadır. (...) Erlerden birine, ‘‘Oğlum söyle bakalım, benden başka bu gruptaki komutanlarından hangisi paşa?’’ Er, kendinden emin ve bildiği için gururlu bir şekilde ‘‘Şu alçak adam!...’’ diye yanıt verir. Alçak kelimesi, anlam olarak kısa boylu anlamına geldiği ve halk arasında çok kullanıldığı için bunu gayet rahatlıkla söylemiş ama farkında olmadan bir espri üretmiştir.