Oluşturulma Tarihi: Kasım 09, 2003 00:00
Geçen hafta ‘‘Aşk hallerimiz’’ üstüne bir yazı yazmış, tanık olduğum 3 aşk öyküsünü anlatmıştım. Amanın, milletimiz meğer yangındaymış. Kimi perişan, kimi döşünü dövmekteymiş.Yazan, gönderen tümen tümen... İçlerinde öyle sevda öyküleri var ki yürek burkanıyla kahkaha attıranı birbirine karışmış. Birkaçını yazmadan edemedim (Öykülerin adlarını değiştirdim. Asılları bendedir.)OLMAYINCA OLUYOR OLUNCA OLMUYORAyşen'in bir okul aşkı. Eskişehir'den üniversiteyi kazanıyor, ver elini İzmir'in 9 Eylül Üniversitesi... İlk günü sınıfa girip Tuncay'ı görünce vuruluyor. Belki Tuncay, Ayşen'e daha hızlı aşık oluyor.Kumrular gibi aynı sıralarda oturuyor, aynı kantinde yiyor, aynı sokaklarda yürüyorlar. Tuncay’ın, 3 arkadaşıyla bir kira evinde, Ayşen ise öğrenci yurdunda kaldığı için sadece geceleri ayrılıyorlar.Okul aşkları, genellikle bir sömestr dönemi sürer. Ama onların aşkı her yıl koyuluyor. Okul tatillerinde çocuklar hasretten perişan oluyorlar. Hatta Tuncay’ın, İstanbul'dan Eskişehir'e gidip yazlık iş bulduğu bile oluyor.Ama Tuncay, 3. yıl sınıfta kalıyor. Ayşen de sınıflarımız ayrılacak korkusuyla çalışkan bir öğrenci olduğu halde o yıl sınavlara katılmıyor.Aileler durumu anlıyorlar. Kader gibi bu aşkı kabul ediyorlar. Çocuklar okulu bitirince de nişan takıyorlar. Aşıklar, evlilik hazırlığına başlıyorlar. Ama Tuncay'ın askerlik durumu var. Ayşen, Eskişehir'de özel bir şirkette iş buluyor. Tuncay İstanbul'da askerliği bekliyor. Allah'tan beklemesi uzun sürmüyor ve Tuncay da 8 aylık askerliğini bitiriyor.İki aile, kısıtlı olanaklarına rağmen çocuklarını allı, pullu, anlı şanlı bir düğünle evlendiriyorlar. Ama genç çiftlere bir ev açamıyorlar. Çünkü, Tuncay devletten okul bursu aldığı için zorunlu devlet görevine gitmek zorunda. Tuncay'ın tayini Sivas'a çıkıyor. Ayşen bir koşu Sivas'a koşup iş arıyor. Ama iş bulabilmek ne mümkün?.. Tuncay'ın memur maaşıyla ev tutup yad ellerde yuva kurmak hiç mümkün değil. Ayşen, işine devam edip baba evinde kalıyor. Tuncay, Sivas'ta bir kira odasında yemeyip içmeyip para biriktirip de bursunu ödemek için gün sayıyor. Ama yol parası delikanlının belini büküyor. Cuma gecesinden otobüse binip Eskişehir'e sabah varıyor. Karıcığını 1.5 gün görüp pazartesi sabahına dönüp işine başlıyor.Ayşen faksında ‘‘5 yıl okul, 1 yıl askerlik, 2 yıl Sivas diye kaderimizde bize hasret düşmüş sevgili Huysuz İhtiyar'cığım’’ diye yazmış. Ama Mevlam, aşıkları gözetir. Ayşen, işinde zam aldıkça Tuncay, düğüm düğüm üstüne maaşını biriktirince ve de aileler de biraz katınca devlet bursunu ödüyorlar. Tuncay, memuriyetten istifa edip ve iyi bir iş bulup Eskişehir'e yerleşiyor. Yine Porsuk Çayı'na nazır kirası ehven kuş yuvası gibi bir daire buluyorlar. Şen şakrak yıllanmış taze gelin ve taze damat evlerine taşınıyorlar.Bunca hasret ve çileden sonra mutlu biten binlerce öykü dinlediniz sanırım. Ama bu öykü asıl şimdi başlıyor.Aynı evde beraberliğin birinci haftasında kıyametler kopuyor.Önce televizyon dizileri konusunda ufaktan bir maraza başlıyor. Tuncay, patlıcan severken ıspanaktan nefret ediyor. Ama Ayşen ağzına patlıcan koymazken ıspanakta demir olduğu konusunda ısrarlı... Hayatında futbol maçı görmediği halde
Galatasaray amigosu kesildiği halde çocukluktan Fenerli olan Tuncay pazar günleri evinde değil meyhanede maç seyretmeye başlıyor. Tuncay'ın horuldayarak uyuması ve Ayşen'in ikide bir, ‘‘Kalk bir takırtı oluyor. Hırsız filan olmasın’’ diye kocasını uyandırması yüzünden uykuları kaçıyor. Hele, Ayşen'in işyerinde şef durumundaki parlak herifin karısına yeşillenme niyeti, Tuncay tarafından dayakla sonuçlanıyor ve rezillik sonucu aşıklar boşanmak üzere mahkemeye başvuruyorlar. Bir süre ayrı kalıp dava günü mahkemede yargıcın,‘‘Birbirinizi sevmediğiniz için ayrılmak mı istiyorsunuz?’’ sorusuna ikisi de,‘‘Biz birbirimizi seviyoruz efendim’’ diye cevap veriyorlar. Yargıç da onları boşamıyor.İki aşık da salya sümük ve gözyaşlarıyla tekrar kavuşuyorlar. İki hafta sonra Ayşen, yumurtalı ıspanak tabağını Tuncay'ın kafasında kırıyor. Tuncay Ayşen'i süpürge sopasıyla dövüyor. Yargıç da onları boşuyor. Şimdi Ayşen, cumartesi gecesi evini sarı-lacivertli bayrakla donatıp karnıyarık ve imambayıldı pişirip Tuncay'ı bekliyor. Tuncay da Ayşen'e kocaman bir buket çiçekle gidip pazar gecesi evine dönüyor. Şimdi ikisi de çok mutlu.Faksında Ayşen,‘‘Herkesin aşkı kendine, herkesin evi kendine Huysuz İhtiyar'cığım’’ diyor.Evlilik kurumu bize binlerce yıllık bir zorlatma. Ayşen ve Tuncay can havliyle suyun üstünde kalmışlar. Belki de en değerli duygularımızı dibe gömdük. Kimlere şikáyet edeceğiz? Ana-babalarımıza mı, müftüye mi yoksa yargıca mı? Dinler ve kanunlar aile kurumunu sadece vatana millete hayırlı evlat üretmekle görevlendirirler. Aşk üstüne bir ayet ya da bir kanun maddesi yoktur. Oysa aşk insanoğlunun
yemek, giyinmek, barınmak kadar doğal bir içgüdüsüdür. Yani aşk toplum düzenine aykırıdır.Bu fikriyat durup dururken bir elektronik posta mektubundan geldi.MELDA ABLA'YA AŞIK OLMAZ MIYDINIZ?Fikret, çocukluğundan beri aşıktı. Genel kanı, delikanlılar aşerme vakti, yani burunlarının altındaki tüylerin kıllanma, seslerinin çatallaşma vakti aşık olurlar. Oysa Fikret daha ilkokul yaşındayken aşık oldu. Annesinin arkadaşı Melda ablasına abayı yaktı. Melda Abla'sı da onu kucağına alır, sever, okşar ve öperdi. Melda Abla, genç yaşta dul kalmış, herif milletinden sıtkı sıyrılmış, kendine yeten bir ablaydı.Fikret gelişti, büyüdü, arslan gibi bir delikanlı oldu. Okuldaki hiçbir kıza yüz vermedi. Hatta, yakışıklılıktan ötürü adı bile tuhafa çıktı. Gönlü Melda Abla'sında takıldı kaldı.Melda Abla, bir gün Fikret'i çağırdı. Ona mezeler yaptı, piyano çaldı... Sonra da yatak odasına götürdü. Aklınıza sakın oğlanın üstüne çullandığı gelmesin. Ona hiç duymadığı şiirler okudu. O iş üç zaman sonra oldu. Fikret'in aşkı katmerleşti, onmaz bir aşkı oldu.E-mailinden anladığıma göre Fikret, Melda'ya hálá körkütük aşık... Kendi kırklı, Melda Abla da altmışlı yaşlarda... Yalnız Melda Abla, su koyverip ikide birde Fikret'e münasip bir eş arıyormuş.*Uzatmayayım herkesin aşkı kendine...
button