Güncelleme Tarihi:
Tüm Güneydoğu, çaya çok düşkün. Günün her saatinde çay içiliyor. Ancak çayda Çaykur'u değil, Seylan ve İran çayını tercih ediyor. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (Çaykur) de yörede yeni bir imajla çıkış yapmak istiyor ve GAP Çay'ı o yörede piyasaya sürüyor. Çay paketinde, yerel giysili iki Güneydoğulu kadınla bir çocuğun fotoğrafı yer alıyor.
O temmuz akşamı, Musa Çetin'in silueti beliriyor uzaktan. Hızla, nefes nefese yaklaşıyor. Önüne ne gelirse tekmeleyerek, devirerek dalıyor içeriye. Çetin ailesinin erkekleri araya giriyor. Kısa bir diyalogdan sonra Hacer ve Fatma Hanım'ın dışındaki kadınlar ve çocuklar ayıklanıyor, dışarıya çıkarılıyor. Diyarbakır'dan gelen ‘‘Gap Çay’’ paketine sırayla bakılıyor. Her bakan paketi yere atıp iki kadına hücum ediyor. Nice sonra yumruklar, tekmeler yoruluyor. Kadınlar bir köşeye büzülüyor. Suçlayan sorular yöneliyor kadınlara. ‘‘Şerefimizi iki paralık ettiniz. Cümle erkeğin elinden eline dolaşıyorsunuz. Nasıl bizden habersiz resim çektirip cümle erkeğe reklam olursunuz?’’
Gülden AYDIN
Şanlıurfa'nın Siverek ilçesine bağlı Karabahçe Köyü'nün Örgülü Mezrası, yoksul mu yoksul. Sönmüş volkan Karacadağ'ın milyonlarca yıl önce püskürttüğü lavlar, şimdi granit taş olmuş, her bir yanı kaplamış. Ekime elverişli toprak olmadığı için Örgülü Mezrası sakinleri, hayvancılıkla geçiniyor. Bir kısmı da köy koruculuğu sayesinde devletten maaş alıyor. Türkmenler Aşireti'ne mensup olsalar da Türkçe bilen üç beş kişi ya var, ya yok. Diyarbakır yakın olduğundan, alışveriş için bu ili seçiyorlar. Telefon etmek için de üç kilometre ötedeki Ade Köyü'ne yürüyorlar.
Türkmenler Aşireti'nden Çetin ailesi 14 kişiden oluşuyor. Kadınlar, nüfusa kaydı olmadıkları için kızlık soyadlarını kullanıyorlar. Musa Çetin, geçtiğimiz Temmuz'da, Diyarbakır'a alışverişe gidiyor. Un, şeker, iğne, iplik derken, bakkaldaki bir çay paketi gözüne ilişiyor. Eğilip alıyor, iyice yaklaştırıyor gözlerine. Kan beynine hücum ediyor. Çay paketinin üzerinde (Tövbe estağfurullah) annesi Hacer Gezeroğlu, yengesi Fatma Tekin, kucağında da küçük Necla'nın fotoğrafı!!!. Elektriğe tutulmuş gibi titremeye başlıyor, herşeyi oracıkta bırakıp dışarı fırlıyor. Derken bir polis memurunun dikkatini çekiyor. Polis, kuşkulanıyor Musa'dan. Diğer polisleri de çağırıp sorguluyorlar Musa'yı. Musa bir solukta anlatıyor. ‘‘Namusumuz iki paralık oldu’’ diyor. ‘‘Gidip anamı da yengemi de fotoğrafçıyı da vuracağım’’ diyor. Polisler yatıştırıyor Musa'yı. ‘‘Git, mahkemeye başvur. Kanunlarla hallet’’ diyor.
TOPLU DAYAK EYLEMİ
54 yaşındaki Hacer Hanım, dört çocuklu, torun sahibi. Fatma Hanım 35 yaşında, altı çocuklu. O temmuz akşamı, Musa Çetin'in silueti beliriyor uzaktan. Hızla, nefes nefese yaklaşıyor. Önüne ne gelirse tekmeleyerek, devirerek dalıyor içeriye. Çetin ailesinin erkekleri araya giriyor. Kısa bir diyalogdan sonra Hacer ve Fatma Hanım'ın dışındaki kadınlar ve çocuklar ayıklanıyor, dışarıya çıkarılıyor. Diyarbakır'dan gelen ‘‘Gap Çay’’ paketine sırayla bakılıyor. Her bakan paketi yere atıp iki kadına hücum ediyor. Nice sonra yumruklar, tekmeler yoruluyor. Kadınlar bir köşeye büzülüyor. Suçlayan sorular yöneliyor kadınlara. ‘‘Şerefimizi iki paralık ettiniz. Cümle erkeğin elinden eline dolaşıyorsunuz. Nasıl bizden habersiz resim çektirip cümle erkeğe reklam olursunuz?’’ Kadınlar bakıyor bu kez fotoğrafa. İkisi gözgöze geliyor. Birden hatırlıyorlar üç yıl önce bir sonbahar günü tezek toplamaya çıktıklarını. Ak sakallı, ak saçlı tıknaz, babacan bir erkek yaklaşıyor. Elinde, ilk kez gördükleri bir makine var. ‘‘Fotoğrafçıyım’’ diyor. Yöreyi dolaşıp fotoğraf çektiğini anlatıyor. Kadınlar Kürtçe ‘‘hayır’’ diyor. Babacan adam ‘‘peki’’ deyip uzaklaşıyor. Kadınların tabii ki ‘‘zoom’’ tekniğinden haberleri yok. Masum olduklarını erkeklere nihayet anlatabiliyorlar.
Olup bitenler anında mezraya, yakın köylere, Siverek'e, Urfa'ya ve de bütün GAP havzasına yayılıyor. Örgülü'de kavgalar başlıyor. Çocuklar, Çetin ailesinden rastladıklarına, ‘‘Fatma'nın Çayı’’, ‘‘Hacer'in Çayı’’ diye bağırıp, dürtüp kaçıyorlar. Bazı erkekler de ‘‘Sizin karılar bu resim için para almıştır’’ diyor. Çetin ailesinin erkeklerinin elinin kana bulanması an meselesidir artık. Allah'tan Türkmen Aşireti acele toplanıyor. Musa, polis memurunun tavsiyesini anlatıyor. Türkmenler Aşireti toplantısı, üç kararla sonuçlanıyor:
1) Hemen mahkemeye başvurulacak
2) O fotoğrafçı bulunup, aşirete sürdüğü leke sebebiyle gereken yapılacak
3) Fatma'yla Hacer'in Çayı, mezrada yasaklanacak.
Avukat Metin Özbadem, Siverek Barosu'na kayıtlı sekiz avukattan biri. 28 Temmuz'da Çetin ailesinin erkekleri, arkalarında boyunları bükük, yere bakan iki kadınla çıkagelmişler bürosuna. Durumu anlatmışlar. Kadınlar susmuş hep. Av. Özbadem, kadınları hemen nüfusa kaydettirmiş. Notere gidip vekaletname çıkarmışlar. Fatma'yla Hacer kadın parmak basmışlar evrağa. Nüfusta yok görünen iki kadın, imam nikahıyla evlenebildikleri için de kanun önünde bekar görünüyorlar. Sıra gelmiş, Siverek Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurmaya. Ama gelin görün ki yoksul Çetin ailesinin dava açmak için gereken 200 milyon lirası yok. Av. Özbadem mahkemeden ‘‘Adli yardım’’ istiyor ancak reddediliyor. Çetin ailesi bir inek satıyor, aşiretten iki haneden de borç alıyor ve 15 Eylül 1998'de dava başlıyor. Av. Özbadem, kadın başına 5'er manevi, 5'er maddi olmak üzere 20 milyar liralık tazminat davası açıyor. Çayın bölgeden toplatılmasını talep ediyor.
Tüm Güneydoğu, çaya çok düşkün. Günün her saatinde çay içiliyor. Ancak çayda Çaykur'u değil, Seylan ve İran çayını tercih ediyor. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (Çaykur) da yörede yeni bir imajla çıkış yapmak istiyor ve GAP Çay'ı o yörede piyasaya sürüyor. Çay paketinde, yerel giysili iki Güneydoğulu kadınla bir çocuğun fotoğrafı yer alıyor. ÇAYKUR'un avukatı Hasip Ersoy ve Dilaver Demir, savunmalarında tazminat talebini fahiş buluyor ve ‘‘... ruhi ıstırabı gerektirir bir durum yoktur, fotoğraftaki kişilerle davacıların aynı kişiler olup olmadığı belli değildir, dava resimleri daha önce GAP dergisinde yayımlanmıştır’’ diyor. Av. Metin Özbadem ise fotoğrafın izinsiz çekildiğini, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun ilgili maddelerine aykırı olduğunu söylüyor. Çay paketindeki fotoğrafta yer alanların müvekkileleri olduğunu kanıtlamak için de stüdyoya götürüp aynı pozu verdiriyor. Av. Özbadem, paketteki fotoğrafta kadınların arkasında yer alan pamuk tarlasının montaj olduğunu da söylüyor. 18 Aralık'taki duruşmaya bu fotoğrafları da götürüyor. 5 Şubat 1999'a ertelenen davanın Rize'de yapılması, Siverek Asliye Hukuk'un yetkisiz kılınmasını isteyen ÇAYKUR'un talebi reddediliyor. ÇAYKUR avukatı şimdi de protokol imzaladıkları Ema Reklam Hizmetleri Yayımcılık Sanayi ve Ltd. Şirketi'nin dergideki fotoğraftan alıntı yaptığını, ÇAYKUR'un bunda hukuki bir sorumluluğunun bulunmadığını belirtiyor.
RÜŞVET TEKLİFİ
Örgülü Mezrası'nda Çetin ailesine gidiyoruz. Tüm aile toplanıyor. İçlerinde sadece Musa Çetin çok az Türkçe biliyor. Kadınların gelmesi ve röportaj için uzun süre ikna etmeye çalışıyoruz. Sürüp giden Kürtçe diyaloglardan bir şey anlamadan bekliyoruz. Çevirmenlerimiz sonunda ikna etmeyi başarıyor. Hacer ve Fatma Hanım, küçük Necla içeri geliyor. Hepsi, aşiretin başına sardıkları bu meselenin suçluluğu altında eziliyor. Bütün bunların üzerine televizyoncuların, gazetecilerin her gün evlerine gelip gitmesinden, cihana haber olmaktan gına getirmişler. Objektife suçlu suçlu ama artık alışık bakıyorlar. Musa Çetin, ‘‘Kendi karıları yok muydu, onların fotoğrafını koysalardı? Hülya Avşar'ın fotoğrafını izinsiz koyabilirler miydi?’’ derken öfkeden titriyor. ‘‘Öldürmek için aradım o fotoğrafı çekeni. Bulamayınca avukata başvurdum.’’ Hacer Gezeroğlu'nun imam nikahlı eşi Hamdi Çetin, ‘‘Benim karıya vurdum. Sonradan inandım. Ama civar köyler, bu işi parayla yaptınız. Utanmıyor musunuz, diyorlar’’ diyor. Bu arada Hacer Hanım sessiz sessiz gözyaşı döküyor. ‘‘Nereden başımıza geldi?’ diye mırıldanıyor. Dava mı? Hep bir ağızdan ‘‘İnşallah! diyorlar. ‘‘O parayla geçineceğiz.’’ Ailenin en büyüğü Hamdi Çetin, Devlet Su İşleri Müdürlüğü'nün dokuz yıl önce diktiği ama içi boş su deposunu gösteriyor. ‘‘Davayı kazanırsak önce dokuz yıldır akmayan suyu akıtacağız. Su şebekesi döşeyeceğiz. Dere suyu içiyoruz.’’
Musa Çetin, Diyarbakır'dan gelip kendisini iki kez ziyaret eden bir otomobil galericisinden söz ediyor. Adını söylemiyor. Aralık ayındaki ikinci duruşmadan sonra şöyle bir teklifte bulunmuş: ‘‘Davayı bana devredin. Kazansanız da kaybetseniz de size hemen yedi milyar değerinde 15 kişilik Ford Transit vereyim.’’ Çetin ailesi hemen Siverek'e, avukatları Metin Özbadem'e gitmiş. Teklifi anlatıp reddettiklerini söylemişler. Ama galerici boş durmuyor. Yeni yılda ziyaret edip bu kez aynı minibüsün '99 modelini teklif etmiş. Çetin ailesi kararlı: ‘‘Bir lira da kazansak davaya devam! Kaçak çaya da devam!’’ Fotoğrafçı mı? Musa Çetin kararlı: ‘‘Bulacağım, gerekeni yapacağım!’’
Çetin ailesinin evinden çıkıyoruz. Fatma Tekin'in kısık sesle söylediklerini doğrulayan görüntüyle karşılaşıyoruz. Bütün mezra halkı çoluk çocuk toplanmış, evi izliyor. Yüzlerindeki gülümsemeyi de anlıyoruz. Yol geçmez, kervan geçmez mezralarına, birbirinin aynı geçen günlerine renk gelmişti. Büyük şehirlerden gelen giden eksik olmuyordu işte...