Güncelleme Tarihi:
Ünlü modacı Neslihan Yargıcı, artık bir 'sofra dekoratörü'. Bir süredir Kütahya Porselen Mağazaları'nın sofra ve vitrin tasarımlarını yapan Yargıcı, modayı 'hissetmez' olunca, kendine daha cazip gelen dekorasyon işine soyunmuş...
Ünlü modacı Neslihan Yargıcı'yı uzun yıllar, siyahların kadını ya da ünlülerin imaj-maker'ı olarak bildik. Ancak, birçok dalda yeteneklerini denemek isteyen Yargıcı, modadan sıkılınca kendisine bir süredir daha yakın gelmeye başlayan dekorasyon için üretmeye başladı. Tesadüf sonucu Kütahya Porselen'le biraraya gelen Neslihan Yargıcı, mağazaların ve vitrinlerin tasarımlarını yapıyor. Konfeksiyon ve porselencilik arasında fark görmeyen Yargıcı'yla çalışmalarını, yakın zamandaki projelerini ve henüz yazım aşamasında olan kitabını konuştuk...
- Biz sizi modacı olarak tanıyorduk. Bu tabak çanak işine nerden merak sardınız?
Benim bir şeyler üretebilmem için mutlaka 'hissetmem' lazım. Ama artık moda dünyasında 'hissetmez' olmuştum. 'Birçok konuda kapasitem var, niçin bir tek moda için uğraşayım?' dedim. Yaklaşık üç sene önce, yurtdışında kaldığım sıralarda hiç farkına varmadan dekorasyon beni çekmeye başladı. Çünkü 90'larda insanlar 'Ev'e yönelmeye başladılar. İnsanlar evde daha çok vakit geçiriyor ve evlerine daha çok özeniyorlar. İster istemez de giyim, ikinci planda kalıyor. Dikkat ederseniz tüm moda dergileri, ev dekorasyon ekleri çıkarmaya başladılar.
- Kütahya Porselen'le ortak çalışmanız nasıl doğdu?
Benim böyle bir projem yoktu aslında. Tesadüfen dostum Yavuz Koraltan vasıtasıyla Kütahya Porselen'le biraraya geldik. Böylece, pek bilmediğim ama uzaktan bana sıcak gelen bir konunun içine giriverdim. Yaklaşık bir senedir, Kütahya Porselen mağazalarının vitrin ve sunum masalarının dekorasyonunu, ayrıca yurtiçi ve yurtdışı fuarların tasarımını yapıyorum. Dükkanın eski halinde fabrika mantığı hakimdi. Herkesin kreativ bir bakış açısı yoktur, o yüzden ürünü iyi sunmanız önemlidir. Ben dekorlarımla ürünleri netleştirdim, öne çıkardım. Dükkanda bir defterimiz var, ziyaretçilerimiz oraya çok güzel düşüncelerini yazıyorlar.
- Neden sofra?
Moda alanında kendime düşeni yaptığıma inanıyorum ve artık kıyafetlerle hiç alakam yok. Şimdi de sofra düzeni bana çok heyecan veriyor ve bu alanda bir şeyler yapmak istiyorum. Çünkü biz sofra düzenine çok yakın bir toplum değiliz. Biz karın doyurmacıyız. Oysa yemek yemenin bir adabı vardır. 'Ağzını şapırdatmadan ye' denir, çatalların, bıçakların yerleri bellidir. Doyduğumuzda da şükrederiz çünkü yemek, en büyük nimettir. O yüzden, yemek sofrasını bir seramoni olarak kabul ediyorum. Evdeki yemek sofrasının, hayatımızda çok önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Zaten ben, kıyafet alacak insanla, sofra takımı alacak arasında fark görmüyorum. Onları yönlendirmekten büyük zevk alıyorum.
- Sofraların imajını nasıl tasarlıyorsunuz peki?
Çalışırken, porselenlerin renklerin ve modellerine bağlı kalmadan tamamen özgün fikirlerimi ortaya koyuyorum. Tamamen, o anki ruh halimden ve porselenin bana verdiği sinyalden yola çıkıyorum. Dekorları, hislerimle yapıyorum yani. Biblolar, şamdanlar, mumlar, yapma çiçekler koyuyorum sofralara. Mesela bir vitrinimize bahçe kurmuştuk. Tabaklarda, yemekler, meyveler. Tam da yaz mevsimiydi. Tatile gidemeyenler gördüklerinde, 'Keşke orda olsak da barbekü yapabilsek' demişlerdir herhalde...
- Siyah sizin favori renginiz. Sofralarınızda da torpilli renk siyah mı?
Gerektiği yerde evet. Ama siyah bir örtüye ya da tabağa karşı saplantım yok. Ancak heran, herşeyi yapabilirim.
- Peki bundan sonraki adım ne olacak ?
Yakında porselende kendi çizgimi, kendi koleksiyonumu yapmak istiyorum. Desen, form, sunuş. Ben kumaş ve porselen arasında bir ayrım görmüyorum. Benim için aynı sistem. Konfeksiyon ve porselen üretiminin farkı yok.
Furya içine girmem
İmajını yaptığım kişilerle iyi ve kötü anılarımı anlatacağım bir kitap yazıyorum. Mesela Seden Gürel, Bendeniz, Mine, Volkan gibi isimler... İmaj-maker'lık ne demek? Bizim toplumda insanlar imaja hazır mı?. Belki bu kış bitirir ve yayınlarım bile.
Ben gazetecilik yaptım, ayrıca bu benim baba mesleğim. Kadınca Dergisi'nde bu işi çok tatlı bir şekilde yapmıştık. Kimse bilmezken, Christian Dior'la, Louis Vouitton'la röportaj yapmıştım. Kendi mesleğim ağır basınca biraz geri kaçtım. O dönem devam etseydim iyi bir gazeteci de olurdum. Bugün de yapabilirim ama furya içine girmekten hiçbir zaman hoşlanmadım.